Bu Blogda Ara

10 Ocak 2017 Salı

GERÇEK DOSTLAR


Arkadaşlar her gün içindir

Artık dijital bir çağda yaşıyoruz. Yıllardır görüşmediğiniz eski bir arkadaşınız ile internette karşılaşmanız an meselesi... Peki gerçek arkadaşlıkların insan psikolojisine ne gibi faydaları var? İşte sağlıklı ve kaliteli dostlukların önemine dair beş bilimsel neden... 

Facebook’ta bir ekleme talebiniz var. Bilin bakalım kimden? İlkokul arkadaşınız… Yurtta bir sene birlikte kaldığınız kişi… Fotoğraf atölyesinde tanıştığınız ve senelerce irtibatta kalıp sonra görüşmediğiniz insan… Yetişkinlik, biraz da eski dostları kaybetmekle ve yeni dostlar edinmekle alakalı olsa da dijital bir çağda yaşadığımız için geçmişten saklanmamız giderek zorlaştı. Bu da istediğimiz gibi iletişim kurmamızı engelleyebiliyor.
Mesajlar, konuşmaların yerini alırken sosyal medya sayesinde yolları aşıp insanlarla buluşmamıza pek gerek kalmıyor. Büyük toplaşmalar neredeyse olay oluyor ve de özellikle büyük şehirlerde, birkaç hafta önceden ayarlamalar yapılıyor. Geçmişte kalmış ve yüzeyselliğe bürünmüş dostluklar bir yanda.
Diğer yanda ise yeni edindiğimiz ancak yine yüzeysel ilişkilendiğimiz kankalarımız… Kişisel ve profesyonel yaşamımızın kalitesi için arkadaşlık ve dostluklarımızın derinlikli, keyifli ve gerçek olması çok önemli. Yetişkin olduk diye yalnız kovboyu oynamanın anlamı olmayabilir. Hislerimiz, düşüncelerimiz ve davranışlarımız dostlarımızdan beslenerek güzelleşiyor. Bunu unutmamamız için bilim insanları da çalışıyor.
İşte sağlıklı arkadaşlıkların ve kaliteli dostlukların önemine dair 5 bilimsel sebep:
1. Bu, bir özgüven meselesi
Eğer iradenizi kontrol etmekte zorlanıyorsanız, disipline girmenize yardımcı olabilecek düzenli beyinlerle çevrelenmenizi öneriyoruz. Geçtiğimiz yıl Psychological Sciencedergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre özgüvensiz ve dağınık olduğumuz dönemlerde motivasyonumuzu ateşleyecek insanlarla iletişim kurmamız faydalı oluyor. Başarıya giden yol, başarılı insanlarla dolu.
2. Arkadaşsızlık fakirleştirir
Journal of Consumer Research dergisinde 2013’te yayınlanan bir çalışmanın sonuçlarına göre yalnız insanların yanlış finansal kararlar alması daha olası. Reddedilmiş ve ötelenmiş hisseden insanlar, örneğin sevgilisinden ayrılanlar, ailesiyle küs olanlar ya da iflas edenler, harcama alışkanlıklarını kontrol edemeyebiliyorlar. Rahatsız hislerden kurtulmak için normalden daha vurdumduymaz görünme ihtiyacı doğabiliyor. Bu ihtiyaç da kişinin geleceğini riske atan müsrif, mantıksız kararlar almasına yol açabiliyor. 
3. Sosyal medya sinir bozabilir 
Sosyal medya söz konusu ise “daha fazla takipçi, daha fazla ‘like’” her zaman yeğdir. Edinburgh Üniversitesi İşletme Bölümü’nde hazırlanan bir rapora göre daha fazla Facebook arkadaşı olan insanlar, daha stresli. Sosyal medya bağlantıları karmaşıklaştıkça “üzülme ihtimali olan” insan sayısı da artmış oluyor. Bunu yazarsam darılırlar mı? Şu şarkıyı paylaşsam benimle dalga geçerler mi? Ve endişelerin daha niceleri… Kendimize dair çevrimiçi bir kişilik yaratıp bu personanın gölgesinde kalabiliyoruz. Bir de rezillik kısmı var elbette.
Lise arkadaşlarımızla rakıya gidiyoruz ve ertesi gün iş yerinde herkes sarhoşken pek içli şarkı söylediğimizi öğreniyor.
İnsanları hayatımıza bu şekilde eklemeden önce iki kere düşünmekte fayda var. 
4. Dostu olanın ömrü uzar 
Avustralya Flinder’s Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırma, uzun dostlukları olan insanların daha uzun yaşadığını ortaya koyuyor. 10 senelik bir süreçte 1500 kişiyle yapılan çalışmalarda daha geniş çevresi olanların %22 daha uzun yaşadığı ortaya çıkmış. Dostuyla dertleşebilen ve paylaşabilen insanların depresyon ihtimali azalıyor. Bağışıklık sistemleri güçleniyor. Bazen dostlarımız bizi zor durumlar da bıraksa da, yorsa da, onlara keyifle ve uzun uzun yaşamak için de ihtiyacımız var. 
5. Jokerimi kullanabilir miyim?
2014’te Journal of Consumer Research dergisinde yayınlanan bir çalışma, en iyi dostların suç ortakları da olduğunu ortaya koyuyor. Rejim yaparken en yakın kız arkadaşınızla kaçamak yapmadınız mı hiç? Hayatı gereğinden fazla ciddiye almadığınız anlarda yanınızda kimler vardı? Ya da cesaretinizin kırıldığı zamanlarda kimi aradınız? 
Önce dostluk… 
İlişkiye başlamak, yeni bir şehre taşınmak, aile kurmak, anne baba olmak ve kariyerimiz dostlarımızın önem sıralamalarının değişmesine yol açabiliyor. Arkadaşlarınızın hayatınızdaki etkilerini doğru değerlendirip kaliteli ve uzun bir hayatı dolu dolu yaşayabilirsiniz.

