Yeni bir iş yapmaya başlamak heyecanlı bir yolculuktur .
Bu yolculukta başarılı olanlardan bazı görüşler ise şöyledir ;
Tecrübe
Bir şirkette veya kendi işinde bir tecrübe sahibi olanlar yeni girişimlerde belirgin bir avantaja sahiptir .
Onların iş hayatında herhangi bir konuda yetenek veya tecrübeleri vardır .
Bütçe
Bir işte çalışmış insanlar küçükte olsa bir başlangıç sermayesine sahip olabilirler . Ayrıca iş tecrübesi ve başlangıç sermayesi , banka kredilerini kolaylaştırmada bir anahtardır .
Dayanma Gücü
Tecrübe ve başlangıç sermayesinin büyük önemi olsa da başarıyı garanti etmez .Girişimcilerin gözden kaçırmamaları gereken bir nokta işte başarıya ulaşmanın zor ve uzun süre alacağıdır .
Rekabet
Büyük firmalar satıcılar üzerinde etki yapabilir ve bazı satıcılar sizin ürününüzü satma konusunda isteksiz davranabilirler .
İyi Muhasebe Ve Hukuk Danışmanlarıyla Çalışmak
Prosedürlerin yerine gelmesi açısından önemlidir .
Başarılı Bir Ekip Oluşturmak
Müşteri elde etmek ,işinizi büyütmek için çalışanlara ihtiyacınız vardır .Bu konuda eski müşterilerinizden referanslar alabilirsiniz .
Müşterileri Çeşitlendirmek
Yumurtaları hep aynı yere koyarsanız ekonomide oluşabilecek bir bozulmada zorluk yaşayabilirsiniz .
Pazarlama
Pazarlama kritik bir öneme sahiptir .Pazarda bir çok seçenek varken müşterilerin sizi fark etmeleri gerekir .
Bir çok Şapka Giymek
Yeni bir işe başlarken yapmanız gereken bir çok şey olacaktır .
Yapacağınız her farklı işe uygun hareket edin .
Yenilikçi Olun
Rakiplerinizden daha fazla düşünün , araştırın ve fark yaratın .
Bu Blogda Ara
16 Ocak 2010 Cumartesi
GİRİŞİMCİLERE ÖNERİLER
Konsantre ol...
İlk kez iş girişimi yapanlar kendilerini neredeyse her fırsata atlama zorunluluğunda hissederler . Bu durum verimliliği olumsuz yönde etkiler . On işi kötü bir şekilde yapacağına bir işi mükemmel şekilde yap .Başka bir projeye geçmeyi düşünüyorsan orijinal konu ile ilgili olmalı .
Ne yaptığını anla , anladığını yap .
Yaptığın işe yalnızca çekici veya dışarıdan karlı göründüğü için girme . Sevdiğin işi yap . İşin yeteneklerin ve hırsın üzerine şekillenecektir . Kalbin onun için çarpmıyorsa başarı gelemeyecektir .
İşini yarım dakikada anlat veya hiç anlatma
İşini anlatabilmek için bir yatırımcı ile karşılaşma ihtimaline hep hazır olmalısın . Kısaca ve anlaşılır olarak ne yapmak istediğini , hedeflerini kafanda hazır tut .
Ne yaptığının , yapamadığının , senin yapamayıp başkalarının yaptığının farkında ol .
Hiç kimse her şeyi bilemez .İşinde daha iyi olabilmek için etrafında tavsiye verenler olsun .
Başlangıç girişimcisi gibi davran
Pahalı ofisleri , hızlı arabaları , çok para harcamayı unut . Genel giderlerini düşük tut , bütçeni verimli kullan .
Hatalarını değerlendir
Hiçbir iş kitabı , iş planı geleceği bilemez , seni tek başına başarılı bir işadamlığına taşıyamaz .
Başarıya giderken dikensiz yol yoktur .
Önemli olan hatalardan dersler çıkartmak ve aynı hatayı ikinci kez yapmamaktır .
Başlangıçta kimse sermaye vermez .
Hiç kimse başlangıçta işine yatırım yapmayacaktır . bütçene uygun olarak iş modelinin başarılı olabileceğini kanıtlayan alternatifler ara .
Sağlıklı ol
Verimli olabilmen için kendine iyi bakman gerektiğini söyleyebilirim . Girişimcilik bir yaşam biçimidir . Mesai saatlerinde çalışılan bir iş değildir . Herhangi bir bahane bulma . Yemeklerini zamanında ye , spor yap , kendine süre ayır .
KARAR VERMEK
Adamın biri bilge bir kral olmakla ün salmış kralın yanına gider.
Krala şunu sorar 'Efendim söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır?'Kral 'Elbette' der. 'Kaç bacağın var senin?'Adam soruya şaşırarak 'İki efendim' der.Kral 'Pekala, tek bacağının üstünde durabilir misin?'Elbette' diye cevap verir adam.Kral 'O halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver'.Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir.Tamam' der Kral 'Şimdi de öteki bacağını kaldır.'Adam şaşırır 'Bu imkansız kralım' der.Gördün mü?' der Kral ' Özgürlük budur.Sadece ilk kararı almakta özgürsün.Ondan sonrasında değil.'
