Bu Blogda Ara

12 Ocak 2018 Cuma

CAN SIKINTISI


Ara sıra sizin de canınız sıkılıyor mu? Peki sizce can sıkıntısı kötü bir şey midir? Belki de sıkılmak o kadar da olumsuz bir durum değildir. Sıkıntı kişinin konfor alanından çıkmasını sağlayabilir. Yeni şeyler keşfetmesine neden olabilir. Belki de can sıkıntısına karşı bakış açımızı değiştirme vaktimiz gelmiştir. Neden mi?
Canınız mı Sıkılıyor? Bırakın Sıkılsın…
“İnsanın akIı çoğaIdıkça can sıkıntısı artar.” Dostoyevski 
Sıkılıyoruz değil mi? Bazen mi? Her zaman mı? Yoksa o kadar çok çalışıyoruz ki sıkılmaya vakit mi bulamıyoruz? ‘’Sıkılmak’’ kelimesi insana negatif duygular hissettiren bir kelime mi? Pozitife çevrilebilir mi? Peki sıkılmanın keyfi çıkar mı? Keyfini çıkaranlar Polyannacı mı?
Araştırmalara göre can sıkıntısı insanın; yapacak bir eylem bulamadığında, bulunduğu koşullardan memnun olmama durumunda, ilgisizlik ve dikkatsizlik hallerinde olabilir veya istenilen durumdan alıkonma, istenmeyen duruma zorlanma, sebepsiz uğraşacak eylem bulamama hallerinde de insanı gelir bulur. Başka bir bakış açısına göre de sürekli yeni deneyimler ve heyecanlar arayan insanlar heyecan vermeyen ortamlarda sıkılırlar. Konfor alanından çıkmak istemeyen insanlar kendilerini güvensiz hissettikleri ortamda sıkılırlar.
Yaşamın ve teknolojinin hızı sayesinde her şeye hemen ulaşma isteği, sabırsızlık bize can sıkıntısı duygusunu yaşamaya imkan vermez. Bu duyguyu hissetmemek için hemen yapacak bir şeyler ararız. Hemen telefona, tablete sarılırız. Zamanımızı boşa geçirmemek için her anımızı doldururuz çünkü boş kalmak, hiçbir şey yapmama durumu bizi sıkıntıya sokar, o negatif ve zarar veren duyguya kapılmak istemeyiz…
Ünlü filozof ve matematikçi Bertrand Russell Nobel konuşmasında ‘insan sıkılma kapasitesiyle diğer canlılardan ayrılır. Deneyimlerimiz can sıkıntısını bertaraf etmenin çok güçlü bir arzu olduğunu gösteriyor. ‘’ der ve sıkılmaya anlam yükler.
Can sıkıntısının zıttı heyecan arayışı olarak da kabul edilir bazen. Russell can sıkıntısının kötü bir şey olmadığını ancak onu telafi etmeye çalıştıkça daha fazla heyecan isteğinin ortaya çıktığını ve sonunda yine can sıkıntısı ile sonuçlanacağını savunur, bu durumda mutlu bir hayat sürmek için belirli düzeyde can sıkıntısının varlığını çocuklara kabul ettirmemiz gerektiğini de belirtir.
Üzerinde düşünmemiz gereken şey, çocukların sıradanlığa ve tekdüzeliğe katlanma becerisini geliştirmektir. Her an onları heyecanlı ve meşgul etmeye çalışmak aslında onların hayata karşı olan dirençlerini düşürerek sürekli bir arayışta olmalarına sebep vermektedir. Ebeveynler bu konuda çocukları pasif eğlencelerle meşgul etmeye ve ‘’canım sıkılıyor.’’ diyen çocuğa anında çözüm üretmeye çalışmamalıdır.
