Bu Blogda Ara

2 Ocak 2018 Salı

STRESİNİ YEN


Çalışma hayatının hergün biraz daha stresli hale geldiği doğru. Stresin iş başarısını engelleyen en önemli nedenlerden biri olduğu da iyi biliniyor.İş hayatında stres bir ölçüye kadar faydalı bulunuyor ama o ölçüden fazlası iş ilişkilerini bozuyor, dikkati dağıtıyor, verimi azaltıyor, başarısızlığa sebep oluyor.
İş yeri kaynaklı stresi azaltmanın kolay bazı yolları var. İşte onlardan bazıları...
İşyerinde stresle mücadele etmenin 10 etkili yolu
Masa başı tatilleri önemli: Stres yönetimi uzmanları ofisinizde sandalyenizi ve masanızı terk etmeden yapacağınız kısa tatillerin yararlı olabileceğini belirtiyor. Yapacağınız şey son derece basit: Gözlerinizi kapatın, yavaş ve derin nefes alarak kendinizi kısa bir tatile çıkarın. Tatili kum, güneş, denizle mi, dağda kayak yaparak mı geçireceğinize siz karar verin. Dalgaların sesini dinleyin, denizin kokusunu içinize çekin ya da iliğinize kadar işleyen soğuğu hissedin.
Bir oyuncak edinin: Masanızda bir el egzersiz aleti, bir tenis topu ya da iki adet uzak doğu işi stres metali bulundurun. Gergin olduğunuzda bunlarla oynayın, egzersiz aleti ya da tenis topunu sıkıştırın. Kas hareketlerinin ve bu esnada artan dolaşımın strese iyi geleceği belirtiliyor.
Derin derin nefes alıp verin: Yavaş, uzun ve sakin nefesler alıp verin. Havayı burnunuzdan çekin, ağzınızdan son derece yavaş bir şekilde boşaltın. Derin bir nefes aldıktan sonra onu içinizde 5 saniye kadar tutun ve sonra yavaş yavaş bırakın. Bu işlemi arka arkaya 5-6 kez tekrarlayın.
Sosyal bağlarınızı çoğaltın: Çok sıkıştığınız zamanlarda eşinizi, çocuklarınızı, arkadaşlarınızı ya da uzun zamandır fırsat bulup bir "alo" diyemediğiniz anne-babanızı arayın. Onların sesleri, duyguları, güçleri size iyi gelecektir.
Limon kolonyası deyip geçmeyin: Masanızda bir limon kolonyası değilse bile limon veya elma gibi kokulu bir meyve bulundurabilirsiniz. İş ortamınızın kokusu ruhsal gerginliğinizi azaltıp çoğaltabiliyor. Araştırmalar, stresin aromaterapiden yani kokuların gücünden çok etkilendiğini ortaya koyuyor. Vanilyalı kokular, portakal-çikolata karşımı kokular, okaliptüs kokusu, limon, ylang ylang kokusu stresi yatıştırıyor.
Müzik stresi zayıflatıyor: İş yerlerinde çalınan hafif müziklerin stres yükünü azalttığı belirtiliyor. Özellikle hafif müzikler, meditasyon amacıyla geliştirilmiş dalga, su, yağmur seslerinin bulunduğu sesleri içeren müzikler bir stres temizleyicisi gibi çalışıyor. Tersine gürültülü ortamların ses kirliliğine ve stresi yükseltmeye yol açabileceği de aklınızda olsun.
Listelemek doğru bir alışkanlıktır: Stresin en önemli etkeni zaman baskısıdır. Zamanınızı iyi yönetebilirseniz, stresiniz azalacaktır. Bunun iki yolu var. Biri programınızı gevşetmeniz, diğeri liste yapmanızdır. Liste yapmak sadece günlük işleri sıralamak anlamına gelmiyor. Öncelikleri belirlemek, lüzumsuz olanları ayıklayıp çöpe göndermek gerekiyor. Yapılacak işler listesine çok fazla madde koymamak da önemli.
Espri yapmak iyi geliyor: Uzmanlar, ciddi, asık suratlı, salt iş odaklı çalışanların yoğun olduğu iş yerlerinde stresle mücadelenin daha zor olduğunu belirtiyor. Dozunda ve zamanında yapılan espriler, güzel fıkralar, sürprizler ve bazen güçlü bir kahkaha sadece gergin kasları değil gergin ortamı da yumuşatabiliyor. Gülmek vücuda daha fazla oksijen girmesini sağlıyor, beyni dinlendiriyor, kan basıncını düşürüyor.
Boş zamanları artırmak gerekiyor: İşiniz ne kadar önemli olursa olsun mutlaka bir zaman aralığı yaratmaya çalışın. Bu zaman aralıklarını yeni işler için değil arkadaşlarınızı aramak, diğer çalışanlarla sohbet edip gırgır yapmak, masadan kalkıp dolaşmak hatta mümkünse çıkıp biraz hava almak için kullanın. Yanınızda çalışanları dinleme fırsatı olarak da değerlendirmeniz mümkündür.
İşyeri dostluklarınızı geliştirin: İşyerinde dost bir çevre oluşturmak, iyi ve güvenli ilişkiler kurmak stres yönetimini kolaylaştırıyor.
İş yeri stresi sağlığınızı etkileyen ve yaşam kalitemizi yönlendiren en önemli faktörler arasında yer alıyor. Yukarıdaki 10 maddeye daha yenilerini de eklemek mümkün. İyi bir hayatın ölçülü ve yönetilebilir bir stresle sağlanabileceğini lütfen unutmayın.
Sadece yediklerinize değil içtiklerinize de dikkat edin
Yeni bulgular kilo sorunundaki artışın arkasında gözden kaçmış bir problemin yatabileceğine işaret ediyor: Aşırı içecek tüketimi! North Carolina Üniversitesi tarafından yürütülen bir çalışmada Amerikalıların bir günde tükettikleri toplam kalorinin 1965’te yüzde 12’si içeceklerden geliyorken, bu rakam 2002’de yüzde 21’e, son birkaç yılda da yüzde 30’a yükselmiştir. Alkollü içeceklerin tüketimindeki artışın önemli bir nedeni, özellikle sosyal toplantılarda bu içeceklerin daha fazla içilmeye başlanmasıdır. Ayrıca araştırmanın sonuçlarına göre yüzde 100 meyve suyu veya meyve suyu konsantrelerinin tüketimindeki artışın da etkisi vardır. Araştırma sonuçları, özellikle çocukluk yaşlarında ve 40’lı yaşlar sonrasında tüketilen içeceklerden kazanılan kalorilere dikkat edilmesi gerektiğini belirtiliyor. Eğer kilonuzu daha kolay yönetmek istiyorsanız içeceklerden kazandığınız kalorileri dikkatle izlemenizi öneriyoruz. Bir bardak kolalı içeceğin 100-120, meyve suyunun 150 kaloriye kadar enerji verebileceğini, bir bardak şarapta ortalama 80, bir duble rakı veya viskide 300’e yakın kalori bulunabileceğini hatırlatalım.