Hayat gerçekten böyleydi.İlk kararı alıyordun ve gerisi o ilk karara bağlı olarak gerçekleşiyordu.Hayat hata kabul etmiyordu.
İlk kararın doğruysa işler yolunda gidiyordu ama eğer yanlış bir karar aldiysan, herşey zincirleme yanlış gidiyordu.
Mesela mesleğini seçerken...
Hasbelkader, iyi düşünmeden, yeteneklerinin farkında olmaksızın bir meslek seçtiğinde ömür boyu işini zorla yapmaya mahkum oluyordun. İşinin başındayken başka bir iş yapmayı özlüyordun. Ama biliyordun ki;özgürlüğünü kullanmış ilk kararı vermiştin ve yeniden başlama cesaretin yoktu.
Bazı insanlar vardı hayatta...
Onlar ise herşeyi ardlarında bırakıp yeniden başlayacak kadar cesurlardı.Ama sen onlardan biri olamıyordun. Bunca emek bunca çalışmayı sanki çöpmüş gibi bir çırpıda atıveremiyordun. Oysa göz ardı ettiğin birşey vardı.
Hayat çok kısaydı ve mutsuz olduğun işlerle zaman öldürmek aynı zamanda ruhunu öldürmekle eş anlamlıydı.
Evlilik konusunda da iyi karar vermek gerekiyordu. Yanlış bir karar aynı evde yaşayan iki düşman yaratabilirdi. Aşk zorunluluğa dönüşebilir ve hayatını cehenneme çevirebilirdi. İlk kararı alıyordun, bu konuda özgürdün ama devamında senin kararına bağlı olmayan pek çok şey gerçekleşiyordu.
Hayat kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti. Doğru yerde ateşlediğinde seni ısıtacak, çorbanı kaynatacak ateş oluyordu,yanlış yerde ateşlediğin vakit ise içinde bulunduğun evle birlikte senide yakıyordu.Hayat öyle basite alınacak bir oyun değildi. Oyunun kurallarını bilmen ve ona göre oynaman gerekiyordu.Ama çoğu zaman oyunun kurallarını bilmek yetmiyordu. Çok daha önemli olan başka birşey vardı.
Kendini bilmek... Ne istediğini, neyin seni mutlu edeceğini ve kim olduğunu,neler yapabileceğini bilmek zorundaydın. Ancak o zaman doğru kararlar veriyor ve mutlu bir hayata sahip oluyordun.
Ve kararlar birer kibritti...
Ya kendini yakıyordun ya da ısıtıyordun...
Krala şunu sorar 'Efendim söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır?'Kral 'Elbette' der. 'Kaç bacağın var senin?'Adam soruya şaşırarak 'İki efendim' der.Kral 'Pekala, tek bacağının üstünde durabilir misin?'Elbette' diye cevap verir adam.Kral 'O halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver'.Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir.Tamam' der Kral 'Şimdi de öteki bacağını kaldır.'Adam şaşırır 'Bu imkansız kralım' der.Gördün mü?' der Kral ' Özgürlük budur.Sadece ilk kararı almakta özgürsün.Ondan sonrasında değil.'
Hayat gerçekten böyleydi.İlk kararı alıyordun ve gerisi o ilk karara bağlı olarak gerçekleşiyordu.Hayat hata kabul etmiyordu.
İlk kararın doğruysa işler yolunda gidiyordu ama eğer yanlış bir karar aldiysan, herşey zincirleme yanlış gidiyordu.
Mesela mesleğini seçerken...
Hasbelkader, iyi düşünmeden, yeteneklerinin farkında olmaksızın bir meslek seçtiğinde ömür boyu işini zorla yapmaya mahkum oluyordun. İşinin başındayken başka bir iş yapmayı özlüyordun. Ama biliyordun ki;özgürlüğünü kullanmış ilk kararı vermiştin ve yeniden başlama cesaretin yoktu.
Bazı insanlar vardı hayatta...
Onlar ise herşeyi ardlarında bırakıp yeniden başlayacak kadar cesurlardı.Ama sen onlardan biri olamıyordun. Bunca emek bunca çalışmayı sanki çöpmüş gibi bir çırpıda atıveremiyordun. Oysa göz ardı ettiğin birşey vardı.
Hayat çok kısaydı ve mutsuz olduğun işlerle zaman öldürmek aynı zamanda ruhunu öldürmekle eş anlamlıydı.
Evlilik konusunda da iyi karar vermek gerekiyordu. Yanlış bir karar aynı evde yaşayan iki düşman yaratabilirdi. Aşk zorunluluğa dönüşebilir ve hayatını cehenneme çevirebilirdi. İlk kararı alıyordun, bu konuda özgürdün ama devamında senin kararına bağlı olmayan pek çok şey gerçekleşiyordu.
Hayat kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti. Doğru yerde ateşlediğinde seni ısıtacak, çorbanı kaynatacak ateş oluyordu,yanlış yerde ateşlediğin vakit ise içinde bulunduğun evle birlikte senide yakıyordu.Hayat öyle basite alınacak bir oyun değildi. Oyunun kurallarını bilmen ve ona göre oynaman gerekiyordu.Ama çoğu zaman oyunun kurallarını bilmek yetmiyordu. Çok daha önemli olan başka birşey vardı.