Bu konuyu biraz daha açalım. Bazı zamanlarda sıradanlık gereklidir. ‘’İlgi dağıtıcı ve düzensiz yaşamı olan bir çocuğun beyninde yapıcı amaçlar yer edemez. Çünkü bu durumda aklı uzak başarılardan çok yakın hazlara yatkındır.’’ demiştir Russell ‘Mutluluk Yolu’’ adlı eserinde. Heyecan ve haz arayışının sonu olmadığını düşünerek can sıkıntısını verimli hale getirmenin üzerine düşünmek gereklidir.
Verimli can sıkıntısı olarak adlandırılan bu durum aslında merak duygusunu ortaya çıkaran, kişiyi araştırmaya, düşünmeye harekete geçmeye sevk eden durumdur. Yaratıcılık ortaya çıkar. Olaylardan daha derin anlamlar çıkarmaya olanak sağlar. Tıpkı ebeveynine oyuncak çadır alması için ısrar eden ve alınmadığında durumu kabul edip canı sıkılırken evdeki çarşaflardan çadır yapmaya çalışan bir çocuk gibi. Çocuk sıkıntı halinde önce biraz huysuzlanır ama durumu kabul ettiği zaman var olan probleme çözüm bulması gerektiğini düşünür ve sıkıntıdan kendini düşünmeye adar, farkında olmadan farkına varır.
Hiçbir şey yapmama hali ve can sıkıntısının diğer yüzü aylaklık. Can sıkıntısının verdiği etki gibi negatif bir hisse kaptırır kişiyi. Mesela çok aşina olduğumuz bir deyim. ‘İşi gücü yok, aylak aylak dolaşıyor’.
Kimse kendine bu sözlerin söylenmesini istemez. Ancak aylaklık yaratıcılığın ilacı olarak bilinir. Aylaklık esnasında yaratıcılık için gerekli olan tüm imkanlar yerli yerindedir. Dingin bir zihin ve beden. Hiç de yabana atılacak bir durum değildir. Russell ‘aylaklık olmasaydı insanlar barbarlıktan kurtulamazdı’ der ‘’Aylaklığa Övgü’’ adlı kitabında.
Nörobilimci Andrew Smart ‘’Oto Pilot’’ adlı kitabında da beynin yaratıcı düşünce ve üst düzey problem çözme devrelerinin hiçbir şey yapmama hali yani aylaklık durumunda nasıl aktif olduğunun üzerinde oldukça fazla durmuştur.
Tasarımcı Stefan Sagmeister ise ‘Yaratıcılığın insanlığı terk etme sebebi çok çalışmak ve işi alışkanlık haline getirmektir’ demiştir. Bu sözü evlerinde atölyeleri olan ve mesai usulü çalışmayan insanlar ile destekleyebiliriz. Yaratıcılığın karaborsa olduğu bu dönemde yaratıcılık fakirliğine en çok mesai saatleri, belirli kalıplara sokulmuş okullar, aşırı meşguliyetler sebep olmaktadır. Fakat aylak konuma geçildiğinde insan düşünmeye zaman bulur ve yaratıcı fikirlerini açığa çıkarır. Üzerine düşünür. Koşuşturmadan uzak, zamanı istediği gibi yönetebilen bir insanın yaratıcı düşünceyle yolları çok kez kesişir.
Tabii bilgi, emek, çalışma olmadan yaratıcı düşünce de olmaz ancak tüm bunların bir araya gelebilmesi için Einstein gibi bir bisiklet turundayken, Arşimet gibi hamamdayken ya da Richard Feynman gibi okulda tabak döndüren çocukları izliyorken, Newton gibi bahçede çayımızı yudumlarken aylaklık yapmak bizi farklı yerlere götürecektir.
Canımız sıkılıyor diye şikayet etmek yerine can sıkıntısının insan hayatına kapılar açabileceğini düşünerek bunun tadını çıkaralım… Hiç ummadığımız anda ummadığımız bir zamanda hiç keşfedilmemiş bir şeyi belki de biz keşfederiz.