Bu Blogda Ara

11 Eylül 2011 Pazar

GÜLÜMSEYİN


Gülümsemeniz diğer insanların ilk gördüğü şeylerden birisidir ve güçlü bir mesaj gönderebilir.

Parlak, sağlıklı bir gülümseme görünüşünüzden gurur duyduğunuzu ve hatta kendinize güveninizi gösterir.Vücudunuzun kalan kısmı ve vücudunuz gibi, gülümseme yaşlar ve yıllar boyunca ihmal edilirse lekeler, tartar, ve hatta rahatsızlık baş gösterir. Yani sodanızdan bir yudum daha almadan ya da pastanızdan bir ısırık, aşağıdakilere bir göz atın:

Ne yediğinize ve içtiğinize dikkat edin. Dişçiler uzun zamandır dişleri lekeleyecek içecek ve yiyeceklere dair hastalarını uyarmayı sürdürüyor. Kahve, çay, kırmızı şarap, soya sosu, böğürtlen ve diğer koyu renkli gıdalar leke bırakıcılar listesinde bulunuyor. Ama sabah kahvesinden ya da yemeğinizin yanında bir kadeh şaraptan vazgeçemiyorsanız, hemen ardından dişlerinizi fırçalamanızı öneririz.

Tam da her şeyi bildiğimizi sanırken, son araştırmalara göre açık renkli ama şeker ve asit içeren yiyecekler de dişlere zarar verebiliyor. Limonata ve beyaz şarap en çok dikkat edilmesi gerekenlerin başında geliyor.

Dişlerinizi alet olarak kullanmayın. Kim dişlerini bir paket cips açmak için kullanmamıştır ki? Unutmayın, dişlerimiz çiğnemek için dizayn edilmişlerdir, bir makasın, şişe açacağının vs. yerini almak için değil. Dişlerinizi yemek yemek dışında kullandığınız her sefer (kalem kemirenler başta olmak üzere) dişinizi çatlatma ve hatta kırma tehlikesine sokarsınız. Üstelik bu estetik görünümden daha önemli problemler çıkarabilir çünkü çatlaklar dişlerin hassasiyetini arttırır.

Ne kullandığınıza dikkat edin. Dişçilerin hastalarını sürekli yumuşak diş fırçası kullanmaları konusunda uyarmalarının bir sebebi var. Dişlerimizin üzerindeki mine tabakası yaşımız ilerledikçe incelir, ve sert bir fırça ile fırçalamak bu süreci hızlandırabilir. Diş minesinin koruyucu bir rolü vardır, dişin daha hassas bölgelerine kalkan görevi görür ve onsuz sıcak ve soğuğa daha duyarlı olursunuz ve lekelenmeye daha meyilli. Öyleyse diş minenizi muhafaza için aşındırıcı macunlardan ve asit ve şeker içeren içeceklerden uzak durun. Bunun dışında diş minesini güçlendirmek için çeşitli ürünler de bulunmakta ve bu ürünler diş üzerinde ince bir tabaka oluşturarak, bakterileri uzak tutuyor ve diş minesine destek çıkıyor.

Fazla beyazlatmayın. Diş beyazlatmak, güzellik rejiminde ön sıralarda yerini aldı bir süredir. Temiz görünümlü ve beyaz dişlerin estetik yönü tartışılmaz olsa da bir sürü yan etkisi var. O yüzden kendinizi sınırlayın ve senede en fazla 2 kez ve profesyonel birine yaptırın.

Dişçinizle randevulaşın.

Dişçiye sadece dişiniz ağrıdığında gitmekten derhal vazgeçin, en az altı ayda bir diş kontrolüne gidin. Üstelik güzel bir gülümsemenin ayrıntılarını da sadece hekiminizden duyabilirsiniz..

NASIL BİR ZİHNE SAHİPSİNİZ ?


Nasıl bir zihin yapısına sahip olduğunuzu biliyor musunuz? Katı, esnek ya da bencil...Senin zihnin hangisi? Bu sorunun cevabını öğrenmek için 10 soruluk teste cevap vermen yeterli.

SİZİNKİ NASIL BİR ZİHİN?

Zihin çeşitlidir. Esnek olur, katı olur... Kişilik özelliklerimizin pekiştirdiği zihin yapısı da kişiden kişiye değişir. Bakın bakalım sizinki nasıl bir zihin...

1- Bir kafede oturmaktayken yan masada oturan yalnız birisi sizden bir kalem istedi, verdiniz. Masasında küçük bir defter var...

a) Herhalde güncesini yazacak diye düşünürsünüz.

b) Unutmaması gerekenlerin bir listesini yapacak diyedüşünürsünüz.

c) Ne yazacağını deli gibi merak edersiniz, göz ucuyla izlersiniz.

d) Merak etmezsiniz, kaleminize zarar vermesin, geri versin yeter.

2- İş yerinde, pek de samimi olmadığınız bir arkadaşınız son günlerde durgunlaştı ve neşesini kaybetmiş gibi. Yemek tatilinde patronun onu odasına çağırdığını ve girdikten sonra da kapıyı kapattığını gördünüz...

a) Patronla aralarında gizli birilişki olduğunu düşünürsünüz.

b) Ciddi bir derdinin olduğunu ve patronun ona yardımcı olmak istediğini düşünürsünüz.

c) Patronun onun işine son vereceğini düşünürsünüz.

d) Patronun, onu çalışanlar arasında bir muhbir gibi kullandığını, diğer çalışanlar hakkında ondan bilgi topladığını düşünürsünüz.

3- Bir arkadaşınız UFO gördüğünü söylüyor...

a) Onun kesinlikle yanıldığını, benzettiğini düşünürsünüz. Hiç ayrıntı filan dinlemek istemezsiniz.

b) Önce onun yanıldığını düşünürsünüz ama yine de ayrıntıları dinlemek istersiniz.

c) Çok ilginizi çeker, ayrıntılarıyla anlatmasını istersiniz.

d) Hiç ilginizi çekmez.

4- Ev arkadaşınızın eline biraz para geçti, kanepeyi değiştireceğini, bir kanepe beğendiğini, görmenizi istediğini söylüyor. Kanepeyi beğenmediniz, sizin zevkinize hiç uymuyor...

a) Fikrinizi söylersiniz ama parayı o ödeyeceğine göre fazla ısrarcı olmazsınız.

b) Acele etmemesini söyler, başka mağazalara beraber bakmayı teklif edersiniz.

c) Beğenmediğinizi söylemezsiniz.

d) Kesinlikle almasına karşı olduğunuzu söylersiniz ve onu caydırırsınız.

5- Hangisi daha kötü?

a) Alkolik komşu.

b) Deli komşu.

c) Hasta komşu.

d) Geveze komşu.

6- Hangisi sizin repliğiniz?

a) "Zaten her şey yolunda gitse şaşardım!"

b) "Her şeyde bir hayır vardır."

c) "Neden ben?!"

d) "Bunun acısı çıkacak!"

7- Aşağıdakilerden hangisi sizin için geçerli?

a) Affedersiniz ama unutmazsınız(Hatta başa kakarsınız!)

b) Unutursunuz ama affetmezsiniz.

c) Hem affeder, hem unutursunuz.

d) Ne affeder, ne unutursunuz .

