Bu Blogda Ara

1 Nisan 2010 Perşembe

SİL BAŞTAN



Hayata yeni baştan başlamak mümkün olmasa da hayata yeni baştan bakmak mümkündür. Nitekim biraz dikkatli bakıldığında görülecektir ki insan kendini yineler durur. Örneğin, çekingen bir kişi kendi kendine her seferinde bundan böyle daha girişken olacağı...

Hayata yeni baştan başlamak mümkün olmasa da hayata yeni baştan bakmak mümkündür. Nitekim biraz dikkatli bakıldığında görülecektir ki insan kendini yineler durur. Örneğin, çekingen bir kişi kendi kendine her seferinde bundan böyle daha girişken olacağı sözü verse de, bu sözünü yerine getiremez.

Sonradan pişman olsa da sinirlendiğinde karşısındaki insana kırıcı sözler söyleyen bir kişi, daha sakin olmaya çalışsa da kendisini hiç beklenmedik bir anda bağırıp çağırırken bulabilir. Bu yinelemeyi kırmanın yolu da hayata yeni baştan bakmakla mümkündür. Yaşadıkları, edindiği deneyimler ve bilgiler ışığında hayatı başka bir gözle görmek, insan hayatında çok şey değiştirebilir.

Hayata yeni baştan bakmak için edilgin bir şekilde bir şeylerin değişmesini beklemek ya da geçici bir heves gibi istemek yeterli değildir. Etkin olmayı, istemeyi, isteğinin takipçisi olmayı, azimli ve sabırlı olmayı gerektirir.

Diğer yandan, böyle durumlarda her zaman cesur bir şekilde hayatını tamamen değiştirecek kararlar alınması gerektiği düşünülür. Oysa bazen var olanı yeni bir bakış açısıyla sindirerek kabullenmek de bir çözümdür. Kabullenme, edilgin bir razı oluş değildir. Olup bitenleri doğru değerlendirmeyi, üzerine düşen sorumluluğu ne eksik ne fazla görebilmeyi ve sorumluluğu bütünüyle başkalarına ya da kendisine yüklememeyi gerektirir. Sorumluluğu sürekli başkalarında aramak, yaşananların gerçekçi biçimde değerlendirilmesini engeller ve çoğu zaman insanın kendisini kandırmasından başka sonuç yaratmaz. Kuşkusuz, asıl çözüm, kişinin yaşadığı sorunların nedenlerini saptayarak, değiştirilebilir olanları değiştirmesidir.

Hayata yeni baştan bakmaya başlamak, sanıldığından çok daha zor bir süreçtir. Doğduğundan beri (hatta doğmadan önce anne ve babadan gelen genlerle doğumdan önce) hayatı belli bir şekilde yaşamaya, yaşadıklarını belli kalıplar içinde değerlendirmeye programlanmış bir kişinin bu programı değiştirmesi uzun soluklu çaba harcanmasını gerektiren bir durumdur. Sabırlı davranamayan, kararlı olamayan ve sıkıntılara katlanmayı beceremeyen kişilerin bunu başarması mümkün değildir.

Hayata yeni baştan bakmasının gerekip gerekmediğini değerlendirebilmesi için insanın kendisine bazı basit sorular sorması ve bunlara verdiği basit ve yalın yanıtları incelemesi gerekmektedir:

1-Mutlu musunuz? Zaman zaman hayatınızda çeşitli zorluklarla karşılaşsanız da kendinizi mutlu bir insan olarak görüyor musunuz? Yoksa kendinizi mutsuz bir insan olarak mı nitelendiriyorsunuz? "Mutsuzum" diyorsanız, öncelikle bunun süreklilik gösterip göstermediğini ayırt etmeniz gerekmektedir. Zaman zaman ya da son günlerde mutsuz hissetmek ile sürekli mutsuzluk hissetmek çok farklı anlamlar taşır.

