Bu Blogda Ara

4 Ocak 2017 Çarşamba

YURT DIŞINDA İŞ NASIL ARANIR


YURT DIŞINDA İŞ NASIL BULUNUR ?

Hedefleriniz arasında yurt dışı deneyimi var, ama bunu nasıl gerçekleştireceğinizi bilmiyorsanız bu yazı tam size göre. İster eğitim, ister kariyer için yurt dışına çıkmanın ön koşulu bağlantı kurmak. Peki bu bağlantılara nasıl ulaşacaksınız? İşte size cevapları…
Yurt Dışında Çalışmak
Yazmayı, düşüncelerimi paylaşmayı oldum olası sevmişimdir. Bugüne kadar, LinkedIn'de çalıştığım dönem de dahil olmak üzere hiçbir şey paylaşmamış olduğumu fark edip, yeni yıl öncesinde, 2017'de daha çok yazmaya, aklıma gelenleri, bildiklerimi, gördüklerimi daha çok paylaşmaya karar verdim. Bunu yaparken İngilizceden ve İngilizce terimlerden olabildiğince kaçınıp; Türkiye'de yaşadığım dönemde de hep eleştirdiğim plaza dilinden de uzak durmaya özen göstereceğim. Alıntılar, fotoğraflar kullanırsam da kesinlikle Türkçesini de paylaşacağım. LinkedIn profilim İngilizce olsa da (yurt dışında çalışmamın getirdiği bir zorunluluk) LinkedIn'deki her yazının İngilizce yazılması gibi bir zorunluluk olmadığını, hatta platformun eksiklerinden birinin de Türkçe kullanmaktan kaçınan insanlar olduğunu hatırlatmak için aldığım bilinçli bir karar bu.
Konunun başlığı aslında bugünlerde daha da çok gündeme gelmeye başlamış, özellikle de beyaz yaka arkadaşlarım arasında daha da sık konuşulmaya başlanmış bir konu. Eminim ki bu konuyla ilgili onlarca, yüzlerce yazı yazılmıştır bugüne kadar. Başta Ekşisözlük olmak üzere "Türkiye'den gitmek", "Uruguay'a Yerleşmek", "Kanada göçmenlik şartları" gibi birçok "Like - Retweet" odaklı yazılar da mevcut. Fakat ben olaya biraz daha yapıcı ve 2 senelik süreçte öğrendiğim kadarıyla, nacizane, yol gösterici yaklaşmaya çalışacağım.
Yurt dışında çalışmak/ yaşamak kararını almak/ hayata geçirmek oldukça zor ve pat diye yapılacak bir şey değil. Geldiğinizde bulduğunuz dünya da tabii ki toz pembe değil. Etrafınızdaki insanlara baksanız hepsi her gün Türkiye'yi kötüleyip "Gitmek lazım buralardan", "En iyisini gidenler yapıyor" dese de, "Hadi sen de gel/git" dediğinizde, "Ama" , "Ya aslında..." ile başlayan cümleler duymanız çok olası.
Her türlü değişim için birinci şart, bunu yalnızca yurt dışında çalışmaya başlamak olarak değerlendirmek de yanlış, Türkiye'de çalıştığım dönemde de işinden, görüntüsünden, evinden, ilişkisinden sürekli mutsuz olan ama asla değiştirmek için adım atmayan onlarca insan tanıdım, SEÇİM YAPMAK. Alıntıladığım fotoğrafın net bir şekilde anlattığı gibi "Eğer bir seçim yapmazsanız, fırsatları yakalayamaz, hayatınızı da asla değiştiremezsiniz". Yerinizde oturup hayatınızdan sonsuza kadar mutsuz olabilirsiniz. Yaptığınız değişimler sizi mutlu da etmeyebilir fakat günün sonunda yapmadıklarınız için yaşayacağınız pişmanlık, yaptıklarınızdan yaşayacağınız pişmanlıktan her zaman daha fazla olacak. Özetle, kötü de olsa bir karar verin ve harekete geçin.
Kararı verdiğimizi varsayalım ve artık yurt dışında çalışma olanaklarını araştırıyoruz. Peki nereden başlayacağız? Benim gördüğüm iki seçenek var:
Master programları
LinkedIn'den doğru işi aramak/ bulmak
Master programları birçok kişi için kariyerini değiştirmek ve olduğu yerden çıkmak, sektör, hatta ülke değiştirmek için en hızlı ve kolay seçenek gibi duruyor. Tabii ki bildiğimiz gibi bir şey hızlı ve kolaysa malesef ucuz olamıyor çünkü bu üçünü bir arada bulabildiğimiz bir çözüm yok. Burada doğru seçim, master programınızdan sonra size ülkede çalışma imkanı veren ülkelerle ilerlemek. İrlanda yaşadığım ve bildiğim bir örnek, fakat bildiğim kadarıyla bunu ABD, İngiltere ve Kanada'da da yapmak mümkün, yanlışsa bilgi lütfen düzeltin. Bu seçeneğin en büyük eksisi, varsa elinizdeki birikmiş paranızı bir programa yatıracak olmanız. Bu sizi korkutabilir ve yapmak istemeyebilirsiniz ama uzun vadede bu yatırımın karşılığını alacağınızı düşünürsek, tabii ki ilk koşulda olduğumuzu ve amacımızın yurt dışında çalışmak/ yaşamak olduğunu düşünerek konuşuyorum, bu seçenek kesinlikle denemeye değer. Araştırma kısmı sizde :)
Gelelim ikinci seçeneğe. Eski bir LinkedIn çalışanı olduğum için değil, Türkiye'de halen istenen seviyede olmasa da dünyanın gerçeği olduğu için, LinkedIn'de iş aramak ve doğru işi bulmak seçeneğine. Bu başlığı da aslında iki ayrı başlık halinde değerlendirmek lazım.
Bilgisayar Mühendisleri
Sosyal Bilimler (Finans, Satış, Pazarlama)