8- Çok hoş birisiyle tanıştınız. Sohbet ediyorsunuz. Ressam olduğunu söyledi...

a) En çok hangi ressamı beğendiğini sorarsınız.

b) Ne tür resim yaptığını sorarsınız.

c) "Benim resmimi yapar mısınız?" diye sorarsınız.

d) İyi para kazanıp kazanmadığını sorarsınız.

9- "Dert" ve siz...

a) Dertleri büyütmede üstünüze yok.

b) Dertlere deva olmada üstünüze yok.

c) Dertsiz ve tasasız görünmede üstünüze yok.

d) Başkalarına dert olmada üstünüze yok!

10- Komşunuzun kedisi bir şekilde balkonunuzdan içeri sızmış...

a) Hemen komşunuza haber verirsiniz.

b) Komşunuza haber vermeden önce kediyi sever, ona biraz yiyecek verirsiniz.

c) Kediyi adeta sahiplenirsiniz.

d) Bu, sizin için önemli bir şikâyet konusudur.

----------------------------------------------------------------------------------
(a)'lar çoğunluktaysa KATI

Siz katı bir zihne sahipsiniz. Kişilik özellikleriniz gibi... Bir düşünün, takıntılara, sabit fikirlere yatkınsınız değil mi? Zihniniz bir şeylere fikse olmaya çok eğilimli. Denemeye, yeniliklere açık değilsiniz. Bu bakımdan tutucu sayılırsınız. İşin aslı mükemmeliyetçisiniz. Hata yapmamaya odaklısınız. Bu da "bildiğinizden şaşmamaya" yöneltiyor sizi. İnatçısınız da. Kararlı ve temkinlisiniz. Yeni şeyler öğrenmeye açıksınız ama yeniliği içselleştirme konusunda çekincelisiniz. Zihninizdeki katılık sizi otoriter kılıyor. Her ortamda "müdür" sünüz!

(b)'ler çoğunluktaysa ESNEK

Gerçek anlamda esnek bir zihne sahipsiniz. Yeniliğe açıksınız. Denemeyi seviyorsunuz; dahası öğrenmeye karşı büyük bir hevesiniz var. Yenilikleri içselleştirebiliyor ve kendinizi geliştirebiliyorsunuz. Bu, kişilik özelliklerinize de yansıyor: Her yaşta insanlarla kolayca anlaşabiliyorsunuz. Toleranslısınız. Deneyimlerinizden maksimum yararlanıyor ve çevrenizdekileri de yararlandırıyorsunuz. Mükemmel bir öğretmen; ama aynı zamanda mükemmel bir öğrencisiniz. Hatalarından ders çıkaran ender insanlardansınız.

(c)'ler çoğunluktaysa OYNAK

Siz oynak bir zihne sahipsiniz. Bu, şu anlama geliyor: Asla katı değil, ama esnek olmayı da kaçırmış durumda. Çünkü öğrendiklerinizi ve yenilikleri pek içselleştirmiyorsunuz. Deneyimlerinizden yararlanmıyorsunuz; dahası, hatalarınızdan ders almıyorsunuz. Denemeye çok açıksınız, bu bakımdan esnekliğe yakınsınız, ne varki kendinizi geliştirmenin önünde bir engeliniz var: Duygularınız... Duygularınızla hareket ediyorsunuz. Mantık ve sağduyu pek mahallenize uğramıyor. En fazla mesaiyi zekâ yapıyor! Zihin içeriğiniz ve zihinsel yönelimlerinizi duygularınız idare ediyor ve duygusal gelgitleri de sık yaşadığınız için oynak bir zihne sahipsiniz.

(d)'ler çoğunluktaysa "BEN"CİL

Siz zihinsel özellik olarak hem katı hem esnek özellikler taşıyorsunuz. Ne var ki sergilediğiniz şey bu ikisi de değil. Benmerkezci ve bencil olduğunuz için zihninizi kullanma biçiminiz tamamen bu özellikleri yansıtıyor. Sadece ve sadece kendi zevkinize ve çıkarlarınıza göre yoğrulmuş bir zihin kullanımınız söz konusu. Düşünce tarzınız ve uygulamalarınız dâhice ama sadece ve sadece sizin açınızdan! Yenilikler veya yeni şeyler öğrenmeye açık oluşunuz, iki şeye endeksli; yararınız ve hazzınız!

SAĞ BEYİN DUYGUSAL, SOL BEYİN MANTIKLI


Beynin yapısı hakkında neler biliyorsunuz? Hayatınızın ana kumanda masasında neler oluyor? Düşünme sisteminin şifrelerini çözmek ister misiniz? "Ama" ve "fakat" diyen sol beyin ile anlık hareket eden sağ beyin arasındaki farklar nelerdir? İşte beynin gizemli dünyasından bir kesit....

SAĞ VE SOL BEYNİN ŞİFRELERİ

Yapılan araştırmalar her geçen gün beyin ile ilgili yeni bilgiler veriyor. Kişinin duygularını tanıması ve beynini doğru yönlendirmesi de giderek önem kazanıyor.

Sol beyin ’EĞER’ ve ’FAKAT’ der

Bugün artık biliyoruz ki, sol beyin, kelime ve sayılarla ilgilenen, sağ beyne nazaran geçmişin üzerinde daha çok duran beyin alanıdır. Bu alanın özellikleri, soğuk, keskin, köşeli, mesafeli ve sert olması, katı kurallarının bulunmasıdır. Sol beyin ’eğer’ ve ’fakat’ sözlerini çok kullanır. Bu iki kelime hemen karar vermemeyi ifade eder. Beynin sol tarafı, bir şeyi anlamaya çalışırken aynı zamanda ertelemeye de yatkındır. Ayrıca benmerkezci olma eğilimindedir. Kendisini mutlu edecek şeyleri önemser. Bu sebeple de kendisi önceliklidir. Erkeklerin sol beyinleri baskın çalıştığı için benmerkezci yanları baskındır. Beynin sol kısmı, iradeyi mantıksal olarak kullanır.

Sağ beyin duygusaldır!

Sol beyin, yeni fikirlere açık değildir. Koruyucu, tutucu ve savunucudur. Oysa sağ beyin farklılıklara gebedir. Deneme yanılmayla karar verir. Duygusal alanlarla ilgili olduğu için istekleri hemen olsun ister. Stratejik düşünmek yerine, taktik bulur. Arzularını ertelemekten hoşlanmaz. Hızlı karar verip harekete geçmek eğilimindedir, acelecidir.

Sol beyin eril, sağ dişildir

Sol beyin, yeni fikirlere açık değildir. Koruyucu, tutucu ve savunucudur. Sağ beyin farklılıklara gebedir. Deneme yanılmayla karar verir. Sol beyin sayı ve rakamlarla ilgilenirken sağ beynin ilgi alanı daha çok görsel konulardan ve zevklerden oluşur. Estetik kaygılar sağ beyinde etkilidir.

Sağ beyin sevgiye göre karar verir!

Sağ beyni baskın çalışan kişiler iradelerine duygularını katarlar. Bir insanla iş yaparken ya da onun hakkında karar verirken kâr-zarar analizi yapmaktan çok, onu sevip sevmediklerini ölçü alırlar. İnsanları analiz ederken "o beni çok sever" ya da "ben onu çok severim" diyerek referanslarının duygu olduğunu belli ederler.