SAĞ BEYİN , SOL BEYİN


Beynin yapısı hakkında neler biliyorsunuz? 
Hayatınızın ana kumanda masasında neler oluyor? Düşünme sisteminin şifrelerini çözmek ister misiniz? "Ama" ve "fakat" diyen sol beyin ile anlık hareket eden sağ beyin arasındaki farklar nelerdir? İşte beynin gizemli dünyasından bir kesit....
SAĞ VE SOL BEYNİN ŞİFRELERİ
Yapılan araştırmalar her geçen gün beyin ile ilgili yeni bilgiler veriyor. Kişinin duygularını tanıması ve beynini doğru yönlendirmesi de giderek önem kazanıyor.
Sol beyin ’EĞER’ ve ’FAKAT’ der
Bugün artık biliyoruz ki, sol beyin, kelime ve sayılarla ilgilenen, sağ beyne nazaran geçmişin üzerinde daha çok duran beyin alanıdır. Bu alanın özellikleri, soğuk, keskin, köşeli, mesafeli ve sert olması, katı kurallarının bulunmasıdır. Sol beyin ’eğer’ ve ’fakat’ sözlerini çok kullanır. Bu iki kelime hemen karar vermemeyi ifade eder. Beynin sol tarafı, bir şeyi anlamaya çalışırken aynı zamanda ertelemeye de yatkındır. Ayrıca benmerkezci olma eğilimindedir. Kendisini mutlu edecek şeyleri önemser. Bu sebeple de kendisi önceliklidir. Erkeklerin sol beyinleri baskın çalıştığı için benmerkezci yanları baskındır. Beynin sol kısmı, iradeyi mantıksal olarak kullanır.
Sağ beyin duygusaldır!
Sol beyin, yeni fikirlere açık değildir. Koruyucu, tutucu ve savunucudur. Oysa sağ beyin farklılıklara gebedir. Deneme yanılmayla karar verir. Duygusal alanlarla ilgili olduğu için istekleri hemen olsun ister. Stratejik düşünmek yerine, taktik bulur. Arzularını ertelemekten hoşlanmaz. Hızlı karar verip harekete geçmek eğilimindedir, acelecidir.
Sol beyin eril, sağ dişildir
Sol beyin, yeni fikirlere açık değildir. Koruyucu, tutucu ve savunucudur. Sağ beyin farklılıklara gebedir. Deneme yanılmayla karar verir. Sol beyin sayı ve rakamlarla ilgilenirken sağ beynin ilgi alanı daha çok görsel konulardan ve zevklerden oluşur. Estetik kaygılar sağ beyinde etkilidir.
Sağ beyin sevgiye göre karar verir!
Sağ beyni baskın çalışan kişiler iradelerine duygularını katarlar. Bir insanla iş yaparken ya da onun hakkında karar verirken kâr-zarar analizi yapmaktan çok, onu sevip sevmediklerini ölçü alırlar. İnsanları analiz ederken "o beni çok sever" ya da "ben onu çok severim" diyerek referanslarının duygu olduğunu belli ederler.
Sağ beyin niyete sol beyin sürece bakar
Sol beyinde niyet önemli değildir. Sürece ve sonuca bakar. Sağ beyin ise niyete göre hareket eder. Sol beyin hayal kurmaz ama sağ beyin hayalcidir. Yine sağ beyin sezgilere çok değer verir. Beyin görüntüleme çalışmalarında sol beynin görsel unsurlara hızlı tepki verdiği ortaya çıkmıştır. Oysa sağ beyin duygusal sayılabilecek uyarılara daha çabuk cevap vermektedir.
Sağ beyin sempatik, ön beyin empatiktir
Sol beynin önceliği kendisindeyken, sağ beynin önceliği başkalarındadır. Oysa ön beyin, önceliğin kendisinde mi yoksa başkalarında mı olacağını, hangi şartta nasıl tercihler yapacağını iyi belirler. Ön beyin empatik düşünür. Mesela, sol beyniyle düşünen bir kimse karşısındakine yol tarif ederken, yönleri kendisine göre tarif eder. "Sola gideceksin" dediğinde bu sol taraf kendi soludur. Oysa empati yapabilen insan karşı tarafın yönünü dikkate alır.
Sol gerçekleri, sağ beyin duyguları analiz eder
Sağ beyin pembe düşler görür. Gerçeklerden uzak hayaller kurmak onun işidir. Sol beyin ise, hayali ve sezgileri önemsemez, kullanmaz. Sağ beyin dişil özellikler barındırdığı için, sezgisel düşünmeye yatkındır ve sezgilerinde çoğunlukla haklı çıkar. Ön beyin ise sezgileri süzgeçten geçirerek kullanır. Her hissettiğini doğru kabul eden sağ beyne mukabil, ön beyin sezgilerinin doğru olup olmadığını anlamaya çalışır. Sol beyin gerçekleri, sağ beyin duyguları, ön beyin ise doğruları analiz eder ve öncelik verir.
Sol beyinde erkeksi özellikler baskın!
Sağ beyin duygusal kararlar verdiği için, bu kararları inanarak vermek ister. Sol beyin, inanamasa da karar vermekten yanadır. Sol beyin tekil ve erildir. Yani erkeksi özellikleri baskındır. Sağ beyin ise çoğulcudur ve dişil özellikleri vardır. Sol beyin anlamaya çalışırken, sağ beyin hissetmek için uğraşır. Sol beyin karşılaştığı olaylarda çıkarı doğrultusunda tepkiler verirken, sağ beyin sempatik bir bakışıyla yaklaşır. Yani kendini hemen olaya kaptırır. Sağ beyni baskın çalışan kimse, birisi ağladığı zaman onunla beraber ağlar. Kendisinden çok başkalarını mutlu etmeye uğraşır. Kadınlarda bu özelliğe sık rastlanır, kadınların şefkat duyguları yoğundur ve iyi annelik yaparlar.

EĞİTİM , EĞİTİM , EĞİTİM


GERÇEK EĞİTİM BÖYLE OLUR

Finlandiya, dünya üzerinde en saygın eğitim sistemine sahip olan ülke konumunda. Nordik ülkesi uluslararası araştırmalara göre de neredeyse her çalışma içerisinde her zaman ilk onda olmayı başarıyor. Buna rağmen, ülkedeki yetkililer ve uzmanların 'biz zaten en iyisiyiz' diyerek rehavete kapılmaya hiç niyeti yok. Birkaç yıl önce Finlandiya'da eğitim sisteminde gerçek bir devrim yapılmasına karar verildi ve geçen yıl itibariyle de bu devrim hayata geçti.
Peki eğitim sistemindeki bu devrim neyi kapsıyor? Belki kulağa garip gelebilir ama Finlandiyalı yetkililer eğitim müfredatlarındaki tüm dersleri kaldırdılar.
Yeni sistemle amaçlanan, çocuklara 'daha fazla oyun, daha az ders' sunmak. Bu büyük değişiklikle beraber de dersliklerde fizik, matematik, edebiyat, tarih ya da coğrafya gibi 'konu dersi' olmayacak.

Eğitim Bakanı Marjo Kyllonen, Helsinki'de geçen yıl yaptığı basın toplantısında detayları kamuoyu ile paylaşmıştı. Kyllonen'in eğitim sistemindeki bu değişikliğin sebebini açıklayan kısa ve net beyanı şu şekildeydi: "Bizler hala 19. Yüzyıl'ın ihtiyaçlarına yönelik eski moda bir eğitim sistemiyle hareket ediyoruz. Oysaki 1900'lü yıllardan bu yana çok şey değişti ve bizler de artık 21. Yüzyıl'ın ihtiyaçlarına göre bir eğitim sistemi planladık."

Yeni sisteme göre, Finlandiya'da konu bazında gerçekleştirilen dersler yerine, öğrencilere olaylar ve etkinliklerle disiplinlerarası formatta bir eğitim veriliyor. Örnek vermek gerekirse, İkinci Dünya Savaşı'nın anlatıldığı bir derste, konuya dair tarihsel, coğrafi ve matematiksel veriler birarada anlatılıyor.
Ayrıca dikkat çeken bir başka başlık ise "Kafede Çalışmak" adlı ders. Bu dersle beraber de öğrenciler İngilizce, ekonomi ve iletişim konularında tüm bilgi birikimlerini kullanabiliyor.

Son düzenlemeyle beraber öğrencilere her 45 dakikada bir 15 dakikalık ara sunuluyor. Okulda geçirilen süre de daha da kısaltılarak ortalama 5 saat olarak ayarlandı. Amerikalı öğrenciler günün ortalama 6 saatini ev ödevleriyle harcıyorlar. Finlandiyalı öğrencilerde ise bu süre ortalama 3 saat civarında.
Öğrenciler son sınıfa geldiklerinde 16 yaşının başında olacaklar. 7 yaşından önce ise okula başlamak yok.

Öğrencilerin kendi derslerini olaylar üzerinden kendilerinin seçmesi fikrinin, öğrencilerin derslere duyacağı hevesden, bilgi birikim ve gelecekteki duruşlarına kadar pek çok noktada fayda sağlayacağı düşünülüyor. Bu şekilde hiçbir öğrenci, herhangi bir dersi -örneğin, fizik, kimya ya da edebiyat gibi- 'ben şimdi bunu ne için öğreniyorum' düşüncesiyle bitirmek zorunda bırakılmayacak.