2-Sevebilen ve sevilen bir insan mısınız? Sevgi, insanoğlunun en önemli ruhsal enerji kaynaklarından biridir. Kuşku duymadan sevdiğinizi ve sevildiğinizi hissediyor musunuz? Karşılık beklemeden ya da bir şeylerin karşılığı olmadan sevdiğiniz insanların gelişimini elinizden geldiğince destekler misiniz?

3-İnsanlara güvenir misiniz? Yoksa "Öyle şeyler yaşadım ki, artık kimseye güvenemiyorum" diyenlerden misiniz? İnsanoğlu için en yıkıcı olan konulardan biri de insanlara olan güveni yitirmektir. Hiç güvenmemek kadar "içinde hiçbir kuşku taşımadan bir başka insana güvenme"nin de sorunlu bir güvenme olduğunu biliyor musunuz?

4-Özgüvenli bir insan mısınız? Herhangi bir işe kalkıştığınızda neyi yapıp neyi yapamayacağınızı gerçekçi bir biçimde değerlendirebiliyor musunuz? Her zaman yaptığınız bir işi yeniden yapmanız gerektiğinde, yeterince iyi yapıp yapamayacağınız konusunda kuşkuya düşer misiniz? Özgüvensizlik kadar temeli olmayan bir özgüvenin(?) de insanlarla ilişkilerde sorunlar yarattığını biliyor musunuz?

5-Kendinizi değerli bir insan olarak görüyor musunuz? En az diğer insanlar kadar değerli bir insan olduğuna inanıyor musunuz? Başkalarının da size değer verdiğini düşünüyor musunuz? Yoksa kendinizi değerli bir insan olarak görebilmeniz için mutlaka başkalarının sizin hakkınızdaki olumlu sözler söylemesi mi gerekiyor?

6-Geleceğe umutla bakıyor musunuz? Yaşadığınız bunca olumsuz olaya karşın yine de güzel günler göreceğinize inanıyor musunuz? Yoksa gelecekle ilgili hiçbir umudunuz kalmadığını mı düşünüyorsunuz? Umudunuzu yitirdiyseniz, en önemli yaşam kaynaklarından birinden yoksun kaldınız demektir.

7-İyimser bir insan mısınız? Yoksa her şeyin kötümser yönüne odaklanır, sık sık her şeyin bittiğini, hayatın anlamsız olduğunu mu düşünürsünüz? Karamsarlığa kapıldığınızda bundan kurtulmak çok zamanınızı alır mı?

8-İnsanlara bağlanabilir misiniz? Bağlanma ile bağımlılığın birbirinden çok farklı kavramlar olduğunu, başka insanlara bağlanmanın insanın doğasında olduğunu biliyor musunuz? Herhangi bir insanın diğer insanları dikkate almayan (bağımsız/özgür) bir yaklaşımla mutlu olabileceğine inanıyor musunuz?

9-Yaşama sevinci hissediyor musunuz? Zaman zaman üzülseniz de, çeşitli sıkıntılar yaşasanız da, yine de yaşama sevincinizi koruyor musunuz? Yoksa sanki her şey sizin için anlamını yitirmiş gibi mi görünüyor? "Gün batımı", "ilkbahar" ve "rengarenk açan bir çiçek" gibi sıradan olaylar size artık çok anlamsız mı geliyor?

10-Yakın arkadaşlarınız var mı? Zaman zaman anlaşamadığınız konular olsa da hiçbir şekilde bitmeyen arkadaşlıklarınız var mı? Kendinizi yakın, yanında kendinizi güven içinde hissettiğiniz, başınız sıkışınca en azından dertleşmek için aradığınız bir arkadaşınız var mı?

11- İşinizi severek mi yapıyorsunuz? Yoksa bir an önce emekli olmanın ya da başka bir iş bulmanın peşinde misiniz? Sizin için iş, yalnız para kazanmak için yapılan zorunlu bir etkinlik mi?

12- Üretken bir insan mısınız? Üretme isteği insanın doğasında vardır. Siz de işinizi ve üzerinize düşen görevleri en iyi biçimde yapıyor musunuz? Yoksa başkalarının ürettikleri ile geçinip giden bir insan mısınız?

