Olmak, her nasılsanız öyle olmanıza izin vermek ve öyle olduğunuz için kendinizi bütünüyle sevmek demektir...Ne hissediyorsanız onu hissetmek ve o duyguyu yaşamaktır...Olmak tümüyle anda yaşamaktır çünkü...Şimdi’nin var olan tüm şey olduğunu bilirsiniz...Bu istediğiniz şeyi yapmaktır , ruhunuzun sizi ittiği serüveni yaşamaktır.
Neden ” olmak ” ?…Bu şekilde yaşadığınızda, kendinizi, başkalarını ya da aklınıza gelen düşünceleri asla yargılamazsınız.O zaman doğru-yanlış, olanaklı-olanaksız, kusurlu-kusursuz, olumlu-olumsuz diye bir şey olmaz.Artık, an-ın güzelliğini hissetmenize ve onun tadını çıkarmanıza izin vermeyen zaman illüsyonu da olmaz. Olma hali içinde bulunduğunuzda sadece yaşamın Oluşu ve Şimdi’nin sürekliliği vardır.
Olma hali içindeyken, düşünceleriniz artık geçmiş ya da gelecekle oyalanmaz; suçluluk duygusu ve pişmanlık ve yapılması gereken şeyler tarafından işgal edilmez. Olma halinde, belli bir gerçeğe tutunmaz, tüm gerçekleri incelersiniz. Tüm gerçekleri bir Oluş olarak görür ve -olma haliniz içinde uygulanabilir olup olmadıklarını belirlemek için- her birinin araştırılmasına izin verirsiniz. Bu şekilde yaşadığınızda,size gelen tüm düşünceler düşünülür ve beyniniz vasıtasıyla, bedeninizde hisler olarak idrak edilir, ki bu da daha çok bilişin, daha fazla düşüncenin, daha fazla Oluşun yaşanmasını sağlar.
Yalnızca “olduğunuz”da, her şeyin Oluşu ile uyum içinde olursunuz. Ve bu uyumla, istediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz ve olmaktan başka hiçbir şey yapmanız gerekmez. Varlığınızın Tanrısı, düşündüğünüz, istediğiniz her şeyi size çekecektir. Her dışsal prensibi yapmaya çalışarak kendilerini meşgul edenler, içsel prensibi etkisiz kılıp boşa harcarlar.Olmakta, siz zaten her şeye sahipsinizdir ve her şeysinizdir.
Yalnızca olduğunuzda ve tüm düşünceleri almanıza izin verdiğinizde, işte o zaman Tanrı’nın sesini işitebilirsiniz. O zaman bilmek istediğiniz her şeyi bir anda bilebilirsiniz. Düşüncelerinizi yargılamadan, ruhunuzda duygu olarak tezahür etmelerine izin verdiğinizde -yalnızca Oluş’a ve olan her şeye açık olarak- o zaman sınırsız Tanrı olarak yaşarsınız.Böylece kendi Tanrı benliğinizin saf bir kanalı olur ve Tanrı zihninin saf sadeliğine yaklaşırsınız.
Bilerek ve izin vererek yaşamayı öğrenin. O zaman değişmiş ego üzerinde hakimiyet kurmuş olursunuz.O zaman yedinci kata, yedinci mühüre, yedinci cennete ulaşmış olursunuz çünkü o düzeyde yargı yoktur; sadece yaşamın sürekli Oluşu vardır. Bir kez yargıyı aştığınızda, bu dünyayı, bu katı bütünüyle aşmış olursunuz...
Hayat bir aynadır. Siz ona gülümserseniz, o da size gülümser.
Yaşamını iyileştirmek isteyen herkes ilk önce olumlu düşünmeyi öğrenmelidir. Çünkü, düşünceler inançları, inançlar davranışları, davranışlar da çevre ile etkileşimi belirler.
Zihni sağlıklı olanların, bedenleri de daha sağlıklı olur. Dolayısıyla, olumlu düşünce hayatın kalitesini ve süresini de artırır.
Olumlu düşünce yeteneği öğrenilebilecek bir yetenektir. Bu yeteneği geliştirmek için başkalarının deneyimlerinden faydalanmak etkili bir ilk adım olur. Dolayısıyla, çevredeki iyimser insanları belirleyip, onları örnek almak olumlu düşünce yeteneğini geliştirmeye yardımcı olur.
Olumlu düşünme yeteneğini kazanmak için insan öncelikle kendisiyle barışık olmalıdır. Bunun için düşüncenin, söylemlerin ve eylemlerin tutarlı olması gereğini hiç unutmamalıyız. Bu tutarlılık gösterilmediğinde hem toplumun güveni yitirilir, hem de insanın iç huzuru zedelenir.
En acımasız kritiği insanlar çoğu zaman kendileri yaparlar. Hatasız kul olmaz. Yapılan hataları eleştirmek yerine, kendini geliştirme fırsatı olarak görmek daha yapıcı sonuçlar verir. Olumlu düşünmek, hataları reddetmek değil, onları birer iyileştirme fırsatı olarak görmek demektir. Olumlu düşünmek, hataların bir daha ki sefer nasıl önlenebileceğini düşünmek, bunun için plan yapmak ve uygulamaktır.
Bu yaklaşımı çevrenizdekiler için de uygulamak, insanların sizinle daha olumlu bir etkileşim kurabilmesine yardımcı olur. Bir adada tek başına yaşamanın güçlüğünü göz önüne getirdiğimizde çevremizle etkileşimin hayatımızın ne kadar önemli bir parçası olduğunu daha iyi anlarız. Bu etkileşimin kalitesini artırmak, hayat kalitemizin de artırılmasına yardımcı olur.
Olumlu düşünebilmek için cümlelerinizden olumsuz kelimeleri silmeye çalışın. Bu yaklaşım, her olayın olumlu yönlerini görebilme yeteneğini geliştirmeye de yardımcı olur. Çünkü kelimeler, düşünceyi ve inançları tetikler.
Hayata yaklaşımda sorumluluk almak, ancak bunu yaparken esnek bir yaklaşımı benimsemek olumlu yaşam için önemli bir girdidir. Hayatta ulaşmak istediklerimizin kendiliğinden gelmeyeceğini, geleceği şekillendirmek için bugünden çaba gösterilmesi gerektiğini kavramalıyız. Ancak, geleceği şekillendirmenin, geleceği belirlemek manasına gelmediğini de iyi anlamalıyız.
Dolayısıyla, zihinsel açıdan sağlıklı olabilmek için gerçekleri kabullenmeyi de öğrenmek gerekir. Ancak, gerçekleri kabullenmek, onlara boyun eğmek demek değildir. Önemli olan gerçekleri görmek ve onlardan değiştirebilecek olduklarımız için yapıcı eylemlerde bulunmaktır.
Olumlu düşünmek ve olumlu yaşamak için insan kendine ve çevresine güvenmelidir. Hayatı sadece onu değiştirebileceğine inananlar iyileştirir. Kendine ve çevresine güvenen, inançlı ve azimli insanlar hayatın kalitesini geliştirir, kendileri ve çevreleri için mutluluk kaynağı olur.
Dünyada iki büyük güç vardır: biri korku, diğer ise inançtır. Olumlu düşünebilmek için insanın korkularını da yenmesi gerekir. Korkuları yenmenin en etkili aracı ise inançtır.
Tanrıya inanmak hayatta değiştiremediklerimiz karşısında iç huzuru bulabilmeyi sağlar. Değiştirmek istedikleriniz için elinizden gelen çabayı gösterdikten sonra hayırlı bir sonuç beklentisiyle tanrıya havale etmek stresi azaltır ve daha sağlıklı bir hayat yaşamaya fırsat tanır.
Düzenli olarak fiziksel ve ruhsal egsersiz yapmak insanda olumlu düşünceyi, sağlıklı ve dengeli yaşamı geliştirir.
Yaşam ulaşılan sonuçlar değil, istenilene ulaşmak için yürüttüğümüz süreçtir. Bu süreçte bilinçli çaba göstermek, tutarlı olmak, çevremize güven vermek ulaşılan sonuçlardan çok daha büyük mutluluk kaynağıdır.
Bu süreçte en önemli ve kalıcı kazanımlardan biri de elde edilen sonuçlar değil, öğrenimlerdir. Öğrenmek için sürekli bir çaba göstermek gelişmenin temelidir. Bu çaba gerçekleri kabullenme ve aynı zamanda onları değiştirme gücünü kazanmak için faydalıdır.
Yaptığı işe inançla sarılan kişiler büyük bir coşku ile çalışırlar. Bu coşku onları başarıya ve olumlu etki yapmaya taşır. Bu nedenle insanın sevdiği konulara eğilmesi büyük önem taşır.
Hayatta en demokratik olarak dağıtılmış kaynak zamandır. Herkes için gün 24 saattir. Zamanı iyi kullanmak ve ileride değişmesini istedikleriniz için önceden adımlar atacak cesaret ve uzak görüşlülüğü göstermek insanın olumlu düşünce yeteneğini de geliştirir.
Olumlu düşüncenin temelinde sevgi yatar. Olumlu düşünebilmek için insanları sevmek, onlara birşeyler kazandırabilmenin heyecanını yaşamak gerekir. Kendini iyi hissetmenin yolu, içten bir duyguyla başkalarına yardım edebilmektir.
Hayatta mutluluk olumlu düşünce ile başlar, olumlu söylem ve eylemlerle gelişir, paylaşılan sevgi ve bilgiyle doruğa erişir...