Sağ beyin niyete sol beyin sürece bakar

Sol beyinde niyet önemli değildir. Sürece ve sonuca bakar. Sağ beyin ise niyete göre hareket eder. Sol beyin hayal kurmaz ama sağ beyin hayalcidir. Yine sağ beyin sezgilere çok değer verir. Beyin görüntüleme çalışmalarında sol beynin görsel unsurlara hızlı tepki verdiği ortaya çıkmıştır. Oysa sağ beyin duygusal sayılabilecek uyarılara daha çabuk cevap vermektedir.

Sağ beyin sempatik, ön beyin empatiktir

Sol beynin önceliği kendisindeyken, sağ beynin önceliği başkalarındadır. Oysa ön beyin, önceliğin kendisinde mi yoksa başkalarında mı olacağını, hangi şartta nasıl tercihler yapacağını iyi belirler. Ön beyin empatik düşünür. Mesela, sol beyniyle düşünen bir kimse karşısındakine yol tarif ederken, yönleri kendisine göre tarif eder. "Sola gideceksin" dediğinde bu sol taraf kendi soludur. Oysa empati yapabilen insan karşı tarafın yönünü dikkate alır.

Sol gerçekleri, sağ beyin duyguları analiz eder

Sağ beyin pembe düşler görür. Gerçeklerden uzak hayaller kurmak onun işidir. Sol beyin ise, hayali ve sezgileri önemsemez, kullanmaz. Sağ beyin dişil özellikler barındırdığı için, sezgisel düşünmeye yatkındır ve sezgilerinde çoğunlukla haklı çıkar. Ön beyin ise sezgileri süzgeçten geçirerek kullanır. Her hissettiğini doğru kabul eden sağ beyne mukabil, ön beyin sezgilerinin doğru olup olmadığını anlamaya çalışır. Sol beyin gerçekleri, sağ beyin duyguları, ön beyin ise doğruları analiz eder ve öncelik verir.

Sol beyinde erkeksi özellikler baskın!

Sağ beyin duygusal kararlar verdiği için, bu kararları inanarak vermek ister. Sol beyin, inanamasa da karar vermekten yanadır. Sol beyin tekil ve erildir. Yani erkeksi özellikleri baskındır. Sağ beyin ise çoğulcudur ve dişil özellikleri vardır. Sol beyin anlamaya çalışırken, sağ beyin hissetmek için uğraşır. Sol beyin karşılaştığı olaylarda çıkarı doğrultusunda tepkiler verirken, sağ beyin sempatik bir bakışıyla yaklaşır. Yani kendini hemen olaya kaptırır. Sağ beyni baskın çalışan kimse, birisi ağladığı zaman onunla beraber ağlar. Kendisinden çok başkalarını mutlu etmeye uğraşır. Kadınlarda bu özelliğe sık rastlanır, kadınların şefkat duyguları yoğundur ve iyi annelik yaparlar.

İNSANLARIMIZ NEDEN HIRÇIN ?


Yakından bakınca her insan biraz anormaldir ama tipi hoşumuza gitmese de, fikirlerini beğenmesek de her insan bizden koşulsuz olarak saygı bekler....

Magna civitas, magna solitudo
Büyük kent, büyük yanlızlık.
Roma atasözü

Bireyi hırçınlık ve şiddete yönlendiren çok temel sebeplerden bahsetmek isterim. Belirteceğim sebepler elbette yegane sebepler olmayacaktır. Kendimce öne çıkanları ifade ederek bu konuda da bir farkındalık oluşturmak istedim. Sonuç olan "hırçın"lıktan çok ona giden sebeplerin tespiti önemlidir. Bilerek ya da bilmeyerek insanları hırçınlığa yönlendirenleri, girdikleri yanlış yoldan geriye döndürmekte, sorunun çözümü açısından oldukça önemlidir.

İnsanların hırçınlaşmasının en temel nedeni "tanınmama ve saygı görmeme"dir. Maslow'un temel ihtiyaçlar pramidinin üçüncu sırasında "Saygı görme ihtiyacı" vardır. Her insan çabalarını "beğenilme arzusu" üzerine kumuştur. Biri annesi, diğeri babası, bir diğeri toplum onu beğensin diye bütün yaşam enerjisini kullanır.

Davranışları dengeleyen ve en çok kontrol eden ise manevi moral değerlerimize yönelmek, yaratıcının gönlünü kazanmak ve "O beğensin" diye davranmaktır herhalde. Bu yol birilerine göre bilimsel olmayabilir ama vicdanlar üstü bir yol olarak insanları tarih boyunca hırçınlıktan uzaklaştırabilmiştir.

Bilinmelidir ki her insanın "beklenti kontrolü" aynı değildir. İstekleri geri çevrilen ve sürekli horlanan insanların nerede ve hangi seviyede patlama göstereceği tahmin edilemez. İnsanların dini, kültürel, ekonomik ve sosyal kazanmışlıkları yanında aldıkları eğitimle de doğrudan ilişkili olan şiddet ve hırçınlık eğilimleri bu ülkeye ağır bedeller ödetmiştir.

Yine herkesin bilmesi gereken bir gerçek daha vardır; oda, "tipi hoşumuza gitse de gitmese de, fikirlerini beğensek de beğenmesek de her insan bizden koşulsuz olarak saygı bekler." gerçeğidir. "Yakından bakıldığında her insan biraz anormaldir." diye bir söz hatırlıyorum. Bu sözün anlamı şudur:

En uyumlu insanın dahi detaylarında, bir diğerine uymayan farklılık mutlaka vardır. Bu gerçekten hareket etmeyen insanlar eşlerinden, ailelerinden, arkadaşlarından yüzde yüz uyum beklerler ve hayal kırıklığı yaşarlar. Demek oluyor ki herkes bir diğerinin farklılığını babul ederek ona koşulsuz saygı duymak durumundadır. Bu ihmal edildiğinde, önemsenmediğini düşünen insanlar ortaya çıkar ve hayat her birimiz için çile olmaya başlar. Kaybedecek "hiçbir şey"i olmayanlar için başkalarının kaybedeceği "çok şey"in de hiçbir anlamı yoktur.

Şimdi de her birimiz için bu yorgunluk ve hırçınlık sebeplerini netleştirelim isterseniz. . ".

1. İnsanların diğerleri tarafından tanınmaması ve gereken saygı görmemesi. Hayata katılma çabası içerisinde olan insanlar bütün yaşamlarını diğer insanlardan farklı olmak ve elde ettikleri farklılıklar kadarda saygı görmek için devam ettirirler. Şöyle bir söz vardır. "İnsanların bütün yönleri eşitlenseydi, yine onlar farklı olmak için başka yollar ararlardı."

2. İnsanların özellikle büyük şehirlerde yaşadığı yalnızlık hissi, ailede ve toplumda yabancılıkşma. Özellikle büyük şehirlerde yaşanan yalnızlığın sebebi menfaat ilişkilerine dayanan hayatlardır. Çoğu zaman ayakta kalabilmenin ön şartı maddi kazançlarla ifade edildiği için aile içi ilişkileri dahi bu maddi bağlar yönetmektedir.

3. Gelecek Korkusu ve Yaşam Yorgunluğu: insanıızın en temel sorunlarından biri de bozulan ticari ahlakın getirdiği handikaplar ve iş verenlerin çoğu zaman objektiflikten uzak olabilen kararları. Bir insanın iki dudağı ucunda dönen iş yaşamı insanların sürekli bir eddişe içerisinde olmasına zemin hazırlıyor. Yargum bir toplum umutlarla dirilir.