Yeni sistemle beraber gelenekselleşmiş öğrenci-öğretmen ilişkisi de değişti. Öğrenciler artık kocaman sıraların arkasında, endişeyle 'öğretmen bana soru sorsun da cevaplayayım' diye oturmayacak. Bunun yerine küçük gruplar halinde öğretmenlerle beraber problemleri tartışarak çözmeye çalışacak.
Finlandiya eğitim sistemindeki değişiklikler öğretmenleri de etkileyerek kolektif bir çalışmaya teşvik edecek. Okullardaki bu reform, farklı ders öğretmenleri arasında da ortaklaşa bir çalışmayı mecbur hale getirecek.


5 Ocak 2017 Perşembe

ASLA VAZGEÇME


KOVULDUĞU APPLE’I BİR NUMARA YAPTI
“Asla yılmayın, vazgeçmeyin, inanın, kalbinizin sesini dinleyin ve yaptığınız işi sevin!” Bu sözler ’ikonik’ bir başarı öyküsüne imza atan Apple’ın kurucusu Steve Jobs’a ait. Okulu yarıda bırakan, garajda kurduğu şirketle bilgisayar devrimine imza atan Steve Jobs her koşulda hayallerinin peşinden gitmeyi bildi...
Adı her ne kadar ’Steve Jobs’ olsa da bir Arap olarak dünyaya geldi. Doğduktan bir hafta sonra ailesi tarafından evlatlık verildi. Okulu yarıda bıraktı, bilgisayarların bugünkü tipografik yapısını oluşturdu. Kendi kurduğu Apple’dan kovuldu, ama sonra...
“Asla yılmayın, vazgeçmeyin, inanın, kalbinizin sesini dinleyin ve yaptığınız işi sevin!”
Steven Paul Jobs, 24 Ocak 1955’te San Fransisco’da doğdu. Biyolojik babası Abdulfettah John Sandali ile biyolojik annesi Joanne Schieble, Steven’ı Paul ve Clara Jobs çiftine evlatlık verdi.
Kaliforniya Cupertino Lisesi’ne devam eden Steve, okul saatleri dışında Palo Alto’da bulunan Hewlett-Packard merkezindeki derslere katıldı. Kısa süre sonra aynı yerde yaz stajına kabul edildi ve Steve Wozniak ile birlikte çalıştı. Tanıştıklarında Wozniak 21, Jobs ise 16 yaşındaydı.
Liseyi bitiren Jobs, Portland’daki Reed College’a kabul edildi, ancak sadece bir dönem sonra okulu bıraktı. Bir süre bazı derslere dışarıdan katılmayı sürdüren Jobs, arkadaşlarının yurt odalarında yerde yatarak, yemek parası için boş kola şişeleri toplayıp geri dönüşüme götürerek ve haftada bir bölgedeki Hare Krishna tapınağında bedava yemek yiyerek geçimini sağladı.
Steve, o günlerde Reed’de aldığı dersler arasında bulunan ‘Kaligrafi’ için ileride şunu diyecekti: “O derse kaçak olarak girmeseydim bugün Mac’teki o farklı font tasarımı olmazdı”.
1974’te California’ya geri dönen Jobs, Wozniak ile birlikte Homebrew Computer Club (Ev Yapımı Bilgisayar Kulübü) toplantılarına katılmaya başladı. O sıralarda aklına koyduğu Hindistan gezisi için para biriktirmek amacıyla bir süre oyun ve donanım üreticisi Atari’de teknisyen olarak çalıştı.
Ruhani aydınlanma için çıktığı Hindistan gezisinde, sonradan ilk Apple çalışanı olacak Daneil Kottke Jobs’a eşlik ediyordu. Ülkesine geleneksel Hint giysileri içinde, başı traşlı ve Budist olarak dönen Jobs, psikadelik uyarıcılar da kullandı, Jobs o günkü maceralarını “hayatımda yaptığım en önemli birkaç şeyden biriydi” diye yorumlayacaktı.
Atari’de eski işine geri dönen Steve, Breakout adlı oyun için bir devre kartı yapmakla görevlendirildi. Atari, kartın daha az yer kaplamasını sağlamak için üzerinden eksiltilecek her bir yonga için 100 dolar ödül açıklamıştı. Devre kartı tasarımı konusunda pek bilgisi olmayan Jobs, arkadaşı Wozniak’la anlaşarak işi ona yaptırması karışılığında alınacak paranın yarısını önerdi.
Wozniak, herkesi şaşırtarak karttaki devre sayısını yüzde 50 oranında azaltmayı başardı. Jobs, daha sonra Wozniak’a Atari’den iş karşılığında 700 dolar aldığını söyleterek 350 dolar ödedi. Halbuki aldığı para 5000 dolardı.
Jobs tasarım ve pazarlama, Wozniak ise teknik birikimlerini Homebrew Computer Club’taki tecrübelerini birleştirerek, Jobs’ın garajında Apple I adını verdikleri ev bilgisayarını toplamaya başladı. Bilgisayar, siparişle satılıyordu.
APPLE’IN KURULUŞU
Jobs ve Wozniak, aralarına Ronald Wayne’i de alarak 1976’da Apple adlı firmayı kurdu. Apple I, ilk kez Personal Computing Festival’da sergilendi.
Apple’ın hızlı yükselişi Apple II ile başladı. Mike Markkula’ı yatırımcı olarak ortakları arasına katan Apple’a 1978’de Mike Scott CEO olarak atandı. Apple II, West Coast Computer fuarında büyük sükse yaptı. Bilgisayar, Apple’ın kitlesel pazarlamayla satılan ilk ürünüydü.
Jobs, 1983’te Pepsi-Cola yöneticisi John Sculley’i CEO olarak transfer etti. Jobs’ın Sculley’i ikna etmek için “Hayatının sonuna kadar şekerli su mu satmak istiyorsun, yoksa benimle gelip dünyayı değiştirmek mi?” diye sorduğu rivayet edilir. 1984’te Super Bowl finalinde gösterilen ‘1984’ adlı reklam filmi bu değişimin ilk işaretlerini veriyordu.
Yeni ortak yapısı yüzünden firmada çoğunluk hissesi bulunmayan Jobs, 24 Ocak 1984’te ilk Macintosh kişisel bilgisayarı tanıttı. Mac’in tasarımına Jef Raskin başlamış, gerisi Jobs tarafından tamamlanmıştı. Macintosh, dünyada grafik arayüz kullanan ilk kişisel bilgisayardı.
Mac satışlarının 1984 sonlarına doğru düşüş yaşaması ve hedeflerin tutturulamaması, Jobs ile CEO Scully’nin arasını açtı. Scully, Mayıs 1985’te Jobs’ı Macintosh bölüm başkanlığından alarak firmadan kovdu.
Aynı günlerde Jobs, NeXT Computer’ı kurdu. Oldukça pahalı olduğu için çok popüler olmayan NeXT iş istasyonları, ileri teknolojisi sayesinde parası olan belirli bir kesim için cazipti. NeXTcube, Jobs tarafından “sadece kişisel değil, kişiler arası bir çalışma istasyonu” olarak tanımlanmıştı. Cihaz magnezyum kasasıyla da Jobs’ın dış tasarıma verdiği önemi gösteriyordu. Firma, IBM ile işbirliğine gitti.
Jobs 1986’da sonradan adı Pixar olarak değişecek olan The Graphics Group’u Lucasfilm’den 10 milyon dolar ödeyerek satın aldı, ilk iş olarak da çalışanların yarısının işine son verdi, ellerindeki hisseleri geri satın aldı. Firma, Disney ile işbirliği içinde Toy Story, A Bug’s Life, Toy Story 2, Monsters, Finding Nemo, Cars, Ratatouille, Wall-E, Up gibi pek çok animeye imza attı.
Jobs aynı yıl, biyolojik anne babasıyla kızkardeşinin kimler olduğunu öğrendi.
APPLE’A DÖNMESİ
Apple, 1996’da NeXT’i, 429 milyon dolara satın aldı. Jobs eskiden kurucu ortak olduğu firmaya, ‘gayrıresmi CEO danışmanı’ olarak dönmüş oldu. Kısa sürede Apple’ın ‘perde gerisindeki CEO’su’ konumuna gelen Jobs, firmanın zarar etmesine yol açtığını düşündüğü Newton, Cyberdog, OpenDoc gibi projelere son verdi. NeXT’e ait NeXTSTEP yazılımı, Mac OS X işletim sisteminin nüvesini oluşturdu.
Jobs’ın dönüşüyle atılıma geçen Apple, iMac serisini başlatarak kişisel bilgisayar algısını bir kez daha değiştirdi, uzun aradan sonra yeniden kara geçmeye başladı. Jobs, 2000’de firmanın ‘resmi’ CEO’su oldu.
Renkli iMac ile Power Mac G3, 5 Ocak 1999’da tanıtıldı. Onu 2000’de Power Mac G4 Cube izledi.
Jobs, müzik piyasasının kökten değiştiren kişisel dijital müzik çalar iPod’u tanıttı. iPod’ları 2002’de Windows uyumlu hale getiren Apple, ertesi yıl bugün bile en büyük müzik ve film satış mağazaları arasında ilk sıralarda bulunan iTunes Müzik Mağazası’nı açtı.
Power Mac G5’in duyurulduğu 2003’te Jobs’a pankras kanseri teşhisi kondu. 2004’te ameliyat olan Jobs’ın pankreasından tümör alındı.
Pixar, 24 Ocak 2006’da Disney tarafından 7.4 milyar dolara satın alındı. Jobs, yüzde 7’lik hisseyle Pixar’daki en büyük kişisel hissedar oldu.
Mobil telefon işine girme kararı alan Apple, farklı ve kullanışlı arayüzüyle akıllı telefon pazarında büyük değişimlere öncülük eden iPhone’u 2007’de tanıttı. iPhone, Pixar yapımı Ratatouille’in gösterime girdiği gün, 29 Ocak 2007’de, ABD’de piyasaya çıktı.
2009 başında sağlık nedenleriyle 6 ay izin alan Jobs, karaciğer nakli ameliyatı geçirdi. Jobs, 2010 başında yine sahneye çıkarak, kişisel bilgisayar dünyasında büyük bir devrim kabul edilen iPad’i tanıttı.
Hastalığı ilerleyen Jobs, Ağustos 2011’de Apple’ın CEO’luk koltuğunu Tim Cook’a devretti. Aynı günlerde Apple firmasının hisse fiyatı bazında piyasa değeri 340 milyar doları geçmişti.