13- Eğlenceye vakit ayırır mısınız? Eğlence sizin için yalnız boş zamanlarda değil özel olarak zaman ayırdığınız bir etkinlik mi? Yoksa eğlenceyi boşa harcanan bir zaman olarak mı görüyorsunuz?

14- Mizahtan hoşlanır mısınız? Yaşananların eğlenceli yönlerini görebilir misiniz? En zor zamanınızda bile yaşadıklarınızı espri konusu yapabilir misiniz? Yeri geldiğinde diğer insanlarla ilişkilerinizde ve iletişim kurmada mizahı kullanır mısınız?

15-Uzun süreli arkadaşlıklar/birliktelikler kurabiliyor musunuz? İnsanlarla ilişki içinde olmak insanın doğasında vardır. Yıllardır tanıdığınız, kalıcı dostluklar kurduğunuz arkadaşlarınız var mı? Uzun süreli arkadaşlıklarda olması gereken alma/verme dengesini kurabiliyor musunuz?

16-Başkalarına iyilik yapmaktan hoşlanır mısınız? Hiçbir karşılık beklemeden, yalnız karşıdakinin gereksinim duyduğunu düşünerek ona yardımcı olur musunuz? Diğer insanların ve toplumun gelişmesi konusunda sizin de sorumluluğunuz olduğunu düşünür, elinizden geleni yapar mısınız?

17-Affedebilir misiniz? Yoksa kolay kolay hiçbir kötülüğü unutmaz mısınız? Günlük yaşamda basit olaylar nedeniyle insanların en iyi dostlarını bile kaybedebildiklerini biliyor musunuz? Kinci bir insan olduğunuz söylenebilir mi? Affetmeyi "geri adım atmak" ya da "suçlu olduğunu kabul etmek" olarak mı görüyorsunuz?

Bu sorulara verdiğiniz yanıtları incelediğinizde hayata yeni baştan bakmaya gereksiniminiz olduğu ortaya çıktı ise kendinize "iş başına" deme zamanı geldi demektir. Göreceksiniz, çabanız hiçbir şekilde boşa gitmeyecek.

HAYATIN OLUMSUZLUKLARI İLE BAŞA ÇIKIN !


Çalışma hayatının ve yaşamın gereklerinin neden olduğu stresten hepimiz etkileniyoruz. Ancak stresin oluşumunda çevre kadar kişinin algılama ve düşünme biçiminin de büyük bir etkisi var. Bu sebeple kişinin stres karşısında kendi bilişsel yapısını daha iyi anlayarak, stres düzeyini denetlemesi ve kendi yaşam kalitesini yükseltmesi de mümkün.

Texas Üniversitesi MD Anderson Kanser Araştırma Merkezi uzmanlarından Dr. Michael Fisch’in, doktor olarak kendi ve meslakdaşlarının ve hastalarının hayatları üzerindeki gözlemlerine dayalı olarak belirlediği ilkeler can simidi gibi hayatın içinde boğulmayı engelliyor. Dr. Fisch’in 10 ilkeden oluşan reçetesi, yalnız kanserle mücadele eden hastalar ve stres altında çalışan doktorlar için değil, hayatın olumsuzları karşısında daha güçlü olmak isteyen herkes için.

Işte Dr. Michael Fisch’in stres ve hayatın olumsuzlukları ile başa çıkma reçetesi:

1. Kendi özgürlük alanınızda seçebilme özgürlüğüne sahip olmaya çalışın: Dr. Fisch’e göre nasıl giyineceğinizden tutun, nasıl çalışıp nasıl yaşayacağınızın başkaları tarafından söylenmesi kişiyi olumsuz etkiliyor. Bu nedenle hayatın olabilen her alanında seçebilme özgürlüğünüzü kullanın.

2. Kendi yeteneklerinizi kullanın: Sevdiğiniz işi yapın. Ya da sevdiğiniz şekilde yapmaya çalışın. Bu şekilde hayattaki en büyük stres kaynaklarından birini doğrudan saf dışı bırakmış oluyorsunuz. Sevdiği işi yapmak kişiye mutluluk ve gurur veriyor.