4. Eğitim ve Analitik Bakış: Uzun yıllar okumayı ve ilimi bir tarafa iten bir toplum olduk. İlmi gelişemeyen bir insanın, olayların önünü ve arkasını kestirme kaabiliyeti de zayıf kalır. Daralan ufuklar zorluklarla mücadele edemez; depresyona kolay girer.

5. Rekabet ve Yok Sayma: Hayatı düzenleyen kariyer ve makamlar, büyüklüğü oranında cazibe oluşturduğu için bir çok insan bu rekabet ortamında diğerlerini yarıştan düşürmek adına bir çok çaba içerisine girer. Girilen bu çaba çoğu zaman yıpranmış duygular üretir. Hayal kırıklıkları yaşatır.

6. Özenti ve İntikam: "Benim sahip olamadığı imkanlara sen neden sahipsin?" duygusuyla, bazı insanların hiç tanımadığı, bilmediği insanlara düşman kesilmesi; yaşadığı sıkıntıların müsebbibi olarak onu hedefe koyması.

7. Sorumluluk Hissi ve Merhamet: Özelikkle büyük şehirlerde insanlar, evlerinden ayrıldıktan sonra tanımadığını düşündüğü, ama aynı şehri paylaştığı diğer insanlara karşı hiçbir sorumluluk duymuyorlar. Bu duygu çoğu zaman beraberinde her türlü nezaketsizliği getiriyor elbette. En belirgin olanları da özelikkle trafikte yaşanıyor. Merhamet duygusundan yoksun insanlar hırçınlık ve şiddetin her türlüsünü icra etmekten sakınmıyorlar.

8. Hayatın Yetişilemeyen Hızı: Çok hızlı akan kent yaşamları, bir bardak kahvenin dahi tadını çıkaramayan insanları içinde barındırıyor. Bu hız, hayatın her türlü estetiğini ve tefekkür ğüneşini yok ediyor. Zaman zaman durmaya, her şeye inat kendimize zaman ayırmaya çok ihtiyacımız var.

9. Kaybolan Değerler ve Kontrol Unsurları: Özellikle sabır, bu noktada çok büyük bir kayıp içerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Değerler, bizim sokaktaki diğer insanlarla aramızdaki iletişim dilimizdir. Her birimiz bir diğerimizden bunları bekleriz. Değerler, insanları toplum içerisinde kontrol eder. Değerleri olmayan toplum kontrolsüzdür.

Sonuç: Her şey insanımızın elinde. Bu, birimizin ikimizin değil topyekün hepimizin üzerinde olan bir görev. Daha insanca daha saygın bir yaşam istiyorsak, birbirimizi koşulsuz "görmek, tanımak ve saymak" zorundayız. Yani "her insan 'benim' kadar değerlidir." Haydi o zaman!..

MUTLULUK EĞİTİMİ


Her daim mutsuz mu hissediyorsunuz, çevrenizdeki hiçbir şey sizi mutlu edemiyor mu? Bu durumda sorun serotonin hormonunuzda olabilir. Fakat mutlu olamadığınız için mutsuz olmayı bir kenara bırakır; bedeninizi, ruhunuzu ve zihninizi beslerseniz siz de gülümsemeyi başarabilirsiniz.

Sabahları mutsuz uyanıyor, ne yaparsanız yapın bir türlü kendinizi mutlu hissedemiyorsanız mutluluğu öğrenme vaktiniz geldi de geçiyor demektir. Peki mutluluk gerçekten öğrenilebilir mi? Serotonin Mutluluk Akademisi'nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Işık Akgöl'e göre mutluluk öğrenilebiliyor. Fakat bunun için ilk olarak serotonin hormonuna ihtiyaç duyuluyor. Serotonin, mutluluk veren hormona verilen isim ve bu hormon bağırsaklardan, beyinden ve trombosit denilen pıhtılaşma hücrelerinden salgılanıyor.

Serotonin ağrıyı azaltıyor

Serotonin hormonu yüksek olan kişiler, kendilerini daha mutlu hissediyor, daha iyi uyuyor ve sabahları kaliteli bir uykunun sonucuyla dinlenmiş olarak uyanıyorlar. Bu kişilerin ağrı eşikleri yükseliyor. Serotonin iştah mekanizmasını da düzenliyor. Stres anında çok yemek gibi bir problem serotonin hormonu yüksek olan kişilerde görülmüyor. Eksikliğinde ise depresif hissediliyor, depresyona neden olabiliyor, uyku bozuklukları görülüyor, sabahları yorgun kalkılıyor, duygulanım bozuklukları yaşanıyor, mutlu edecek olaylar bile serotonin seviyesi düşük olan kişileri mutlu etmeye yetmiyor. Bu kişilerin, ağrı eşikleri düşük olduğu için genelde kronik ağrı çekiyorlar.

Mutluluk eğitimi

Dr. Işık Akgöl mutluluğun öğrenilebileceğini belirtiyor ve "Mutlu olmak, bana göre bir seçim. Mutlu olmak istiyor musunuz? Aslında bu sorunun cevabına kim 'Hayır' diyebilir ki? Sadece yürekten 'Evet, ben mutlu olmak istiyorum' dedikten sonra yapmanız gerekenler var. Yıllardır kronik ağrıları olan kişiler ile ilgileniyorum. Kronik ağrısı olan kişilerde fiziksel problemlerin ötesinde psikolojik ve ruhsal sorunlar olduğunu fark ettim. Bu kişiler, tam olarak hastalık olmasa da mutsuzlar, endişeliler, iyi uyumuyorlar, hayattan zevk almıyorlar ve serotonin seviyeleri düşük. Eğer mutluluğu seçerseniz, mutsuzluğu ayıklamanız gerekiyor" diyor.

Mutlu olmak üzere karar vermek gerekiyor. Çünkü mutluluk bir seçimse olayların ne olduğu değil, olayları nasıl algıladığınız sizi mutlu ya da mutsuz ediyor. Birisi için son derece mutsuzluk veren bir olay, başkasına mutluluk verebiliyor. Piyangodan para çıkmışsa siz mutluluktan deli olurken, anneniz "Eyvah! Çocuğumun başına neler gelecek?" diye üzülebiliyor yani aynı olaya farklı anlamlar yükleyerek farklı duygular yaşayabiliyoruz.

Bedeni mutlu etmenin yolları

Beden mutluluğu için pilates önemli bir spor. Pilates, beden ve zihne hizmet ediyor. Pilates yaparken nefesinizi kullanıyorsunuz ve başka hiçbir şey düşünemiyorsunuz. İkincisi ise Tai Chi; beden, ruh ve zihne egzersiz yaptırıyor. Yoga da beden, ruh ve zihin için gerekli. Masaj ise serotonin hormonunu salgılatan faktörlerden biri. Hareket terapisi de beden, ruh ve zihni bir arada çalıştıran çok önemli bir aktivite.

Hayatta mutlu olduğunuz anları saklayıp, kendinizi mutsuz hissettiğinizde bu anıları kullanabilirsiniz. Nasıl mı? İmajinasyon ile gözünüzü kapatıp, o anı bir daha yaşayarak.

Eğer bugüne kadar birine karşılıksız olarak bir yardımda bulunmadıysanız gerçekten mutlu olmamışsınız demektir. Sosyal sorumluluk projelerinde yer almak, birilerine gönüllü olarak yardım etmek sizi mutlu hissettirecektir.