Bilgisayar mühendisleri için yurt dışında iş bulmak şu anda herkese göre daha kolay. İngilizceyi iyi bildiğinizi ve yeni teknolojileri yakından takip ettiğinizi varsayıyorum. Şu anda yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada yetenek yönünden en az bulunan ve TÜM ŞİRKETLERİN aradığı pozisyonlar yazılım, bilgisayar ve yeni teknolojiler odaklı. LinkedIn'den arama yöntemlerini birazdan iki başlık için birlikte anlatacağım ama bu kitabın adını burada çalışan birçok mühendis arkadaşımdan duydum. Mülakatlar öncesi edinmekte fayda var.
Sosyal Bilimler mezunları ya da şirketlerin ilgili bölümlerinde çalışanlar için işler biraz daha zor. Şirketler için ilk seçenek her zaman çalışma izni olan, o ülkede çalışabilecek birini işe almak olduğundan bir Türk olarak fark yaratabileceğiniz nokta tabii ki TÜRKÇE konuşuyor olmanız. Daha önce hiç fark ettiniz mi bilmiyorum ama dünyanın birçok ülkesinde anadili Türkçe olan insanlar arıyorlar. İlk aklıma gelen ülkeler İrlanda, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Malta. Bu pozisyonlar genellikle müşteri hizmetleri & satış odaklı pozisyonlar. Bu ülkelerde yaşayan, yıllar önce bu ülkelere yerleşmiş ve çalışma izni olan insanlar ilk rakipleriniz. Fakat doğru adımlarla ilerlerseniz, size çalışma izni konusunda sponsor olacak şirketi kesinlikle bulabilirsiniz. Özellikle büyük şirketler (Google, Facebook, LinkedIn, Oracle vb.) bu konuda daha cömert ve yardımcılar.
LinkedIn'i nasıl etkin kullanabiliriz ve özellikle yurt dışındaki işlere nasıl başvurabiliriz kısmına geldik. Burada ilk önerim iş aradığınızı tüm İnsan Kaynakları çalışanlarına göstermeniz. Korkmayın, kendi şirketinizdeki insan kaynakları bunu görüp sizi işinizden etmeyecek çünkü birincisi, onlar bunu göremezler, LinkedIn bunu sizin yerinize düşünmüş, ikincisi hiçbir İK yöneticisinin tekliflere açıksınız diye size kapıyı gösteremeyeceğini de biliyoruz. Zaten hangimiz daha iyi iş tekliflerine açık değiliz ki? Türkiye'de ve dünyada yeteneklerin %80'inden fazlası aktif iş aramayan fakat daha iyi tekliflere her zaman açık adaylar. Bunu nasıl mı yapacağız?
1) Ana sayfanızdaki iş ilanlarına tıklıyorsunuz.
2) Karşınıza çıkan sayfada Preferences (Tercihler) sekmesine gidiyorsunuz. Bunu açmak artık bir tık uzağınızda. Artık iş aramasanız da, iş tekliflerine açık olduğunuzu her insan kaynakları çalışanı biliyor
3) Aynı bölümde yapacaklarımız bunlarla sınırlı değil. Aynı zamanda tercihlerinize uygun iş ilanlarından oluşan özel bir bölüm oluşturmanız da mümkün. Yapmamız gereken çalışmak istediğiniz ülkeleri, sektörleri ve şirket büyüklüklerini seçmeniz. Devamında iş ilanları sayfanızda tercihlerinize uygun ilanlar göreceksiniz.
Bütün bu adımlarla henüz aramaya geçmeden, LinkedIn'i daha etkin kullanmaya başladık bile.
Gelelim son adıma, doğru işi bulmaya. Burada önerim Bilgisayar mühendisleri için kullandıkları yazılım dilleri ile ya da mevcut iş tanımları ile "Java, .Net, C++ vb." sosyal bilimler için ise "Türkçe, Turkish, Turkey, Multilingual" kelimeleri ile iş ilanlarında arama yapmaları. Burada bir LinkedIn kısayolu paylaşayım. Aradığımız kelimelerin arasına büyük harfler ile OR koyduğumuzda (Java boşluk OR boşluk Turkish) LinkedIn tüm kelimeler için tek seferde arama yapıyor. Aşağıda iki örneğini hemen paylaşıyorum. Bu aramalarda lokasyon seçmezseniz tüm dünyada, seçtiğinizde ise o lokasyonda, ilanın başlığında/ içinde aradığınız kelimeler geçen tüm ilanları bulursunuz.
Bilgisayar mühendisleri daha şanslı demiş miydim? :) Yalnızca İrlanda'da, yalnızca bu 3 yazılım dili ile ilgili ilan sayısı 930.
Özellikle teknoloji şirketleriyle, aslında birçok şirkette benzer uygulamalar mevcut, ilgili bilmeniz gereken bir başka nokta da şirketlerin iç referans yöntemi ile işe alım yapma oranlarının oldukça yüksek olması. Şirket içinden biri size aradığınız ve uygun olduğunuzu düşündüğünüz pozisyon için referans olduğunda hem öncelikli değerlendiriliyorsunuz, bu tabii ki işi aldınız demek değil, hem de size referans olan kişi eğer işe alınırsanız güzel bir bonus alıyor şirketinden. Bunu niçin söyledim, önce her zaman o şirketten, mümkünse o pozisyonda çalışan birini bularak size referans olmasını isteyin. Burada üzerinizdeki çekingenliği atmanız ilk şart çünkü özellikle kendi deneyimimden, eşimin işe alım süreçlerindeki aktifliğinden ve insanlarla tanışmasından yola çıkarak söyleyebilirim ki, herkes size bir şekilde yardımcı oluyor. Kazan - Kazan. Dikkat etmeniz gereken şey önce referans yöntemini denemeniz çünkü önce başvuru yaparsanız şirketler genelde referansı kabul etmiyorlar, minik bir dipnot olsun.
Özetle:
Karar ver
Harekete geç
LinkedIn profilini düzenle
Uygun işleri bul
Şirket içinden yardım iste
Gerisi biraz da şans...