3. Hayatın her alanında güzel ilişkiler kurun: Gerek iş gerekse özel hayatınızda kuracağınız güzel ilişkiler neticesinde insanlarla aranızda yaşanacak her türlü gerginlik engellenmiş ve bu sayede stres yaşamanıza neden olacak tartışmalara da girmemiş oluyorsunuz.

4. Anlık ihtiyaçlarınızın farkındalığını arttırın: Bu ilke, sürekli farklı ihtiyaçların karşılanmaya çalışıldığı hayatta, o anda asıl neyin önemli olduğunu belirlemek anlamına geliyor. Robot gibi yaşanmaması gerektiğinin altını çizen Dr. Fisch, karnınız aç olduğunda ilk yapmanız gereken şeyin onu doyurmak olduğunu söylüyor.

5. Hayatta sahip olduklarınıza minnettar olun: İşlerin kötüye gittiği bir anda sadece yürüyebildiğiniz veya nefes alabildiğiniz için minnettar olmak sizi olumsuz duygular ve stresten uzaklaştırıp olaylara daha pozitif bakmanızı sağlıyor.

6. Korkularınızdan korkmayın: Hayatta yapmak isteyipte çeşitli korkularınız yüzünden sürekli ertelediğiniz ya da yarım bıraktığınız şeylerin sizi üzmesine izin vermeyin. Dr. Fisch, korkularla başa çıkmak için biraz daha cesaretin yeterli olduğu görüşünde.

7. Değişimin sürekliliğini kabul edin: Evrende her konuda sürekli varolan değişim, evrenle eşzamanlı olarak yaşanmadığında kişinin hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Bunun en basit örneğiyse yaşlandığımızın farkına varıp, kabul etmek.

8. İçinde şefkat ve iyi niyet barındıran bir kafa yapısına sahip olun: İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen en önemli unsurlardan biri bu. Dr. Fisch, iyi niyetle yaklaştığınızda olayların veya karşınızdaki insanların da size karşı iyi niyetli olacağını belirtiyor. Bu nedenle iyi niyet ve şefkat büyük önem taşıyor.

9. Kendinizi güvende hissedin, emniyete alın: Kişiye özel olarak kendinizi güvende nasıl hissedecekseniz o şekilde davranın. Bu durum bazı insanlar için maneviyatın önem kazanması, bazı insanlar için sıcak aile ortamı ve bazıları içinse refah içinde yaşamak şeklinde olabiliyor.

10. Hayatın neresinde fark yaratabileceğinizi bulun: Benim bir önemim var mı? sorusuna vereceğiniz cevaplar bu maddenin karşılığını veriyor. Büyük ya da küçük olsun bu soruya verdiğiniz yanıtlar hayatta diğer insanlar arasından hangi özellikleriniz nedeniyle farklı olduğunuzu ve neden özel olduğunuzu anlamanız açısından büyük önem taşıyor.

Dr. Fisch’in hayatın içinde boğulmayı engelleyen ilkelerinin önem ve sıralaması zamana ve ihtiyaca gore değişiyor. Ancak stres düzeyini düşürme ve yaşam kalitesini yükseltme konusundaki etkileri Dr. Michael Fisch’in kendisinin ve hastalarının hayatından pekçok örnekle kanıtlanmış durumda.

HAYATIMIN ANLAMI NEDİR ?


Hayatın anlam ve amacını bilmeden yaşayan bir çok insan, görev ve sorumluluklardan uzak bir hayat sürdürüyor. Bir insanın ulaşabileceği en yüksek düzey, kendi düşüncelerinin farkına varmak, kendini tanımaktır.

Kendini tanıyan insan bulunduğu her ortamı iyileştirmeye çalışır. İnsanlara kızmak yerine onlara yardım eder. Kendini tanıyarak ışığa ulaşan insan diğer insanlarında bu aydınlığa ulaşması için yardım eder. Kendini tanıyan insan " Doğrularımla ve yanlışlarımla ben buyum" der ve yanlışlarını düzeltmeye çalışır.