Hayatta iki değer var ki, paylaştıkça artıyor: sevgi ve bilgi...Sevgisini ve bilgisini paylaşan insanlar en büyük zenginliğe kavuşan insanlardır...
Verimli çalışmak; zamanınızı hedefleriniz doğrultusunda etkili bir şekilde kullanmaktır.
Verimli çalışmak sadece ders çalışmak değildir, verimli çalışmayı öğrenmiş bir kişi oyun oynamaya, faklı faaliyetlere ve arkadaşlarına zaman ayırabilecektir. Başarılı insanlar, hedeflerine belirledikleri bir süre içinde ulaşmış insanlardır diyebiliriz. Başarılı olabilmek için , eğer ders çalışacaksanız derse ilişkin hedefinizi ortaya koyun ve bu hedef için süre belirleyin. Başaracağınıza inanırsanız yolu yarılamışsınız demektir, eğer başaramayacağınızı düşünüyorsanız daha çalışmaya başlamadan kaybettiniz demektir. Kendinize güvenin ve işe koyulun.
Meşhur bir söz var “Sadece oturarak başarıya ulaşan tek yaratık vardır, oda tavuk”
Evet çalışmaya hazır mısınız?
Bu aşamada şunları öğreneceksiniz;
Kendinizi psikolojik olarak hazırlayın;
Hangi dersi, o dersin hangi konusunu ne derece öğrenmeniz gerektiğini düşünün. Çalışacağınız kaynağın ilgili konularına baştan sona göz atın ne kadar sürede bitirebileceğinize karar verin. Konuyu çalışıp tam anlamıyla öğrendiğinizde, sizi bekleyen olumlu durumları hayal edin, “Sınavdan yüksek not alırsam çok mutlu olurum” gibi.
Çalışma esnasında hayallere yada iç konuşmalara daldığınızı hissederseniz bundan vaz geçmeye çalışın. Tekrar hayalinize dalıyorsanız hayalinizi düşünmeye devam edin ve bitirin, aksi takdirde sizi tekrar rahatsız edebilir.
Bu arada verimli çalışmak için bedeninizi de hazırlamalısınız;
Önemli bir dersi çalışacaksanız yada sınavınız varsa yeterince dinlenmiş olmalısınız. Yeterince dinlenmiş olmanız kafi derecede uyumak ve yorucu bedensel faaliyetlerden uzak kalmanıza bağlıdır. Fiziksel yorgunluk ders çalışmanızı olumsuz olarak etkileyecektir, diyelim ki bir futbol maçı yaptınız maçtan sonra ders çalışmaya başlarsanız uykunuz gelecek ve gereğince çalışamayacaksınız. O halde ya maçı erteleyin yada sınavı. Tabi birincisini ertelemek daha kolay. Eğer akşam çalışacaksanız gün içerisindeki 40-50 dakikalık uyku sizi dinlendirecektir. Asla yatarak veya masaya uzanarak çalışmayın çünkü bu duruş uykunuzu getirecektir. Ortamdaki lamba gözünüze direkt gelmemeli onun yerine ışığı arkanıza alacak şekilde oturun.
Çalışma ortamınızı uygun şekilde düzenleyin;
Çevrenizde dikkatinizi dağıtacak nesneleri, poster ve resimleri kaldırın. Televizyonun bulunduğu odada çalışmayın, çünkü ses dikkatinizi dağıtacaktır. Masanızı bir çalışma masası gibi düzenleyin gereksiz şeylerden kurtulun. Çalışma ortamınızı değiştirmemeye özen gösterin çünkü sürekli aynı ortamda çalışmak bir süre sonra şartlı reflekse dönüşür ve çabuk konsantre olmanızı sağlar.
Kendinize bir çalışma programı oluşturun.
Çalışma süresi olarak şu formülü kullanmanız uzmanlar tarafından önerilir.
40 dakika çalışma + 5 dakika tekrar + 10 dakika dinlenme
Çalışmanızın kalıcılığını sağlayacak en önemli faktör tekrardır. Tekrar için tavsiye edilen en iyi yöntem; İlk tekrar 40 dakikalık bir öğrenme seansının sonunda yapılmalı ve 10 dakika sürmelidir. Bu tekrar hatırlanan miktarın bir gün daha aynı düzeyde kalmasını sağlar. 2-4 dakika sürecek ikinci tekrar 24 saat sonra yapılmalıdır. Bundan sora bilgi hafızada bir hafta kadar saklanır. Bir hafta sonra yine 2-4 dakika sürecek üçüncü tekrar yapılmalıdır. Dördüncü tekrar; bir ay sonra 2-4 dakikalık bir süreyle yapıldıktan sonra, bilgiler uzun süreli hafızaya geçer, ve son derece kuvvetli bir biçimde yerleştirilmiş olur.
Bunun dışında yatmadan önce çalıştığınız konunun tekrarını yaparsanız öğrendikleriniz büyük ölçüde hafızanıza yerleşir.
PLANLI ÇALIŞMA
Tasarladığımız, ulaşmak istediğimiz, kendimize uygun hedeflere varmanın yollarından birinin de verimli ve plânlı çalışma olduğu artık bir gerçek. Çalışma alışkanlığı kazanmak, zamanı kullanmayı bilmek, çalışmayı yarına bırakma alışkanlığından vazgeçmek, çalışmaktan zevk almak ve bunu bir yaşam biçimi hâline getirmek ancak, iyi bir plânlama ile mümkün olabilir. Eğer bir plânınız yoksa, çalışmalarınızı istediğiniz zaman, gelişigüzel yapıyorsanız beklediğiniz başarıyı yakalamanız mümkün olmayabilir.
Plânsız olmak, neyi ne zaman yapacağınızı bilmemek, zaman kaybetmenize sebep olur. Zamanı idare etmek, zamanı kullanmak, enerjinizi doğru yerde harcamanıza olanak sağlar, başarınızı artırır. "Zaman yetmiyor" diye söyleniyorsanız bu, genellikle plânsız hareket etmenizden ve zamanınızı doğru bir biçimde kullanmamanızdan kaynaklanmaktadır.
Plânsız bir gün, etrafı çevrilmemiş, kime ait olduğu belli olmayan bir arsaya benzer. Orada kimisi top oynar, kimisi çift sürer. Ya da size ait arsa bakmışsınız yol olmuş. "Gün benim" diyebilmek için, zamanınızın boşa geçmesini önlemek için kısa, orta ve uzun vadeli plânlarınız olmalıdır. Plân burada bize bir önem arz eder, o da şudur: Amacımıza ulaşabilmek için ne kadar disiplinli ve kararlı olabileceğimiz hakkında test neticeleri vermek. Plânlarınızı uyguluyorsanız iyi yolda, uygulamıyorsanız kötü yoldasınız. Unutmayın, en iyi plân uygulanan plândır. En kötü plân "Yarın yapılacak" plândır.
Değişimi, yaşamınızın her aşamasında uygulayın, öğrenmenin bir davranış değişikliği olduğunu unutmayın ve bilin ki dünyada tek değişmeyen şey değişimdir.
"Yarın diye bir şey yoktur."
Her çocuk başarmak için doğar, nasıl mı?
Çocuklarımız anaokuluna başlar başlamaz rekebetle tanışıyorlar, ilkokula başladıklarında ise rekabeti iyice tadıyorlar. Ve sonunda da SBS ve ÖSS illeti ile yüzleşiyorlar.
Başarmak için doğan, başarmamak için aslında hiçbir engeli olmayan çocuklar, sağlıklı yollardan geçemediğinde ise kayıp çocuklar olabiliyor. Başarılı olmak isteyen öğrencilere ve çocuğu başarılı olsun isteyen ebeveynlere, Başarı Uzmanı Mümin Sekman’dan öneriler var. İşte, hayallerini gerçek kılmak, kısaca başarmak isteyen çocukların izlemeleri gereken yollar...
Malum, kirpi bile yavrusunu “Ne kadar yumuşaksın yavrucuğum” diye severmiş... Kuşkusuz her anne-baba çocuğunun zeki ve başarılı olduğuna inanıyor. Üstelik, anne babanın penceresinden bu çok da doğru...
Çünkü çocuklar kendilerine değer verildiğinde, başarılı olduklarına inanıldığında, cesaretlendirildiklerinde ve yetenekleri doğrultusunda sağlıklı bir şekilde yönlendirildiklerinde doğallıkla başarıyorlar...
Fakat, “başarı” deyince anneler öyle dertli ki... Nasıl olmasınlar?.. SBS’ler, ÖSS’ler, şu sonu gelmeyen sınavlar, çocukların ve çocuklu ailelerin üstünde kabus gibi...
Öyle ki, ebeveynler SBS yüzünden çocukların ders çalışmaktan soğuduğunu, derslerinde başarılı olan çocukların bile korku ve kaygıları nedeniyle derslere ilgisinin azaldığını; kiminin içine kapandığını, kiminin saldırgan-öfkeli tutumlar sergilediğini ve çocuklarını tanıyamadıklarını söylüyorlar.
10’lu yaşlarda çocukların bir de ergenlik fırtınası yaşadığı gerçeğini hatırlarsak, çocukların işi de hiç kolay değil. Ve biz anne babaların desteğine ve sağlıklı yönlendirmelerine belki de her zamankinden daha çok ihtiyaçları var. Ha, bir de çocuklarımızın 24 saat ders çalışmasını istemekten vazgçmemiz gerekiyor.
BAŞARI DEYİNCE...