Ruh ve beden mutluluğu

Zihin ve ruh için felsefeden yardım alınabilir. İnsanın sağlıklı ve mutlu olmak için sosyal hayatının da iyi olması gerekiyor. Bunun için de hobiler edinilmeli. Meditasyon öğrenerek ruhunuzu dinlendirebilir ve arındırabilirsiniz. Dr. Işık Akgöl, "Günümüz insanının en büyük problemi dışarıdan çok fazla bilgi alması. Çoğumuz çok stresliyiz. Stres altındayken mutlu olmak zor. Çünkü stres altındayken kararlarımız ve düşüncelerimiz beynimizde kortekse ulaşmadan hayvanların karar verme mekanizması olan hipotalamus mekanizmasına ulaşıyor ve buradayken karar veriyoruz. Kısacası içgüdüsel davranıyoruz. Bu durumda da zihni durultmak gerekiyor. Zihni meditasyonla ve iyi uyuyarak susturabiliriz. Ayrıca konsantrasyon gerektiren dans etmekle de susturabiliriz" diyor.

Dr. Işık Akgöl'e göre eğer bedeninizi, zihninizi ve ruhunuzu formda tutarsanız ve üçü birbiriyle uyumlu olursa mutlu olabilirsiniz. Dr. Akgöl, "Bedeniniz iyi durumdaysa, zihniniz parlaksa ve ruhunuz dinginse mutlusunuz demektir. Bedeniniz nasıl iyi durumda olur? Egzersiz yaparsanız, onu doğru gıdalarla beslerseniz, uykunuzu iyi alırsanız genetik faktörler dışında bedeniniz iyi durumda olur. Aynı şeyleri zihin ve ruh için de yapabilirsiniz" diyor.

Serotonini neler yükseltiyor?

- Aşık olmak serotonin seviyesini en çok yükselten etkenler arasında yer alıyor.

- Egzesiz yapmak serotonini yükseltiyor. Güzel bir havada yürümek, koşmak mutlu olmanıza yardımcı oluyor.

- Güneşi görmek de serotonin hormonunun yükselmesini sağlıyor.

- Seks yapmak, orgazm olmak serotonin üzerinde oldukça etkili oluyor.

- Çikolata, muz gibi besinler serotonin seviyesini artırıyor.

FIRSAT YAKALAMAK DEĞİL, HAKKINI VERMEK ÖNEMLİ


İş dünyasının en başarılı isimlerinden biri... Yaratıcı, enerjik, dinamik ve esprili... Ancak onun başarı öyküsünü hep aynı soru gölgeliyor: Ya Sabancı ailesinin ferdi olmasaydı ne olurdu? İşte Ali Sabancı’dan fırsatlar ve fırsatları değerlendirmeye dair hem öğretici hem keyifli açıklamalar...

ELİME MUAZZAM BİR KAĞIT GELDİ BE ABLA! BU KAĞIDI ÇOK İYİ OYNAMALIYIM

İş dünyasının en renkli simalarından Ali Sabancı, hayata elinde iyi kartlarla geldiğine inananlardan. "İyi bir girişimciyim. İşe önce ailemi doğru seçerek başlamışım" diyor ancak ona göre işin sırrı elindeki kartlarla doğru oynamak. Bir başka sermayesiyse kesinlikle dili. Cem Yılmaz ile rekabet edebilecek kadar esprili. Esas Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı, Pegasus'un sade merkezinde anlattıSabancı Ailesi'nin bir ferdi olarak hayata başladınız. Ne kadarı sizin seçiminiz?

- Bir gün mutlaka Sabancı Holding'de çalışmak üzere yetiştirildik. Bize yakışan oydu. Aile şirketinden ayrılmak falan... Yani bunlar yeni yeni kırılıyor. Üniversitede ekonomi ve politika bilimi okudum. Ekonomiyi ailem için okudum. "Oğlum ne yapmak istiyorsan yap. Yeter ki iyi yap" sözünü duymadık. Microsoft'un kurucusu Bill Gates, 10 milyon dolar hariç bütün parasını vakfına bıraktı. Esasen çocuklarına bir şey bırakmayarak çok şey bırakmış oldu.

Ne gibi bir şey?

- Çocuklarına paranın rahatlığını bırakmadı. Paranın rahatlığı bozuyor insanları. Ben yeni yeni para kazanıyorum ama çok zenginim. Nasıl oluyor bu? Mirastan.

Ali Sabancı kimliğiyle dünyaya gelmeseydiniz, ne yapardınız?

- Üniversitelerde de bunu çok soruyorlar. "Sabancı olmasan bu yaptıklarını yapabilir miydin" diyorlar. Esas soru bu değil: Eline bir kağıt veriyorlar. Kadın ol, erkek ol, fakir ol, zengin ol, anne ol; görevin eline gelen kağıtla iyi oynamak. Şimdi elime muazzam bir kağıt geldi be abla! Hakikaten ne yapmam gerekiyor? O muazzam kağıdı çok iyi oynamam gerekiyor. Bir iz bırakmak gerekiyor. Bana göre para insanı bozuyor.

Çocuklarınıza "Ne istiyorsanız yapın" diyor musunuz?

- Diyorum tabii. Küçük olan çok iyi şarkı söylüyor, dans ediyor. İngilizce şarkı sözü yazıyor. Piyano dersi alıyor. Kısıtlamamaya çalışıyoruz. Kamuoyumuz insanı eğer soyadını taşıdığı şirkette çalışıyorsa başarılı görüyor. Benim çok başarısız bir özel hayatım olabilir ama ismini taşıdığım holdingde çalışıyorsam başarılıyım. Bu çok büyük bir haksızlık. Belki muazzam bir müzisyen, ressam ya da yazar olacak. Niye engelliyorsun adamı ya! Belki Türkiye'de yaşamak istemiyor. Niye zorluyorsun! Bir de çocukları yurtdışına okumaya gönderiyorlar. Sonra şirkette çalışmaya başladığında vizyonunu, bilgisini katmasına müsaade etmiyorlar. E o zaman niye gönderdin bu çocuğu!

Sabancı Holding'den ayrılırken ne yapmak istediğinizi biliyor muydunuz?

- Yok abla, bilmiyordum! Sadece ne yapmak istemediğimi biliyordum. Pegasus ile bir iz bırakabildim. Bundan mutluyum.

Aile şirketiyle duygusal bir bağ kurmadınız yani?

- Şirketlere hiç duygusal bakmamalı. Sabancı'da hâlâ hisselerimiz var. Borsaya kote ettik; yavaş yavaş satıyoruz. Çünkü yatırım o bizim için.

Ali Sabancı olmasaydınız soruma tam bir yanıt alamadım aslında...

- İçine kapanık bir kişi gibi görünmüyorum değil mi? Esasında yalnız olmayı çok istiyorum. Kalabalığın içinde tek başıma olabilirim. Tanınmadığım için yurtdışına gitmeyi çok seviyorum. Sanki zaman zaman bu kartın yükünü taşımayı çok sevmiyorum. Bu el bana böyle dağıtılmasaydı ne yapardım? Cevabı bende yok çünkü kartlar çoktan dağıtıldı. Sık sık mütevazı olduğumu söylerler. Açıkçası buna şaşırıyorum. Bu bir meziyet olmamalı.

GÜNE BAŞLARKEN

Gece uyanır çocukları ısırırım

· Sabah 07.00 gibi kalkıyorum, 7 saat uyku yetiyor.