Şimdiye kadar kendinize "
Mükemmel bir insan nasıl yada bir insan nasıl olmalı ? " diye sordunuz mu ?


Kendini tanımak isteyen bir insan kendine sorular sormalı ve cavabını aramalıdır. Kendini tanıma zorlu bir süreçtir. Kendini tanımak isteyen insan büyük bir azim ve kararlılıkla kendi üzerinde çalışmalıdır.

İnsanlığa "KENDİNİ BİL!" diye seslenen Eflatun'un bu sözünde bir çok anlam gizlidir. Bu söz bize; ne istediğini bil, kendi sınırlarını ve zayıflıklarını bil, kendi isteklerinin ve niyetlerinin farkında ol, etrafında olup bitenlerin farkında ol, her alanda farkında oluşunun derecesini artır demektir. İnsan kendini tanımayı gaye edindiği zaman bu iştahı giderek artar. Kendisi hakkında bilgisi olan kişi hem özgürlüğüne kavuşur hemde kendini iyi yönetir.

Kendi içine yönelmeyen, kendini keşfetmeyen insan, hayatını anlamdıramaz. Kendini okumaya gayret eden bir birey, önce kendi varlığına ve daha sonra kendinden hareketle hayata bir anlam bulma yolunda ilerler. Bence hayatımızın en değerli iki günü, doğduğumuz gün ile neden doğduğumuzu öğrendiğimiz gündür. Bu iki gün, insana en yakın olan yine insanın kendisi olmasına rağmen, çoğu insan bunun farkına varamamaktadır.

Kendini okumak, keşfetmek nedir? Kendi iç kaynaklarımızın; yani yeteneklerimizin, becerilerimizin, hislerimizin, duygularımızın, inançlarımızın, düşüncelerimizin, zayıf ve güçlü yönlerimizin farkına varmaktır.

Kendini tanıyan, başkasınıda tanımaya adım atmış olur. Kendini ve başkasını tanıyan kişi de zaten hayatın anlam ve manasını bilmiş olur.

YAŞAMIN NE DEMEK OLDUĞUNUN FARKINA VARMIŞ OLAN KİŞİ
BAŞARMIŞ DEMEKTİR

Yunus emre; " İlim ilim demektir,ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır. " derken kendini bilmenin, okumanın aslında hayatı bilmek ve okumak olduğunu belirtiyor.

Kendi esrarını bilmeyen, kendi sazını çalamaz. Göğsünün içinde yıldızları aşıp geçecek bir yol vardır. Lakin sen kendini tanımıyorsun. Bir kerede tohum gibi gözünü içine aç ki, yerin altından bir fidan olup yükselsin. " diyor.

Çoğu insan fiziki , entelektüel veya ahlaki açıdan olsun kendi potansiyel varlıklarının çok azını kapsıyan dar bir çemnerde yaşar. Hepimiz içinde hayal bile edemediğimiz şeyleri çekip çıkarabileceğimiz yaşam sarnıçlarına sahibiz.

"BİR CAN VAR CANINDA O CANI ARA !

BEDEN DAĞINDAKİ O GİZLİ MÜCEVHERİ ARA !

EY YÜRÜYÜP GİDEN DOST ! BÜTÜN GÜCÜNLE ARA !

AMA DIŞARIDA DEĞİL, ARADIĞINI KENDİ İÇİNDE ARA ! "

İŞTE İNSANLARIN KENDİSİNİ TANIMAK İÇİN SORABİLECEĞİ BİRKAÇ SORU :

1) Hayatımın anlamı ve amacı nedir ?

2) Var oluşumun bir sebebi var mı ?

3) Niçin yaşıyorum ?

4) Hayatımda hangi kararları almış olsaydım şimdi arzu ettiğim yerde olurdum ?

5) Şu an bulunduğum konum istediğim bir konum mu ?

6) Hayatımı ben mi yönetiyorum ?