“Başarı deyince aklına ne geliyor?” diye İlköğretim çağındaki öğrencilere sorulduğunda öğrenciler şu cevapları vermişler:
“Derslerde iyi not alarak bisiklet kazanmak, okul birincisi olmak, planlı ve azimli olmak, doktor olmak, hedefine ulaşmak, karnemim iyi gelmesi, akıllı ve zeki olmak, iyi bir iz bırakmak, iyi bir evde yaşamak, yetenekli olmak, Atatürk gibi bakmak, kopyacı olmamak, kendine güvenmek, üniversiteyi kazanmak, herkese sözünü geçirmek, bilgisayar oyununda herkesi yenmek, arkadaşlarım tarafından sevilmek, defterimin yıldızlarla kaplı olması, her şeyin kolay gelmesi, annemden istediğim kadar para almak...”
Şüphesiz, çocukların hayalleri sonsuz ve öyle de olmalı... Ama, bir çocuk neyi başarmak isterse istesin, önce; bu dünyada biricik, çok özel ve harika olduğunu bilmeli; bu gerçek anne baba tarafından çocuğa öğretilmeli... Tabii, sevgili çocuklar sonra da şu önerilere kulak verebilirler...
BAŞARMAK İSTEYEN ÖĞRENCİLERE ÖNERİLER
Korkunu gözünde büyütme ! Korkunu gözünde büyütürsen, korkun karşısında küçülürsün ! Herksin korktuğu bir şeyler vardır ama bazıları korktukları şeyleri gözlerinde çok büyütürler. Korkumuz büyüdükçe de cesaretimiz küçülmeye başlar. Ve cesaretin bittiği yerde esaret başlar!..
Denediğin halde istediğin sonucu alamadığın, “Bir daha denersem yine olmayacak” diye düşündüğün şeyler neler? Başarısız olduğun dersleri düşün. Denedin olmadı, denedin olmadı. Bir daha denersen yine olmayacağını düşündün ve mücadele etmeyi bıraktın. Belki tekrar denersen olacak ama denemiyorsun. Oysa, zaman geçtikçe sen değişir, gelişirsin. Sen değişince, şansın da değişir. Dün yapamadığını bugün yapabilir hale gelirsin. Kendine bir şans daha vermeye ne dersin?
Azimli olduğun kadar akıllı da olursan sonuca ulaşırsın. Büyükler bazen, kendi deneyip de yapamadıklarını, çocuklarının da yapamayacağını düşünürler. Bu yüzden, bazen çocuklara, büyüklerinin hayal bile edemeyeceği şeyleri başarmak düşer.Yorgun olsan da mücadeleden yılma. Hem azimli, hem akıllı olabilirsin! Azimli olduğun kadar akıllı da olursan sonuca ulaşırsın! Hayatta başarılı sonuçlar almak için, en yorgun anımızda bile aklımızı iyi kullanabilmeliyiz.
Öte yandan, azimli ve akıllı olabilmek için hayata iyimserlik penceresinden bakabilmek gerekir. Unutma, zafer bir dakika daha dayanabilenindir. Hayat mucizelerle doludur. Bazen hiç kurtulamayacağımızı düşündüğümüz durumlardan, şartlar değişir, kurtuluruz. Umudumuzu kaybetmemeli ve çabalamaya devam etmeliyiz. Biz çaba harcamaya devam edersek, şartlar da bizim lehimize devam etmeye başlayacaktır.
Zorlukları azimle yenmek kadar büyük düşünebilmek de önemlidir. Büyük hayalleri olanlar, hayallerine giden yolda yaşayacakları geçici ve küçük hayal kırıklıklarında cesaretlerini kaybetmemeleri gerekir. Büyük hayalleri olanlar karşılacakları zorluklardan ve küçük başarısızlıklardan yılmamalıdır. Neyi asla yapayacağını düşünüyorsun? Belki doktor olamamaktan korkuyorsundur, belki sınavları kazanamaktan... Hepimizin korkuları var, fakat korkularımızı aşabiliriz. Senin hayallerinin yüksekliği ne kadar? Çünkü sen yükseldikçe önündeki engeller küçülür.
Tabii, civciv gibi düşünerek kartal gibi uçamazsın. Civcivlik günlerinde öğrendiğin bazı şeyleri beyninden silmelisin. Yükseklerden korkmamayı öğrenmekle işe başlamalısın. Sen başarabilirsin, çok yükseklere uçabilirsin. Önce kendine güvenmelisin, sonra da sık sık denemeler yapmalısın. Denemeler sırasında da hatalarından ders çıkarmalısın. Her denemende bir hatanı elersen, sonunda hatan kalmaz ve uçmayı başarırsın.
Eğer, kartal yavrusuysan, ömrünü tavuk taklidi yaparak yaşayamazsın ! Eğer içine büyük işler başarabileceğini hissediyorsan, sen de özel biri olabilirsin. İçindeki ses sana ait olduğun yeri söyleyecektir. Oraya yükselmeye cesaretin var mı? Andre Gide adlı yazar der ki: “Açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez.” Ayrıca, çevremizde beceriksiz olduğunu düşündüğümüz bazı kişiler, başka bir konuda bizden çok daha iyi olabilirler. Herkes bir konuda diğerlerinden daha iyi olabilir. Sonuçta, başkası olma kendin ol...
Bugüne kadar başardıklarının bir listesini yap. Ve kendine güvenini kaybettiğin zamanlarda bu listeyi oku. Çünkü bazen gücümüzü kendimize hatırlatmamız gerekir.
DERSLERDE BAŞARI İÇİN BUNLARI YE !
Kendine güvenmen için enerjin olmalı ! Kendimize güvenimiz, ne yediğimize de bağlıdır. Çünkü enerjimizi yediğimiz besinlerden alırız. Enerjisi olmayan şeyler yediğimizde, kendimizi hep yorgun hissederiz. Bu yüzden kendimize güvenimiz de azalır. Hamburger ve kolanın tadı güzel gelebilir ama besleyici değildir. Peki, derslerde başarılı olmak için neleri sık sık yemeli? Süt, portakal, ceviz, balık...
Ne kadar dik durursan, o kadar enerjik hissedersin. Oturuş şeklimiz ile kendimize güvenimiz arasında bir bağ olduğunu biliyor muydun? Hep omuzlarımız çökmüş bir şekilde durursak, bunalıma gireriz. Sırtımız dik, başımız ileri bakacak şekilde durursak, vücudumuz daha güçlü duygular üretir. Gücünü toplamak ve kendine güvenmek istediğinde, daha dik durmayı deneyebilirsin.
Aynı anda tek tavşan kovala! Çinliler; “İki tavşanı aynı anda kovalayan, hiçbirini yakalayamaz” der. Aynı anda elinde 3 portakalı havaya atıp tutmaya çalışırsan, muhtemelern birkaçını yere düşürürsün. Aynı anda tek iş yap! Böylece önündeki işe dikkatini vermen kolay olur. İşleri sırasıyla yapacak şekilde planla ve sonra da düzenli çalışarak sonuçlandır.
Bir şeyde çevrendekilerden daha iyi ol! Sen de bir şeyi diğer insanlardan daha iyi yapabilirsin. Satranç, bale, maç yorumu, matemetik dersi, hatta elinde hızla kalem çevirme bile olabilir. Önce hangi işte çevrendekilerden daha iyi olmak istediğine karar ver. Sonra, o işe odaklan ve her ayrıntıyı öğren. Bu sana güven verecektir.
ÖZGÜVENLİ BİR ÇOCUK YETİŞTİRMEK İSTEYENLERE ÖNERİLER...
1- Çocuğunuzun kendi başına karar alma kaslarını geliştirmeye çalışın. Örneğin; film izlerken kahramanların içine düştüğü ikilemlerde, çocuğunuza dönüp sorun: “Sen olsaydın ne yapardın?”
2- Çocuğunuzun irade gücünü geliştirin. İç disiplinle çalışmayanın dış disiplinle çalışacağını anlatın. Özgür olmak ve başkaları tarafından bir şeyler yapmaya zorlanmak istemiyorsa, yapması gerekenleri öz disiplinle yapması gerektiğini hatırlatın.
3- Hatalarını değil, doğrularını yönlendirerek çocuğunuzu yönlendirin. Zayıf yönlerini vurgulamak yerine, güçlü yönlerini öne çıkarın. Övgü ile yönetmek, yergi ile değiştirmekten daha kolaydır.
4- Yıkıcı kıyaslamalardan uzak durun! “Komşunun oğlu matematikte senden daha iyi” demek çocuğunuza matematiği sevdirmez, komşunun oğlundan nefret ettirir.
5- Önce koşulsuz sevin, sonra başarı isteyin. Çocuğunuz başarısız olsa bile, ailede yeri ve değeri olduğunu bilmek ister. Temel güvenin performans şartına bağlanması, aşırı başarı baskısına bağlı başarısızlığa neden olur.
6- Çocuğunuz bir şey başarırken yakalayın. Resmin içini taşırmadan boyadığında ya da ayakkkabılarını düzgün bağladığında bunu fark edin. Sizin için küçük, onun için büyük başarıları alkışlayın.
7- Çocuklarınızla önemli konuları göz seviyesinden konuşun. Karşılıklı göz kontağı ile konuşmak, eşit ve samimi bir diyalog kurmaktır.
8- Ona sorumluluk verin. Kendini gösterme fırsatları sunun. İyi yapabildiği işlerde sizi yenmesine izin verin. Başarıyı tattırın ki, başarı zevki gelişsin.