Yazar: Mehmet İlker Aktaş

30 Aralık 2016 Cuma

DUYGUSAL ZEKA


DUYGUSAL ZEKA EQ

1. Duygusal zekanın 5 önemli öğesi vardır.

-Kendini tanıma
-Kendini ayarlayabilme
-Motivasyon
-Empati
-Sosyal beceriler
Duygusal zekası yüksek olan insanlar bu özelliklerin tamamını barındırır ve farklı yollardan bunlardan istifade etmesini bilir.

2. Bu kişilerin lügatinde sinir krizi, öfke nöbeti gibi kavramlar bulunmaz.

Kendilerini kontrol etme becerisi son derece yüksektir.

3. Kaba, nobran, kırıcı, saldırgan bir tutum içinde olmazlar.

Empati kabiliyetleri onları bu tür davranışlardan uzak tutar. Egoları onları değil, onlar egolarını kontrol eder.

4. Her şeyden yakınan, sızlanan biri değillerdir, hayatlarını bir dram gibi yaşamazlar.

Çünkü sorumluluk almasını bilirler, yaşadıklarının suçunu başkalarına yükleme, hatayı başka yerde arama gibi bir özellikleri yoktur. Yaptıklarından veya yapamadıklarından pişmanlık duyup, hayatı kendilerine zehir etmezler.

5. Ve haliyle yaşadıklarından dolayı asla başkalarını suçlamazlar.

Karar verici noktada olduklarını bilirler, hatalarını, yanlışlarını göğüslemeyi bir erdem olarak görürler.

6. Birinin üzüntüsünün, sinirinin, öfkesinin kaynağı olduklarını düşünmekten kaçınırlar.

Üzgün, sinirli, öfkeli bir iş, okul arkadaşlarını gördüklerinde akıllarına ilk gelen şey “bana mı kızgın acaba?” olmaz. Duygusal zekası yüksek olan kişiler bir olay hakkında tahmin yürütüp, bundan rahatsız olacak kişiler değildir. Sordukları sorular ve sergiledikleri yaklaşımla hem kendilerini hem de karşısındaki rahatlatmasını bilirler.

7. Bu kişiler kendilerini mutsuz eden olayları görmezden gelmezler.

Bu kişiler “sebepsiz mutsuzluklar” yaşamazlar, çünkü yaşladıkları, büyük, küçük her sorunla yüzleşme, onu akıllarından çıkarma şeklinde hareket ederler. Kafaları daima rahattır, çünkü sorunları görmezden gelmek, beyninin arka odalarına atmak yerine o anda çözüme kavuşturmak için çabalarlar.

8. Duygusal zekası çok düşük, empatiden yoksun, sürekli depresif kişilerle arkadaşlık etmezler.

Kısacası kendilerini mutsuz eden, zehirleyen, vs. insanlarla bir arada bulunmak istemezler. Kendileri gibi yüksek duygusal zekaya sahip insanlarla birlikte olmayı tercih ederler.

9. Duygusal zekası yüksek insanların sorunları ertelemek, onlardan kaçmak gibi davranışları yoktur.

Zoru görünce kaçan insanlar değillerdir. Küçük bir sorunun dahi çözülmeden bırakılması halinde zaman içinde daha karmaşık bir hale geleceğinin farkındadırlar. O yüzden sorunları ertelemezler, bakarız demezler.

10. Nerede, nasıl konuşacaklarını çok iyi bilirler.

Konuştukları konunun hassasiyetine, önemine, kapsamına uygun kelimleri seçmede, yaklaşımı sergilemede usta olurlar. Kısacası asla patavatsız, ne dediğini bilmeyen kişiler değillerdir.

11. Kendilerini, hislerini, ruhsal durumlarını asla ihmal etmezler.

Farkındalık ve bilinç seviyeleri yüksektir. Kendilerini boşlamazlar, sorunlarını görmezden gelmezler, kendileriyle ilgili insanlardır.

12. Vücut dilini kullanmada ustadırlar.

Konuşurken, iletişim kurarken, iletişimin tüm tekniklerinden ustaca istifade ederler.Bu yüzdendir ki karşısındaki insan üzerinde rahatlatıcı bir etkileri vardır. Beden dillerini ustaca kullanarak, hissettirmeden kişinin kendilerine karşı rahat ve dürüst olmasını sağlarlar.

13. İletişimlerinde mutlaka sınırları vardır.

Duygusal zekası yüksek kişiler herkesi memnun etmenin imkansız olduğunu çok iyi bilirler, asla böyle bir gayret içine girmezler. İlişkilerinin temelinde asla kendilerini beğendirme çabası yatmaz, belli kuralları ve kriterleri vardır, hiçbir şey için bunları çiğneyip geçmezler.

14. Belki de en büyük özellikleri çözüm odaklı kişiler olmalarıdır.

Duygusal zekası yüksek kişiler problemler üzerinde dolanmazlar, baştan itibaren çözüm odaklı ve pozitif bir yaklaşım sergilerler. Onların hayatta bu kadar başarılı olmalarının sebeplerinden biridir bu.

15. Kendini en iyi tanıyan insanlar, duygusal zekası yüksek insanlardır.

Kendilerini en ince ayrıntısına kadar tanırlar. Yapabileceklerini, yapamadıklarını, güçlü ve zayıf yönlerini, vs. çok iyi bilirler. Altından kalkamayacakları işlere girişmezler, boş sözler vermezler, boş hayaller peşinde koşmazlar.

16. Gereksiz tartışmalara girmezler, olumsuz sohbetleri kısa keserler.

Bir sonuca ulaşmayacak, kısır döngü içerisindeki tartışmalara girip efor harcamazlar. Nerede durmaları gerektiğini çok iyi bilirler. Hem kendileri hem de karşılarındakiler için bir anlamı olmayan tartışmaları bitirirler, uzatmazlar. Duygusal zekası yüksek insanlar negatiflikten beslenmezler, bu onları öldürür.

Duygusal zekası yüksek insanlar hayattan keyif almasını bilen, neşeli, pozitif ve tutkulu kimselerdir.

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ TEMEL ÖZELLİKLERİ

1- Müşteri Odaklılık

Bugün rekabet ortamında artık üreticiler kendi arzu ettiklerini değil, müşterinin arzu ettiklerini ve istediklerini üretmek durumunda kalmaktadırlar. Son 20 yıldır rekabet; kalite, düşük maliyet, hızlı üretim ve hızlı servis üçgenine endekslenmiş durumdadır. Bu durum doğal olarak satılabileni üretme anlayışını gündeme getirmektedir. Satılabilen mal veya hizmet ise kaliteyi çağrıştırmakta ve dolayısıyla kaliteyi bir noktada müşteri belirlemektedir. Müşterinin bilinen ve bilinmeyen arzularını tespit eden üreticiler rekabette şanslarını artırmaktadırlar.

Özellikle insanın psikolojik (kişilik, algılama, inanç, motivasyon ve yenilikçilik özellikleri) ve sosyo - kültürel (kültürel yapısı, aile ve toplumdaki sosyal statü vb) yönünü hesaba katan mal ve hizmet üreticileri bunları hesaba katmayanlara göre rekabette bir adım öndedirler. Bu sebeple üreticiler artık tüketicilere daha yakın olmanın gereğine inanmışlardır. Bu anlayışla kuruluşların "ARGE" birimleri sürekli araştırmalar yapmakta, müşteri istek ve beklentilerini değişik araç ve yöntemlerle tespit etmektedirler. Bu tespitleri üretici kurum ve kuruluşlar, üretimi gerçekleştiren kuruluşun çalışanları ile sürekli paylaşmakta ve müşteri memnuniyetine dönük çalışma ortamı hazırlamanın gayreti içinde bulunmaktadırlar.