7) Ruhsal yapımı kontrol edebiliyor muyum ?

8) Diğer insanlara göre daha iyi yaptığım şeyler var mı ?

9) Davranışlarım mantıklı mı yoksa duygulu mu ?

10) Yardımsever ve cömertmiyim yoksa çıkarcı mı ?

11) Olgunluk derecem tepkilerimi kotrol edecek ve yönlendirecek kadar yüksek mi ?

12) Düşünce sistemim soyut mu yoksa pratik mi ?

13) Huzur kavramından ne anlıyorsun ?

Bu sorulara gerçekçi cevaplar verildiğinde insanı harekete geçirecek sonuçlara ulaşılacağı görülecektir.

Kendini tanıyan kişi gerçekçidir. Pişman olacağı işlere gişmez. İhtiyaçlarını bilir, onları temel ilke ve prensipleri ışığında karşılar. Kendini tanımak = Davranışların ve oluşturduğu etkileri farkında olmak, bunları kontrol etmek, sonuçlarını bilmek ve kabullenmektir....

KENDİNİZE GÜVENİN HEDEFLERİNİZE ULAŞIN...

1.KENDİNE GÜVENMEK

Kendine güven, aklın kesin inanç ve güvenle büyük ve gurur verici işlerde kullanımıdır! Kendinize güvenmedikçe ve gücünüze inanmadıkça asla başarılı ve mutlu olamazsınız! Oysa aşağılık ve yetersizlik duygusu ümitlerinizin kırılmasına yol açar, fakat kendinize güvenirseniz başarıya ulaşırsınız!

Sürekli olumlu şeyler düşünmek, kendinize güven duygunuzu geliştirir ve ne kadar zor olursa olsun bütün güçlükleri yenmenizi, onları aşamanızı sağlar!Kendinize güvenirseniz büyük güçlerin size yardıma geldiğini görürsünüz! Kendine güven duygusu kazanıp inancınızı kuvvetlendirirseniz, korkularınızın yok olduğunu, güvensizlik duygusunun ortadan kalktığını görürsünüz!

Beyninizi inançla, kendinizi güven duygusuyla doldurun! Bunlar bütün şüphe ve güvensizlik duygularınızı kovacaktır!

2.BÜYÜK HEDEF BELİRLEMEK

Hedefiniz ne kadar büyükse o kadar istekli çalışırsınız! Ne kadar çok çalışacağınızı ne kadar sağlıklı ve güçlü olduğunuz belirlemez; ne kadar istekli olduğunuz belirler! İsteği artıran ise hedefin büyüklüğüdür!

En büyük hedef bütün bir hayatınızı kaplayan hedeftir!Büyük hedefiniz ömrünüz boyunca ışık saçacak yıldızınızdır!Bugün yaptığınız her küçük tercihiniz en büyük hedefinizle ilişkili olmalıdır! Her küçük hedef büyük hedefi desteklediği, büyük hedefle aynı yol üzerinde olduğu derece önemlidir!

Hedefinizi büyütmeli ve tüm hedeflerinizi en büyük hedefinizi altında uygun yerlere yerleştirmelisiniz!Herkes en üstte olmayacak! Ama kim daha büyük istiyorsa o daha yüksekte olacaktır!Ne kadar yüksek isterseniz, yükseğe o kadar yakın olacaksınız!

Küçük hedefler için harcayacağınız çaba büyük hedefler için harcayacağınız çabadan az değildir! Büyük hedeflerin verdiği zevk, çabanın yoruculuğunu yok eder! Küçük hedefler ise ruhunuzu sıkar ve çektiğiniz acı , yeteneklerinizin zamanla körelmesine yol açar!

3. KESİN İNANCA SAHİP OLMAK

İnanmadığınız bir şeyi asla ve asla başaramazsınız!Bir yetenekteki eminlik düzeyine kadar güçlenmişse onun gerektirdiği emek o kadar azalacaktır! İnançlıysanız hiçbir şey olanaksız değildir! Başarabileceğinize ne kadar inanıyorsanız başarma ihtimaliniz o kadar fazladır!