ŞİKAYET ETMEDEN DURABİLİR MİSİNİZ


Boğucu iş temposu, bitmeyen trafik ve sorumlulukların yarattığı baskı... Bunların her biri birer sızlanma nedeni olabilir. Arzuladığımız gibi gitmeyen her durumda şikayet edebiliriz. Sahi siz ne kadar şikayet ediyorsunuz? Şikayet etmenin stres hormonu salgılanmasına neden olduğunu biliyor muydunuz?  Peki daha az şikayet etmenin püf noktalarını bilmek ister misiniz?
Bir ay boyunca şikayet etmeden durabilir misiniz?
Dırdır, homurdanma, sızlanma… Adını ne koyarsak koyalım, yaptığımız şey aynı: Şikayet etmek. Üstelik, bize zaman zaman boğucu gelen hayatlarımızda şikayet edecek çok fazla şey var. İnsanların kabalığı, yorucu iş temposu, sorumlulukların yarattığı baskı, arkadaşlar, aileler, hayal kırıklıkları… Gün içinde pek çok olumsuz duyguyu dışa vurmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Bu şekilde rahatladığımızı sanıyoruz. Öyle ki, sıradan bir diyalog içinde her dakika bir şikayet cümlesi çıkıveriyor ağzımızdan.
Pieter Pelgrims and Thierry Blancpain adlı iki girişimcinin fikri olan “Şikayet / Dizginleme” adlı projeye katılan yüzlerce kişi en azından 1 ay boyunca şikayet içeren cümleler kurmamayı denediler. Pelgrims ve Blancpain’in bu projedeki amaçları, “olumsuz ifadeleri ortadan kaldırarak daha olumlu bir hayat elde etmek”. Oldukça seri şikayet edebilen biri olarak ilgimi çeken bu projeyi paylaşmak istedim; belki beraber deneriz?
Yakınmanın beyindeki yansıması
Öncelikle konunun bilimsel tarafı ilgi çekici. Her ne kadar “kötüye hazırlanmayı” bir savunma mekanizması olarak görsek de, tüm bunlar vücudumuzda hoş olmayan değişimlere neden oluyor. Bir konunun olumsuz yönünü düşünmek, beynin stres hormonları salgılamasına neden oluyor; bu da çözüme yönelik bilişsel aktiviteyi kısıtlıyor.
Daha az şikayet etmek için birkaç püf noktası
Alışkanlıklardan bir anda kurtulmak zordur; özellikle de onların farkında değilsek. Bu yüzden, iç huzuruna giden yolda bize yardımcı olacak birkaç püf noktasından bahsetmekte yarar var:
           Şikayetin tanımını yapabilmek
Şikayetin tanımını yapmak; neyden, ne kadar uzak duracağımız konusunda fikir vermesi açısından önemli. Örneğin “dışarısı çok soğuk” bir şikayet değil bir gözlemken “dışarısı çok soğuk ve bu şehirde yaşamaktan nefret ediyorum” kusursuz bir şikayet cümlesidir.
•           “Sık Şikayet Edilenler” listesi oluşturmak
Proje kapsamında söylediklerine dikkat edenlerin vardığı ortak sonuç, düşündüğümüzden çok daha fazla şikayet ettiğimiz. Sorunları saptamak ve homurdanmaların kaynağına inmek, nelerden rahatsız olduğumuzu daha net fark etmemizi sağlıyor.
•           Sürekli şikayet eden insanlara karşı mesafeli olmak
Başkasının şikayetlerini dinlemek de beyinde aynı tepkiye ve aynı hormon aktivitesinin oluşmasına neden oluyor. Bir diğer deyişle, aynı pasif içicilik gibi hem kendimizi hem karşımızdakini olumsuz düşüncelerle zehirliyoruz. Araya biraz mesafe koymakta ya da bize anlatmamalarını sağlamaya çalışmakta fayda var.
           Şikayeti çözüme dönüştürmek
“Verimli dırdır” ya da yıkıcı değil yapıcı şikayetlerde bulunmak diyebileceğimiz bir çözüm yolu var. Hayran hayran sorunun etrafında dolaşmak yerine çözmek için çaba harcamak, olumsuzluğu hafifletir.
•           “Ama” ile başlayan olumlu cümleler kurmak
Bir ay boyunca hiç şikayet etmemek çok zor; bir isyan cümlesi mutlaka ağzımızdan kaçıverecektir. Böyle durumlarda “ama + olumlu ifade” birlikteliği ile durumu lehimize çevirmek mümkün. “Çocuğu okuldan yine ben alacağım; ama en azından eve yürürken beraber zaman geçirmiş oluyoruz” gibi.
•           “Zorunda mıyım?” yerine “Çıkarım ne?” ye odaklanmak
“Sabah erken kalkmak zorundayım” yerine “Sabah erken kalkmam gerekiyor” demek, konuyu şikayetten gözleme indirger. Bir de sabah erken kalkmanın iyi yanını düşünebilirsek ne mutlu bize! Örneğin erken kalkıp işe gittiğimiz için trafiğe takılmayabilir, o günkü mesaiyi erken bitirebilir ya da yarım bir hafta sonuna uyanmayarak hafta sonunu daha verimli geçirebiliriz.