ETKİLİ YÖNETİM


Şirketlerde pozitif yönetim zamanı
Çalışanların eksik ve zayıf yönlerine değil de halihazırda ‘güçlü’ olan yönlerine odaklanmak ve bu yönleri daha da parlatmak, bir takdir kültürü yaratmak diye özetleyebileceğimiz ‘pozitif psikoloji’yi benimseyen şirketlerin verimliliklerinde ve çalışan bağlılıklarında ciddi artışlar oluyor. Son dönemde pozitif psikolojiyi keşfeden ve yavaş yavaş adım atan şirket sayısı hızla artıyor.
Pozitif psikolojide amaç kişilerin eksik, zayıf yönlerine değil de iyi oldukları, güçlü oldukları özelliklerine odaklanmak ve böylece eleştiri kültürü yaratmadan, negatif duygular yaymadan kişinin hali hazırda güçlü olan yönlerini daha da güçlendirmek, kişiyi iyi hissettirmek. Şirketlerde pozitif psikoloji kültürü hakim olduğunda çalışan bağlılığında da verimlilik de ciddi artışlar oluyor. 
Gallup’un araştırmasına göre güçlü yönleri takdir edilen çalışanların kuruma bağlılıkları ve katkıları, eksik tarafları eleştirilenlerden daha fazla. Güçlü yönlerini öğrenenler yüzde 7,8 daha üretken olurken, her gün güçlü yönlerine odaklanan takımlar yüzde 12.5 daha üretken oluyor ayrıca çalışan sirkülasyonu da yüzde 14.9 azalıyor. Yine Gallup’un araştırmasına göre güçlü yönlerini her gün işte kullananlar 6 kat daha fazla bağlılar.
Corporate Leadership Council’ın 1.500 kişi üzerinde yaptığı araştırmaya göre yöneticiler kendilerine bağlı çalışanların zayıf yönlerine odaklandıklarında çalışanların performansları yüzde 27 düşüyor, güçlü yönlerine odaklandıklarında ise yüzde 36 artıyor.
‘İşten Ayrılış nedenini sormam’
Pozitif psikoloji 1998 yılında Martin Seligman tarafından bulundu. 2003 yılında Michigan Üniversitesi’nde bir grup psikolog ve işletmeci, pozitif psikolojiyi iş hayatı ile nasıl birleştiririz diye çalışmaya başlıyor ve aynı yıl Pozitif Çalışma Akademisi’ni kuruyorlar. Bu akademi de eğitim alan isimlerden biri de şu anda Boyner Grup İK, Kurumsal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik’ten Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak görev yapan İdil Türkmenoğlu. Boyner Grup bugün ‘pozitif yönetim’ uygulayan ender şirketlerden biri. Kendisi de pozitif psikoloji master’ı yapan, aynı zamanda ‘Pozitif Yönetim’ başlıklı bir kitap yazan Türkmenoğlu, pozitif psikolojinin farkını şöyle anlatıyor: “Örneğin performans değerlendirmelerde eksik yönler ortaya çıkar, iletişim yeteneklerin zayıfsa seni bin sene iletişim eğitimine gönderir şirket, kişinin özgüvenini de yıkar, senin parlak taraflarını dikkate almaz, halbuki pozitif psikoloji uygulayanlar diyor ki, tamam idare edecek düzeyde iletişim eğitimi alsın, ortalamaya çekelim ama biz iyi olan özelliklerine odaklanalım.”
Pozitif psikolojide kullanılan dil çok önemli. Bir eğitime “Sayın xx şu tarihte eğitime katılım zorunludur” demekle, “Sevgili xxx şu tarihlerden istediğine katılabilirsin, dört gözle bekliyoruz” demek arasında çok büyük fark olduğunu söyleyen Türkmenoğlu, “Bazen romantik buluyorlar, ama iş sonuçlarına katkısını biliyorum. 2005’ten bu yana mülakatta bir defa bile ‘Niye eski şirketinden ayrıldın’ diye sormadım, ‘bizi niye tercih ediyorsun’ diye soruyorum, aslında aynı soru ama ilkinde karşındakini eziyorsun” diyor. Pozitif psikoloji kullanan şirketlerden bir diğeri de Ford Otosan. Tüm yöneticilere pozitif psikoloji eğitimi verdiklerini söyleyen Ford Otosan İK Direktörü Nursel Ölmez Ateş, “Bir süreç tarif ettik, burada temel konu kişinin olumlu duygularına hitap edebilmek. Temelde, lügatımızdan negatif cümlelerin çıkartmaya odaklandık, bir takdir kültürü yarattık” diyor. 
Yaratıcılığı arttırıyor
Bugüne kadar 10 civarında firmaya pozitif psikoloji eğitimi verdiklerini söyleyen Navitas’ın kurucusu Demet Uyar, “Günümüzde çok önemsenen yaratıcılık, inovasyon gibi kavramlar aslında pozitif duygularla çok bağlantılı. İnsanlar negatif ruh halindeyken kısır döngüde kalıyorlar, yaratıcı düşünemiyorlar. Mutlu olunca beyin de daha aktif ve üretken çalışıyor. Başarılı olmanın yolu mutluluktan geçiyor. Burada da pozitif liderlik kavramı gündeme geliyor. Çoğu liderde bu eksik. Oysaki kişilerin ihtiyaçları, çok küçük dokunuşlar. Bir negatif duyguya karşılık minimum 3 pozitif olayolmalı. Gergin çalışma ortamlarında, yöneticiden işiteceğiniz birkaç takdir sözü sizi tekrar kendinize getiriyor” diyor.
‘BENİMLE KAL’ MÜLAKATI
Pozitif psikolojiyi kullanan şirketlerin ortak özelliklerinden biri de başta yüksek potansiyelliler olmak üzere çalışanlarıyla yaptıkları stay interview’lar yani ‘şirkette kal mülakatları’. Genel olarak ‘çalışanları şirkete ne bağlıyor’ sorusuna cevap aramak ve yola beraber devam etmek istedikleri çalışanlarla ortak bir gelecek tasarlamak. Boyner Grup’ta da benimle kal mülakatları yapılıyor. İdil Türkmenoğlu, bu mülakatları nikah tazelemeye benzetiyor: “Benimle kal mülakatında amaç benimle kalmasını istediğim kişilerle vakit geçirmek. Nikah tazelemek gibi. Amaç ‘sen kıymetlisini’ hatırlatmak, birlikte ne yapalım diye işi paylaşmak. Çok kıymetli bir insanın ‘mutsuzum, gidiyorum’ demesi kadar üzücü bir şey yok, o aşamaya gelmeden hissetmek önemli.”  
Pozitif psikoloji nasıl uygulanır?
DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden psikolog Özge Berçin Keleş, işyerinde pozitif psikoloji uygulamalarını şöyle sıralıyor: 
- Performans değerlendirmelerinde geçmiş dönemde yaptıklarını (başarılarını) öne çıkarır, bundan sonra yapabileceklerini de buna göre belirler.
- Tüm çalışanlar iyi bir şey yaptıklarında davranış odaklı takdir alırlar ve başkalarını da takdir etmeyi öğrenirler.
Eğitim gelişim süreçleri planlanırken çalışanın yapamadıkları değil, yapabileceklerine odaklanılır.
- Bir kriz oluştuğunda çalışanlar problemin sorumlusunu bulmaya değil, problemin nasıl çözülebileceğine odaklanırlar
- Kurum içi iletişimde tüm mesajlar olumlu ve pozitif bir dille yazılır. Yasaklar konuşulmaz.