9- Aşırı korumacı hareket etmeyerek ona duyduğunuz güveni gösterin. Çocuğun başının üstünde dönüp durdukları için “helikopter aile” olmayın. Çocuğunuzun kişilikli olabilmesi için kendi başına birşeyler yapabilmesi gerektiğini unutmayın.
10- Gerçekçi başarı beklenileri oluşturun. Evlatlarınız üzerinden kendi hayallerinizi gerçekleştirmeye çalışmayın. Kendi beklentilerinizi değil, çocuğun kapasitesini baz alın.
Başarı kendini yenmekle başlar, başkalarını yendikçe devam eder. Daha önce bazı insanların yaşamak için başardığını ama bazı insanların ise başarmak için yaşadığını yazmıştım. Suyun üstünde kalmakla yetinmeyip, iş dünyasının büyük ve hızlı balıkları olmak isteyen, başarmak için yaşayanların özellikleri nelerdir?
Yaşamak için başaranlara göre, başarı mesai saatleri içinde uğraşılması gereken bir konudur. Başarmak için yaşayanlara göre, başarı mesai saatlerine sığmaz, ancak uyurken bile aklınızda çevirdiğiniz bir işte en iyi olabilirsiniz.
Başarmak için yaşayanlar gündelik faaliyetlerini iki gruba ayırır, amaca bir adım daha yaklaştıranlar ve yaklaştırmayanlar. “Bunu yapmış olmak beni hedefime ne kadar yaklaştırır?” sorusu hep akıllarının merkezindedir. Hedeflerine yaklaştıracak bir şeyler yapmadıkları zamanları ve günleri yaşanmamış sayma eğilimi, kendi kariyerine ihanet ediyor olmaktan gelen suçluluk duygusu yaşarlar. Başarmak için yaşayanlar, ileride daha iyi bir yerde olacaklarına dair güçlü bir inanç geliştirdikleri için, bugün önlerinde olan zorlukları daha “katlanılır” görürler. Çünkü ileride bu zorluğu aşmış olacaklarını, daha iyi şartlarda yaşıyor olacaklarını düşünürler. Kötü koşulları “geçici” olarak görürler.
Bu insanlarda bir işte diğer insanlardan daha iyi olama eğilimi yüksektir. O işin en iyi nasıl yapılabileceğini bilen, o işi en iyi yapan olarak bilinen olmak isterler.
Başarmak için yaşayanların irade güçleri ve iç disiplinleri diğer insanlardan daha yüksektir. Başarmak için gerekli denetimi önce içlerinde başlatırlar. Önce kendi içlerindeki tembel taraflarını yenerler. İçlerinde mutlak bir kontrol ve hâkimiyet kurduktan sonra dalga dalga çevrelerinde egemen olmaya başlarlar. Başarmak kendini yenmektir. Başarı kendini yenmekle başlar, başkalarını yendikçe devam eder. Başarı içte başlar, sonra dışa taşar.
Büyük başarılardan sonra gelen başarısızlıklar da aynı sırayı izler. Dışarıdan her şey başarılı giderken, önce içte başarısızlığın ilk belirtileri kendini gösterir. Bir süre sonra içteki başarısızlık tohumları, dışta başarısızlık fidanlarına dönüşür. Zaman geçtikçe fidanlar büyür ve herkes tarafından görülebilir hale gelir.
HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR!
Dünyayı değişitirmeye kendinden başlamalısın. Kendini değişitirmek için de yeni kararlar almalısın. Başarılı olmak için önce başarılı olmaya karar vermen gerekir. Kararsızca başarılı olmaya çalışırsan, enerjin dağılır. Neyi başarmak istediğini netleştirip tüm kalbinle onu başarmaya çabalamalısın. Böylece, gücünü toplayabilir, elinden gelenin en iyisini yapabilirsin. Unutma, her şey seninle başlar.
Ne kadar çok çalışırsan, o kadar az korkarsın! Sınavlarda heyecanlanmaktan mı korkuyorsun? Ne kadar iyi hazırlanırsan, o kadar güçlü olursun. Çünkü korku duygusu yeterince hazırlıklı olmadığını düşünmekten doğar. Eğer, yeterince hazırlıklı değilsen, yapamamaktan korkarsın. Eğer iyice hazırlanırsan, korkun da azalır.
Kendini güçlendirecek şekilde kendinle konuş! Özgüvenin kendin hakkındaki düşüncelerine bağlıdır. Kendinle cesaretlendirici şekilde konuşmalısın. Söylediklerine inanmasan bile bunu yapmak korkunu azaltır. Duyguların kendinle konuşmana göre oluşur. Sürekli, “Ben şimdi ne yapacağım” dersen, panik yapabilirsin. “Bir çözüm bulabilirim” dersen daha sakin olursun ve sakin halinle daha kolay çözüm bulursun.
Her olayda kendini suçlamayı bırak! Ne hissedeceğin, kendinle nasıl konuştuğuna bağlıdır. Her şeyde kendini suçlayıp, kendine güvenini yok etme. Özgüvenimiz azalınca, her olayda kendimizi suçlamaya başlarız. Kendimizi suçladıkça da özgüvenimiz daha fazla azalmaya başlar. Buna bir son vermek gerekir. Sen kusurlarından ve yapamadıklarından ibaret değilsin.
En büyük hayalini başarsaydın, neler olurdu? Şimdi biraz da hayal kaslarını çalıştır. Hiç korkmasaydın, neleri başarmak isterdin? En büyük hayalini gerçekleştirseydin, insanlar sana nasıl dav ranırdı? Neler yaşardın? Nelere sahip olurdun? Nasıl bir evde yaşardın?
Çevrende nasıl insanlar olurdu? Hayal kırıklığı yaşarım, diye hayal kurmaktan korkmamak gerekir. “Ya hayalerim suya düşerse” diye korkanlara şu espriyi öğretebilirsin: Hayallerine yüzme öğretirsen suya düştüklerinde boğulmazlar.
ÖNCE SEN DEĞİŞ!
Sen değiştikçe şansın da değişir. Başarıncaya kadar denemeye devam etmelisin ama bunu akıllı bir şekilde yapmalısın. Denedin olmadıysa, tekrar denemeden önce, neden olmadığını, nasıl yaparsan olabileceğini öğrenmelisin. Onsan sonra tekrar denemelisin. Her denemede yeni biri olmalısın. Yeni şeyler öğrenmiş, yeni bilgi ve beceriler kazanmış halde tekrar denemelisin. Sen aynı kalırsan, ancak şartlar değişirse sonuç alabilirsin. Ama sen kendini geliştirirsen, o zaman şartlar değişmese de sonuç alabilirsin.
Lider gibi olmak için lider gibi düşün ! Birçok lider gibi Atatürk’ün çocukluğu da zorluklarla geçmiştir. Büyük insanların çoğu büyük engellerle karşılaşmıştır. Sen de lider olmak istiyorsan, lider gibi düşünmelisin. Zorluklarla karşılaştığında başarısına hayran olduğun bir insanı akla getir. Sonra da şöyle düşün:
“O benim yerimde olsaydı ne yapardı?
Bazıları iş ararken , bazıları birbiri ardına iş teklifleri alır. Bazıları yıllarca yerinde sayarken bazıları jet hızıyla terfi eder. Hiç düşündünüz mü iş bulmakta güçlük çekmeyenlerin ortak özellikleri nelerdir? İşte bu soruya yazar David Freemantle’ın cevabı...
KİMLER "ARANIYOR" ?
Yazar ve konuşmacı David Freemantle, Wanted (Aranıyor) isimli kitabını yazdığında 66 yaşındaydı. Bir gece yatakta uzanmışken aklına yeni bir fikir geldi: "Bazı insanlar iş bulmakta ya da bir işte kalıcı olmakta diğerlerine nazaran daha başarılıydı. Peki neden?"
Freemantle, bu soruyu yanıtlayan bir kitap yazmaya başladı. Yıl 2008, Eylül ayıydı ve küresel kriz ilk darbeyi ABD'ye vuruyordu, 533 bin kişi işten çıkarıldı. Kriz dalga dalga dünyaya yayıldı. 2009 Mart ayına gelindiğinde yalnızca ABD'de 663 bin kişi işsiz kalmıştı, işsizlik son 25 yılın en yüksek oranına ulaşmış ve yüzde 8.5 olmuştu.
Yetenek savaşının antitezini yazdı
Kitap "Wanted" adıyla, 2009 sonunda ABD'de yayınlandı. Freemantle'ın 16. kitabıydı (5 tanesi uluslararası best seller - en çok satan). Yazar kitabının ne kadar sattığını göremedi, çünkü Nisan 2010'da aramızdan ayrıldı.
Wanted, Optimist Yayınları tarafından "Aranıyor" ismiyle Türkçe'ye çevrilerek Kasım 2010'da kitapçılardaki yerini aldı. İngilizce'sini inceleme fırsatı bulduğum ve esprili dili nedeniyle oldukça eğlendiğim bu kitabın Türkçe'sini de hemen edindim.
Kitapta aslında bir antitez var. Biliyorsunuz, bugünün sıcak konusu "yetenek savaşı". Şirketler, kendilerini başarıdan başarıya koşturacak yeteneklerin peşinde. Ancak onları bulamıyorlar, çünkü yetenekler son derece kıt. Bulduklarını da kaybediyorlar, çünkü yetenekler için alternatif bol.