ZOR ZAMANLAR


Her zamanki gibi güne başlıyorsunuz. Diğerlerinden farkı olmayan, sıradan bir gün… En azından bir sorun olmadığını düşünüyorsunuz. Derken bir şeyler oluyor. Bir hata yapıyorsunuz, umulmadık bir kaza yaşanıyor, sevimsiz bir haber alıyorsunuz…İşte size zor zamanlarında destek olacak ünlü sözler...

Zor zamanlarda kendinizi motive etmenizi sağlayacak ünlü sözler


Her zamanki gibi güne başlıyorsunuz. Diğerlerinden farkı olmayan, sıradan bir gün… Belki ilk başta her şey harika gidiyor. En azından bir sorun olmadığını düşünüyorsunuz. Kendinizi iyi hissediyorsunuz. Derken bir şeyler oluyor. Bir hata yapıyorsunuz, umulmadık bir kaza yaşanıyor, sevimsiz bir haber alıyorsunuz, istediğiniz şeylerin gerçekleşemeyeceğini öğreniyorsunuz…
Hayatta hepimizin başına böyle şeyler geliyor. Hepimiz zaman zaman pılımızı pırtımızı toplayıp bir köşeye çekilmek, kimsenin görmediği bir yerde saklanmak istiyoruz. Oysa böyle zamanlarda da kendinizi motive edebilir, güçlü kalmayı başarabilirsiniz. İşte ünlü isimlerden zor zamanlarda sizi motive edecek nükteler:
“Hareketsizlik; korku ve şüpheyi, hareket ise güven ve cesareti doğurur. Eğer korkuyu yenmek istiyorsanız, evde oturup onu düşünmeyi bırakın. Dışarı çıkın ve onunla uğraşın.” –Dale Carneige
“Bazen en büyük zayıflıklarınızla karşılaşıncaya kadar kendi gücünüzü fark edemeyebilirsiniz.” –Susan Gale
“Arkamızda ve bizden önce neler olduğu, içimizde neler olduğuyla kıyaslandığında çok ufak kalır.” –Ralph Waldo Emerson
“Zor zamanlar hiç bitmez ama zor insanlar biter.” –Robert H. Schuller
“Çince’de kriz kelimesi iki karakterden oluşur; bu karakterlerden biri tehlikeyi, diğeri fırsatı temsil eder.” –John F. Kennedy
“Aşk insanı baskılamaz, besler.” –Louisa May Alcott
“Eleştiriyi severim. İnsanı güçlü kılar.” –LeBron James
 “Hata yaparak harcanmış bir hayat, sadece daha onurlu değil, aynı zamanda hiçbir şey yapmayarak harcanmış bir hayatta daha işe yarardır.” –George Bernard Shaw
“Çok fazla düşünmeye gerek yok. Nefes alarak ve severek devam edin. Sonsuza kadar bu şansınız olmayacak.” -Leo Buscaglia
“Önünüze ne çıkarsa çıksın, ne kadar zor olursa olsun, ne kadar adaletsiz olursa olsun kendi yolunuzdan gidin. Hayatta kalmaktan çok daha fazlasınız başarabilirsiniz. Tüm bunlara rağmen başarabilirsiniz.” -Joel Osteen
“Birisi tarafından sevilmek size güç verir, birini sevmek ise cesaret.” -Lao Tzu
“Bir insan yiyecek olmadan yaklaşık 40 gün, su olmadan 3 gün, hava olmadan yaklaşık 8 dakika yaşayabilir. Ancak umut olmadan sadece 1 saniye yaşayabilir.” -Hal Lindsey
“Bir olmayı başarabildiğimiz kadar güçlü, bölündüğümüz kadar zayıfız.” -J.K. Rowling
“Güçlü olmanın sırrı konsantrasyondur.” -Ralph Waldo Emerson
“Dünyanın dertlerinde karşı yüzen birçoğumuz, bu dertler hakkında pek bir şey bilmeyin. Sadece biraz övgüye veya cesarete ihtiyacımız vardır ve bu sayede hedefimize ulaşırız.” -Jerome Fleishman
“Eğer bir hayaliniz yere düşüp binlerce parçaya ayrılıyorsa, bu parçalardan birini alıp yeniden başlamaktan asla korkmayın.” -Flavia Weedn
“Kışın en kara günlerinde öğrendim ki içimde bitmek bilmeyen bir yaz mevsimi var.” -Albert Camus
“Dünyadaki önemli şeylerin birçoğu, hiçbir umut yokmuş gibi görünmesine rağmen denemeyi hiç bırakmayan insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.” -Dale Carneige
“Hayattaki en önemli erdem cesarettir çünkü cesaret olmadan, diğer hiçbir erdemi tam anlamıyla uygulayamazsınız.” -Maya Angelou
 “Kalbinizden geçen doğru neyse onu yapın çünkü her koşulda eleştirileceksiniz. Eğer kalbinizden geçeni yaparsanız eleştirileceksiniz, yapmazsanız kendi kendinizi eleştireceksiniz.” -Eleanor Roosevelt
“Bir kişi ne kadar yargılıyorsa, o kadar az seviyor demektir.” -Honore de Balzac
“Cesaret her zaman gürlemez. Bazen cesaret günün sonunda ‘yarın tekrar deneyeceğim’ diyen zayıf bir sestir.” -Mary Anne Radmacher
“Zayıflar hiçbir zaman affetmez. Affetmek güçlülere özgüdür.” -Mahatma Gandhi
“Hayat hiçbirimiz için kolay değil. Peki nedir? Sebat etmeli ve bunun da ötesinde kendimize güvenmeliyiz. Hepimizin kısmetinde bir şeyler olduğuna inanmalıyız. Ne pahasına olursa olsun bunu elde etmeliyiz.” -Marie Curie
“Dışarıda olup biten değil, kendi zihniniz üzerinde bir gücünüz var. Bunun farkına vardığınızda, aradığınız gücü bulacaksınız.” -Marcus Aurelius