MUTLULUĞUN SIRLARI


Mutlu insanların özellikleri:
İnsan mutlu olduğu için mi huzurlu olur yoksa huzur mu mutluluğu getirir? Mutlu olmanın özel bir sırrı olmasa da  kendisini mutlu hisseden insanların ne yaptıklarına dair bilgiler bize bazı ipuçları verebilir. İşte mutlu insanların ortak yönleri...
Kimler daha mutlu sorusuna bir yanıt bulmak sanıldığından çok daha zordur. Mutlu insanlara bakarak bir çıkarımda bulunmak mümkün olmakla birlikte bu kişilerin bu özelliklere sahip oldukları için mi, yoksa mutlu oldukları için mi bu özelliklere sahip oldukları tartışmaya açık bir konudur. Fakat yine de bir çok kişiye göre daha mutlu olan insanların özelliklerine baktığımız zaman bazı şeyler söylemek mümkün gibi görünüyor.
  • Kendisini iyi tanır
  • Kendi istek ve gereksinimlerinin farkındadır. İsteklerine ve gereksinimlerine sahip çıkar. Bunları sahiplenir ve bunları karşılamak için elinden geleni yapar. Karşılanmadığında bunu kendi değerliliği ile ilişkilendirmez. İstek ve gereksinimleri karşılandığında hiçbir suçluluk duymadan tadına varır.
  • Kendisinin olduğu gibi başkalarının da istek ve gereksinimleri olduğunu bilir ve kabullenir. İstek ve gereksinimlerinin diğer insanların istek ve gereksinimleri ile çatılabileceğinin farkındadır. İstek ve gereksinimler çatıştığında bencilce bir inatlaşmaya girmez. Diğer insanları yok saymadan kendi isteklerine sahip çıkar, onları gerçekleştirmeye çalışır
  • Kimsenin istek ve gereksinimini ne daha önde tutar ne de daha geride...
  • Sınırlarını iyi bilir. Neyi yapıp yapamayacağını, zayıf ve güçlü yönlerini, iyi ve kötü yönlerini kabullenir. Bunları ne şişinmek için ne de kendisini aşağılamak için kullanmaz.
  • Zayıf ve kötü yönleri için kendine anlayışlı davranır
  • Kendini ve diğer insanları olduğu gibi kabul eder
  • İlişkilerde hiç bir çatışma yaşanmaması gibi bir beklentisi yoktur
  • Kendisiyle ve dünyayla barışıktır
  • Güçlü ve iyi yönlerini kendini ve çevresindekileri geliştirmek için cömertçe kullanır.
  • Kendisini sever. Bu sevme başkasını aşağılamaktan ya da küçümsemekten beslenmez.
  • Kendine güvenir. Bu güven kendini değerli bir insan olarak görmekle ilgilidir ve içi boş bir güven değildir
  • Kendisinden memnundur
  • Başkalarını (kuşku, haset ya da kıskançlık duymadan) sevebilir
  • Özdeğerlilik duygusunun dışarıdan beslenmeye gereksinimi yoktur
  • Başkaları tarafından sevildiği konusunda hiçbir kuşkusu yoktur. Kendisini sevilmeye layık bir insan olarak görür.
  • Kendi hatalarına gülebilir
  • Kin tutmaz
  • Her türlü iyiliği ve ödülü hak ettiğini düşünür
  • Sıradan başarılardan bile zevk alır
  • Yarışmaktan çekinmez, kaybettiğinde bunun dünyanın sonu olmadığını bilir, kazandığında ise bunun keyfini çıkarabilir
  • Arkadaşları vardır ve sürekli arkadaşlıklar kurabilir
  • İşini sever, işini gerektiği biçimde yaptığını düşünür
  • Doyumlu cinsel yaşamı vardır
  • Diğer insanları küçümseme gereksinimi duymaz
  • Hem kendini hem başkasını affedebilir
  • Kendisine yanlış yapma hakkı tanır
  • Geleceğe umutla bakar
  • Geleceği kurmaya çalışır fakat gelecek için bugünü ıskalamaz
  • Mutlu olmayı sürekli ertelemez
  • Ölümü ve ölümlülüğü kabullenmiştir
  • Kusursuz olmadığını bilir ve kendini kusursuzmuş gibi davranmak zorunda hissetmez
  • Çevresindekileri olduğu gibi kabul eder ve zorlayıcı bir değiştirme çabası içinde olmaz
  • Her çatışmayı ya da anlaşmazlığı mutlaka kazanması gereken bir meydan savaşına dönüştürmez
  • Öfkesini hisseder, fakat öfkesine kapılmaz ve öfkesini denetleyebilir
  • Herkesi sevmek zorunda olmadığını bilir
  • Kendini sevdirmek için sürekli çaba içinde değildir
  • Eğlenebilen, eğlenmeyi bilen bir kişidir
  • İnisiyatif kullanabilir, girişkendir
  • Empati yapabilir
  • İletişim kurma becerilerine sahiptir.