Kendini bilmek... Ne istediğini, neyin seni mutlu edeceğini ve kim olduğunu,neler yapabileceğini bilmek zorundaydın. Ancak o zaman doğru kararlar veriyor ve mutlu bir hayata sahip oluyordun.
Ve kararlar birer kibritti...
Ya kendini yakıyordun ya da ısıtıyordun...
BEYİN FIRTINASI YÖNTEMLERİ
Beyin fırtınası (brainstorming) belirli bir konuda çözüm arayışına yönelik grup tartışması sırasında yaratıcılığı artırmak için kullanılan yöntemlerden biridir (Osborn, 1961).
Yöntem, çözüm arayışında çözüm önerisi veya önerilerinin tartılıp değerlendirilmesinden ziyade olabildiğince çok sayıda çözüm üretimine ve ortaya konmasına dayanmaktadır. Zira beyin fırtınası yöntemi, bunu vazeden şu temel sayıltıdan yola çıkar: Bir grupta, belirli bir problem hakkında ne kadar çok fikir, ne kadar çok çözüm önerisi ortaya atılırsa, söz konusu probleme en uygun çözümü bulma olasılığı o kadar artar.
Yöntemin uygulanışında birkaç hususa dikkat edilir. Birincisi, grup tartışmasına katılan üyelerin hiç çekinmeden ve değerlendirilme kaygısı olmadan, zihinlerinden geçen Önerileri ortaya koymaları ve önerileri maksimum kılmak esastır. İkincisi grup üyelerince ortaya atılan hiç bir öneri eleştirilemez, zira amaç değerlendirme değil, öneri sayısını artırmadır. Üçüncüsü, üyelerce önerilen tüm öneriler kişilere değil, gruba aittir ve grup tarafından geliştirilip kullanılabilir.
Kişisel görüşlerin toplanmasından sonra, öneriler rasyonel bir yöntemle değerlendirilir. Beyin fırtınasının yukarıda özetlenen ve grup tartışmasına dayalı yaygın şeklinin dışında az bilinen ikinci bir versiyonu daha vardır. Gordon tarafından önerilen bu versiyon, 'işlemsel yaratıcılık yöntemi' ya da 'sinektik yöntem' olarak anılmaktadır. Burada, çözüm aranan problemi tam olarak bilen sadece 'animatör'dür. Animatör, hem kendiliğindenliği ve hem de tartışmaya katılan farklı formasyonlardan grup üyelerinin benzer düşünce tarzlarına ulaşıncaya kadar karşılıklı birbirini anlamasını kolaylaştıracak bir 'grup iklimi' oluşturmaya çalışır.
Herkesin birbiriyle benzerliklerini ve farklılıklarını görmesi önemlidir. Sinektik yöntemin özü, tuhaf olanı tanıdık kılmak, tanıdık olanı tuhaf kılmaktır. Bu önermenin ilk kısmı, sorunun anlaşılması ve analiziyle ilgilidir, ikinci kısmı ise problemin bir başka türlü görünmesini sağlamak ve böylece çözümün yaratıcı sezgisini başlatacak bir şey bulmak için her türden analojinin aranmasıyla ilgilidir. Sinektik yöntem, tıpkı Delphi Yöntemi gibi, sürrealist yöntem olarak da adlandırılmıştır (Moles ve Mouchot, 1971), zira Salvador Dali'nin tablolarındaki gibi, ilke olarak birbiriyle en az birlikte giden veya birbiriyle çelişkili görünen öğeleri bir araya getirme çabasındadır. Uygulama, uyuşmayan fikir veya öğeler arasında kabul edilebilir bir harmoniyi bulmayı hedeflemektedir.
HAYATINIZI RENKLENDİRİN
İlişkiler
1. Düzenli ve tutkulu bir ilişki yürütmenin en iyi yolu dönem dönem hiçbir şey yapmamaktır. Kimse birbirine acı vermeden, biraz ilişkiden uzaklaşın.
2. Uzmanların "paradoksal problem çözümü" adını verdiği yöntemi uygulayın. Örneğin, cinsel sorunlarınızı gidip bir danışmanla görüşmek yerine önce yatağınızın yerini değiştirin.
3. Evli çiftler konusunda uzman John Gottman'a kulak verin. Araştırmasına katılan çiftlerden hangilerinin
üç yıl içinde boşanacağını yüzde 94'lük doğruluk payıyla bilen Gottman'a göre, kadınlar kocalarının söylediği sözlere
15 dakikalık periyotlar içinde dört ya da beş kez sinirleniyorsa, bu çiftin en geç dört yıl içinde boşanacağı anlamına geliyor.
4. Yine Gottman'a göre, eğer sevgilinizle tartışarak geçirdiğiniz vakit, onunla sorunsuz, mutlu geçirdiğiniz vaktin sadece yedide biri kadar ise, ilişkiniz iyi gidiyor demektir. Eğer sorunlarınızın yüzde altmışı "çözülemez" türdense meraklanmayın, normalsiniz.
Kültür
5. Televizyonunuzu atın! Saçma gelebilir ama eğer ömrünüzün bir yılını televizyondan uzak geçirirseniz, kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz. Böylece sinemaya, tiyatroya gitmek için de bol vakit bulabilirsiniz.