İnancınız ne kadar güçlüyse ruhunuza o kadar güç verilecek, o kadar az emekle aynı işi yapabilecek, çevresel faktörler yardımınıza koşacak ve kaderiniz o ölçüde isteklerinize göre belirlenecektir!

İnancınız ne kadar kuvvetli olursa o kadar derinden hissedersiniz! Karşınıza çıkan güçlük ne kadar büyükse onu yenmenizi sağlayacak inancı o kadar geliştirmelisiniz!

Başaracaklarına inananların başarmalarının nedeni , sadece, inançların onlara verdiği cesaretle çok çalışmaları değildir!İnanmanın, tüm evreni , tüm iç ve dış şartları insana destek olacak şekilde harekete geçirmesidir!

4. YAKICI ARZU GELİŞTİRMEK

Hiç kimse bir şeyi elde edebileceğine inanmadığı sürece onu elde etmeye hazır değildir! Ne kadar hazır olduğunuzu ne kadar arzuladığınız belirler!Başarı büyükse ona yol açan arzu da büyüktür! Ne kadar başarılıysanız o kadar arzulusunuz!

Bugününüz geçmişteki arzularınızın eseridir, geleceğinizi de bugünkü arzularınız belirleyecektir! İradenize bırakılan kederi, başka hiçbir şey değil, arzularınız belirleyecektir!Kainattaki tüm güç ilişkileri arzu kanununa dayanır! Arzu, manevi gücün doğduğu kaynaktır! Arzularınız ruhunuzdan doğar! Ne kadar güçlü arzuya sahip olursanız o kadar güçlü olursunuz!

Neyi başaracağınız, neyi istediğinize, nasıl ve ne kadar istediğinize veya ne kadar istemediğinize bağlıdır! Ne kadar arzularsanız o kadar enerjiyi, o kadar gücü, o kadar emeği amacınız uğrunda feda etmeye hazır olursunuz!

5. STRATEJİ BELİRLEMEK VE PLAN YAPMAK

Strateji belirlemek “Hedefime nasıl ulaşabilirim” sorusuna cevap bulmaktır. Nasıl yapılacağını bilmek yapabilmenin % 80’inin oluşturur. Üzerinden geçeceğiniz yolların bütün kıvrımlarını bütün kesinliğiyle belirlemelisiniz.

Tam olarak neyi , tam olarak nasıl, tam olarak nerede, tam olarak ne zaman ve tam olarak ne kadar yapmak istiyorsunuz. Hedefinizi kesinleştirdiniz mi? Ne istediğinizi tam olarak bilmezseniz, istemediğiniz verildiğinde itiraz etmeye hakkınız olmaz.

Planlanan hedef bugünden başlayarak geleceğe doğru tüm adımları ve ayrıntıları tespit edilen hedeftir. Hedefleri bir piramidin içine yerleştirebilmelisiniz. Piramidin en üst kısmında en soyut ve en genel hedef vardır. En büyük hedef olarak bunu dikkate alacaksınız. Hayatınızın nihai amacı budur.

Hedeflerinizi yazın. Kağıda yazmak zihne çelik harflerle kazımanın en kolay yolu kağıda yazmaktır. Bir defa yazmak on defa okumak veya düşünmek gibidir. Eğer hedefinizi yazarsanız on kat daha etkin düşünecek, bilgiyi kendinize mal edecek, kendinizi hedefe daha daha kolay şartlandıracaksınız.

6.CESARETLE EYLEME GEÇMEK

Bir insan kendisine güveniyorsa , tüm tutumu bunu size söyleyecektir. Kendinize güvenmiyorsanız bunu asla gizleyemezsiniz. Nice inanılmaz yeteneklere sahip insan cesaretsizliği yüzünden keşfedilememiştir. Dahası cesaretsizlik yeteneklerin en büyük düşmanıdır.