· Gayet enerjik ve mutlu kalkarım. Çok iyi sabahçıyım.

· Çocuklarımı gece yarısı kalkıp severim; öperim, ısırırım. Özellikle küçük olan çok kızıyor ama güzel tarafı ertesi sabah hatırlamıyorlar. Gündüz yapsam üç gün konuşmazlar.

· Sabahları pek bir şey yemem.

· Her sabah bir buçuk saati kendime ayırıyorum.

· Sessiz ortamda ofise erken gelmeyi severim ama şimdi trafik sorununu aşmak için evdeki ofisimde iki saat çalışıyorum.

TOPLANTI

Aslında iyi bir dinleyiciyim

· Pegasus'ta yılda altı yönetim kurulu toplantısı olur ve bütün gün sürer.

· O kadar her konuda fikrim var bilgim yok ki! Şimdi adama sordun, adam yönetim kurulu başkanı, söylediğini nasıl aşacaksın?

· 'Ama' ve 'zaten' toplantılarımızın yasaklı kelimeleri. Cezası var.

· En iyi meziyetim dinlemek. Toplantı yapıyorsam dinlemeliyim. Bu yüzden söz kesmenin cezası 20 lira.

MEKÂN

Ambiyansı mı yiyeceğim baba

· İşin kötüsü kebap kültürü her şeye yansıyor. Fransız restoranına da gitsem kebapçıya benzetiyorum.

· Mekânda öncelik lezzet kardeşim. Lezzetsiz bir yere ambiyans için gidilir mi? Ambiyansı mı yiyeceğim baba?

· Adana'da Yüzevler Kebapçısı'na bayılırım. İstanbul'da Poseidon, Zuma sevdiğimiz yerler.

· Uzakdoğu restoranlarını da severim.

OTOMOBİL

Hep ikinci el aldım

· Kullanmaya bayılıyorum. 8-10 otomobilim var.

· İlk otomobilimi üniversitede babam aldı, BMW M3. Tek birinci el otom oydu.

· Üniversitede trafik kuralını ihlal ettiğim için bir kere hapse girdim. O zamandan beri kurallara uyarım.

· 1995'te Ferrari dört koltuklu bir model çıkardı. O kadar param yoktu. İnşallah iki oğlum olur bu otomobil de benim olur dedim. Bir gün Ferrari mağazasında ikinci elini buldum; aldım.

· En yakın arkadaşım şoförüm Hamdi. Tutuğu takımı, verdiği oyu bilirim.

HOBİ

Vuslat'a kalsa Portekiz filmine gideriz

· Bir kişi kendini sadece işiyle tanımlamamalı. İşi ve hayatı arasında denge olmalı.

· Sinema konusunda eşimle aramızda sıkıntı var. Filmi Vuslat'a seçtirmemeye çalışırım. Ona kalsa bir Portekiz filmine ya da bir sanat filmine ya da toplumsal bir sorunu işleyen filme gideriz.

· Dalmayı çok severim. Arkadaşlarımızla dalarız, sualtı fotoğrafları çekeriz.

KARİYER

Çocukken gazete ve olta sattım

· 7 yaşında yazlıkta gazete satardım. İstanbul Yeniköy'de evin önünde 10 yaşımda olta sattım.

· ABD'de Tufts Üniversitesi'nde ekonomi okudum. Morgan Stanley & Co.'da çalıştım.

· Columbia Business School'da MBA yapıp Sabancı Holding'de görev aldım. 2004'te Esas Holding'i kurduk.

BESLENME

Gece ikide irmik helvası yapıyorum

· Bu konu sıkıntılı. Yemek düzenim kötü.

· Evde birkaç mutfak var; gece hepsini kilitletiyorum.Düşünsene gece 2'de irmik helvası yapıyorum.

· Dört ayda bir buçuk kilo verince diyetisyen işi bozulacak diye beni bıraktı.

· Yılda iki kez detoksa gidiyorum. O sayede biraz şeklimi koruyorum.

· Kahvaltı etmiyorum. Dün, akşama kadar bir şey yemedim ama beni lahmacuna kebap koyarken görebilirsiniz. Balıkla aram çok yok, etçiyim.

· Çocuklarla sağlıksız 'Vuslat evde yok' mönüsü var.

TATİL

Teknede kesintisiz 18 gün

· Bu sene tatil konusunda çok iyiyim. Göcek'ten çıktık 18 günü teknede geçirdik. Arkadaşlarımız da geldi.

· Ağustos'ta 12 gün daha çıkacağımızı söyleyince kayınpeder "Oğlum sizin işiniz yok mu?" dedi.

· Şirketlerimiz kurumsallaştı, uzun kaçışlar yapabiliyoruz. İş bir adama muhtaçsa zaten bitmiştir.

· Artık tatillere çocuklar yön veriyor. Onların arkadaşları ve aileleriyle bir şeyler yapıyoruz.

KİŞİSEL GELİŞİM


Kişisel gelişimin en önemli noktası kişinin kendisini en iyi şekilde tanımasından geçer. Kendinize şu soruları sorun: Kendimi hangi konuda eksik hissediyorum? Hangi durumlarda problem yaşıyorum?

Kendinize seminer planı yapın! Kişisel gelişim seminerlerinin neler olduğunu öğrenin ve bunları bir kağıda yazın. Daha sonra ben şu konularda eksiğim ve eğitim almam gerekir dediğiniz seminerlere katılmaya çalışın. Okuyun! Her ay en az 3 adet kişisel gelişim kitabı okuyun. Çünkü bu kitaplar kendinizle ilgili en yeni araştırmaları ve bilgileri size verecektir.

Amacınız ne? Kendinize hayat amacı belirleyin. Şu anda yaşadığınız hayatı gerçekten yaşamak istiyor musunuz? Eğer yaşamak yaşamak istemiyorsanız neler yapmanız gerektiğini kendinize sorun ve öğrenin. Asıl hedefe kilitlenin! Yaşadığınız küçük başarılara yoğunlaşarak ulaşmak istediğiniz büyük başarıların engellenmesine izin vermeyin. Kolay olanla başlayın! Yapamayacağınız şeyler üzerinde fazla yoğunlaşmayın.

Motivasyon... motivasyon! Kendinizi ve başkalarını motive etmenin yollarını öğrenin ve mutlaka hayatınızın her kademesinde ihtiyaç duydukça bunları uygulayın. İpler elinizde olsun! Her gününüzün ve hatta saatinizin kontrolü sizde olsun. Hatalarınızdan ders alın! Onları, sizi başarıya ulaştıracak hatırlatmalar olarak görün. Kendinize inanın! Elinizi kolunuzu bağlayan inançlar değil, güçlendiren inançlar seçin.

İletişime dikkat! İnsan ilişkileri, hitabet ve beden dili konusunda mutlaka eğitimler alın. Düşleyin! Hayal kurmaktan korkmayın. Çünkü hayal gücü insanın en önemli silahıdır.

KENDİNİZE GÜVENİN , GELİŞİN...


Özgüven şu kavramlarla tanımlanabilir: fikirlerini kabul ettirmek, iyimserlik, istekli olmak, sevgi, gurur, bağımsızlık, güven, eleştirilere açık olmak, duygusal olgunluk ve kapasitesini doğru değerlendirme becerisine sahip olmak.

Özgüven Nedir?

Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, özgüven eksikliği ise; kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlanabilir.