6. Hayatta olup bitenleri takip etmek için dünyanın dört bir yanında çıkan gazeteleri, dergileri İnternetten okuyun.
7. En az beş tane caz albümü alın. İste size küçük öneriler: Miler Davis'in "Kine of Blum," John Coltrane'in "A Lome Suareme" ya da Duke Ellington'in bir albümü.
8. Bestseller'lardan nefret etseniz de, en kısa zamanda Tolkien ile tanışın. "Yüzüklerin Efendisi" filmi geldiğinde, en azından bu konuda söyleyecek sözünüz olur.
İş
9. Kariyer seçiminizi yaparken "kapasite"niz kadar sizin için "uygun" olup olmadığını göz önünde bulundurun. En önemli
on kişisel özelliğinizin listesini yapın ve sizin için neyin önemli olduğuna karar verin.
10. Zeki bir çalışkan olun. Önemli olan nasıl "çok çalıştığınız" değil, nasıl "çalıştığınız"dır. Temel ipucu: Her ne kadar güç patronunuzda olsa da, ofisteki diğer çalışanları da etkilemeye çalısın.
11. Değişikliklerden korkmayın. İş yaşamındaki değişiklikler bir dönem her şeyin yerli yerine oturması için kendinize vakit tanımanız anlamına gelir.
12. "Esnek" olun. Günümüz iş dünyası çok yönlü hizmet verebilen, birçok konuda uzmanlaşmış elemana ihtiyaç duyuyor.
Oyun
13. Arada bir de olsa spontane davranın. Eğer bir ünlüye çok uzun zamandır hayransanız, hemen ona bir e-mail gönderin. Hoşlandığınız kişiyi ilk gördüğünüz anda ona duygularınızdan bahsedin. İçinizden mırıldandığınız şarkıyı yüksek sesle söylemeye başlayın.
14. Güzel bir şey yapın. Zahmetli ama lezzetli bir yemek, sevdiğiniz biri için bir kartpostal, kişisel İnternet sitesi...
Bunlar kendinizi iyi hissettirecektir.
15. Tutkularınızı paylaşabileceğiniz insanlar bulun. Beraber saatlerce bilgisayar oyunu oynayacağınız, spor yapacağınız, satranç oynayacağınız birileri hayatınızı renklendirecektir.
Sağlık
16. Gülün. Gülmek sadece stresinizi yenmenizi sağlamakla kalmaz, kalbinizi de korur. Amerikalı ilim adamları çok gülen insanların kalp hastalıklarına karşı daha dayanıklı olduğunu söylüyor.
17. Sigarayı bırakın. Herhangi bir sağlık sorunundan muzdaripseniz, öncelikle yapmanız gereken yine sigarayı bırakmaktır. Kararlı olun.
18. Yanınızda her zaman aspirin bulundurun. Sadece baş ağrısını geçirmez, zamanı gelince hayatınızı da kurtarır. İngiliz Kalp Vakfı’nın Araştırmasına göre, kalp krizi geçiren birine verilen aspirin ölüm riskini büyük ölçüde azaltıyor.
19 Korunun. Cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıklar gün geçtikçe artıyor.
Mutluluk
20. Yeni yılda olumlu düşünme gücünüzü devreye sokun. Her gün, sizi neyin rahatsız ettiğini düşünün ve o konuda çözüm üretmeye çalısın.
21. Üstünüzdeki giysiye şöyle bir bakın: Çevrenize nasıl bir mesaj veriyorsunuz? Giysilerinizde ne kadar açık renkler tercih ederseniz başkalarının enerjisini de o kadar itersiniz. Bu yüzden doktorlar beyaz giyer. Koyu renkleri tercih ederseniz, daha fazla enerji çekersiniz üstünüze ve otoriter bir havanız olur; bu yüzden polis üniformaları koyu renktir. Toplum içindeki konumunuza uygun renkte elbiseler giyin; aralara ruhunuzu ortaya çıkaracak renkler katmaktan çekinmeyin.
22. Kalp egzersizi yapın: İnsanları sevin!
23. Bütün konsantrasyonunuzu beyninizin merkezine, yani gözlerinizin tam ortasına yoğunlaştırın: Ruhun gerçek yuvasına. Bu egzersiz yoga felsefesine göre ruhsal ölümsüzlük anlamına gelen, "üçüncü öz"ünümü açacak.
Beslenme
24. Kalori hesaplarını bir kenara bırakın. Eğer kilonuzun fazla olduğuna inanıyorsanız, aşırıya kaçtığınız noktalarda kendinizi tutmaya çalısın.
25. Bir meyve sıkma makinesi alın ve uzmanlara kulak vererek haftada üç kez "kullanın!"
26. Saat başı bir bardak su için. Bu sık sık tuvalete gitme ihtiyacına yol açacak olsa da, yarım litre su enerjinize yüzde 20 enerji katar.
27. Bu seneyi "iyi uyuma yılı" seçin: Gün ortasından sonra kafeinli içeceklerden uzak durun, alkol almayın, bedeniniz iflas etmeden yatağa girin.
Zayıflama
28. Spor yaparken bulunduğunuz ortamın aromalı olmasına özen gösterin. Şaka değil; New York'ta yapılan bir araştırmaya göre, spor yaptığınız ortam nane kokuyorsa enerjiniz artıyor ve daha az zorlanıyorsunuz.