HAYALLERİNİ BEKLETME


Tutku varsa başarı da var
Aslında hiçbir şey irademiz, isteğimiz ya da becerimiz dışında ilerlemiyor. Çok uç ve sıra dışı durumlar hariç. Neyi seçersek onu yaşıyoruz. Neyi seversek en çok onda başarılı oluyoruz. Neyi planlarsak ona doğru yol alıyoruz. Nasıl mı? 
Her birimiz anayola ulaşmaya çalışıyoruz. Ama her birimiz başka patikalardan hayatımıza yön veriyoruz… Yollarımız birbirinden ayrı. Kimi zaman sağa ve sola dönüşler var kendi içinde. Hatta bazen geriye dönmemiz gereken çıkmazlara bile girebiliyoruz.
Seçimlerimiz…
Her biri farklı bir renk hayatımızda. Ardından hızımız giriyor devreye. Hem de seçimizden hemen sonra. Bambaşka zamanlarda varmamızı sağlıyor hedeflediğimiz yere. Ardından adımlarımız! Gideceğimiz yer her gün aynı olsa da, varış anımız mutlaka bir diğer günden farklı oluyor.
Tam da bu nedenlerden dolayı, aslında her gün hangi yoldan nasıl yürümek istediğimize biz karar veriyoruz. Hemen o an mı? Bu konuda biraz düşünmemiz gerekir. Anlık kararlarla bir hayat yaşanabilir mi sizce? Planlarımızın olması gerekmez mi?
Hayal et, planla, elde et, gülümse
Aslında hiçbir şey irademiz, isteğimiz ya da becerimiz dışında ilerlemiyor. Çok uç ve sıra dışı durumlar hariç. Neyi seçersek onu yaşıyoruz. Neyi seversek en çok onda başarılı oluyoruz. Neyi planlarsak ona doğru yol alıyoruz.
Önce rüzgarın varlığını hesaplıyoruz, sonra uçurtmayı gökyüzüne bırakıyoruz. Ya da nefes alabileceğimiz mesafeye kadar koca dağlara tırmanmayı seçiyoruz. Derinlere dalıyoruz okyanuslarda, hayalimiz var. ‘Keşfetmek.’ Daha önce görülmemiş dokunulmamış topraklara yolculuk ediyoruz. Bazen bir keşiş, bazen bir öğretmen, kimi zamansa hiçbir şey bilmeyen bir çocuk olup oradan öylece meraklı gözlerle bakıyoruz. Becerilerimiz, merakımız ve hayallerimiz doğrultusunda kısa, orta, uzun vadede ne yapacağımızı düşünüyoruz ve soruyoruz kendimize.
Hayalim var mı?
En başta bunu düşünmem gerekir. Bir hayalim var mı? Peki bu hayalim gerçekçi mi? Hayalimi gerçekleştirmem için somut neler yapmam gerekir? Cevaplar sende. Bunlar, üniversite sınavında istediğin puan için çalışmak, ya da istediğin işe girebilmek için dil öğrenmek gibi şeyler olabilir…
Hedefim var mı?
Öğretmen olmak istiyorum! Uzaya çıkmak istiyorum! Amerika’da yüksek lisans yapmak istiyorum! Asker olmak istiyorum! Doktor olmak istiyorum! Ya da; ben aslında ne yaparak mutlu olmak  istiyorum?
Plan yaptım mı?
Tüm bunları gerçekleştirecek bir planım var mı?
Cebinden çıkarıp çıkarıp bakabileceğin ve üzerine tikler atabileceğin, inandığın bir plan olmalı. Yok mu? O zaman bir yerden başlamalısın plan yapmaya. Al kağıdı kalemi. Plan için gerekli olan tüm ihtiyaçların zihninde. Planın hayata geçmesi onu ne kadar gündeminde tuttuğuna bağlı. Unutma yazı daima kendini sana hatırlatır!
Kısa, orta ve uzun vadede yapacaklarımı belirledim mi? Sırala! Unutma; sıraladıkça önceliklerin ortaya çıkmış olacak.
Başkaları nasıl başarmış?
Örnek alabileceğim, daha önce benim istediğim yere ulaşmış kimler var? Mutlaka hayatlarını incelemelisin. Varsa kitabı, filmi hemen edin. Mutlaka sana kendi başarısının sırlarından verecektir.
Daha önce kimse yapmamışsa…
Eğer daha önce kimsenin yapmadığı bir şeyi yapacaksan, korkma! Üzerine git. Seni vazgeçirmek isteyenler olacak… Vazgeçme. Çünkü senin bir hayalin ve harika bir planın var. Şansını kendin yarat.
Zaman koy
Kendine mutlaka bir zaman aralığı koymalısın. Hayallerine istediğin zamanda ulaşabilmek için; “bunu şu güne kadar yapacağım’ demelisin. Yapamadığında ne kendini cezalandırmalısın ne de o hayalin üzerine zorlamalısın. Bak bakalım, tüm adımlar hazır olduğunda çalışmalarından ve o işten mutluluk duyuyor musun? Bu hayale karşı tutkulu musun? Neden mi? Çünkü tutku çok önemli. Çünkü ısrarcı olmanın gücü tutkudan gelir.
Bu soruları samimiyetle cevaplayabiliyorsan bence artık kesinlikle o minik patikadasın. Yol senin. Seçim senin. Geri dönüşler olsa da, hayal senin. 