2- Sürekli Gelişme

Toplam Kalite Yönetimi mükemmeli yakalamak değildir. Zira mükemmeli yakalamak demek, sona ulaşmak demektir. Oysa TKY’de iyinin düşmanı daha iyidir prensibinden hareketle bir mükemmeliyeti yakalamak yerine daha iyiye ulaşmak için sürekli bir yolculuktur.

Çok iyi işleyen bir kuruluşta bile geliştirilecek bir çok hususun olabileceği bir gerçektir. Zira bilim ve teknolojinin sürekli gelişmesi kalite ve verimliliğin çıtasının da sürekli yükselmesine sebep olmaktadır. Bu durum kuruluşun bütün üretim süreçlerini sorgulayarak daha iyi olmak için kendini yenileme ihtiyacını hissetmesine zemin hazırlamaktadır. Aksi durumda, çıtanın sürekli yukarı çekildiği bir ortamda kuruluş rakipleri ile mücadele etme şansını yitirecek ve ayakta kalma şansını kaybedecektir.

Sürekli gelişme anlayışı kuruluşun sürekli büyümesine, imkanlarının artmasına, çalışanların hayat standartlarının yükselmesine, birimler arasında etkin ve verimli bir koordinasyona, faaliyetlerinde canlılığa ve yönetimle çalışanlar arasında daha sağlıklı ilişkiler kurulmasına imkan sağlamaktadır.

3- Tam Katılım

Toplam Kalite Yönetiminin amacı müşteri isteklerinin karşılanması, yöntemi yapılan bütün işlerin sürekli olarak iyileştirilmesi, öznesi ise başta üst yönetim olmak üzere bütün çalışanlardır.

Toplam Kalite Yönetiminin öznesi olan çalışanların yönetime katılımı; yönetimin klasik fonksiyonları olan hedeflerin belirlenmesine, işlerin planlanmasına, uygulanmasına, denetlenmesine, standartlaştırılmasına ve nihayet standartların da geliştirilmesine katkıları oranında sağlanmış olmaktadır.

Çalışanların tam katılımı üst yönetimin yaklaşımıyla doğrudan ilgilidir. Üst yönetimle birlikte kurumda görevli ilk amirlerin de çalışanlara rehberlik etmeleri, iletişimi güçlendirip, yüksek moral sağlamaları, grup çalışmalarını ve öneri sistemini desteklemeleri ve en önemlisi takım bilincinin oluşmasını ve paylaşımı sağlamaları büyük önem taşımaktadır.

4- Kurum Kültürü 

Herhangi bir organizasyon bir konumdan başka bir konuma geçmek istiyorsa, eğitim sistemi, yönetim tarzı, sosyal yapısı ve kullandığı araç ve yöntemler bundan etkilenecek ve bir değişime uğrayacaktır. Bu değişim, kurumun geçerli olan ilkeler, değerler ve ortak amaçlar manzumesini de etkileyecektir. Görülen ve görülmeyen bu kurallar manzumesi kurumun kültürünü oluşturur.

Kurumun kültürü her şeyden önce vizyon sahibi yöneticilerin çalışanlarla birlikte belirledikleri amaç ve hedefler ile görev ve sorumlulukların çok iyi belirlendiği (iş tanımları) çalışma prensipleri çerçevesinde oluşmaktadır. Bu anlamda, kurum kültürü, bir kurumda çalışanların davranışlarını yönlendiren normlar, davranışlar, değerler, inançlar, alışkanlıklar ve iş yapma sistemleri vb. olarak tanımlanmaktadır. Yani kurum kültürü bir dizi sembol, tören ve mitten oluşur. Böyle oluşan kurum kültürü kurumda çalışan herkesin yaşam biçimi haline dönüşmektedir. Toplam Kalite Yönetiminde bu kültür kalite ile zenginleşerek iş yerinde sürekli teneffüs edilen yeni bir hava oluşturur.

5- Önce İnsan Anlayışı ve Birey Kalitesi

Her kurum ve kuruluş insanı merkeze koymak ve onun etrafında gelişimi sağlamak durumundadır. İnsanı dışlayan hiç bir kurum başarılı olamaz. Bu sebeple kurumların önce çalışanlarını tatmin etmeleri gerekir. Kaliteyi sağlamak nihai anlamda müşteriyi ve çalışanı tatmin etmekten geçer. Çalışanın tatmininde de insan kaynakları yönetimi büyük önem kazanmaktadır. Sadece süreçlere odaklanma ve ürün ve yöntemin niteliğine etki edebilecek unsurlarla ilgili normlar, prosedürler ve teknikler geliştirme, Toplam Kalite Yönetiminin gerçekleşmesini sağlamaz. Bu anlayışla yönetime yaklaşmak gelişimi sürekli kılmaz. Gelişimin sürekli olması, kalitenin yakalanması ancak kurum içinde "birey kalitesi"nin geliştirilmesi ile mümkündür.

Toplam Kalite Yönetiminin en önemli ilkelerinden birisi bir işi "ilk seferinde doğru yap" ve "hata ortaya çıkmadan önlem al" dır. İşi ilk seferinde doğru yapacak ve hata ortaya çıkmadan önlem alacak olan ise kurumdaki kaliteli insan unsurudur. Kaliteli insan her şeyden önce "sürekli problem çözme yollarını arayan, ilgilerini ve amaçlarını gerçekleştirmede bencil olmayan ve adil davranan, insan ilişkilerinde demokratik ve özerk, sosyo kültürel konularda esnek ve bütünleyici özellikleri ağır basan bir insandır."  Dolayısıyla TKY’yi başarı ile uygulamanın temelinde; çalışanları motive etme, yönlendirme, bilgi ve beceri düzeylerini yükseltici eğitimler verme, iş zenginleştirme gibi insan faktörünü sürekli geliştiren sistemler yatmaktadır. Bireyin kalitesinin yükseltilmesi ve gelişiminin sağlanması, doğal olarak kurumun gelişimini de sağlayacak, bu da kurumun etkililiğini ve verimliliğini yükselterek kaliteli mal ve hizmet üretimini getirecektir.