29 "48 saat kuralı"nı aklınızdan çıkarmayın. Her gün spor yapmak çok da doğru değil bazı uzmanlara göre. Ama eğer her spor seansı arasında 48 saatten fazla vakit bırakırsanız da zorlanma ihtimaliniz var.
30. Egzersiz yapmak istiyorsanız, açık havayı tercih edin diyor uzmanlar. Amerikan Egzersiz Merkezi (ACE) bu yılın en büyük spor trendinin açık havada verilecek egzersiz dersleri olacağını açıkladı.
Para
31. Ailenizi "finans gurksu" olarak görmeyin. Son araştırmalar, insanların yüzde 40'ının parayla ilgili sorunu olduğunda ailelerine danıştığını ortaya çıkardı. Ama uzmanlar bu yaklaşımın yanlış olduğu görüsünde; tabii eğer 20 yıl öncesinin önerilerini dinleme arzusunda değilseniz.
32. Eğer para konusunda eşinizle ortak hareket ediyorsanız, görüşmelere mutlaka birlikte gidin. Çünkü kadınlar can alıcı sorular sorma konusunda erkeklerden daha yetenekli.
33. İyi para kazanmak istiyorsanız, kariyerinizi seçerken özen gösterin. Warwick Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmaya göre hukuk ve politika eğitimi görenler ziraat fakültelerinden mezun olanlardan yüzde 50 daha az kazanıyor.
Hiçbir şey için "BENİMDİR" deme! Sadece deki: "YANIMDADIR!"
Çünkü ne "ALTIN" ne "TOPRAK" ne "YAŞAM" ne "ÖLÜM" ne "SEVGİLİ" ne de "KEDER" daima SENİN KALMAZ!!!
DEĞİŞİK BİR FİKİR HERŞEYİ DEĞİŞTİREBİLİR
Rekabet yoğun, yaman… Bana bir fikir el aman! Satış, karlılık, maaş arttırmak için yeni satış, müşteri, pazar ve fırsat arayışındasınız. Ekiplerinizden, ajansınızdan, hatta müşterilerinizden, üniversite öğrendilerinden, gençlerden, yarışmalardan, kısacası her yerden yeni fikirler çıkması için bir sürü şey deniyorsunuz…
Toplantılar, kampanyalar, arama-tarama çalışmaları yapıyor, etkinlikler düzenliyorsunuz.
Hatta ofisin, web sitenizin her yerine öneri yapılmasını isteyen, teşvik eden afişler, duyurular asıp, bloglar kuruyor, sosyal medyayı kullanıyorsunuz. Internet dışında erişimi sağlamak için sağa sola öneri kutuları da koyduruyorsunuz.
Heyecanla her gün işe yarar fikir, buluş çıkmasını umuyor, bekliyorsunuz.
Gelen; ’acaip bir icadım var!’ tadında paylaşıma bazan gülüyor, bazen kızıyorsunuz.
Pek çoğuna; ‘Ne saçma! Bu da olur mu, yuh artık!’ diyorsunuz.
Bir gün gözünüze biraz tuhaf bir fikir çarpıyor;
“Yeni tanıtım broşürlerimizi tuvaletlerdeki lavabo tezgahlarına koyalım.”
Hemen aklınızdan geçeni bir kenara yazın ve devam edin;
İlk tepkiniz şunlar gibi mi olur?
1. Şaka ya da protesto der, güler ya da kızar geçersiniz
2. Ciddiye alır, ama fikir sahibinin biraz çatlak olduğunu düşünürsünüz
3. Yeni broşürlerin etkisiz olduğunu düşünürsünüz
4. Fikrin ciddi ve değerli olduğunu düşünürsünüz
Böyle sıra dışı fikirler ortaya atıldığında, genellikle mantık hemen devreye girer ve
büyük fırsatlara açılan kapıları görmemizi engeller!
Normal olarak, çoğu kişi tuvalet lavabolarını makul bir tanıtım yeri olarak görmez.
Hedef kitlenin ilgisini çok çabuk çekebilecek bu reklam fikrine burun kıvırıyorsanız,
mantığınızın kurbanı oluyorsunuz demektir!
Çünkü; Amerikalı bir girişimci bu fikirden çıkarak, yeni bir reklam mecrası yarattı, uçak ve işyerlerindeki tuvaletlere koyduğu reklam alanlarını kiraya vererek milyonlarca dolar kazandı bile...
Tuvalet lavabosuna bırakılan satış broşürlerinin iyi tepkiler almasından sonra, hızla yayılan sıra dışı yöntem, fikir sahibini zengin etti, reklam verenlerin satışlarını arttırdı. Şimdilerde büyük alış veriş merkezlerinde ihtiyacınızı giderirken okuduğunuz, tuvalet kapılarının arkasındaki ilanlar, hatta ekranlar bu fikrin türevleri...
Çoğumuz; daha yaratıcı ve kazançlı fikirler için kıvılcımlanan fikirleri anında söndüren mantığımızın kurbanı oluyoruz.
Genellikle, pek çok güzel fikir, üzerinde derinlemesine düşünülmeden, ilk akla gelen, alışkanlıkları, kültürel değerleri zorlayan ya da olumsuz yanları düşünülerek, neden, nasıl işe yaramayacağının ispatına girişilerek yok ediliyor!..