Freemantle, küresel kriz tecrübesinde çalışanların başına gelenlerden hareketle, yeteneğin bol, alternatifin az olduğunu söylüyor. Yoğun rekabet ortamında hiçbir işin "güvenli" olmadığı görüşünde. Bu nedenle çalışanlara "en çok aranan çalışan olmanın yollarını" anlatıyor.
Yazara göre her şirketin sahip olmak istediği çalışanlardan biri olmak için izlemek gereken 50 yol var. Ben size bu yolların hepsini yazmayacağım ama en çarpıcı bulduğum 3 tanesinden bahsedeceğim.
Aşık olun
Piyasada en aranır çalışan olmanın ilk yolu "Aşık olmak!"
"Başarılı insanları her nerede ararsanız, orada yaptıkları işi seven insanlar bulursunuz" diyor Freemantle. Birkaç yıl önce, oturduğum mahalledeki bankalardan birinde çalışan bir güvenlik görevlisini duymuştum (ismine Ali diyelim). Ali, aralarında babamın da yer aldığı emekliler tarafından çok seviliyordu. Bankaya oldukça fazla sayıda emekli (maaş çekmek için) gidiyordu. Ali hepsini kapıda karşılıyor, içeri alıp oturtuyor, çay-kahve söylüyor ve onlarla sohbet ediyordu. Bankada gerekli yerlere yönlendiriyor, ATM'den para çekemeyenlere yardımcı oluyordu. Emekliler Ali'ye, Ali işine aşıktı.
İşe ilk başladığım yıllarda kafamı her kaldırdığımda gördüğüm bir sekreter vardı. Sekreter yılın 9 ayında hasta, kalan 3 ayında raporluydu. İşinden o kadar nefret ederdi ki hastalanmak için soğukta üzerine bir şey almadan dışarı çıkar, günde iki paket sigara içer, hasta birini gördü mü sarılıp öpmek için elinden geleni yapardı. "Nefret ettikleri işleri yapan insanlar olduğunu görmekten daha kötü bir şey yoktur" diyor Freemantle kitabında.
Kendiniz olun
Beyin avcılığı yapan, çok sevdiğim bir arkadaşıma bir gün dert yanıyordum: "Benden iş kadını falan olmaz, ne tayyör giyebiliyorum, ne kendimi pazarlayabiliyorum, ne de para pazarlığı yapabiliyorum." Dedi ki, "Biz doğal Mine'yi seviyoruz, kendin gibi ol yeter."
Aranıyor kitabından seçtiğim ikinci yol bu: Kendin gibi olmak.
Freemantle, "Bir kuruluş içinde kendiniz olmak, o kuruluşun olmanızı istediği kişi olmaktan çok daha zorlayıcıdır. Genelde vicdan, uyulması beklenen kurallarla çatışır" diyor. Tamamen katılıyorum. Bugüne kadar hangi işlerden neden ayrıldığını ya da kovulduğunuzu düşünün. En azından birinde "sizi istemediğiniz şeyler yapmaya iten" ortamlar olduğunu görürsünüz. Asla "yalaka ve evet efendimci" biri olmayın, kendinize saygınızı yitirmeyin, çünkü karşınıza her zaman "her dediğini yapmanızdan hoşlanan" insanlar çıkmaz. Özellikle de farklı ve yaratıcı düşünmenin çok değerli olduğu bu çağda.
Diktatörler için çalışın
Aylardır işsiz olan bir arkadaşım nihayet bir iş görüşmesine gitmişti. Görüşmeden geldiğinde yorumu şuydu: "Genel müdürü görür görmez tüylerim ürperdi ama ondan çok şey öğrenebilirim. Bir iki yıl işkence çekmeye değer." Arkadaşım o işe girdi, bir diktatörün boyunduruğunda iki yıl işkence çekti ama üçüncü yılın başında genel müdürlük koltuğunda o oturuyordu. Üstelik ne saman altından su yürütmüştü ne entrikalar çevirmişti. Diktatör bizzat patron tarafından kovulmuştu. Şirkette, arkadaşım dışında genel müdürden şikayetçi olmayan kimse kalmamıştı çünkü.
Freemantle'ın kitabından aldığım son yol önerisi, işte bu zehirli insanlarla ilgili: Diktatörler için çalışın.
"Bir yıl bir diktatör için çalışmak, bir işletme okulundaki iki yıla bedeldir" diyor yazar. Diktatörleri muhteşem cümlelerle tanımlıyor: "Diktatörler tüm kararları verirler. En küçük ayrıntılara girerek çok titiz bir biçimde yönetirler. Sadece beyin takımları içinde yer alan bir avuç insanı dinlerler. İnsanların hislerine duyarsızdırlar ve aptalları hoş görmezler. Çoğu zaman değişken, öngörülemez ve mantıksızdırlar. Duygusal şiddetin aşırılıklarına eğilimlidirler. Bu açıdan, kendileri için çalışılacak mükemmel patronlardır. Biraz garip bir yolla olsa da onlardan çok şey öğrenebilirsiniz."
İnsan beyninin sırrı hala tam olarak çözülemedi. Beyin hakkında aydınlatılan noktalar kadar doğru bilinen yanlışlar da var. Beynimizin ne kadarını kullandığımızdan bölümlerine kadar beyin hakkındaki efsaneler bu yazıda...
BEYİNLE İLGİLİ YAYGIN İNANÇLAR NE KADAR DOĞRU?
İnsan beyni bildiğimiz evrendeki en karmaşık varlık. Bilim adamlarının onca çalışmalarına rağmen iki kulağımız arasına sıkışmış 1,5 kilogram ağırlığındaki bu kıvrım kıvrım organ, hala birçok sır taşıyor içinde.
İşte beynimiz hakkında çok yaygın olan kimi efsaneler ve bazı bilgiler:
’Beynimizin yalnızca yüzde 10’unu kullanıyoruz’
Öteden beri beynimizin sadece yüzde 10’luk bölümünü kullandığımız söylenir.
Ve geride kalan, kullanılmayan yüzde 90’lık kapasiteyle neler yapılabileceği merak edilir.
Ama beyin MRI’ları teknolojisinde atılan adımlar, bu yaygın kanının efsane olduğunu ortaya koydu.
Londra Üniversitesi Kognitif Bilim Enstitüsü’nden Prof. Sophie Scott, "yapılan işlevsel beyin görüntülemeleri, beyinde herhangi bir şekilde faaliyete geçmeyen pek az nokta olduğunu gösterdi bize." diyor.
Yumruğumuzu sıkmak gibi basit bir iş için bile, beynimizin yüzde 10’undan fazlasını kullanmak zorundayız. İşlevsel beyin görüntülemeler, parmaklarımız ve avucumuzdaki kasların kasılmasıyla birlikte, beyindeki çok sayıda hücrenin anında harekete geçtiğini gösteriyor.
Beynin sol ve sağ bölümleri
Anatomik olarak beyin sağ ve sol bölümler olarak ikiye bölünmüş halde. Ve bu iki bölüm bazı işleri aralarında paylaşıyorlar.
Prof. Scott beynin sağ ve sol tarafları arasında gerçekten büyük farklılıklar olduğunu söylüyor; "ama bu, bir genelleme olarak söylendiğinde aynı şey kastedilmiyor." diyor.
İnsanları kendi kendilerini geliştirme konusunda yönlendiren kitaplara ya da iş alanında yol gösteren kurslara bakarsanız, beynin iki bölümünün iki ayrı varlık olduğu gibi bir kanıya kapılıyorsunuz.
Beynin sol kısmı, mantık ve akılcılığın egemen olduğu bölüm olarak gösteriliyor. Sağ tarafı ise sezgi ve yaratıcılık bölümü olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla eğer mantığınızı kullanan bir insansanız, beyninizin sol tarafını daha çok işletiyorsunuz demektir. Ama daha duygusalsanız ve sanata eğilimliyseniz beynin sağ tarafını kullananlardansınız.
Yaygın efsaneye göre, beyninin her iki tarafını tam anlamıyla kullanmayı öğrenen insanlar daha başarılı oluyor, hayattan daha büyük tatmin elde ediyorlar.
Prof. Scott ise, insanların, karşılarına çıkan sorunlar ve hayat karşısında farklı şekillerde düşündüklerini, ama bunun beyinlerindeki sağ ve sol bölümler arasındaki güç dengeleriyle hiçbir ilgisi olmadığını Vurguluyor.
"Bazı insanların görsel algılaması gerçekten çok iyidir. Bazılarının da işitsel algılaması. Bir bilgiyi alıp işleme ve kullanma şekillerimiz çok değişik oluyor.
Ama bunu beynin mantıklı sol yanı ve yaratıcı sağ yanı şeklinde basitleştirmek, beynin çalışma şekli konusundaki saptamalarımıza uymuyor.
Bir de bu, beynin bir yanını, diğer bölümünden daha fazla kullandığımız gibi bir izlenim doğuruyor ki, beyin aslında böyle çalışmıyor." diyor Prof. Sophie Scott...
Dolayısıyla, beynin iki tarafı birbirleriyle sürekli iletişim halinde ve corpus callosum diye bilinen karmaşık bir sinir yumağı aracılığıyla işbirliği içinde çalışıyor.
Yani beynin iki yarısı birbirini tamamlıyor ve birbiriyle uyumlu halde işliyor.
’Dolunayda insanların anormal davranışları artar’
Dolunay, öteden beri geceleri yaşanan tuhaflıklarla ilişkilendirilir.