6-Süreç Yönetimi ve Süreç Performansını Geliştirme

TKY’nin, makine ve teknolojik yenilikler ile sağlanan performans geliştirmelerine ek olarak kuruluşta bulunan herkesin süreç geliştirme faaliyetlerine etkin olarak katılımını öngördüğü yukarıda belirtilmişti. TKY’nin temel felsefesi olan sürekli geliştirme yaklaşımı "Süreç Performansını Geliştirme ve Süreç Yönetimi"nin özünü oluşturmaktadır.

Bugün kalite, maliyet ve hız kuruluşların ulusal ve uluslararası alanda rekabet etmelerini belirleyen unsurlardır. Bu durum doğal olarak kurumları hızlı değişime ve sürekli süreçlerini geliştirmeye zorlamaktadır.

Süreç performansını geliştirmede temel amaç, işlem basamaklarının azatlılar, B.Gates’in ifadesi ile "ışık hızında hizmet üretme"yi gerçekleştirmek ve süreç bazında işlemlerdeki hataları ortadan kaldırarak sıfır hataya ulaşmaktır. Bu anlayışta süreçler sürekli sorgulanmakta, tanımlanmakta, değişkenlik ölçülmekte, değişkenliğin normal olup olmadığı saptanmakta ve gerektiğinde düzeltici işlemler uygulanarak süreç geliştirilmektedir. Böylece sonuç odaklı değil, süreç odaklı bir yönetim anlayışını sisteme hakim kılarak sıfır hatalı üretimi gerçekleştirmek mümkün olmaktadır.

7- Liderlik

Klasik anlamda lider tepe yönetimde bulunan ve kararını genellikle sezgileri ve tecrübeleri ile alan kişi olarak anlaşılırken, TKY’de lider; paylaşım, takdir etme, karşılıklı saygı, ben yerine biz anlayışı ve her şeyden önce takım çalışmasına dönük bir felsefeyi benimsemiş antrenör tipinde bir lider anlaşılmaktadır. 

Lider;
-Doğru kararlar alan,
-Hedefleri ve stratejiyi düşünen,
-Yenilikçi bir yönetimi benimseyen,
-Güçlü bir vizyonu olan,
-Motivasyon yeteneği olan,
-Belirlenen hedeflere ulaşmak için çevresindekilere yol göstererek yardımcı olan,
-Örnekler vererek rehberlik eden,
-Takdir etmeyi bilen,
-Çalışanlarına danışarak onlardan aldığı görüşleri değerlendiren ve sonra kararını veren
-İyi bir ekip şefliği yapan,
-Sistematik düşünen,
-Yaptığı işten heyecan duyan,
-Doğru eleman seçebilen ve ekip oluşturan,
-Değerlendirme yapan ve hızlı karar alabilen,
-Vizyon +cesaret+disiplin+önsezi, sahibi kişidir.
-Öğrenen, öğrenmeyi alışkanlık haline getiren,
-Bilgiyi paylaşan,
-Yönetimde bir antrenör rolünü benimseyen,
-Astlarını yetiştirmek için gayret gösteren 
-Güncel ve örnek olan,
-Geleceği tahminde güçlü olan,
-Hızlı yapısal değişikliklerin yaşandığı belirsiz ortamları aydınlatan,
-Karmaşıklıkları düzenleyen,
-Çatışmaları olumlu yönde kanalize eden,
-Yenilikleri teşvik eden,
-İnsani değerleri koruyan,
-Kişilere ve kişiliklere değil verilere dayanan,
-İş konusunun dışında sosyal gelişmelerin de iyi takipçisi olan,
-İletişim teknolojisine hakim,
-Çevresiyle olan ilişkilerinde samimi olan ve güven veren,
bir yapı ve anlayışa sahip olmasıdır.




ETKİLİ İLETİŞİM

ETKİLİ İLETİŞİM


İnsan yaradılışı nedeni ile tek başına yaşayamaz. Varlığını sürdürebilmek için geçmişten bu yana sürekli diğer insanlara ihtiyaç duymuştur. Diğer insanlarla birlikte olabilmenin en önemli aracı ise iletişimdir. Bu nedenle iletişim, varolmak ve yaşamak için beslenmek kadar doğal ve kaçınılmazdır. Kendimizi, çevremizi, ait olduğumuz toplumu anlamamız için etkin iletişim şarttır. Günümüzde ortaya çıkan başta kişiler arası ilişkilerdeki sorunlar ve bu sorunlara bağlı ortaya çıkan pek çok psikolojik bozukluğun temelinde iletişim becerilerindeki eksikliğin yattığı söylenebilir.
Temel iletişim becerileri üç kısımdan oluşur:
A.    DİNLEME
Dinlemek, yeni ilişkiler kurmak ve varolan ilişkilerimizi sürdürmek için gerekli bir beceridir. Karşınızdaki kişiyi dinliyorsanız onların ne istediğini ve onların neyin incittiğini ya da neyin sinirlendirdiğini biliyorsunuzdur. Dinlemek bir sorumluluk ve saygı belirtisidir. Diğer kişilerin nasıl hissettiğini ve dünyayı nasıl gördüğünü anlama sorumluluğudur. Dinlediğiniz kişiye şu mesajı verirsiniz: “Sana ne olduğunu umursuyorum, hayatın ve yaşantıların önemli.” Böylece dinlediğiniz insanlar genellikle sizi severek ve size değer vererek karşılık verirler.
Gerçek dinleme konuşurken sessiz kalmaktan ibaret değildir. Gerçek dinleme şu 4 niyete dayanır:
1.      Birini anlamak
2.      Birini eğlendirmek
3.      Bir şey söylemek
4.      Yardım etmek ya da avutmak