Özgüven Eksikliği Nasıl Gelişir?

Aşağılık duygusu, umutsuzluk gibi duyguları, genellikle evde, okulda veya işte yaşadığımız kimi olumsuz yaşam deneyimlerinden sonra ortaya çıkar. Örneğin, siz büyüme aşamasındayken, ebeveynleriniz size sağlıklı ve destekleyici bir çevre sağlayamamış olabilir. Size karşı çok eleştirel, talepkar ve/veya aşırı koruyucu olabilirler. Sonuç olarak, kendiniz hakkında olumsuz düşünmeye başlarsınız.

Aileden birini veya yakın bir arkadaşı kaybetmek. Örneğin: anne-babanızın boşanması, evinizden ilk kez ayrılıyor olmak (ailenizden ve arkadaşlarınızdan ayrı olmak), erkek/kız arkadaşınızdan ayrılmak.

Başarısızlık, hayal kırıklığı gibi olumsuz olayları bir deneyim gibi algılamaktansa, bunların üzerinde fazla durmak.

Kendini veya yeteneklerini çok acımasız bir şekilde eleştirmek.

Olayların sonuçlarını, gerçekte olduklarından daha kötü bir şekilde değerlendirmek.

Ailenizin ve arkadaşlarınızın, sizinle ilgili istek ve beklentilerini karşılayabilmek için çok fazla baskı hissetme ve bu durumun sizin kendi kimliğinizi geliştirmenize ve kendinize ait kararlar almanıza mani olması.

Gerçekçi olmayan hedefler belirleme.

Başarısızlık korkusu. Örneğin; bir dersinizden kaldığınızda, kendinizi bir dersten kalmış, iyi bir insan olarak düşünmektense, işe yaramaz ve başarısız biri olarak düşünmek.

Özgüveninizi Nasıl Arttırırsınız?

Kendiniz hakkında olumlu düşünün.

Gerçekçi olan ve beklentilerinizi karşılayan hedefler belirleyin. Makul seviyede hedefler belirleyin ki, böylece başardığınız şeyler, başta ulaşmayı düşündüğünüz hedeflerlere yakın olsun. Bu durum, özgüveninizi ve kendinizle ilgili memnuniyetinizi destekler. Psikolojinin öncülerinden William James şöyle der: " Kendinden memnun olmak = Ne başardığımız / Başarmayı hedeflediğimiz şey "

Bir şey başardığınızda kendinizle gurur duyun ve kendinizi ödüllendirin.

Kötü veya üzücü bir şey olduğunda, olumsuz düşüncelerinizin farkına varın. Tamamen duygularınızla hareket etmek yerine, içinde bulunduğunuz durum hakkında mantıklı olarak düşünün.

Zayıf taraflarınız yerine, güçlü taraflarınıza ağırlık verin. Belirli konularda, diğerlerine göre daha becerikli ve iddialı olduğunuzun ve hayatınızın her alanında mükemmel olmanın imkansız bir şey olduğunun farkına varın.

Yaptığınız ve başardığınız şeyleri sadece şansa bağlamayın. Bunun yerine, kişisel başarılarınız için kendinizle de gurur duyun.

Fikirlerinizi savunun. Diğer bir ifadeyle, başkalarının haklarını ihlal etmeden, kendi duygularınızı, düşüncelerinizi, inançlarınızı, ihtiyaçlarınızı, dürüst ve net bir şekilde ifade etmeyi öğrenin.

Haklarınıza sahip çıkmayı öğrenin ve sizin için makul olmayan isteklere "hayır" deyin. Fikirlerinizi açık ifade edebilme konusunda alacağınız bir eğitim, özgüveninizin gelişmesinde size çok yardımcı olabilir.

Yaşamınızda önemli olduğuna inandığınız sorunların bir listesini çıkartın. Daha sonra bunları iyileştirmenin veya değiştirmenin yollarını yazın. Bütün sorunlarınız tabii ki kolay ve hızlı bir şekilde çözülemez ama hemen harekete geçebileceğiniz bazı alanlar da olacaktır.

Özgüveni İyileştirmek için Hatırlanması Gerekenler

Kötü şeyler yerine iyi şeylere ağırlık verin.

Kendiniz hakkında olumlu düşünün.

Deneyimlerinizden ders çıkartın.

Gerçekçi hedefler belirleyin.

Cesaretli olun.

Öğrenmeye devam edin.

İşe yarar şeyler yapın.

Basitliğe önem verin.

Değişimi hoş karşılayın.

MANTIK MI , İÇGÜDÜLER Mİ ?


Karar verme sürecinde yaşanan en büyük gerilim mantığın yoksa içgüdülerin mi sesini dinlemektir. Üstelik bu gerilim çoğu zaman yanlış karar vermemize neden olur. Oysa hangi durumlarda içgülerin, hangi durumlarda mantığın sesini dinlemenin doğru olduğunu bilirseniz doğru kararı vermek çok daha kolay olur...

İÇGÜDÜLERİNİZE GÜVENMEYİ ÖĞRENMEK DAHA SAĞLAM KARARLAR DEMEK. BAZEN.

Biliyorsunuz işte. İçinizden bir ses seçiminizin doğru olacağını söylüyor. Mantığınızsa sizi başka yöne çekiyor. Sonra gerginleşiyorsunuz çünkü iç sesi mi yoksa mantığınızı mı düşünmeniz gerektiğini bilemiyorsunuz.

İçgüdülerimize güvenmeyi öğrenmek, hayatta doğru seçimleri yapmamıza etki ediyor. Üstelik hafıza üzerine yapılan araştırmalarda içgüdülerin "şanslı bir seçim" yapmaktan çok öte bir durum olduğunu kanıtlıyor. Araştırmalar, karar alırken sadece mantıksal seçimler yerine içgüdülerimize de danışmanın önemli olduğunu savunuyor.

Peki, içgüdü dediğimiz şey nedir?

İçgüdü dediğimiz şey gerçekte beynin "otomatik" olarak hareket etmesi, yani, bilinç dışından (nonconscious) çektiği bilgilerle hareket etme hali. Bilinç dışında hareket etme hali kompleks karar alma süreçlerinde karşımıza çıkıyor. İçgüdülerimiz, geçmiş deneyimlerimiz ve bilgilerimizin derlemesidir. Içgüdülerle hareket etmek bilinçsiz hareket etmek anlamına gelmiyor. Aksine, içgüdüsel hareket etmek bilinç üzerine henüz çıkmamış bilgi ve tecrübelere dayanarak seçim yapmak anlamına geliyor. Her kararı içgüdülerle almak doğru olmasa da içgüdülerimize güvenmeyi öğrenmek hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştırıyor.

İçgüdülerimiz bizi ne zaman yanıltıyor olabilir?

Cornell University profesörlerinden Tom Gilovich, içgüdülerimizin delil içerisinde ki kusurları yakalamakta pek iyi olmadığını söylüyor.

Içgüdüsel karar alma süreçlerinde hatalı, yetersiz, vb bilgilerle karşılaşıldığında geçmiş deneyimlere başvurur beynimiz ve içgüdülerimiz birşeylerin pek de doğru olmadığının sinyalini verir.

İçgüdüler geçmişten bilgiyi çektiğinden eğer yetersiz bilgi ve dayanak doğrultusunda içgüdülerinizi dinliyorsanız, gelecekteki imkanları kaybedebilirsiniz.

