EĞİTİM DÜNYASININ ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUĞU: FİNLANDİYA
Finlandiya, olağanüstü başarılı eğitim sistemiyle, dünyanın yakından izlediği bir ülke. Yıllardır uluslararası akademik başarı değerlendirmelerinde en tepelerde yer alan bu küçük ve mütevazı ülke, nasıl oluyor da bu kadar başarı sağlıyor?
Bahçeşehir Üniversitesi’nde düzenlenen Finlandiya-Türkiye Eğitimde İşbirliği konferansında, Finlandiya eğitim sisteminin başarısının “sırrı” konuşuldu.
Panel için Finlandiya’dan gelen matematik öğretmeni Ms. Maarit Rossi, dünyanın en iyi 10 öğretmeninden biri seçilmiş. Diğer panelist de eğitimbilimci Topi Litamen’di.
Finlandiya başarısını neye bağlıyor?
Panelistlerin gözünden ülkelerinin başarısında öne çıkan temel noktalar şöyle özetlenebilir:
- Toplum, eğitime değer veriyor. Aileler eğitimden, okuldan olumlu şekilde söz ediyorlar ve öğretmenlere güveniyorlar. Bu da çocukların öğrenmeye değer vermesinde önemli bir etkiye sahip.
- Müfredat, zaman içinde sadeleştirilmiş ve hafifletilmiş. Eskiden daha doluyken, “düşünmeye yer açabilmek” için daha rahat bir müfredat getirilmiş.
- Finlandiya’da özel okul yok. Sağlık hizmetleri ücretsiz, okula ulaşım ücretsiz, eğitim ilkokuldan yüksek öğrenime kadar ücretsiz, okullarda yemek ücretsiz.
- Erken dönemde eğitim oyun odaklı. Eğitim, oyun yoluyla öğrenme ilkesine dayanıyor. Bu yaklaşım, temelini bilimsel araştırmalardan alıyor. Ayrıca, öğrencilere çok az ödev veriliyor.
- Çocuklar ilkokula 7 yaşında başlıyor. 7 yaşından önce okul öncesi eğitim programlarına devam ediyorlar. Zorunlu eğitim 9 yıl.
- Bizdeki gibi ulusal bir sınavları yok. Bu konuda dünyadan farklı yönde ilerlediklerini söylüyorlar.
- İyi okul-kötü okul diye bir ayrım yok. İyi öğrenci-kötü öğrenci diye bir ayrım yok. Amaç, bireyselleştirilmiş bir öğrenme programına göre herkesin en iyi şekilde öğrenebilmesi.
- Müfettiş yok. “Müfettiş ve sınav ağırlıklı bir sistemde, çocuklar sınav için çalışıyor, bu da eğitimin amacına aykırı” diyorlar.
- Öğretmen seçimi süreci çok sıkı. Çok iyi eğitimli olmayan kişi öğretmen olamıyor. Bu da öğretmenliği en saygın mesleklerden biri kılıyor. Finlandiya’da yapılan bir ankette, doktorluktan sonra en saygın ikinci meslek öğretmenlik çıkmış. Politikacılar listenin sonunda yer almış.
- 1978’de alınan bir kararla, ilkokul 1. sınıftan 12. sınıfa kadar tüm öğretmenlerin “tezli” master derecesi alması zorunlu. Kendi branşlarıyla ilgili tez hazırlıyorlar. Yani fen öğretmeni fen alanında, tarih öğretmeni tarih alanında, ilkokul öğretmeni eğitim alanında master derecesine sahip olmak zorunda.
- Öğretmen eğitiminde temel amaç, öğretmen adaylarına araştırmayı öğretmek. Bu şekilde, öğretmenlerin mesleği icra ederken beklenmedik problemleri çözebilme becerisi geliştirilmeye çalışılıyor.
- Öğretmenler sınıf içinde yeni şeyler denemeye, risk almaya teşvik ediliyor. Kendilerini özgür hissettikleri bir ortamda, bu tarz denemelerle öğrencilerden geri bildirim almaları ve buna göre öğretme stillerini iyileştirmeleri hedefleniyor.
- Ailelerin eğitime ne kadar dahil olacakları kararı okula ait, bu konuda okullar özgür. Bazı okullar ailelerle daha yakın işbirliği halinde. Örneğin veliler sınıfa gelip kendi mesleklerini öğrencilere tanıtıyorlar. Bazı okullarda veliler o kadar müdahil değil. Ama genel olarak veliler okula ve öğretmenlere güveniyor ve eğitime değer veriyor.