Dinlemenin Önündeki Engeller
1.      Karşılaştırma: Karşılaştırma konuşma esnasında sürekli kimin daha gösterişli, daha yetenekli, duygusal olarak daha sağlıklı olduğu gibi birtakım kişisel özellikleri değerlendirmedir- siz mi yoksa diğer kişi mi? Konuşulanlardan fazla bir şey anlamazsınız çünkü daha iyi olup olmadığınızı anlamaya çalışmakla meşgulsünüzdür.
2.      Akıl okuma: Akıl okuyan kişi insanların ne dediğine dikkat etmekten ziyade diğer kişinin gerçekten ne hissettiğini ve düşündüğünü görmeye çalışır. Genellikle söylenenlere güvenmez.sözcüklerden çok ses tonuna ve gizli işaretlere dikkat eder. “Bahse girerim ki benim salak olduğumu düşündü.”, “Utangaçlığım yüzünden pes etti.” gibi.
3.      Tekrarlama: Ne söyleyeceğimizi içimizden tekrar etmektir. Böylece kişinin dinlemeye vakti olmaz. Kişi bütün dikkatini bir sonraki yorumunu hazırlamaya yönelir.
4.      Süzgeçten Geçirme: Bazı şeyleri dinlemek bazılarını ise dinlememektir. Sadece öğrenmek istediğiniz konu ile ilgili şeyi anlamaya yetecek kadar dinlersiniz. Bir kadın oğlunun okulda kavga edip etmediğini öğrenecek kadar oğlunu dinler, etmediğini duyduğunda rahatlar ve dinlemeye devam etmez.
5.      Yargılama: Bir kişiye ilişkin aptal ya da yetersiz olduğuna ilişkin önyargınız var ise onun ne söylediğine dikkat etmezsiniz. Dinlemenin temel kurallarından biri yargılamaların, dinlendikten ve iletinin içeriğini değerlendirdikten sonra yapılması gerektiğidir.
6.      Düşüncelere Dalma: Yarı dinleme anında iken karşıdakinin söylediği bir şeyin aniden bir özel çağrışımlar zincirine yol açmasıdır. Söylenen tek bir kelime sizi geçmişe götürebilir bu da karşıdakini duymanızı engeller. Sıkıldığınızda ya da kaygılı olduğunuzda bu eğilim artar.
7.      Özdeşleştirme: Bir kişinin size söylediği her şeyi alır ve kendi deneyimlerinizle bağlantısını kurarsınız. Onlar size diş ağrısından söz eder ama siz kendi diş ameliyatınızı hatırlar ve onunla meşgul olursunuz.
8.      Öğüt Verme: Dinleyenin her zaman yardıma ve önerilere hazır olmasıdır. Kişi “büyük sorun çözücüdür”. Doğru öğüdü bulmadan önce birkaç cümle duymak yeterlidir. Bu noktada dinleyen duyguları gözden kaçırır, bu da kişiyi yeterince anlamasını engeller.
9.      Ağız Kavgası Yapma: Bu engelde insanlarla atışır ya da tartışırsınız. Söylenilenlere çok çabuk karşı çıkarsınız. Aslında dikkatinizin büyük kısmı karşı koyacak şeyler bulmaya yönelmiştir.
10.  Haklı Çıkma: Haklı çıkma hatalı duruma düşmemek için her şeyi yapacağınız anlamına gelir (bağırmak, bahaneler bulmak, çarpıtmak gibi).
11.  Konu Değiştirme: Aniden konunun değiştirilmesidir. Konudan sıkıldığınızda ya da rahatsız olduğunuzda konunun yönünü değiştirirsiniz.

12.  Rahatlatma: “haklısın”, “doğru”, “kesinlikle”, “inanılmaz” gibi ifadeler kullanılarak destekleyici, nazik ve cana yakın davranılmasıdır. İnsanların sizi sevmesini istersiniz, o yüzden herkesi onaylarsınız. Genel anlamı görecek kadar dinliyor olabilirsiniz ama gerçekten ilgilenmiyorsunuzdur.


B.    KENDİNİ AÇMA
Kendini açma kısaca karşıdaki kişiye kendinizle ilgili bilgi iletmektir. Çoğu kişi için kendini açma korkutucu gelebilir. Çünkü reddedileceğinizi ya da onaylanmayacağınızı düşünürsünüz. Oysaki kendini açma ilişkileri heyecanlı hale getirir ve yakınlık sağlar. Açıklık getirir ve hareketlendirir.
Kendini Açmanın Ödülleri
·         Kendinizi daha iyi tanırsınız: Düşünceleriniz, duygularınız ve gereksinimleriniz genellikle siz onları sözcüklere dökene kadar belirsiz ve üstü kapalı kalır. Kendinizi sözcüklerle ifade etmek duygu ve düşüncelerinize renk ve şekil verir.
·         Daha yakın kişisel ilişkiler kurarsınız: Kendiniz ve diğer kişi için gerçek benliklerinizi açığa çıkarmak ilişkiyi derinleştirir.
·         İletişiminizi geliştirir: Açığa vurma açığa vurmayı besler. Kendinizi başkalarına açarsanız onlar da karşılık olarak size açılmaya cesaret ederler.
·         Daha hafif suçluluk duygusu yaşarsınız: Yaptığınız yada düşündüğünüz şeyi açığa vurmak suçluluk duygusunu iki şekilde hafifletir: 1. suçunuzu gizli tutmak için daha fazla enerji harcamak zorunda kalmazsınız. 2. suçluluk hissettiğiniz şey açığa çıktığında ona daha tarafsız şekilde bakabilirsiniz.
·         Daha fazla enerji: Kendinizle ilgili bilgileri gizli tutmak enerji gerektirir.

Kendini Açmanın Önündeki Engeller
·         toplumsal önyargı, toplum tarafından hoş karşılanmaması
·         reddedilme korkusu
·         cezalandırılma korkusu
·         arkanızdan konuşulması korkusu
·         birilerinin sizi kullanacağı korkusu
·         kendinizi tanıma korkusu

C.     İFADE ETME
Diğer insanlarla iletişimimiz 4 alt sınıfa ayrılabilir:
1.      Gözlemler: Duyularınızın size söylediklerini bildirmek anlamına gelir. Hiçbir tahmin, çıkarım yada yargı yoktur. Gözlemler kişinin ne gördüğüne, ne okuduğuna ya da kişisel olarak ne yaşadığına bağlıdır. Örnek: “eski adresim cumhuriyet caddesiydi.”, “bu sabah tost makinesini bozdum.”
2.      Düşünceler: Duyduklarınızdan, okuduklarınızdan ve gözlemlerinizden çıkardığınız sonuçlar ve çıkarımlardır. Örnek: “başarılı bir evlilik için bencil olmamak gerekir.” (inanç), “onunla görüşmeyi bırakmakla hata ettin.” (yargı), “bence evren sonsuza dek patlamaya ve çökmeye devam edecek.” (kuram).
3.      Duygular: İletişimin en zor kısmı duyguları ifade etmektir. Bazı kişiler duygularını anlamak istemezler. Duyguları ortaya çıktığı zaman rahatsız olurlar. Kızgınlık en çok engellenen duygudur, çünkü dinleyicinin benlik saygısını tehdit eder. Oysaki duygular sizi eşsiz ve özel kılan şeylerin en büyük parçasını oluşturur. Paylaşılan duygular yakınlığın temelidir. Örnek: “seni hayal kırıklığına uğrattığımı hissediyorum be bu beni gerçekten üzüyor.” “seni gördüğümde mutlu oluyorum. Bu inanılmaz duygu telaşını hissediyorum.”.
4.      Gereksinimler: Sizin ne istediğinizi sizden başka kimse bilemez. Ancak gereksinimlerinizi ifade etmeye karşı olan ciddi kararlarınız olabilir. Çevrenizdekilerin sizin isteklerinizi önceden tahmin edecek duyarlılığa sahip olmasını ümit edersiniz. “beni sevseydin neyin yanlış gittiğini görürdün.” İfadesi çok yaygın bir varsayımdır. Her iki kişi açık bir şekilde ifade ettiği zaman ilişkiler değişir, uyum gösterir be büyür. Örnek: “saat 7’den önce evde olur musun? Sinemaya gitmeyi çok istiyorum.” “bana biraz sarılır mısın?”

