Bu Blogda Ara
11 Eylül 2011 Pazar
İNSANLARIMIZ NEDEN HIRÇIN ?
Yakından bakınca her insan biraz anormaldir ama tipi hoşumuza gitmese de, fikirlerini beğenmesek de her insan bizden koşulsuz olarak saygı bekler....
Magna civitas, magna solitudo
Büyük kent, büyük yanlızlık.
Roma atasözü
Bireyi hırçınlık ve şiddete yönlendiren çok temel sebeplerden bahsetmek isterim. Belirteceğim sebepler elbette yegane sebepler olmayacaktır. Kendimce öne çıkanları ifade ederek bu konuda da bir farkındalık oluşturmak istedim. Sonuç olan "hırçın"lıktan çok ona giden sebeplerin tespiti önemlidir. Bilerek ya da bilmeyerek insanları hırçınlığa yönlendirenleri, girdikleri yanlış yoldan geriye döndürmekte, sorunun çözümü açısından oldukça önemlidir.
İnsanların hırçınlaşmasının en temel nedeni "tanınmama ve saygı görmeme"dir. Maslow'un temel ihtiyaçlar pramidinin üçüncu sırasında "Saygı görme ihtiyacı" vardır. Her insan çabalarını "beğenilme arzusu" üzerine kumuştur. Biri annesi, diğeri babası, bir diğeri toplum onu beğensin diye bütün yaşam enerjisini kullanır.
Davranışları dengeleyen ve en çok kontrol eden ise manevi moral değerlerimize yönelmek, yaratıcının gönlünü kazanmak ve "O beğensin" diye davranmaktır herhalde. Bu yol birilerine göre bilimsel olmayabilir ama vicdanlar üstü bir yol olarak insanları tarih boyunca hırçınlıktan uzaklaştırabilmiştir.
Bilinmelidir ki her insanın "beklenti kontrolü" aynı değildir. İstekleri geri çevrilen ve sürekli horlanan insanların nerede ve hangi seviyede patlama göstereceği tahmin edilemez. İnsanların dini, kültürel, ekonomik ve sosyal kazanmışlıkları yanında aldıkları eğitimle de doğrudan ilişkili olan şiddet ve hırçınlık eğilimleri bu ülkeye ağır bedeller ödetmiştir.
Yine herkesin bilmesi gereken bir gerçek daha vardır; oda, "tipi hoşumuza gitse de gitmese de, fikirlerini beğensek de beğenmesek de her insan bizden koşulsuz olarak saygı bekler." gerçeğidir. "Yakından bakıldığında her insan biraz anormaldir." diye bir söz hatırlıyorum. Bu sözün anlamı şudur:
En uyumlu insanın dahi detaylarında, bir diğerine uymayan farklılık mutlaka vardır. Bu gerçekten hareket etmeyen insanlar eşlerinden, ailelerinden, arkadaşlarından yüzde yüz uyum beklerler ve hayal kırıklığı yaşarlar. Demek oluyor ki herkes bir diğerinin farklılığını babul ederek ona koşulsuz saygı duymak durumundadır. Bu ihmal edildiğinde, önemsenmediğini düşünen insanlar ortaya çıkar ve hayat her birimiz için çile olmaya başlar. Kaybedecek "hiçbir şey"i olmayanlar için başkalarının kaybedeceği "çok şey"in de hiçbir anlamı yoktur.
Şimdi de her birimiz için bu yorgunluk ve hırçınlık sebeplerini netleştirelim isterseniz. . ".
1. İnsanların diğerleri tarafından tanınmaması ve gereken saygı görmemesi. Hayata katılma çabası içerisinde olan insanlar bütün yaşamlarını diğer insanlardan farklı olmak ve elde ettikleri farklılıklar kadarda saygı görmek için devam ettirirler. Şöyle bir söz vardır. "İnsanların bütün yönleri eşitlenseydi, yine onlar farklı olmak için başka yollar ararlardı."
2. İnsanların özellikle büyük şehirlerde yaşadığı yalnızlık hissi, ailede ve toplumda yabancılıkşma. Özellikle büyük şehirlerde yaşanan yalnızlığın sebebi menfaat ilişkilerine dayanan hayatlardır. Çoğu zaman ayakta kalabilmenin ön şartı maddi kazançlarla ifade edildiği için aile içi ilişkileri dahi bu maddi bağlar yönetmektedir.
3. Gelecek Korkusu ve Yaşam Yorgunluğu: insanıızın en temel sorunlarından biri de bozulan ticari ahlakın getirdiği handikaplar ve iş verenlerin çoğu zaman objektiflikten uzak olabilen kararları. Bir insanın iki dudağı ucunda dönen iş yaşamı insanların sürekli bir eddişe içerisinde olmasına zemin hazırlıyor. Yargum bir toplum umutlarla dirilir.
4. Eğitim ve Analitik Bakış: Uzun yıllar okumayı ve ilimi bir tarafa iten bir toplum olduk. İlmi gelişemeyen bir insanın, olayların önünü ve arkasını kestirme kaabiliyeti de zayıf kalır. Daralan ufuklar zorluklarla mücadele edemez; depresyona kolay girer.
5. Rekabet ve Yok Sayma: Hayatı düzenleyen kariyer ve makamlar, büyüklüğü oranında cazibe oluşturduğu için bir çok insan bu rekabet ortamında diğerlerini yarıştan düşürmek adına bir çok çaba içerisine girer. Girilen bu çaba çoğu zaman yıpranmış duygular üretir. Hayal kırıklıkları yaşatır.
6. Özenti ve İntikam: "Benim sahip olamadığı imkanlara sen neden sahipsin?" duygusuyla, bazı insanların hiç tanımadığı, bilmediği insanlara düşman kesilmesi; yaşadığı sıkıntıların müsebbibi olarak onu hedefe koyması.
7. Sorumluluk Hissi ve Merhamet: Özelikkle büyük şehirlerde insanlar, evlerinden ayrıldıktan sonra tanımadığını düşündüğü, ama aynı şehri paylaştığı diğer insanlara karşı hiçbir sorumluluk duymuyorlar. Bu duygu çoğu zaman beraberinde her türlü nezaketsizliği getiriyor elbette. En belirgin olanları da özelikkle trafikte yaşanıyor. Merhamet duygusundan yoksun insanlar hırçınlık ve şiddetin her türlüsünü icra etmekten sakınmıyorlar.
8. Hayatın Yetişilemeyen Hızı: Çok hızlı akan kent yaşamları, bir bardak kahvenin dahi tadını çıkaramayan insanları içinde barındırıyor. Bu hız, hayatın her türlü estetiğini ve tefekkür ğüneşini yok ediyor. Zaman zaman durmaya, her şeye inat kendimize zaman ayırmaya çok ihtiyacımız var.
9. Kaybolan Değerler ve Kontrol Unsurları: Özellikle sabır, bu noktada çok büyük bir kayıp içerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Değerler, bizim sokaktaki diğer insanlarla aramızdaki iletişim dilimizdir. Her birimiz bir diğerimizden bunları bekleriz. Değerler, insanları toplum içerisinde kontrol eder. Değerleri olmayan toplum kontrolsüzdür.
Sonuç: Her şey insanımızın elinde. Bu, birimizin ikimizin değil topyekün hepimizin üzerinde olan bir görev. Daha insanca daha saygın bir yaşam istiyorsak, birbirimizi koşulsuz "görmek, tanımak ve saymak" zorundayız. Yani "her insan 'benim' kadar değerlidir." Haydi o zaman!..