Önyargılarımıza yenik düşebiliriz. İçgüdülerimizi duygularımız hareket ettirir. Bu yüzden bazen gerçekliği olan konuları dahi önyargılarımız yüzünden göz ardı edebiliriz.

Bir konuda uzman olmanız ve içgüdülerinizin kuvvetli olması bazen kendinize olan özgüvenin tavan yapmasına neden olur. Fazla pozitif düşünmenin kurbanı olabilirsiniz.

İçgüdüsel karar alma öğrenilebilir mi?

MIT ve Marine Corps uzmanları öğrenilebilir diyor. Ben de içgüdüsel olarak buna inanıyorum!

Nasıl diye soracak olursanız, uzmanlar birkaç öneride bulunuyor. İşte size 5 öneri:

Iyi dinlemek-Durumsal bilginin elde edilmesine faydası olduğundan düşünce modellerinin iyi şekillenmesine neden olur.

Kararı uygulamadan önce üzerinde tekrar düşünmek-Bu süreç duyguların algılarınızı nasıl etkilediğini gözlemlemenize yardımcı olacaktır.

İnançlarınızı gözden geçirin- Verilere dayalı inançlarınız mı var yoksa kendi kurgularınıza dayalı inançlarla mı hareket ediyorsunuz, düşünün.

Deneyimlerinizi artırın-Modellemeler deneyimlerden elde edilir. Bu yüzden hayat tecrübelerinizi artırmaya ve çeşitlendirmeye bakın.

Duygularınızı tanımlamaya ve anlamaya gayret edin-Duygular önceki deneyimlerimize işaret eder. Hissettiklerinizin ne anlama geldiğini farketmek ve bu hislerin ne kadar güvenilir olduğunu anlamak ileriye dönük içgüdülerimizi daha kuvvetlendirir.

EMPATİ


Karşımızdaki kişilerin duygu ve düşüncelerini anlayabilmek elbette faydalı. Ancak son zamanların sihirli kelimesi olan empatinin dozu da çok önemli. Çünkü empati yapmak, ne vicdan azabını bastırmanın, ne de korkularımızdan kaçmanın aracı değildir.

EMPATİ TEHLİKELİ OLMASIN


Toplum olarak başkalarına yardımcı olmak adına empati kurmayı, acıma ve gizli suçluluk duygularıyla karıştırabiliyoruz


Çok tatlı bir kadındı.

Yardımsever, üretken, anaç... İki çocuğu ve eşiyle mutlu görünen bir hayatı vardı. Maddi durumları iyi olduğu için çalışmıyordu.

Eşinin işleri iyi gidiyor olmalıydı. Hoş, karısına sorunlarını bile anlatmayan, hiçbir detay vermeyen bir adamdı ama olsun. Bir dediğini iki etmiyor, üstelik karısına karışıp kısıtlamıyordu.


Yardım etmeyi çok severdi kadın. Lüks bir arabası, iyi bir ailesi vardı. Ve mahallede yardımcı olabileceği o kadar çok muhtaç insan vardı ki, sahip olduklarının keyfini süremiyordu.


Ne zaman parası olmayan bir çocuk görse, onun eline harçlık sıkıştırmaya çalışır, yardım derneklerine üye olup varlıklı ailelerin çocuklarından kullanılmış kıyafetler toplayıp, ihtiyacı olanlara göndermek üzere organizasyonlarda çalışırdı. Bir de kadın derneklerine meraklıydı. Özellikle de dul kalmış kadınlar kötü yola düşmesinler diye, onların her türlü barınma ihtiyacının karşılanması için özel bir ilgi gösterirdi.


Buraya kadar ne kadar güzel, ne erdemli bir davranış, öyle değil mi? Oysa yaptığımız her davranışın bir de alt duygusu var. Alt duygu, bilinçaltımızda kayıtlı olan çekirdek inanç ile birlikte hareket eder. Ve çekim yasasını aktive eder. Artık kuantum ve çekim yasasını bilmeyen yok. Ama küçük bir hatırlatma yapalım. Hayatımıza çektiğimiz, başımıza getirdiğimiz olaylar, zihnimizle düşündüklerimiz değildir. Alt duygumuz ve çekirdek inancımızla, çoğu zaman farkında bile olamadığımız, bazen de farkında olup engelleyemediğimiz duygularımızla harekete geçiririz.


EMPATİNİN DOZU ÖNEMLİ


Bu tatlı kadının da annesi ve babası çok evhamlı insanlardı. Hayatta her an, her şey bozulabilir, iyi giden olaylar kötüye dönebilir gibi bir korkuları vardı. Hayatları, kendilerini güvende tutabilmek ve sonradan hayal kırıklığına uğramamak için, sevinç ve kahkahalarını kontrol altında tutmakla geçmişti. Annesinin sözleri, kadının kulağında bir yetişkinken bile çınlamaya devam ediyordu: "Aman kızım, çok gülme, sonra ağlarsın!"


Dul kadınlara yardımcı olmak, dünyada alabileceğiniz en güzel sevaplardan biri belki de... Ama yardımcı olurken, karşınızdaki kişiye acımak, hatta "Ben bu kadar mutluyken, insanlar nasıl da acı çekiyor," diyerek suçluluk hissetmek, size zarar verir. Neden mi?


Çekim yasası devreye giriyor. Alt duygunuz, kendinizi cezalandırmaya başlıyor. Üstelik bunu hiç fark etmeden, bilinçaltınızdan yapmaya başlıyorsunuz.


Kimsesiz çocuklara yardımcı olmak, onlara para vermek harika bir şey. Hatta her varlıklı ailenin, fakir bir çocuğu okutması, giydirmesi, çok ciddi bir fayda sağlar. Ama bunu yaparken, o çocuğun haline bakıp korkuyla "Ya benim çocuğum bu hale düşseydi?" derseniz, işte bu tehlikeli.


Empati, toplumumuzda öğretmeye çalıştığımız bir kavram. Ama maalesef biz toplum olarak empatiyi, acıma ve gizli suçluluk duygularıyla karıştırabiliyoruz.


SUÇLULUK, VİCDAN AZABI VE KORKU


Somali’ye yapmak istediğimiz yardımlara bir bakalım. Onlara baktığımızda, açlık sınırına gelmiş çocukları gördüğümüzde, olaylara seyirci kalmak istemiyoruz. Çoğumuz kendi bütçemize göre para yardımında bulunduk. İyi ki de yaptık. Ama o insanlara bakıp, akşam yediğimiz yemek boğazımızda dizilmeye başlıyorsa, birbirimizi uyarırken, yardım etmeye teşvik ederken vicdan azabı yüklüyorsak, orada bir hata yapıyoruz demektir.


Alt duygumuz, sevgi olsun. Ama tertemiz bir sevgi... Onlara baktığımızda üzülebiliriz, ama suçluluk, vicdan azabı, korku duymadan... Bilinçli zihnimiz ve mantığımızla yardımlarımıza karar verelim. Kendini acındıran insanlardan uzak duralım.


Bahsettiğim tatlı kadına ne mi oldu? O şimdi eşinden ayrılıyor. Ve çocukları yardıma muhtaç durumda. Ama bunları da atlatacak, çünkü çok güçlü bir kadın o.


Sadece çekim yasasını aktive eden alt duygu ve çekirdek inançlarını değiştirmekle meşgul. Tüm yaptıklarımızın arkasında tertemiz bir sevgi olması dileğiyle...