DEĞİŞİM VE GELİŞİM


Tavrınız Neden IQ'dan daha Önemlidir
Yüksek IQ, başarı için tek başına yeterli midir? Öyle olduğunuz düşünüyorsanız sabit zihniyetli olabilirsiniz. Ve bu durum değişimle başa çıkmanızı oldukça güçleştirebilir. Oysa hayat tamamen sürekli değişim ve gelişim üzerine kurulmuştur. İşte değişim karşısındaki tavrımızın gelişimimiz üzerindeki etkileri…
Konu başarı olduğunda bazı insanların akıllı olarak dünyaya geldiği ve geri kalan hepimizi gölgede bıraktığını düşünmek kolaydır. Fakat Stanford Üniversitesinde yapılan yeni araştırmalar bu fikrinizi (ve tavrınızı) değiştirecek.
Psikolog Carol Dweck bütün kariyerini tavır ve performans üzerinde harcadı, ve son çalışması gösteriyor ki takındığınız tavır IQ'nuzdan daha fazla başarının belirleyicisidir. 
Dweck insanların temel tavırlarının iki alt kategoriye ayrıldığını bulmuştur: Sabit Zihniyet ya da Gelişime Açık Beyin Yapısı.
Sabit Anlayışta siz kim olduğunuzu bildiğinizi var sayarsınız ve değişmeyeceğinize inanırsınız. Bu zorluklar ile mücadele ederken sorunlar yaratır çünkü üstesinden gelebileceğinizden daha zor gözüken bir şey sizi umutsuz ve çaresiz hissetmeye götürür.
Gelişime açık kafa yapısına sahip olan insanlar çaba göstererek gelişebileceklerine inanırlar. Onlar düşük IQ'ya sahip olsalar bile sabit zihniyete sahip insanlardan daha üstün performans sergilerler, çünkü onlar kendilerine yeni fırsatlar sunabileceğinden mücadeleleri kucaklarlar. 
Genel görüş akıllı olmak veya güven aşılamak gibi kabiliyetlere sahip olmayı önerecektir. Tabi ki böyledir. Ama sadece gidişat kolayken. Hayatta belirleyici faktör aksilikler ve zorluklarla nasıl başa çıktığınızdır. Gelişime açık kafa yapısına sahip insanlar aksilikleri kolları açık karşılarlar. 
Dweck'e göre, hayatta başarı, başarısızlıklarla nasıl götürdüğünüz ile alakalıdır. O gelişime açık kafa yapısına sahip insanların başarısızlığa yaklaşımını şöyle açıklıyor, "Hata bir bilgidir-biz onu hata olarak etiketleriz. Fakat o daha çok, 'Bu şekilde olmadı, ama ben bir problem çözücüyüm bu yüzden başka bir yolunu deneyeceğim."'
Grafiğin hangi tarafında olursanız olun bazı değişiklikler yapıp gelişime açık beyin yapısına ulaşabilirsiniz. Takip eden stratejiler beyin yapınız üzerinde ince bir ayarlama yaparak beyninizin gelişime ne kadar açık olduğu konusunda emin olmanızı sağlayacak.
Çaresiz Kalmayın. Hepimizin çaresizlikte dibe vurduğu anlara vardır. Burada sınavımız bu duygu haline nasıl bir tepki vereceğimiz ile alakalıdır. Ya ondan bir şeyler öğrenip ilerleriz veya bizi aşağı çekmesine izin veririz. Çaresizlik durumunda kendilerini bıraksalar asla oldukları kişiler olmayacak sayısız başarılı insan vardır: Walt Disney "hayal gücünden yoksun olduğu ve hiç iyi bir fikri olmadığı" için Kansas City Star'dan kovulmuştur. Oprah Winfrey hikayelerine "çok fazla duygusallık kattığı için" Baltimor'daki TV yönetmenliği işinden kovulmuştur. Henry Ford'un Ford'daki başarısından önce iki tane başarısız araba firması vardır ve Steven Spielberg USC Sinematik Sanatlar Okulun tarafından defalarca reddedilmişti. Bu insanlardan herhangi birinin sabit anlayışta olduğunu bir hayal edin ne olurdu? Onlar reddedilmelere yenik düşüp umutlarını kaybederlerdi. Gelişime açık bir beyin yapısına sahip olan insanlar çaresiz hissetmezler çünkü onlar başarılı olmak için başarısız olup tekrar sıçramaya istekli olmaları gerektiğini bilirler. 
Tutkulu Olun. Güçlü insanlar acımasızca tutkularının peşinde koşarlar. Her zaman bir yerlerde senden daha yetenekli birileri çıkacaktır ama sen bu yetenek eksikliğini tutkuların ile telafi edebilirsin. Güçlü insanların tutkusu onların mükemmelliği amansız takip etmeye iten şeydir. Warren Buffet en doğru tutkularınızı 5/25 tekniği olarak adlandırdığı teknikle bulmanızı öneriyor: En çok önemsediğin 25 şeyi bir yere not al sonra en alttan başlayarak 20 tanesinin üstüne çizik at. Geriye kalan 5 tanesi senin gerçek tutkularındır. Kalan hepsi sadece dikkat dağıtır. 
Harekete Geç. Açık görüşlü insanların korkularının üstesinden gelmesi bizden daha cesur olduklarından değil, sadece korku ve endişenin şok edici duygular olduğunu ve bu şokun üstesinden gelmenin en iyi yolunun harekete geçmek olduğunu bilmelerindendir. Gelişime açık insanlar güçlüdürler ve güçlü insanlar ilerleme kaydetmek için gerçekten mükemmel bir zaman olmadığını bilirler. O halde neden böyle bir zamanı beklesinler. Harekete geçmek hata yapma yönündeki bütün endişeni pozitif enerjiye dönüştürür. 
Daha fazla yol kat et. Güçlü insanlar en kötü günlerinde bile her şeylerini verirler. Her zaman daha fazla yol almak için kendilerini zorlarlar. Bruce Lee'nin çıraklarından bir tanesi her gün onunla 3 mil yol koşardı. Bir gün tam 3 mil tabelasına ulaşacakken Bruce, "Hadi 2 mil daha koşalım." Öğrencisi yorgundur ve "İki mil daha koşarsam ölürüm." Bruce'un cevabı? "O zaman koş" Öğrencisi beş mili bitirdiğinde baya sinirlenmişti. Bitkin ve sinirli bir halde Bruce'un karşısına çıkar ve Bruce'un yorumunu bekler, Bruce'un yorumu "Bırakırsan ölmekten bir farkın kalmaz. Sürekli olarak fiziksel ya da başka ne şekilde olursa olsun yapabildiğin şeylere sınır koyarsan bu geri kalan tüm hayatını etkileyecektir. Bu işine, ahlakına, bütün benliğine etki edecektir. Sınırlar yoktur. Yokuşlar vardır ama orada kalmamalısın. Onların ötesine gitmelisin. Bunu yapmak seni öldürecekse öldürür. İnsanın sürekli olarak seviyesini aşması gerekir."
Her gün biraz daha iyisini yapmazsan, o halde büyük olasılıkla her gün daha kötü duruma gidersin-ve bu nasıl bir hayat olur ki?"
Sonuçları Bekle. Gelişmiş anlayışa sahip insanlar zaman zaman başarısızlığa uğrayabileceklerini bilirler fakat onlar asla bunun sonuç beklemelerinden geri kalmalarına sebep olmasına izin vermezler. Sonuç beklentisi motive kalmanızı sağlar ve güçlenme döngüsünü besler. Bütün hepsinden sonra hala başaramayacağını düşünüyorsan o zaman neden rahatsız olasın?
Esnek ol. Herkes beklenmedik sıkıntılar ile karşılaşır. Gelişime açık anlayışa sahip insanlar sıkıntıları kendilerini başarmaktan geri tutan bir şey olmanın tam aksine gelişimin anlamı olarak görürler ve ona kucak açarlar. Beklenmedik bir durum güçlü bir insanı zorladığında onlar sonuç alana kadar beklerler. 
Bir şeyler istediğiniz şekilde gitmediğinde şikayet etmeyin. Yakınmak sabit zihniyetin açık bir işaretidir. Gelişime açık insanlar her şeyde bir fırsat arar bu yüzden yakınmanın onların yanında yeri yoktur. 
Sonuç Olarak
Yukarıdaki grafiğin sağ tarafında kalmak için her gün küçük şeylere nasıl tepki verdiğinizi takip edebilirsiniz.

DÜNYANIN EN ZENGİNİ NASIL YAŞIYOR ?