1 Ocak 2018 Pazartesi

MUTLU EVLİLİK


Mutlu bir evliliğin 25 altın kuralı


Huffington Post uzun soluklu ve mutlu bir evliliğin 25 altın kuralını okurlarıyla paylaştı.
İşte mutlu bir evliliğin şifreleri...
1. Birbirinizin en iyi arkadaşı olun. Seks önemini yitirdiğinde birlikte bir şeyler yapmaktan zevk alırsanız kopmazsınız.
2. Gerektiğinde evin şeklini eşinizin isteği doğrultusunda değiştirin.
3. Asla para için kavga etmeyin.
4. Hiçbir zaman aç ve yorgunken önemli ve hassas konuları tartışmayın.
5. Kocanıza eve gelen önemli bir misafir gibi davranın.
6. Akşamları fiziki temasa geçebilecek kadar yakın oturun.
7. Birlikte gülün.
8. Mümkünse banyolarınız ayrı olsun.
9. Kadınların sevilmeye, şımartılmaya, erkeklerin sayılmaya ihtiyacı olduğunu unutmayın.
10. Ayda bir de olsa baş başa bir şeyler yapın.
11. "Önce ben" demeyin.
12. Çocuk sahibi olun.
13. Sürekli olumsuzlukları gündeme getirmeyin.
14. Güzel zamanlarınızı anımsayın.
15. Boşanmak akla gelen ilk seçenek olmamalı.
16. Tutkulu olun.
17. Birbirinizi destekleyin ve diğerinin bireysel aktivitelerini kabullenin.
18. Eskiden sahip olduğunuz en iyi arkadaşlarınızı unutun şimdi yeni bir en iyi arkadaşınız var.
19. Seks hayatınızı ilginç kılın.
20. Evliliğinize olumsuz etkisi olan akrabalarınızdan uzaklaşın.
21. "Lütfen", "Rica ederim", "Zahmet oldu" gibi sihirli ifadeleri kullanmayı unutmayın.
22. Birbirinizin farklılıklarına saygı gösterin.
23. Çocuklar olmadan yalnız seyahate çıkın.
24. Ortak hayalleriniz olsun.
25. Birbirinizin olgunlaşma sürecine ilgisiz kalmayın.

BAŞARIYA GİDEN YOL


Başarı kişiden kişiye değişen bir kavram olup tam olarak tanımı yapılacak olursa kişinin ulaşmak istediği hedef olarak tanımlamak en doğru yaklaşımdır.  Bu hedef içsel yada dışsal olarak değişkenlik gösteriyor. 

Tabi ki her başarının büyüklüğüne göre ve eldeki olanaklara bağlı olarak ulaşmak istenen hedefe zaman ve olanaklar değişir.  Bir insanın kısa,  orta,  uzun zamanli olarak değişir.  