Tam İletiler

Tam iletiler dört çeşit ifadenin hepsini içerir: gördükleriniz, düşündükleriniz, hissettikleriniz ve gereksinim duyduklarınız. Yakın ilişkiler tam iletiler üzerine kurulur. Siz bütün yaşadıklarınızı paylaşmadığınız sürece insanlar sizi gerçekten tanıyamaz. 

ÖNCE İNSAN


Önce İnsan Olmak

Hepimiz zaman zaman “ben kimim?”, “yaşamın anlamı ve amacı nedir?”, “ben ne için yaşıyorum?” gibi soruları sormuşuzdur.
“Ben kimim?” sorusuna farkındalığında olarak cevap verebilen sağlıklı insandır.
Birçoğumuz bize yaşamın ve başkalarının verdiği rolleri oynamaktayız. İyi ana baba olma, iyi eş olma, iyi öğrenci olma, iyi meslek sahibi olma, ahlaklı olma, dindar olma gibi. Bu rollerin birçoğu da hep başkalarını mutlu etmeye yöneliktir.İnsanlık özümüz geri plana itildiğinde de, sevgi, insanlık, ilke ve değerler, adalet duygusu ve hakkaniyet, gerçek vicdan kaybolmakta, oynadığımız roller yaşantımıza hakim olmaktadır. Kendine biçilen rolleri oynayan insan kendi var olma gerçeğinden uzaklaşmakta, gerçek kendiliğini yaşayamamakta, rolü ile özü arasında sıkışıp kalmaktadır.
Sağlıklı insan kimdir?
1-Sağlıklı insan duygularını, yeteneklerini, değerlerini, arzularını, limitlerini, farkındalıklarını bilir. Aristo’nun kendini bil, haddini bil mantığı budur.
2-Psikolojik yönden sağlıklı insan kendini olduğu gibi kabul eder, kendi değerini bilir, kendiyle barışıktır.
3-Sağlıklı insan kendine güvenir, diğer insanlara da güvenmeyi bilir. Özgüven eksikliğine dayalı kuşkuculuk, güvensizlik, duygularını yenmiştir.
4-Sağlıklı insan sosyaldir.
5-Sağlıklı insanın yaşamındaki odak noktası sevgi ve saygıdır.
6-Sağlıklı insan bedensel, ruhsal ve manevi yaşam arasındaki dengeyi kurmuş, çatışmalardan arınmıştır.
7-Sağlıklı insan duygularını bastırmaz. Heyecan, korku, hüzün, sevinç gibi duyguları gerektiği gibi yaşar.
8-Sağlıklı insan sen, ben değil biz olabilmeyi özümsemiştir.
9-Sağlıklı insan komplekslerinden arınmıştır.
10-Sağlıklı insan kötü alışkanlıkların tutsağı olmaz, herhangi bir bağımlılık, tutkunluk geliştirmez.
11-Sağlıklı insan bitmişlik, tükenmişlik duygularına girmez. Kızgınlık, gerginlik, küskünlükte ısrar etmez.
12-Sağlıklı insan ben merkezli değil, ilke merkezlidir. Para, ün, mevki için her yol mübahtır yerine dürüstlük, iyilik, bilinçli çalışma, sabır, hakkaniyet, koşulsuz sevgi, onura saygı felsefesine sahiptir.
13-Sağlıklı insan tutarlı ve kişisel bütünlük içindedir. Gerçeğe saygılı olup, ilke ve değerleriyle uyumlu bir yaşamı vardır. Yani özü sözü birdir.
14-Sağlıklı insan kaderci değildir, yaşamının sorumluluğunu alabilen insandır.
15- Sağlıklı insan sorun çözebilen insandır, kendisi sorunun kaynağı değildir.
16- Sağlıklı insan karamsar değil, umut ve iyimserlik doludur.
17- Sağlıklı insan çözüm için uygarca tartışmasını bilir.
Tüm bu kriterlere sahip olmak için sağlıklı bir ailede yetişmek ana faktördür. Peki, sağlıklı ailenin özellikleri nelerdir?
1-Sağlıklı ailede, aile içi iletişim ve etkileşime önem verilir.
2-Sağlıklı aile koşulsuz sevgi esastır. Kişi davranışının ötesinde insan olarak sevilir.
3-Sağlıklı ailede herkes herkese güvenir. Bu güven kaynağını özgüvenden alır. Ne yazık ki “babana bile güvenmeyeceksin” sözü atasözümüz haline gelmiştir.
4-Sağlıklı ailede, çocuğun yeteneğine, kapasitesine, doğal eğilimlerine, fikir ve duygularına saygı duyulur.
5-Sağlıklı ailede bireyleri bir kalıba sokmaya zorlama yoktur.
6-Sağlıklı ailede katı kurallara yerine esneklik esastır. Bunu yapacaksın, bunu yapmak zorundasın yerine böyle yapsan daha iyi olur anlayışı hakimdir.
7-Sağlıklı ailede bireyler birbirini empatiyle dinler.
8-Sağlıklı ailede herkesin psiko-sosyal ve mekânsal olarak yeri vardır.
9-Sağlıklı ailede kuşaklararası çatışmalar doğal karşılanır.
10-Sağlıklı ailede birey bir şeyi isteme ya da reddetme özgürlüğüne sahiptir.
11- Psikolojik yönden sağlıklı aile bireyleri yaşamaktan sevinç duyarlar ve yaşamın her anından zevk almayı bilirler.