- Dünyanın model aldığı bir eğitim sistemi olmasına rağmen, Finlandiya eğitim reformu yapmayı planlıyor. Reformdaki temel hedefleri arasında; hayat boyu öğrenme ve iletişim konularına daha fazla odaklanmak, öğretmen merkezli eğitimden öğrenci merkezli eğitime geçmek, disiplinlerarası bir öğretim yaklaşımı benimsemek, teknolojiyi daha iyi entegre etmek, konulara göre ayrılmış bir müfredat yerine daha geniş temalara odaklı bir müfredat uygulamak, bilgiden çok beceriye odaklanmak yer alıyor.
Neden hala değişmek istiyorsunuz sorusuna, dünyanın en iyi 10 matematik öğretmeninden biri seçilen Rossi, şöyle cevap verdi:
“Dünya değişiyor. Eski sistemler en iyi sonuçları veremez. Dünyanın en iyisiyiz deyip öylece oturamayız. İyi bir sistemimiz var ama, geliştirmeye çalışmazsak, hızla geride kalabiliriz.”
Finlandiya ve biz, elma ve armut gibi miyiz?
Öncelikle, Finlandiya’daki eğitim sisteminin başarısı, genel olarak her yönüyle başarılı bir ekosistemin bir ürünü. Türkiye’yi bir deve, eğitim sistemimizi de devenin boynu olarak düşünürsek, devenin boynunun neden eğri olduğu anlaşılmaz bir durum değil.
İkincisi, Finlandiya eğitime değer veren bir kültür ve çocukların etraftan aldığı ortak mesaj bu. Bizim ülkemizde çocuklar, kimsenin eğitimden memnun olmadığı mesajına her gün yüksek dozlarda maruz kalıyorlar. Bu da başta öğrenciler olmak üzere herkes için motivasyonu düşürücü bir durum.
Üçüncüsü, öğretmene verilen değerin sadece sözde kalmayıp öğretmen seçim sürecine, rahat çalışma koşullarına ve maaşlara yansıması. Türkiye olarak bu konuda nerede durduğumuzu anlamak için basit bir test yapalım: Kaç kişi bu ülkede çocuğunun ileride öğretmen olmasını istiyor? Siz ister miydiniz?
Dördüncüsü, “biz artık olduk” anlayışından uzak, gelişim odaklı bir zihniyet.
Finlandiya ile Türkiye’yi karşılaştırma elmayla armudu karşılaştırmak gibi olur. Birçok yönden çok büyük farklılıklarımız var.
Bir Finlandiya’ya bakıp bir de kendimize baktığımızda cesaretimiz kırılmıyor değil. Eğitim sistemimizde pek çok sorun var: İllallah dedirten bir sınav sistemi, ezbere dayalı öğretim, öğretmen odaklı eğitim anlayışı, ortalamaya hitap eden ve bireysel yetenekleri değerlendirmekten uzak toptancı bir yaklaşım, düşük öğretmen kalitesi… Düzeltilmesi gereken daha pek çok şey var.
Finlandiya örneğinden esinlenip atabileceğimiz pek çok adım var, ancak somut ve önemli tanesine odaklanarak yazıyı bitireceğim:
Kimler öğretmen oluyor?
Öğretmenlik bir aşk evliliği olmalı
Çocuklarımızı ve geleceğimizi kimlerin eline teslim ediyoruz?
Bu soru çok önemli. Öğretmenliğe giriş, ülkemizde bir aşk evliliğinden ziyade bir mantık evliliği: Genellikle “başka bölüme puanı yetmeyen” ya da “ailesi çok istedi diye” öğretmenliği seçen adayların yoğun olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Eğitim fakültelerine giriş, Finlandiya’da olduğu gibi daha zor ve seçici kılınırsa, örneğin master diploması bizde de zorunlu olursa, eğitim kalitesi de olumlu etkilenecektir. Bütün sorunlarımız belki bu şekilde çözülmez, ama zaten gelişim de adım adım ilerleyen bir süreçtir. Bu adımın öğretmenlerin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirecek politikalarla da desteklenmesi gerekir.
Lao Tzu’nun dediği gibi, “binlerce kilometrelik yolculuk, atılacak tek bir adımla başlar.”
Yazar: Dr. Bahar Eriş