Bill Gates’i Geride Bırakıp Dünyanın En Zengin İnsanı
Olan İspanyol’un İnanılmaz Hikayesi

Dünyanın en zenginlerinin yer aldığı listede 2016 yılında Bill Gates ilk sıradaki yerini kaptırdı. Liste başında yer alan 79 yaşındaki tekstil imparatorunun ise inanılmaz bir hikayesi var. İşte o hikayeden çarpıcı bölümler…
 
ABD merkezli ekonomi dergisi Forbes’in yayımladığı milyarderler listesinde uzun bir aradan sonra zirve el değiştirdi.Dünyanın en zenginleri listesinde uzun zamandır bir numarada bulunan Microsoft kurucusu Bill Gates ikinci sıraya düşerken, Zara markasını da bünyesinde bulunduran İspanyol tekstil devi Inditex’in patronu Amancio Ortega oldu. Listede 2005 yılında 23’üncü, 2013 yılında 3’üncü olan Ortega 2016 yılı itibariyle 1’inci sıraya yükseldi.
 Forbes dergisi 79 yaşındaki İspanyol iş adamının varlığını 79 milyar dolar olarak gösterirken, ikinci sıradaki Bill Gates’in 78 milyar 100 milyon dolarlık serveti olduğunu açıklandı. Ortega’nın “dünyanın en zengin adamı” olduğu haberinin ardından sahibi olduğu Inditex şirketinin hisseleri tarihinin en yüksek seviyesine çıktı. Haliyle bu durum onun daha da zenginleşmesini sağladı, nihayetinde para parayı çekiyor.
1. Amancio Ortega, 28 Mart 1936 tarihinde Busdongo de Arbás, León, İspanya’da doğdu ve çocukluğu León’da geçti, 14 yaşında iken okulu bırakıp demiryolu işçisi olan babasının peşinden La Coruña, İspanya’ya taşındılar.
2. Tekstil sektörü ile tanışması burada oldu, bugün halen Coruna’da aynı yerinde çalışmaya devam eden Gala tekstil firmasında işi öğrendi.
3. Kısa bir süre sonra da 1972 yılında adını, isminin baş harflerinin tersinden okunmasından alan GOA konfeksiyon şirketini kurdu.
4. 1975 yılına gelindiğinde ilk eşi Rosalia Mera ile birlikte ilk Zara mağazasını açtı, aslında adını Zorba koymak istiyordu ancak bu isim çoktan alınmıştı. Ortega Zara’nın isim hikayesini şöyle anlatıyor: Artık bir marka yaratmak istediğimi biliyordum. Markanın adını Zorba koymak istedim, çünkü Anthony Queen’in ‘Zorba The Greek’ filmini çok beğenmiştim. Fakat isim için başvurduğumda bu ismin alındığını öğrendim ve çok üzüldüm. Onun yerine Zara’yı seçtim.”
5. Ortega halen bünyesinde Zara, Massimo Dutti, Oysho, Zara Home, Kiddy’s Class, Tempe, Stradivarius, Pull and Bear/Often ve Bershka gibi dünya çapında markalar barındıran Inditex Şirketler Grubu’nun çoğunluk hissesine sahip. Bu grubun dünya genelinde 6 bin mağazası ve 92.000’den fazla çalışanı vardır.
6. Amancio Ortega, yaşamında oldukça sıradan bir hayat sürüyor, kravat takmayı reddediyor ve genellikle kot ve tişört giyiyor.
7. Ortega işine son derece bağlı bir patron, şirketlerindeki üretim ve tasarım sürecinde oldukça aktif rol aldığı bilinmekte. Zaten “İşim benim değil ben işimin malıyım” diyerek bunu çok güzel özetliyor.
8. Ortega basında yer almayı kesinlikle sevmiyor, sadece bir kere Business week dergisine kapak olmuş, kapakta yer alan fotoğrafı da neredeyse medyadaki tek fotoğrafı. Çalışanlarının anlattığına göre öğlen yemeklerini kafeteryada çalışanlarla yiyor. Dünyanın tekstil ürününü üretmesine rağmen basit giyiniyor, mavi blazer ceket ve gri pantolon onun klasiği. Ünlü olmakla ilgili olarak da hiçbir derdi olmadığı anlaşılıyor. Ortega, “Neden basından bu kadar saklanıyorsunuz” sorusuna, “Sokakta sadece ailem ve birlikte çalıştığım insanlar tarafından tanınmak istiyorum” diye cevap veriyor.
9. Ortega’ya göre Zara’nın bu kadar başarılı olmasının sırrı ucuz fiyat politikası ve sürekli değişen kreasyon. Sık kreasyon değiştirmek onun için son derece önemli aynı zamanda müşterinin isteklerini en iyi anlayan kesimin satış pazarlama departmanı değil, sahada müşteriyle birebir ilişki halinde olan tezgahtarın olduğunu savunuyor Ortega. Belki de bu kadar büyük olmasının sebebi ayrıntılara bu kadar dikkat etmesidir.
10. Ortega’nın ne kadar sıradan bir hayat sürdüğünü oturduğu evden anlamak da mümkün, ikinci eşi Flora ile birlikte La Coruna’da bir apartman dairesinde yaşıyorlar.
11. Biz bu yazıyı hazırlarken, henüz güncellenmemiş olsa bile Bill Gates servetini 79 milyar doların üzerine çıkararak yine birinci sıraya yerleşti.
12. Sanırız Ortega buna çok sevinmiştir, zira bu kadar sade bir hayat yaşayan, göz önünde olmayı sevmeyen bir insanın dünyanın en zengin adamı olmasına sevinmesi pek olası gibi durmuyor.

LİDER DOĞULUR MU, SONRADAN OLUNUR MU , ?


Liderlikte 4 altın kural

Pozisyonunuz ne olursa olsun, liderlik özellikleriniz kariyerinizde büyük önem taşır. Akıllı şirketler ve çalışanlar, iş hayatında başarılı kalabilmek için liderlik özelliklerini geliştirmenin ne kadar önemli olduğunun farkındalar.
Geleceğiniz için hazırlanın:
Kariyer yolculuğunuz esnasında, birçok liderlik yeteneği öğreneceksiniz, aşağıdaki tavsiyeler de kariyerine hızlı bir başlangıç yapmanızı sağlayacak.
• İstekli olduğunuzu gösterin: Kişisel enerji bulaşıcı bir şeydir. Yapılan iş ne olursa olsun, o işe karşı istekli olduğunuzu gösterin. Diğer insanlar bunu gördüğünde onlar da işlerinde istekli olmaya başlayacaklar.
• İyimserlik yaratın: İşyerinde negatiflik, yıkıcı etkiler yaratabilir. Mesela patronunuz, bir projedeki yanlışlığı değil, sizden gelecek çözüm önerisini duymak ister.
• Yeniliklere açık olun: Yeniliklere karşı koyarsanız, iş hayatınızda başarılı olamazsınız. Mesela yeni bir projeye gönüllü olun ve değişim için diğer çalışma arkadaşlarınıza öncü olun.
• Takım Çalışmasına Yatkın olun: Günümüzde şirketler az kaynakla çok iş yapmak zorunda kaldıkları için takım çalışmalarına çok önem vermeye başladılar. Tek başınıza çalışmakta ısrar edip, başkalarını kontrol ederseniz, kariyer yolculuğunuzda zorluk çekersiniz.
Bir Liderin Görevleri Nelerdir?
Bir projede liderlik yapmanız gerektiğinde, kendinize yeni özellikler eklemelisiniz…
• Mümkün olduğunca çalışanlarınıza yetkiler verin. Projelerinizi, doğru kişilere verdiğinizden emin olun.
• Kendinizi işinize adamak, liderlik görevinizin en önemli kısmıdır. 8 saat çalışmak, bir işe kendinizi adadığınızı göstermez. İşinize ve kendinizi geliştirmeye bir gün içerisinde minimum 12 saat ayırın.
• Sizin özelliklerinizi tamamlayan çalışanları işe alın. Size benzeyen elemanlar aldığınızda, başarılarınızı kısıtlamış olursunuz. Becerilerinizden farklı becerilere sahip olan elemanları işe alırsanız, hedefinize daha kolay ulaşırsınız.
• Bu işi yapan arkadaşlarınızdan öneri alın. Bir projede ilk defa liderlik yaptığınızda, her şeyi bilemezsin. Bu işte en başarılı olan arkadaşlarınıza, bu işte nasıl başarılı olduklarını sorun.
• Çalışanlarınız yanında olun. Onlara ne kadar güvendiğinizi gösterin.