BEDEN DİLİ


Beden Dili

Beden dili; vücut duruşu, jestler, mimikler, yüz ifadeleri ve göz hareketlerinden oluşan zihinsel ve fiziksel faaliyetlerle desteklenen “Sözel olmayan İletişim” şeklidir. Beden dili kullanılarak gönderilen sinyaller, neredeyse tamamen bilinçaltı tarafından algılanarak işlenir ve anlamlandırılır.
Yapılan bazı araştırmalar, insan iletişiminin %7’sinin kelimeler aracılığıyla yapıldığını öne sürerken diğer bazı araştırmalar bu oranın %30-%40 civarında olduğunu savunmaktadır. Her iki araştırma sonucuna göre ortak bir kanıya varmak gerekirse; insanlar arasındaki iletişimin asgari %60 azami %93’lük bir oranda beden dili kullanılarak yapıldığı söylenebilir.
Beden diline bakarak bir insanın o anki durumu hakkında bilgi edinilebilir. İçinde bulunduğu ruh haline göre dışarıya verdiği işaretler farklılık kazanır. Bu sayede kızgınlık, öfke, gerginlik, hoşlanma, zevk, mutluluk gibi farklı duygular insanların vücut diline bakarak anlaşılabilir.

1. Baş Hareketleri
  • Başı öne eğmek özgüven eksikliğinin ilk işareti. Bir iltifat karşısında başını öne eğen insanlar içinse utangaç ve çekingen yorumunu yapmak mümkün.
  • Konuşma esnasında kulağa dokunmak veya kulağı kaşımaksa kararsızlığa işaret edebilir.
  • İçten bir gülüş tüm yüzünüzü kaplar ve özellikle gözlerinizden okunur. Buna karşın sahte bir gülüşte sadece dudaklar oynar. Ünlü bir Türk düşünürünün sözü bilim insanları tarafından da onaylanıyor: "Gözler kalbin aynasıdır yalan nedir bilmez onlar."
  • Kafanın hafif yana eğilmesi bir konu veya kişiye ilgili olmanın işareti olabilir. Belki de o dert anlatmaya doyamadığımız arkadaşlarımızın ve hatta psikologların en büyük sırrı kafalarıyla yaptığı 15 derecelik açıdır.
  • Kafanın fazla eğilmesiyse sempati göstergesi olabilir. 
  • Kötü bir değerlendirme esnasında ise genelde değerlendirenin gözlerini kapattığını ya da burnunun ucuna hafif bir dokunuşta bulunduğunu gözlemleyebiliriz.
  • Onaylama işareti olarak kafa sallamak genelde pozitif bir mesaj içerir ve dinleyenin konuya ilgili olduğunu ve dikkatinin konuşulanlarda olduğunu gösterir.
  • Fakat "otomatiğe bağlayarak" sürekli kafa sallamak ise dinleyenin ilgisini kaybettiğinin işaretidir.
  • Burna dokunmak şüphe veya fikrin reddedilebileceğinin işareti olabilir.
  • Çeneyi elle sıkmak küstahlık işareti olabilir. 
  • Elin çeneye konması ve çeneyi kaşımaksa kişinin düşünme ve karar verme aşamasında olduğunu gösterir.

2. Üst vücut

  • Omuzların geriye atılması güç ve cesaret belirtisidir.
  • Kolların açık olması kişinin rahat ve konuşmaya/iletişim kurmaya açık olduğunu gösterir. 
  • Kolların kavuşturulması kişinin savunmaya geçtiğini ve memnun olmadığını gösterebilir.
  • Kolların ense arkasında birleştirilmesi de bir konuya ilgi belirtisidir.
  • Parmakla işaret etmek öfke belirtisi olarak algılanmaktadır. 
  • Yukarı ve dışa dönük el hareketleri kişinin açık ve olumlu olduğu mesajını verir.  Başkasına avuçların gösterilmesiyse bir durdurma niyeti içerir.
  • Ellerin birbirine kavuşturulması veya parmak uçlarının birbirine değmesi "düşünüyorum/bu konuyu değerlendiriyorum" anlamına gelir.
  • Bir fikri aktarırken parmak uçları birleştirilir ve avuç içleri birbirinden ayrı olacak şekilde uzak durur.
  • Ellerin bele koyulması "hazırım ve istekliyim" anlamına gelebileceği gibi saldırganlık göstergesi de olabilir.

3. Alt vücut

  • Kalçaların öne çıkarılması kişinin güçlü hissettiğini simgeleyebilir.
  • İki ayak arasındaki mesafe de güce ve baskınlığa işaret eder.
  • Bacakların açık ve ayrı olması kişinin ortamda rahat hissettiğini gösterir. Bacak bacak üstüne atmaksa kasların ne kadar gergin olduğuyla ilişkili olarak rahatlık ya da savunmaya geçme belirtisi olabilir.
  • Karşınızdaki bacak bacak üstüne attığında bacaklarının gösterdiği yöne göre onun size olan ilgisini anlayabilirsiniz. Ayakları sizin bulunduğunuz yönü gösteriyorsa sizinle daha ilgilidir.
  • Bu pozisyonda ayakları sallamak kişinin sıkılmış veya sabırsızlık içinde olduğunun belirtisi olabilir.

4. Gözler

  • Gözleri aşağı yöneltmek korku, suçluluk veya boyun eğme mesajı içerebilir.
  • Kaşları aşağı yöneltmek ve göz kısmak karşıdakinin söylediklerini anlamaya çalışma anlamına gelir.
  • Karşıdakinin gözünün içine bakmak kendinden eminlik göstergesidir.
  • Göz göze gelmekten kaçınmak kişinin özgüveninin düşük olduğu şeklinde yorumlanır.
  • Endişeliyken veya başkalarını değerlendirirken gözümüzü hızlı kırpmaya daha yatkınızdır.
  • Büyük gözler kişinin konu veya kişilere daha ilgili olduğu algısını yaratır.
  • Başkasının yaptığı rahatsız edici bir yorum karşısında yana doğru bakmak yaygın bir tepkidir.
  • Birini gözlerini ayırmaksızın bakmak agresif ve baskınlık kurmaya dayalı bir mesaj olarak algılanabilir.
  • Bir anıyı hatırlarken sağ üst köşeye bakarız.
  • Yukarı doğru bakmak kişinin düşünmekte olduğunu gösterir.
  • Kendimizi hakarete uğramış hissettiğimizde göz kontağını keseriz.