Mantıktan paçayı kurtarabilmiş bazı sıra dışı fikirler;
1-1800’lerin sonlarında, Kellogg kardeşler tesadüfen yeni bir soğuk tahıl ürünü buldular. O zamana kadar kahvaltılık tahıllı gıdalar sıcak yendiği için çoğu pazarlamacı bu yeni ürünün fiyasko olacağını düşündü ve “at yiyeceğine’’ benzetti. Kellogg kardeşler “cornflakes” adını verdikleri ürünle ilerlediler. Sonrasını biliyorsunuz...
2-İki ortağıyla babasının küçük mobilya mağazasını devralan Bill Cornie diye bir Amerikalı, ufak şirketini uyguladığı “Çılgın Gece Yarısı İndirimi” ile Kuzey Amerika’daki en büyük mobilya mağazası zincirlerinden biri haline getirdi. En başta ortaklarının itiraz ettiği yöntemle, Bill Cornie’nin bir gecede yaptığı satış, babasının bir sene boyunca yaptığı satıştan daha fazlaydı. Çılgın Gece Yarısı İndirimi, Brick mağazalarının hızlı büyümesindeki en büyük sıçramayı yarattı...
3- Art Fry 1974 yılında, bir koroda şarkı söylüyor, aynı zamanda 3M’de çalışıyordu. Şarkı söylerken sözlerin yazılı olduğu küçük kağıtlar sürekli düştüğü için Fry, ofiste arkası yapışkanlı kağıtlar hazırladı ve onları kullandı. Ardından 3M, bu yarısı yapışan kağıtları pazarlanabilir hale getirip satmak istedi. Distribütörler fikrin aptalca olduğunu düşünerek, yüz vermedi. Piyasa araştırmaları da pek iyimser çıkmadı, ancak 3M şirketi bunları dikkate almadı ve ürünün geliştirilmesi için çok çaba harcadı. Ürünün örnekleri deneme ve tanıtma amaçlı olarak büyük şirketlerin sekreterliklerine yollandı, büyük ilgi gördü. 1980’de piyasaya sürülen Post-it ve 3M için fazla şey söylemeye gerek yok...
En başta aileniz olmak üzere, arkadaşlarınızdan, meslektaşlarınızdan “asla işe yaramaz, saçma, olmaz, imkansız vs!” gibi yorumlar alıyorsanız, dikkatli olun, mantıktan paçayı kurtarmaya sıra dışı olmaya, geleceğe bakın!..
Radikal önerilerle gelen, çoğu başarılı girişimci arasına katılma ihtimaliniz yüksek demektir.
7 Ocak 2010 Perşembe
ÇÖZÜME ODAKLANIN
Problemlere Odaklanmak İle Çözümlere Odaklanmak Arasındaki Fark;
Durum # 1: NASA uzaya astronot gonderdiginde tükenmez kalemlerin yer çekimi olmayan ortamda çalışmadığını fark etti (yer çekimi olmadığı için mürekkep kağıdın üzerine akmıyordu).
Çözüm # 1: Bu problemin çözümü NASA'ya ilave 12 milyon dolara maloldu. Öyle bir tukenmez kalem ürettiler ki bu kalem yer çekimsiz ortamda, yukarı yönde, suyun altında ve sıfırın altından 300 C'ye kadar olan sıcaklıklarda yazı yazmaya olanak sağlıyordu.
Çözüm # 2: Peki Ruslar ne yaptı...?? Kurşun kalem kullandılar. :))
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Durum # 2: Japon yönetim sistemindeki en hatırda kalır çalışmalardan bir tanesi Japonya'daki en büyük kozmetik firmalarından birinde yaşanan boş sabun kutusu problemidir. Müşterilerden birisi firmaya, aldığı sabun kutusunun boş oldugu konusunda şikayette bulunmuştur.
Yetkililer hemen, üretilip paketlenen sabun kutularını sevkiyat birimine gönderen hattı izole ettiler.Bu sırada bir şekilde bir sabun kutusunun hattan içi boş şekilde geçtiği tespit edildi .Yönetim, mühendislerine problemi çözmesi için talimat verdi.
Çözüm # 1: Mühendisler iki kişi tarafından kullanılan yüksek çözünürlükte bir X-ışını cihazı tasarlamak için ciddi uğraş verdiler. Bu sayede hattan geçen bütün sabun kutuları izlenebilecek ve boş olmadıklarından emin olunacaktı.
Çözüm # 2: Küçük bir şirketteki sıradan bir işçi aynı problemle karşılaştığında, X-ışını gibi karmaşık şeylerle uğraşmadı, onun yerine farklı bir yol buldu. Güçlü endüstriyel bir elektrikli vantilatorü hatta doğru yoneltti. Vantilatörü açtığı anda dolu olan kutular hattan geçerken boş olanlar hattın dışına doğru savruldu...
Buradan çıkarılacak ders;
* Her zaman çözüme odaklanın.