Birçok inanışa göre, delilikle dolunay arasında bağlantı kurulur; insanlar dolunay zamanı kurda dönüşür ve dolunaylarda her türlü ürkütücü ve tatsız şey yaşanır.
Ancak psikologlar ve istatistikçiler bu konuya eğildiklerinde, ayın, insan beyni ve davranışları üzerindeki etkileri hakkında o kadar da elle tutulur bir veriye ulaşamadılar.
Daha da önemlisi, dolunay zamanlarıyla, saldırılar, tutuklamalar, intiharlar, kriz masalarına yapılan başvurular, psikiyatri kliniklerine yatırılmalar, zehirlenmeler ve trafik kazaları arasında herhangi bir ilişkiye de rastlamadılar.
Uzun bir araştırma listesi hazırlayan Eric Chudler, "bu konuda birçok araştırma yapıldı. Eldeki verilerin çoğu, ayın değişik dönemleriyle anormal davranışlar arasında hiçbir ilişki bulunmadığını ortaya koyuyor." dedi.
Araştırmalara göre, dolunayla ilgili efsanelere inananların çoğu güvenlik ve sağlık hizmetlerinde çalışıyor. Polisler ve hastane görevlileri de hayatta en korkunç ve üzücü vakalarla karşılaşan kesim.
Eric Chudler, travmatik olaylarla karşılaşan bu insanların, o anlarda çok daha az dikkat çeken yarım ay ya da yeni aydan ziyade, gökyüzündeki dolunayı farkettiklerini belirtiyor.
Dolayısıyla da kaza veye suçlarla, ayın en bariz olduğu zamanlar arasında ilişki kuruluyor.
’Mozart dinlemek, zekâ artırır’
1990’larda ortaya atılan bu fikir ünlü klasik besteci Amadeus Mozart üzerinde odaklanmıştı.
İnsanlar, küçük çocuklara Mozart’ın eserlerinin dinletilmesinin çocukların beyin gelişimlerine katkısı olacağına ve çocukları daha akıllı yapacağına inanmaya başladılar.
Diğer efsanelerin tersine, bu inanışta bir parça doğruluk payı var.
"Mozart etkisi" ile insanın zeka düzeyi arasındaki ilişkilere dair ilişki, ilkin 1993 yılında Nature dergisinde yayımlanan bir bilimsel araştırmada yer aldı.
Araştırmada Kaliforniya Üniversitesi öğrencilerine bir dizi uzamsal akıl yürütme görevleri verilmişti. Bu testten önce Mozart’ın piyano eserini dinlemiş olan öğrenciler, daha önce rahatlatıcı bir müzik dinlemiş olan ya da sessiz ortamda kalan öğrencilere kıyasla, daha başarılı olmuştu.
Ama piyano sonatı dinletilen öğrencilerin başarı farkı, 15 dakika sonra kaybolmuştu.
Ardından gelen iki yıl içinde, medya, bu ilginç gözlemi büyüterek küçük çocuklara Mozart dinletilmesinin onları daha zeki yaptığı düşüncesini yaydı.
Öyle ki, sırf bu amaçla Mozart eserlerinin CD’leri üretildi, piyasaya verildi. 1998 Yılında ABD’nin Georgia eyaletinde yeni doğan bebeklerin annelerine Mozart CD’leri dağıtılıyordu.
Kimileri, Mozart’ın bestelerindeki müzik yapısının beyindeki hatlar üzerinde özel bir biyolojik etkisi olduğu tezini ortaya attı.
Daha sonraları yapılan çalışmalarsa, bu konuda, olağanın ötesinde bir veri sağlamadı.
Ortaya çıkan sonuç, beyni meşgul edecek testlerden önce, insanı canlandıran herhangi bir hareketli müzik dinletilmesinin, kişiyi daha uyanık ve hevesli hale getirdiği; dolayısıyla biraz daha iyi sonuç elde etmesine yardımcı olduğu yolundaydı.
İşe girme şansınızı artırmak istiyorsanız, bu haberi okumadan cv hazırlamayın
Artık özgeçmişlerde (CV) cinsiyet ve medeni hal belirtmek, doğum yerini yazmak ya da fotoğraf koymak 'out'. Amerikan tarzı CV'lerin prim yaptığı günümüz iş dünyasında 'pozitif ayrımcılık' da tarihe karışıyor...
CV'NİZİ uzun zamandır güncellemediyseniz, bu işi bir an önce ele almanızda fayda var. Çünkü CV yazma yeni trendleri almış başını gidiyor. Hal böyleyken eski moda bir formatla iş başvurusunda bulunmak büyük hata olur. Üstelik pek çok kariyer sitesi bu konuda yol gösterecek şablonları (template) ücretsiz kullanıma sunuyor. Klasik yetkinlik bazlı CV'lerden modern iş deneyimi bazlı olanlara internette yer alan pek çok örneği rahatlıkla bilgisayarınıza indirebilir, bu şablon üzerinden gerekli değişiklikleri yaparak trendlere uygun yepyeni bir CV hazırlayabilirsiniz. Ayrıca örnekler arasında, sosyal medya müdürü ya da lojistik uzmanı gibi çeşitli meslek gruplarına yönelik CV'ler de bulunuyor. Bir de ipucu; kariyer sitesi Monster'ın bu konuda hazırladığı örnekler çok başarılı.
TECRÜBE ÖN PLANDA
İş dünyasına CV yazma konusunda hizmet veren Yazanolsa.com'un kurucusu ve yöneticisi Neslihan Işım, tüm dünyada 'ideal özgeçmiş'in tanımını, "yüzde 100 doğruluk ve sadelik" olarak özetliyor. Günümüzde Amerikan ve Avrupa tarzı CV'lere rağbet olsa da temel beklenti hala aynı; ister yeni mezun olsun isterse üst düzey yönetici, bilgilerin en 'sade' şekliyle ifade edilmesi ve 'doğru' olması bekleniyor. Ek olarak, özenli ve temiz bir format da önemli.
Neslihan Işım'a göre, işveren açısından kişinin kendisini temsil edecek dokümana verdiği önem, tüm sürece gösterdiği özenle eşdeğer kabul ediliyor. "Olmadığınız bir yerde sizi ifade etmesi için görevlendirilmiş doküman, hakkınızda ne söylüyor, çok mu konuşuyor, bilgi mi saklıyor, imla hatalarıyla mı dolu, fazla mı kaygılı" diyen Işım, tüm bunların önemli sorular olduğunu vurguluyor.
CV'lerde son trend daha çok Amerikan tarzındaki gibi kişisel özellikleri minimumda tutup ağırlığı 'tecrübe' ve 'yapılan işler'e vermek yönünde... Eskiden hobiler, eşin yaptığı iş ve çocuk sayısına kadar yazılırken artık iş tecrübeleri detaylandırılıyor. Ve alınan eğitimler, ödüller, üyesi olunan resmi ya da sosyal kuruluşlar, yürütülen projeler ayrı başlıklarda yer alıyor.
Bu arada son dönemde işverenler de ayrımcılık yaratmayacak kriterlerle ilan vermeye hassasiyet gösteriyor. Geçmişte ilanlarda görülen yaş, cinsiyet, medeni hal ve sigara kullanımı gibi tercihler artık açıkça belirtilmiyor. Başvurular değerlendirilirken bu kriterler dikkate alınıyor.
AMERİKAN TARZI TREND OLDU
Nicholson International Türkiye Genel Müdürü Mutlu Eroğlu da Türk iş dünyasının CV'lerde giderek Amerikan tarzına yaklaştığı görüşünde hem fikir. Bir dönem Avrupa formatında CV'lere sıklıkla rastladıklarını belirten Eroğlu, bunların görünüm dışında içerdikleri detay açısından alışılan CV'lerden pek farkı olmadığını belirtiyor. Şimdi yine Amerikan tarzının gündeme geldiğini ifade eden Eroğlu şunları söylüyor: "Amerikan tarzında, doğum tarihi, medeni durum, cinsiyet gibi detaylar olmadan, bunların yerine kişisel tecrübe, çalışılan yerler, yabancı dil bilgileri, eğitim detayları ve kişinin uzmanlık alanlarıyla ilgili fark yaratıcı detayların tümü yer alıyor. Amerikan tarzı CV'ler, kişinin yaptığı işi, daha doğrusu kişinin hangi işin adamı olduğunu; Avrupa tarzı CV'ler ise kişinin ne gibi işlerde çalışabileceğini anlatıyor."
Hemen belirtelim, Amerika'da "Kişinin yetkinlikleri kişisel bilgilerinden önce gelir" mantığıyla, medeni hal, doğum tarihi ve yeri gibi bilgiler CV'lerden çıkarılıyor. Bu bilgiler talep edildiğinde ise ayrımcılık konusu gündeme geliyor. İşte Türkiye'de de bu trende uyma yönünde bir eğilim var. Ancak hala pek çok firma için söz konusu bilgiler olmadan özgeçmişin eksik kabul edildiğini belirtelim...
FOTOĞRAF KALKIYOR
Özgeçmişlerle ilgili bir başka tartışma konusu ise fotoğraf. Neslihan Işım'ın bu konudaki düşünceleri şöyle: "Fotoğrafın artık kullanılmamasına kararı verilmeli ve bu tartışma son bulmalı. Bazı özel durumlar dışında, kişinin fiziksel özellikleri, sadece bir fotoğrafın ortaya koyabileceği kadarıyla karar verme sürecinde etkili olmamalı. Görüşme sırasında kişiyi bir bütün olarak değerlendirip kanaatinizi ortaya koymanız daha adil. Zaten Türkiye'de fotoğraflı CV'lere öyle kötü örnekler var ki, fotoğrafın ortadan kalkması herkesin yararına olabilir."