Başarı merdiveni bir çok basamaklı olup zaman zaman çürük merdivene basarak düşme yanı bütün birikimler ve çalışmalar boşa giderek yeniden başlamasi gerekiyor.  Aynı yerde tekrar düşmemek için tedbirler almak lazım. 

İçinde eziklik duygusu ile başarılı olmak isteyen insanlar kendilerine güvenemeyerek iş hayatında basari merdivenine çıkmak için kendilerine güveni olmuyor. Bununla birlikte başarı yolunda ilerlerken en ufak başarısızlikta kişi kendine olan güveni zedelenerek bir daha denemez kendine olan eziklik duygusunu bastırmak için sorunları tesbit ederek çözmek ve tekrar denemek yerine suçu başkasını atarak rahatlamaya çalışması kan kayıp eden insanın vücudumda ağırlık azalıyor diyerek sevinmesi gibi faydası olmayan insanı yaşarken çaresizlik duygusuna iter.

İş hayatına başarı merdiveninden düşmek iflas olarak nitelendirilir. İflas eden insan aslında kayıp edilen serveti iş eğitimi olarak düşünerek tekrar denemek için kendini toparlamali. Bazen hayata kayıp etmeye başlayan insan domina taşları gibi sürekli kayıp etmeye başlar.  Bu durumu kişinin tutumu ve düşünceleri değiştirerken bazıları da kazanamaya başladı mi hep kazanmaya başlar. 

Her ne kadar bizim toplumda iflas etmiş insana iyi gözle bakmazlarsa da bana göre deneyen ve deneyim sahibi olup başarılı olmak için nelerin gerekli ve nasıl yapılmasini öğrenmiş insan olarak bakarım. 

Tabi ki yıkılmaya başlayan domino taşlarının yıkılmasını engellemek için bu zor zamanlarda insan insanlardan destek alarak yıkımı durabilir.  Ama bu durumda insan zor zamanlarda başkalarından yardim almaya alışır bu da yardim eden kişilerin süreki yardım edilen kişinin işine karşmaya ve söz sahibi olmaya başlarlar. 

Başarı ile başarısızlık iç içe geçmiştir.  Başarısızlığın içinde başariya giden yola devam etmen için bilgi ve tecrübeler saklı olup kişinin etrafını ve olanaklarını doğru kullanmak için bir mola ve yeniden toparlanmak için en iyi fırsattır.
Yine de kayıp edenlerden olmamak için işi bilen birine danışarak yardım alın ve planlı hareket edin.  Bazı insanlar başarılı olduğunda hep başarılı olacaklarını düşünerek hızlı kararlar alarak plansız harekette geçiyorlar. İş hayatı aslında araba kullanmaya benzer.  Duruma göre bazen fren yaparak durmak bazende gelişmelere ve risklere göre hızını ve durumunu ayarlamak lazım. 

Bu gibi durumlarda insan kendi kendini suçlayarak duygusal düşünür ve öyle karar alir iç sesi de yapamazsın bu senin kaderin kendini ne zan ediyorsun ki derken akıl asla pes etme bir daha dene pes etmeyi düşünme der. Siz kişisel gelişim danışmanlarin tavsiyesi ile iç sesinizi değil size zorla mücadele etmeye  mantıklı davranmanizi söyleyen akilin sesini dinleyin.  Kolay olanına kaçmayin !