* Her zaman basit çözümler arayın
* Problemleri çözmek için mümkün olan en basit çözümü tasarlayın
ENERJİNİZİ DOĞRU KULLANIN
Vücudunuz yetenekli bir enerji dönüşüm merkezidir. Taşıdığınız trilyonlarca hücre, besinlerle aldığınız gücü enerjiye çevirebilen organcıklarla donatılmıştır. Yiyecek ve içeceklerle aldığınız gücü kullanılabilir enerjiye çeviren süreçler, müthiş bir düzen içinde tıkır tıkır işler.
Bu süreçleri etkileyen pek çok faktör var. Yaşınız, cinsiyetiniz, hormonal metabolik yetenekleriniz, genetik mirasınız ve kişisel sağlık hikayeniz bunlardan bazılarıdır.HAYAT bir enerjidir. İhtiyacı olan enerjiyi beden ve ruhun o müthiş işbirliğinden alır.
Yürümek, koşmak, konuşmak, duymak, uyumak, gülmek, kızmak, yazmak gibi hayata ilişkin pek çok şey bu enerjiyi kullanır.Ne vücudunuzun bol bol enerji üretmesi, ne de kalorileri yüklenmesi kendinizi canlı ve güçlü hissetmenize yetmez. ´Enerji´ ve ´canlılık hissi´ arasındaki ilişkiyi sadece kaloriler belirlemez.Canlılık hissinde, biraz ruh sağlığının ve biraz da duygusallığın yeri olması gerekir.
Coşkuya Önem Verin
Enerjik ve canlı kalmayı, eskilerin deyişi ile ´taş gibi olmayı´ istiyorsanız, hayatın gücünü sadece yediklerinizde, içtiklerinizde aramayın. ´Hayat çorbası´nın içine birer tutam huzur, coşku, sevinç ve birer parmak keyif,
heyecan ve ümit katmaya bakın!Hayat enerjisinin sadece yedikleriniz, içtiklerinizde gizli olmadığının farkına varmalısınız. Sağlığın ´bedensel ve ruhsal tam bir iyilik hali´ olduğunu unutmayıp fiziksel metabolik süreçlere takılıp kalmamalısınız.Yorgunluğunuz, durgunluğunuz, bitkinlik, halsizlik ve isteksizliğinizin, uyku bölünmeleri, çarpıntılar yürek sıkışmalarınızın, sırt-bel-boyun-göğüs ağrılarının, kaşıntı ve egzamalarınızın kaynağını ruhsal elektriğinizdeki kontak atmalarında aramalısınız. Saydığımız bu ve benzeri sorunlar, çoğu kez bedenden kaynaklanmıyor.Biraz korku, endişe, üzüntü veya güvensizlik dolu olan tabancayı bir anda patlatıyor.
Eğer ruhsal enerji üretiminizin yeterli olmasını istiyorsanız şu önerileri bir kenara not alabilirsiniz.
Aceleci Olmayın
Yavaşlayın. Sağlıklı bir ruh, bedeni ile yan yana yürüyen, ona gecede gündüzde, korkuda sevgide, tasada, endişede eşlik edendir.Ruhunuzu bedeninizden ayırmayın, onu koşturup yormayın.İşe ´yavaşlayarak başlayın´.
Ruhunuzu hayatın doğal hızına, olağan ritmine bırakın. Yemenizi içmenizi, aşık olup sevmenizi, yürümenizi, düşüncelerinizi, mümkün olduğu kadar yavaşlatın.Acele etmek için çok da acele davranmayın.
Beden ve ruhunuza baş başa kalmaları, konuşup anlaşmaları için zaman bırakın.
Daha yavaş yemeye, dinlenmeye, uyumaya, zamanı uzatıp daha fazla yaşamaya, hayatı daha çok paylaşmaya bakın.Eğer hayata daha çok değmek, huzur, keşif, neşe eklemek, hayatı geçmemek istiyorsanız birinci adımın hep aynı olduğunu unutmayın.İşe yavaşlayarak başlayın.
Dirençli Olun
Size daha çok sağlık veren şeyin yalnızca pasta, börek, hamburger ve kurabiyelere gösterdiğiniz direnç olduğunu sanmayın.Kaliteli ve formda bir hayat istiyorsanız direnmeniz gereken çok şey var: Karamsarlık, korku, endişe, panik, hiddet, kızgınlık, kabalık, kin ve nefreti hayatınıza sokmayın.
Kızıp Sinirlenmeyin
Kızmayın, sinirlenmeyin. Her şey, her zaman daha önce hesaplanan, ölçülüp biçilenden farklı boyutlar kazanabilir.Çevrenizde sizi üzen, bunaltan şeyler bazen yoğunlaşabilir.Bunları ´çevresel kirlenme´ gibi algılayın.´Huzurlu olmak, içe dönük yaşamda daha önceden örgütlü olmaktır. Kafa karışıklığı, güçlük, çatışma ve karşıtlıklar hep olacaktır.Marifet, bu durumlarda da sinirlenmemek, kızmamaktır.İç sükuneti, olabildiğince korumaktır´ diyor Vincent Peale. Huzur ve sükunetin ürettiği enerji, temiz ve organik bir enerjidir.Kızgınlık, öfke, nefret gibi zararlı katkıları ihtiva etmez.
Daha Çok Sevin
Daha çok hayat enerjisi üretmenin en kolay yolu daha çok sevmektir.
Sınırsız, karşılıksız sevmektir. Sevgi oktanı en yüksek, fiyatı en ucuz yakıttır.