Eğer eylemlerinizin seyrinden emin değilseniz bir girişimde bulunmayın. Şüpheleriniz ve tereddüdünüz uygulamalarınızı bozacaktır. Çekingenlik tehlikelidir. Cesura herkes hayrandır, kimse çekingene saygı duymaz.

Söylenmek korkuyu, söylemek cesareti artırır. Cesaretiniz varsa izlerinizi uzaklara taşırsınız. Varolmanız cesaretinize bağlı. Cesaretiniz varsa herkes sizin varolduğunuzu bilir. Sizi insanların dünyasına sadece cesaretiniz taşır. Cesaretiniz yoksa kendi iç dünyanıza hapis olmaya mahkumsunuz. Cesaretiniz varsa geçtiğiniz her yolda sizi anlatan bir iz bırakırsınız. İçinize saklanan gizli bir korku, sizi sürekli engellemeye çalışır.

7. KARARLI VE ISRARCI OLMAK

Vazgeçmenin kaçınılmaz bedeli başarısızlıktır; başarısızlığın tek nedeni vazgeçmektir. Israrın asıl etkisi eylemlerinize değil, eylemlerinizin sonucunadır. Israr sayesinde on saat konuşmanın etkisini bir saat konuşmuş gibi arttırabilirsiniz. Israrın bir yönü uyanık bilincinize bağlıdır; düşünmeye ve davranmaya devam ederek ısrar etmiş olursunuz. Öncelikli ısrar, zihinsel ısrardır; ısrar içinizden ayrılmadığı sürece tüm tutum ve davranışlarınız yönetmeye devam eder. Diğer yönü hayatınızı yöneten gizli taraflarınıza bağlıdır. Siz vazgeçmediğiniz ve kararınızı değiştirmediğiniz sürece ruhunuz ve derin bilinciniz sizin adınıza ısrar etmeye devam ederler. Israr sabra sabır zamana ihtiyaç duyar.

8. EN İYİYİ BEKLEMEK

En iyisini ümit ederseniz, mutlaka en iyiye ulaşmayı başarırsınız. Bir şeyin en iyisini beklerseniz zihninizde büyük bir güç oluşur ve çekim kanununa göre en iyiyi size doğru çekmeye başlar. Böylece içinizdeki yaratıcı güç açığa çıkar ve bu gücü ulaşmak istediğiniz hedefe yoğunlaştırırsınız. Kendinizi tamamen elde etmek istediğiniz şeye verebilirsiniz. Eğer bir insan kendini bir şeye tam olarak veriri ve onun üzerinde yoğunlaşırsa karşısına çıkan bütün engelleri aşar ve elde etmek istediği şeyi elde eder. Eğer bir güçlüğün üzerine bütün benliğinizle gider ve bütün gücünüzü ona aşmaya yöneltirseniz o güçlük önünüzde paramparça olup dağılır ve yok olur.

En iyi şeyin olmasını beklemenin anlamı beklediğiniz şeyin elde edilmesine bütün kalbiniz ve içtenliğinizle kendinize adamanızdır. Yaşamda başarılı olmanın anahtarı yaptığınız işin iyi sonuca ulaşmasını yürekten istemeniz ve kendinizi o işe bütün benliğinizle vermenizdir.

9. HEDEFE ULAŞMAK

Bir eser tüm boyutlarıyla tamamlandığında anlam kazanacaktır. Bir adım daha atamamak atılan binlerce adımın yok olmasına neden olur. Saati son çark çalıştırır. Bitirmemek yapmamaktan farksızdır. Başarının olmazsa olmaz kuralı “yapmak” tır. Yapmayı anlamlı kılan bir kural vardır: Bitirmek. Bitmeyen iş yapılmamış iş gibidir. Ne kadar iyi yapılırsa yapılsın , tamamlanmayan iş, can damarı kesilmiş vücut gibidir.En son çarkı takılmamış olan saat yok olan bir saatten farksızdır. Tam olarak bitmemiş iş, hiç bitmeyecekse, hiç yapılmayandan daha kötüdür. Çünkü zamanınızı emeğinizi, sağlığınızı alıp götürür.