KENDİNİZE İNANIN


Yeni yılda neleri değiştireceksiniz? Sigarayı mı bırakacaksınız? Diyet mi yapıp, zayıflayacaksınız? Artık “hayır” demeyi mi öğreneceksiniz? Gereksiz yere üzülmeyecek misiniz?
Ne çok hedefler ve beklentiler koyarız kendimize! Yeni yıl bir mihenk taşıdır. Yıl değişince, her şeyi değiştirmek için bir eşik noktası haline geliverir. Bunun olumsuz bir yanı yok.
Ama koyduğumuz hedeflere nasıl ulaşacağız? Hedefleri koyarken nelere dikkat etmeliyiz? İşte asıl mesele bu!
Neden yeni yılda koyduğumuz hedefleri başaramayız?
Yeni yıldaki hedefler ve beklentiler aslında değişim isteğidir. Değişimin ilk adımı ise değişime bağlılıktır. Tek bir sözden ibaret temenniler, değişimi getirmez. Değişim için ona bağlanmak gerekir.
Değiştiğimizde muhakkak karşımıza sorunlar çıkar. Çünkü her değişimin yararı kadar zararları da vardır. Değişmemenin de zararları olduğu kadar, yararları vardır. Örneğin sorunlu bir ilişkinizi bitirdiğinizde rahatlarsınız ama yalnızlığın verdiği acı da karşımıza dikilir.
İşte buradaki temel soru; değişim sonucu karşımıza çıkan sorunlarla başa çıkma stratejimiz var mı? Bu sorunları yeni yıl halletmez, biz halledeceğiz. Bu nedenle yeni yılda “ben şunu yapacağım…” derken, karşılaşacağımız sorun için çözüm planımızın da hazır olması gerekir.
Koyduğumuz hedefleri başaramama nedenlerinden birisi hedeflerin büyüklüğüdür. Küçük hedefler yerine büyük hedefler, daha başlamadan programın bitmesine yol açar.
“Bu yıl…” diye başlayan bir hedef yerine, “yeni yıldan başlayarak, en az bu ay boyunca…” gibi bir hedef daha iyi çalışır.
Yeni yıl için hedefleri eski yılın son günlerinde koymak, umudun hayal kırıklığına dönüşeceğinin habercisidir. Değişim hazırlık ister. Hafta sonu çok yiyip, pazartesi başlanan diyetler başarısızlığa mahkumdur! Önceden hazırlık yapamayacaksanız, hedefi yeni yılın ikinci haftasına koyun daha iyi.
Eski yılın son, yeni yılın ilk günlerinde verilen ve o günlere has değişim beklentileri de çalışmaz. O günlerde canımızı sıkan şeyleri değiştirmeye karar vermek, süreç içinde önemini kaybedeceği için yetersiz kalır. Bir yılın ortalamasını, değerlendirdiğimizde gelecek için konacak hedefler başarılabilir olanlardır.
Somut hedefler koyun. Örneğin “artık kendimi üzmeyeceğim…” sadece bir umut olarak kalır. “Artık … davranışı yapmayacağım” daha somut bir hedeftir. Somut hedefler, değişimin olup olmadığı konusunda bize ölçülebilir referanslar verir.
Bir umut olarak yeni yıl
Yeni yıl bir umut. Umut insanı sabah yataktan kaldırabilen tek şey. Umutsuz yaşam olmuyor. Yeni yıl da gerekli. Umudu taşıdığı sürece…
Umudumuz olmazsa, yeni yıl “yeni” değil, “yine bir yıl” olur!
Biz mi, yeni yıl mı?
Yeni yıldan bir şeyler de isteriz. “Yeni yılın size ve ailenize…” diye başlayan umut dolu cümleler…
Aslında yeni yıl bir şey getirmez. Biz kendi kendimize getiririz. Ama yeni yıldan beklemek umudu artırır. Bir nevi “ben değil o yaptı” düşüncesi gibidir. Kendimizden değil, “ötekinden beklediğimiz sürece, umutlar hayal kırıklığına dönüşür.
Değişimin en önemli başlangıç noktası aslında geçmiştir. Geçen yıldaki başarısız yöntemleri tekrar etmek, yeni yılda bir şey kazandırmaz. Yeni yılın elini kolunu bağlamamak için, başarısız stratejileri, yenileriyle değiştirmek zorundayız.
Yeni yıla değil, kendinize inanın…

NİCE GÜZEL YILLAR


Hayatımızın rutin akışı içinde zaman zaman duraklara ihtiyaç hissederiz. Belki bir an için de olsa durup dinlenmek; yaşantımıza farklı bir yön verebilmek, zamansızlık nedeni ile sürekli ertelediklerimizi bir an önce hayata geçirebilmek adına. Belki de içimizde durgunlaşan yaşam pınarını daha aktif ve çoşkulu hale getirebilmek için. Ama neden her ne olursa olsun bu duraklar gerçekten de önemlidir. Tabii durmasını, ama hemen ardından yeni çoşkularla ve kocaman gülüşlerle başlamasını bildikten sonra.

İşte bunun için önümüzde güzel bir durak var: YENİ YIL.

Yaşadığımız tüm güzellikleri içimize sindirip, olumsuzlukları bir nefeste unutabileceğimiz ve yepyeni umutlarla merhaba diyebileceğimiz güzel bir yıl. Bu yeni yılla beraber yaşımıza bir çentik daha attığımızı, ama o nispette tecrübelerimizi katmerleştirdiğimizi düşünerek kollarımızı kocaman açalım. Yeni umutlara, yeni heyecanlara, yepyeni güzelliklere merhaba demek için; daha çok sevmek ve sevilmek, daha çok umutlanmak için… 

Hayatı doya doya yaşayan ve tecrübelerini yalın üslubu ile yazılarına da yansıtan Füsun Önal’ın bir yazısında dediği gibi ”Bugün başımıza gelenler dün düşündüklerimiz, yarın başımıza geleceklerse bugün düşünmekte olduklarımızdır.” O halde olumsuz her ne varsa bir yana bırakıp; olumlu düşünerek, hayatımıza hep güzellikleri çağırarak yüzümüzdeki kocaman tebessümle yeni yılı karşılayalım gönülden, tüm çoşkumuzla.

Bu yeni yıl; bizim en yakın durağımız olsun hedeflerimize başlamamız adına. Kendimizle, geleceğimizle, sağlığımızla ve sevdiklerimizle ilgili olarak en çok yapmak istediklerimizi düşünce süzgecimizden geçirip uygulamaya koyalım birer birer. Yılmadan, bıkmadan, azimle ve sebatla. Her ulaşılan hedef bizler için diğer hedeflerimize ulaşmamızda itici bir motivasyon etkisi yapacaktır hiç kuşkusuz.Önemli olan belki de ilkine başlayabilmektir, ne dersiniz?

Bu yıl bazılarımız için sigarayı bırakacağımız, bazılarımız için diyete gerçekten başlayacağımız, bazılarımız için yeni iş imkanları yaratacağımız, bazılarımız için idealimizdeki eve kavuşacağımız, bazılarımız için hayalimizdeki aşkımızla bir araya geleceğimiz, bazılarımız için rüyalarımızdaki tatili yaşayacağımız, bazılarımız için anne-baba olacağımız, ama hepimiz için çok sevip, çok sevileceğimiz bir yıl olsun.