Bu arada Avrupa'da el yazısı analizi yapmak isteyen firmaların, özgeçmişi el yazısıyla istediği durumlara da rastlanıyor. Uzmanlara göre el yazısı, kişilik özellikleriyle ilgili bilgi veriyor. Ancak işe alım kararında ne kadar etkili olduğu tartışmaya açık.
REFERANS YAZILMIYOR
"Referanslar istendiği takdirde verilecektir" CV'lerin klasik cümlesi haline gelmiş durumda. Özellikle üst düzey yöneticilerin CV'lerinde 'referanslar' diye bir bölüm zaten bulunmuyor. Ancak uzman düzeyinde işe alımlarda firmalar referans kontrolü yapmak istiyor. Bu kontrolü yapma isteği de çoğu zaman görüşme sırasında belirtiliyor.
İK uzmanları, genç adayların referansları sıralarken yaptıkları önemli bir hayata dikkat çekiyor. O da tanıdıkları tüm üst düzey kişileri listelemek... Bu noktada önemli olanın kişinin profesyonel yaşamla ilgili referansları olduğunu belirten Neslihan Işım, "Deneyiminiz yoksa hocalarınız sizinle ilgili referans verebilirler. Ama milletvekili olan dayınızı listenize eklemek sadece komik olmak demektir" diyor.
Adecco Türkiye Executive Search Direktörü Akgül Can Beyhan'a göre, CV'ye yazılan referans bilgilerinin, ilgili kişilere bildirilmemesi en riskli konu. Çok olumlu giden bir süreçte referansı alınmak için aranan kişinin buna hazırlıksız yakalanması olumlu giden bir değerlendirme sürecinde soru işareti yaratabiliyor. Bu nedenle CV'ye mutlaka referans yazılacaksa ilgili kişilere önceden bilgi vermek ve izin almak gerektiğini belirten Beyhan şunları söylüyor: "Yine kişilere referans olduğu için bir e-postayla teşekkür etmek, başvurulan iş hakkında bilgi vermek şart. Bu durum, referansı verecek kişinin bir ön değerlendirme yapması, vereceği bilgileri toparlaması ve adayı kendi hafızasında canlandırması için yardımcı olur."
SOSYAL YAŞAM ÖNE ÇIKIYOR
CV yazımındaki yeni trendlerden biri de kariyer dışı aktivitelere yer vermek. Kariyer.net Genel Müdürü Yusuf Azoz, iş yaşamı ile özel yaşam dengesine büyük önem veren Y kuşağının, gönüllü faaliyetlere, yaptığı geliştirici seyahatlere ve hobilere daha geniş yer ayırmaya başladığına değiniyor. Hatta İK uzmanlarının da bu tür faaliyetlere, iş deneyimi ve mesleki yetkinliklerin yanı sıra kişisel gelişimin önemli unsurları olarak bakmaya başladığını söylüyor. Buna göre, örneğin üniversiteden yeni mezun olan bir aday, CV'sinde fazla iş deneyimi olamayacağından sosyal faaliyetlerini kişisel gelişimine yaptığı katkılarla anlatmasıyla öne çıkıyor.
ÖN YAZI AVANTAJ SAĞLIYOR
Özellikle üst düzey yöneticiler için, kariyer bilgilerini özetleyen 'hakkında' bölümünün önemi de giderek artıyor. İK uzmanları, tüm bilgileri bir CV formatıyla maddelemeye başlamadan önce, kişiyle ilgili kısa bir tanıtıcı metnin oldukça çarpıcı ve etkileyici olabildiğini vurguluyor.
Bu arada yeni mezun veya deneyimli, CV'ye ön yazı (cover letter) eklemenin adayı her zaman bir adım öne çıkardığını da belirtelim. Kişinin, o işi neden istediğini, hedeflerini CV'de tam olarak ifade etmesi mümkün değil. İşte bu noktada ön yazı devreye giriyor. Ön yazıyla adayın bunu işverene önceden aktarma şansı bulunuyor.
Akgül Can Beyhan, iyi kaleme alınmış bir ön yazının özellikle CV sahibinin gitmek istediği noktaya 'adresleme' yaptığını söylüyor. Beyhan, "Ön yazı, adayın çalışmak istediği organizasyonel kültür, fonksiyon, farklı sektörler ve yeni açılımlar noktasında CV'yi değerlendirene ipuçları verdiğinden orta ve üst düzey adaylar için oldukça önemli" diyor.
İLANLAR DA VİDEO FORMATINDA
Trendlerden biri de görüntülü CV. Böyle bir ürünü 2007 yılında hizmete sunan İK sitesi Kariyer.net, bu yolla adayların CV'lerine kendileriyle ilgili videoları da eklemelerini sağlıyor. Yusuf Azoz, özellikle sözlü iletişime dayalı olan satış, perakende ve çağrı merkezi temsilciliği gibi meslekler için bu videoların işveren açısından aydınlatıcı olabildiğini belirtiyor. Ancak teknik anlamda adayların bu videoları oluşturmakta zorluk çektiklerini, içerik anlamında da kendilerini nasıl ifade edecekleriyle ilgili yönlendirmeye ihtiyaç duyduklarını ekliyor.
İş ilanlarındaki yeni trendlere de dikkat çeken Azoz, "Giderek daha fazla işveren internet sitelerindeki iş ilanlarını video formatında yayınlayarak yeni jenerasyonun dikkatini çekmeye çalışıyor" diyor. Kariyer.net kısa süre önce bu ihtiyaca yanıt verecek altyapıyı oluşturup üye firmalara sunmaya başladı bile...
CV danışmanlığı alma modası başladı
Yöneticilere CV hazırlamaları konusunda danışmanlık hizmeti sunan Yazanolsa.com, öncelikle e-posta veya telefon yoluyla bilgi almak isteyen kişilere çalışma prensiplerini ve ödeme koşullarını anlatıyor. Onay aldıktan sonra kişinin son özgeçmişi inceleniyor. Bu özgeçmiş brief kabul edilerek eksiklerin ve gereksiz yanların çıkarıldığı bir analiz çalışması yapılıyor. Ardından kişiye kendisinden beklenen ek bilgiler iletiliyor. Zaman zaman kısa telefon görüşmeleri yapılarak kişisel ilişkiye dayalı bir süreç geliştiriliyor. Danışmanlığa dayalı bu hizmet kapsamında, içeriği kişinin üretmesi sağlanıyor. Firma bu içeriği en doğru şekilde ifade ederek adaya destek vermiş oluyor.
Türkçe CV hazırlamak için 250 lira ve KDV talep ediliyor. Her bir yabancı dil için ise 50 lira fark ücreti alınıyor. Bu arada bunun süresiz bir servis olduğunu da belirtelim. Yani firmayla çalışan bir yönetici, gelecek yıl herhangi bir değişiklik isteğiyle tekrar destek alabiliyor.
Üst düzey için 'gizlilik' önemli
İş fırsatı açısından üst düzey yöneticiler her şeyden önce gizliliğe önem veriyor. Kendilerinin bilgisi dışında CV'lerinin bir yerlere iletilmesini istemiyorlar. Çok fazla adrese CV göndermeyi de doğru bulmuyorlar. Güvendikleri birkaç danışmanlık firması belirleyip onlar aracılığıyla arayışlarını yürütmeyi tercih ediyorlar. Ya da bazı şirketlerdeki tanıdıklarıyla bilgilerini paylaşıyorlar.
Nicholson International Türkiye Genel Müdürü Mutlu Eroğlu'na göre, üst düzey yöneticiler söz konusu olduğunda basın ve kamuoyuyla daha özet CV'ler paylaşılıyor. Kelime sayısının önemli olduğu sütunlarda yer alan CV'lerin kısa tutulması gereği bunun görünen en basit nedeni. Ancak bunun ötesinde, kişiler sadece istedikleri bilgileri verip gerekli görürlerse CV'lerinin bazı kısımlarını paylaşmama özgürlüğüne sahipler. Yani bilinmek istedikleri gibi bilinme şansları bu noktada var ve bir tercih kullanıyorlar ya da akıl vericileri tarafından o şekilde yönlendiriliyorlar. Yöneticilerin CV'lerinde bir konuya taraf oldukları izlenimini yaratacak bilgiler dikkatlice veriliyor veya bunları paylaşmama yoluna gidiliyor.
Adecco Türkiye Executive Search Direktörü Akgül Can Beyhan da, üst düzey yöneticiler için CV hazırlarken ve güncellerken en önemli konunun 'gizlilik' olduğunu belirtiyor. Çalıştıkları son firmayı yazma konusuna tereddütle yaklaşan üst düzey yöneticilere, isim vermeden firmanın sektörünü belirtmekle yetinmelerini tavsiye ediyor. Beyhan, "Aday, görüşmeye çağrıldığında arzu ederse firmanın ismini paylaşabilir. Aynı şekilde CV'de yer alan firma bilgileri de değerlendirme yapan kişiye fikir vermeli. Ancak rekabet koşulları, gizlilik ve etik çerçeveye de oturmalı" diyor.