Yeni yılla birlikte herkesin düşleri gerçek olsun.
Barışın,sağlık ve huzurun, sevginin egemen olduğu bir dünyada NİCE GÜZEL YILLARA…

YENİ YILDA YENİ UMUTLAR


Yeni bir yıl bu güne kadar olması beklenen, gerçekleştirilemeyen hedefler için umut içerir. Sıkıntılı, üzüntülü zamanların telafi edileceği yeni bir başlangıç olarak görülür. Arka arkaya stresli günler yaşayan kişiler de bunların geride bırakıldığı tekrarlanmayacağına dair beklenti oluşur. Bekar bir kişi için evlenmek,  çocuk sahibi olamayan bir çift için çocuk sahibi olmak, işinden memnun olmayan biri için yeni bir iş imkanı çıkması olasılığını içerdiği için heyecan vericidir. Bireyin potansiyellerini ortaya koyması için oldukça güzel bir dönemdir. Yeni yılın gelişiyle birlikte tasarlanan ama gerçekleştirilmeyen amaçlar tekrar hatırlanır ve kararlar alınır.
-Kendine zaman ayırmak
-Diyet yapmak
-Spora başlamak veya düzenli spor yapmak
-Sevdiğiniz kişilere/yakınlara zaman ayırmak
-Sigarayı bırakmak bu hedeflerden bazılarıdır.
Yeni yılın yaklaşmasıyla birlikte birey geçmiş yaşadıklarını değerlendirir, ihtiyaç duyduğu şeyleri anlamaya çalışır. Deneyimlerden faydalanmak alınan kararları hayata geçirmek için yeni yıl fırsat olarak görülür ve kişiyi motive eder. Bu olumlu süreçten olduğunca yararlanmak için; uygulanabilir hedefler oluşturmak ve tasarlanan eylemleri birden bire yapmaya çalışmak yerine zamana yaymaya çalışmak faydalıdır. İşler beklendiği gibi gitmediğinde kararlı davranmak yeni yılla başlayan motivasyonun etkin şekilde kullanılmasını sağlayacaktır.

24 Aralık 2017 Pazar

JAPON ÇOCUKLAR


Japon Çocukların Uysal Olma ve Öfke Nöbeti Geçirmeme Nedenleri

Japon halkının karakteri dünyada birçok kesimlerce beğenilmektedir. Onların, aşırı büyük trajedileri muazzam bir stoacılıkla karşıladıklarını görürüz. Hiçbir durumda kontrolü ve kolektif bilinci kaybetmezler. Ayrıca, başkalarına gösterdikleri büyük saygı ve iş ahlakı ile bilinirler.
Sadece Japon yetişkinler değil, çocuklar da Batı dünyasında gördüğümüz şeylerden çok farklıdır. Çok genç yaştan itibaren, yumuşak huylu ve nazik olmak ile meşhurlardır. Japon çocuklar öfke nöbetlerine girmez ve kontrolü kaybetmezler.
Japonlar, kendini kontrol etme, saygı ve dizginleme değerlerinin hâkim olduğu bir toplum oluşturmayı nasıl başardı? Çok katı oldukları için mi disiplinli bir topluma kavuştular? Ya da belki, çocuk yetiştirme stratejileri etkili kalıpları mı içeriyor? Bu konuyu daha ayrıntılı olarak inceleyelim.
 Japonlar aileye çok önem verir
Japonları özel kılan şey, çeşitli nesiller arasındaki ailesel ilişkilerdir. Yaşlı ile genç arasındaki bağ, dünyanın herhangi bir yerinden daha empatik ve sevecendir. Onlara göre, yaşlılar bilgelikle doludur ve ehemmiyeti hak ederler.
Çocuk yetiştirmek hassaslığa dayalıdır
Japon ailelerin çoğunluğu çocuk yetiştirmenin sevgi dolu olması gerektiğini anlar. Bağırmak hiç hoş görülmez ve güçlü bir suçlama unsuru olarak görülür. Ebeveynlerin çocuklarından bekledikleri, başkalarının duyarlılıklarına saygı duyarak dünyayla nasıl ilişki kuracaklarını öğrenmeleridir.
Genel olarak, bir çocuk yanlış bir şey yaptığında, anne-baba onu bir bakışla ya da hoşnutsuz bir jestle disipline eder. Onların, eylemlerinin kabul edilemez olduğunu görmelerini sağlayan şey budur. “Onu incittin” veya “kendine zarar verdin” gibi cümleleri kullanmak onlar için yaygındır, çünkü bu şekilde o davranışın zararlı bir şey olduğu için kabul edilemez olduğunu gösterirler.
Bu formül nesnelere bile uygulanır. Örneğin, bir çocuk bir oyuncağı kırmışsa, ebeveynin “onu incittin” deme ihtimali çok yüksektir. “Kırdın” demezler. Japonlar nesnenin işlevselliğine değil, katma değere vurgu yaparlar. Bu nedenle çocukların her durumda duyarlı olmaları için çok genç yaşta öğrendikleri, onları daha saygılı bir birey yapan şey budur.
En büyük sır: kaliteli zaman
Yukarıdaki unsurların hepsi çok önemlidir. Ancak hiçbiri, Japonlar’ın çocuklarıyla kaliteli zaman geçirme kavramı kadar önemli değildir. Çocuk yetiştirmeyi uzaktan yapılan bir şey olarak görmezler, bunun tam tersidir. Çocuklarıyla güçlü bağlar kurmak onlar için çok önemlidir.
Bir annenin üç yaşından önce çocuğunu kreşe veya anaokuluna göndermesi olağan değildir. Çocuklarını her yere taşıyan anneleri görmek daha yaygın bir şeydir. Daha geleneksel toplumlarda da görülen bu fiziksel temas, daha derin bağlar yaratır. Tenin yakınlığı aynı zamanda ruhun yakınlığı olur. Japon bir anne için, çocuklarıyla konuşmak çok önemlidir.
Aynı şey, babalar ve dedeler için de geçerlidir. Ailelerin konuşmak için bir araya gelmeleri çok yaygındır. Bir aile olarak yemek yemek ve hikayeler anlatmak en sık yapılan etkinliklerdir. Aile öyküleri tekrar tekrar anlatılır ve bununla birlikte, konuşulan şeylerin önemi ile birlikte bir kimlik ve aidiyet duygusu çocuğa geçirilir.
Bu yüzden Japon bir çocuğun öfke nöbetine kapılması çok nadir görülür. Onlar için karışıklık yaratmayan bir çevre ile çevrilidirler. Onlar, sevginin eksikliği hissetmezler. Dünyanın bir düzeni olduğunu ve her insanın bir yeri olduğunu algılamaktadırlar. Bu da onlara huzur verir, onları hassaslaştırır ve duygusal patlamaların gereksiz olduğunu anlamalarına yardımcı olur.

ÇOCUĞUNUZA SENİ SEVİYORUM DEYİN


Çocuklarınıza sevginizi gösterirseniz, hangi yaşta olursa olsun, kendilerini güvende hissederler ve özgüvenleri gelişir. İşte çocuğunuza sevginizi kelimelerle veya hareketlerle göstermenin yolları.

Seni seviyorum deyin – öylesine
Onu bir öpücükle uyandırın
Yatağa onu kendi ellerinizle yatırın
Beslenme çantasına bir not bırakın
Diğer insanların önünde ona iltifat edin
Sebebi yokken ona bir hediye alın
Onunla bir buluşma planlayın
Gününün nasıl geçtiğini dinleyin
Yastığının başucuna bir not bırakın
E-posta ile güzel bir mail gönderin
Hikâye okuyun
Doğduğu gün hakkında konuşun
Ona ne yapmak istediğini sorun ve onu yapın
Arabada beraber şarkı söyleyin
Ona teşekkür edin
Masayı beraber hazırlayın
Ondan özür dileyin
Ona “Ne olursa olsun seni seviyorum” deyin
Arkadaşlarıyla tanışın
En sevdiği yemeği pişirin
Onun en çok hangi özelliğini sevdiğinizi söyleyin
Hangi davranışını takdir ettiğinizi söyleyin
Ellerini tutun
Onun hangi konularda iyi olduğunu söyleyin
Beraber film izleyin
Bir battaniyeyi ortak kullanın
Yatmadan önce gıdıklayın
Yumuşak bir ses tonu kullanın
Ona bir şeyler öğretin
Beraber çılgınlıklar yapın
Sorular sorun
Öylesine bir alışverişe çıkın
Ona öncelik tanıyın
Eski resimlere beraber bakın
Onu kapıda karşılayın
Arkadaşlarının aileleriyle tanışın
Hatalarını affedin
Beraber yemek pişirin
Sizin için eğlenceli bir plan yapmasına izin verin
Onun kahraman olduğu hikayeler uydurun
Onun resimlerini sergileyin
Dikkatlice ödevlerinde yardımcı olun
Beraber oyunlar oynayın
En sevdiği televizyon programını beraber izleyin
Okula beraber yürüyün
Onun fikrini sorun
Kahvaltısını yatağına getirin
Dışarıda olsanız bile konuşmak için evi arayın
Beraber yürüyüşe çıkın
Beraber bisiklet sürün
Okuldaki durumunu yakından takip edin
Üzgün olduğunda ona sarılın
Birbirinizin fotoğrafını çekin
Beraber kütüphaneye gidin
Birbirinize şakalar yapın
Konuşurken gözlerinin içine bakın
Sinemada bir büyük patlamış mısırı beraber paylaşın
Ona verdiğiniz sözleri tutun
Birbirinize sırlarınızı anlatın
Beraber bir şeyleri tamir edin
Beraber lunaparka gidin
Beraber bilgisayar oyunu oynayın
Ona güvenin
Ona inandığınızı belli edin
Ona iyi bir örnek olun
Ona asla “çok işim var” demeyin
Beraber yolculuk yapın
Beraber pikniğe çıkın
Beraber dua edin
En sevdiğiniz oyuncağınızı ona anlatın
Bir kulaklıktan beraber müzik dinleyin
Yemeğinizi paylaşın
Bir buluşmadan dönüşte onu evde bekleyin ve nasıl gittiği üzerine konuşun
Ona araba sürmeyi öğretin
Ona kurduğunuz hayallerin onun geleceği için olduğunu söyleyin.