Aylin COŞKUNOĞLU NAZLIAKA / HRM Danışmanlık Kurucu Ortağı
"Özgeçmiş iki sayfayı geçmemeli"
Etkili bir CV hazırlarken kısa ama dikkat çekici bir ön yazıya sahip olmasını öneriyoruz. Yine ideal bir özgeçmiş 1-2 sayfayı geçmemeli. Kolay okunabilen, normal ölçülerdeki font ve puntolar kullanılmalı. İş ve eğitim bilgileri tarih sırasına göre en sondan başlayarak belirtilmeli. Tüm iş deneyimlerinde, iş tanımları ve sorumluluk alanları kısaca aktarılmalı. İşe giriş-çıkış ve mezuniyet tarihleri arasında tutarsızlık olmamalı. Bilgisayar ve yabancı dil bilgisi gibi teknik veya kişisel bilgi ve beceriler mutlaka belirtilmeli. İlgi alanları, ödüller, gönüllü faaliyetler gibi bilgiler başvurulan iş ya da kariyer hedefi açısından önem taşıyorsa kısaca bahsedilmeli.
Referans istendiği takdirde işverenler uzun bir listeyle karşı karşıya kalmak yerine kısa ama yeterli bir liste görmeyi tercih ediyor. Adayı yakından tanımayan ama üst düzey unvanlara sahip kişileri referans göstermektense, adayın kendisini yakından tanıyan, birlikte çalıştığı bir yöneticisini ya da ekip arkadaşlarını referans vermelerini öneriyoruz.
Yusuf AZOZ / Kariyer.net Genel Müdürü
"Referansta olumsuz yönler de belirtilmeli"
Referans kontrolü, işe alımın belki de en hassas aşaması. Adayların ve işverenlerin bu süreci sağlıklı yönetmesini sağlamak için sitemizde adayların kullanabileceği bir referans modülü sunuyoruz. Adaylar sistem üzerinden referans istedikleri kişilere e-postayla bu isteklerini belirtiyor. Referans istenen kişi ise görüşlerini yazıyor ve bu görüşler, adayın özgeçmişine ekleniyor. Burada aday kendisine yazılan referansı görmüyor. Böylece çok daha sağlıklı, referans veren kişinin gerçek görüş ve düşüncelerini yansıtan bir online referans sistemi uygulanıyor. Burada en büyük görev, referans veren profesyonele düşüyor. Referansın dürüst ve kişinin profesyonel kimliğiyle ilgili olması gerekiyor. Olumlu yönler kadar, varsa olumsuz noktaların da uygun bir dille belirtilmesi gerekiyor. Zaten bu özelliklerin dışında kalan bir referans yazısı, bir İK uzmanı tarafından kolayca tespit edilip değerlendirme dışı bırakılıyor.
Akgül CAN BEYHAN / Adecco Türkiye Executive Search Direktörü
"CV'nin kişiyi iyi taşımalı"
Bir dönem çok detaylı, uzun CV'ler hazırlamak, sosyal yaşamdan alınmış fotoğraflar koymak ve referans bilgilerini CV'ye eklemek trenddi. Sonrasında daha çok fonksiyonel deneyime ağırlık veren brief CV'ler hazırlanmaya başladı. Şimdi ise iş ilanlarında ayrımcılık yaratmamak için açık pozisyonda aranan kriterler daha hassas ilan ediliyor. Bunun izdüşümü olarak bazı CV'lerde pozitif ayrımcılık olduğu için resme yer vermemek, cinsiyet belirtmemek, medeni halden bahsetmemek gibi tercihler görülüyor. Trendler değişse de en önemli konunun, ilgili CV'nin kişiyi iyi taşıması ve ulaştığı noktada bir iş görüşmesine davet edilmeyi sağlaması olduğu unutulmamalı.
Görüntülü CV için ne dediler?
Mutlu Eroğlu: Henüz yolun başındayız. Biraz hazım gerekiyor. Eski moda versiyonlarla CV hazırlamak insanların halen daha kolayına gidiyor. Bize de halen bildiğimiz formatta hazırlanmış CV'ler geliyor.
Aylin Coşkunoğlu Nazlıaka: İşe alım sürecinde geleneksel yöntemlerin yanı sıra görselliğin ve sosyal medyanın kullanımının önemi giderek artıyor. Yakın geçmişte görüntülü yani video CV'ler etkisini gösterdi. Birçok aday kağıt üzerinde ifade edemediği özelliklerini teknolojinin ve görselliğin yardımıyla ifade etme şansı yakaladı. Bu, özellikle yaratıcılık gerektiren pozisyonlarda, görsel iletişimin yoğun olduğu sektörlerde ön plana çıkıyor. Videonun uzun sürmesi, profesyonel çekilmemesi, verilecek olan bilginin önceden hazırlanmaması istenen etkiyi yaratmayabiliyor. Etkili bir görüntülü özgeçmiş oluştururken çekim kalitesine, önceden hazırlanmış bir akışının olmasına, dış görünüşe ve sunum tekniğine dikkat edilmesi gerek. Süre ise 2-3 dakikayı geçmemeli.
Neslihan Işım: Tıpkı fotoğraf örneğinde olduğu gibi, burada da düzgün bir iş yapmak veya bu fikre hiç yanaşmamak gerek. Gördüğüm bir görüntülü özgeçmiş, dış sesleriyle, görüntü kalitesiyle ve en önemlisi görüntüdeki kişinin heyecanı ve amatörlüğü nedeniyle tam bir felaketti. Kreatif özgeçmişler, görüntülü özgeçmişler sektörel ihtiyaca bağlı olarak tercih edilebilir. Ama enerji sektöründe kariyer yapmakta olan bir CFO'nun elbette buna ihtiyacı yoktur. Ama kurum bunu öngörüyor ve istiyorsa ufak bir bütçe ayrılıp özenli bir özgeçmişin nasıl oluşturulacağını araştırmak gerekir. Bu mini prodüksiyon sizi temsil edecek kalitede olursa, o zaman kullanabilirsiniz.
İşte baş etmekte zorlandığımız bir duygu daha: Hayal kırıklığı...
Bazen çok görmek istediğimiz filme bilet bulamayınca yaşadığımız bu duygu, bazen de umutla beklediğimiz terfi haberini alamayınca yıkıyor bizi. "Hayal kırıklığına teslim olarak bir ömür geçmez" diyor ve iş hayatında bununla baş etmenin ipuçlarını veriyoruz!
B planınız hazır olsun
Gerçekçi olalım! Ne zamandır içinizde yaşattığınız, ulaşmak için çalışıp çabaladığınız hayalinizin suya düşme ihtimali her zaman var. Peki sonra ne olacak? Ömrümüzü bir yorganın altında ağlayarak geçiremeyeceğimize göre bu durumla baş etmeyi öğreneceğiz. Bunun en iyi yolu da bir B planı oluşturmak. Atletleri düşünün... Onlar sadece çok az atletin profesyonel bir kariyere sahip olabileceğinin farkındalar. Bu gerçeğin motivasyonlarını bozmasına izin vermemek için, birçoğu psikologlar tarafından antrenörlük yapabilecekleri ikinci bir hayat planına hazırlanıyorlar.
Gurur listesi hazırlayın
Hayatınızda her şey ters gidiyor olamaz. Sürekli ulaşamadığınız hedeflerden şikâyet edip duruyorsanız, başarılı olduğunuz alanları göz ardı ediyorsunuz demektir. Hemen kalem kâğıda sarılın ve kendinizle gurur duymanızı sağlayan 5 olayı listeleyin. Psikologların da önerdiği gibi zor zamanlarınızda henüz gerçekleşmemiş olan yerine, daha önce kazandığınız başarılara odaklanmak motivasyonunuzu artırıyor.
Beterin beteri var
Vitrine yapışıp kalmanıza neden olan son moda ceketi paranız yetmediği için satın alamamış olabilirsiniz. Oysa bir işiniz var, karnınızı doyurabiliyorsunuz, başınızı sokabileceğiniz bir eviniz var ve en önemlisi sağlığınız yerinde, değil mi? Üstelik modası ve mevsimi geçtiğinde o ceketi hatırlamayacaksınız bile... Sürekli zengin insanları örnek alanlar mutsuz oluyorlar. Oysa sizden daha zor durumda olan insanlara bakarak, hatta onlara destek olarak kendi hayatınızdan memnun olmayı öğrenebilirsiniz.
Hedeften emin olun
Hayal kırıklıklarını daha çok kariyer hedeflerinde mi yaşıyorsunuz? Öncelikle kariyer hedefinizin ne olduğunu net olarak belirleyin. Ve adımlarınızı atarken bu hedefi aklınızdan çıkarmayın. Ancak en önemli nokta şu: Bu hedefiniz mutlu bir aile hayatı ya da iyi bir çalışma ortamı gibi zaten ulaştığınız hedefleri tehdit ediyor mu? Eğer ortada bir tehdit varsa, daha sonra hayal kırıklığı yaşamamak için o hedeften uzaklaşmayı da düşünebilirsiniz.
Boşa kürek çekmeyin
Bir hedefe odaklanınca bazen at gözlüğü taktığımızın farkına varmıyoruz. Bu da bazen boşa kürek çekmek anlamına geliyor. Bir terfi için hafta sonları da ofise gidip saatlerce çalışıyorsunuz. Peki ya patronunuz bunun farkında mı? Ya da bu çabanız onu ikna ediyor mu? Yoksa sizin sadece hafta içi mesai saatlerinde çalışarak mı daha iyi iş çıkarmanızı istiyor? Emek harcayıp boşa yorulmak ve sonunda hayal kırıklığına uğramak yerine, takdir edildiğinizden emin olun.