Bagajınıza daha çok sevgi yükleyin.
Bazen Boyun Eğin
Kabul edin! Gerektiğinde direnmelisiniz. Ama uzun süreli dirençlerin, beyhude karşı gelmelerin, uzamış streslerin adrenalin, kortizon ve ensülin gibi fazlası can yakan hormonları artırdığını bilmelisiniz.Biraz şans, kader, kısmet ve biraz da ilahi takdir hayatın içinde mutlaka yer almalıdır.Böyle durumlarda Nehru´dan yararlanın:´Hayat iskambil oyununa benzer. Elinize gelen kartlar gerçekliği
temsil eder.O kartlarla oyunu nasıl oynadığınız ise özgür iradenizi...´Elinize iyi kartlar gelmediğinde, mevcut kartlarla yetinin. Bekleyin, Kabul edin,´Bu da geçer´ deyin.Hayat sonsuz bir enerjidir. Bu enerjiyi sürekli olarak üretmek, üretirken tükenmemek, tüketmemektir.Kirletmemek ve iyi yönetmek gerekiyor. Marifet hayatı uzatmakta değil, hayatı mutlu kılmakta, ona yeni ve farklı hayatlar ekleyip ritmini ve hızını bozmamaktır.
Sevgili Can Dündar çok haklıdır!
İnsanlar şişirilen kasları, silinen kırışıklıkları ile genç kalmıyor.
Genç kalmak, yaşadığıyla övünebilmek, istediğinde başını alıp gidebilmek,
istediğinde kaldığı yerden ya da sil baştan başlayabilmektir.
Hayata taraf olmaktır.
Hayatı ıskalamamaktır.
Hayatın içinde kalmaktır.
Hayata her yaşta ve her sabah yeniden başlamaktır...
NEDEN HERŞEY BENİ BULUYOR ?
Bir mıknatıs gibi bütün terslikleri üzerinize çekmekte usta mısınız? Batıl inançlarınız yok, çekim yasasına da inanmıyorsunuz ama nedense hep aynı şey başınıza geliyor ya da her şey üst üste geliyor. ’’Neden hep ben?’’ sendromu yaşıyorsanız, sizi buraya alalım.
Size de oluyor mu? Bir şeyden çok korktuğunuzda başınıza aynı şeyin defalarca geldiği... Sanki siz ondan kaçtıkça, o her neyse, dönüp dolaşıp hep sizi buluyor! Bazen ilişkilerimiz aynı şekilde sonlanıyor, bazen de işlerimiz...Şu cümleler bize ne kadar da tanıdık: ’’Neden hep ben aldatılıyorum? Neden istediğim gibi bir iş bulamıyorum?’’, ya da ’’Neden bütün sorunlar beni buluyor?’’...
Diyelim ki, karşınıza hep evli erkekler çıkıyor. Ama evli olduklarını öğrendiğinizde de iş işten geçmiş oluyor, çünkü adama sırılsıklam aşık oluyorsunuz! ’’Yine mi?’’ demek kadar doğal bir tepki ne olabilir? Ama bu gelecekteki ilişkilerinizi, mutluluğunuzu, hayata bakışınızı olumsuz yönde etkiliyorsa, ortada çözülmeyi bekleyen koca bir sorun var demektir.
Halk arasında ’’bahtsız bedevi!’’ dedirten bu durumları, gün içinde ufak tefek terslikler şeklinde de yaşarız. Bazen güne kötü başlarız, sanki kara bulutlar üzerimizden hiç eksik olmaz. Duruma ’’Ne ters bir gün!’’ şeklinde bir yorum getiririz.
Psikolojimizin algılarımızı etkilediğini belirten Alman Hastanesi Uzman Psikoloğu Özge Türk’e göre, aslında
nasıl bakarsak öyle görüyoruz: ’’Olumsuz duygular olumsuz olayların yaşanmasına neden olur. Oysa ki, sabah kalktığınızda ’Ne kadar güzel bir gün’ diye başlarsanız, sanki o gün gerçekten her şey iyi geçer. Bunun nedeni sizin o günü güzel geçirme kararınızdır. Bu durumda olumsuz olaylar da olsa, olumlu yönden bakma eğilimindesinizdir.’’
Peki nasıl oluyor da ’’Bu defa doğru adamı buldum!’’ dediğimiz halde, aldatması an meselesi oluyor? Ya da bir arkadaşımıza ’’İlişkimiz harika gidiyor. Bu defa çok mutluyum’’ diye bahsederken, terk edilen yine biz oluyoruz? Kuantum Koçu Nilda Ferhan Efeçınar’a göre; ’’Neden hep ben?’’ düşüncesi, yıllar öncesinden ailemizde şekillenen çekirdek inançlarımıza dayanıyor: ’’Ebeveynlerin dünya görüşleri, yaşama bakış şekilleri, çocuğun dünya görüşünün ilk tohumlarını eker. Ailenin paraya, ilişkilere, arkadaşlığa yani yaşama bakış şekli kısa bir süre sonra yetişen bireyin bakış şekli olur. Eğer anne ’Arkadaşlarına güvenme, hiç kimseyle sırrını paylaşma bir gün sana karşı kullanırlar’ demişse, yetişmekte olan bireyin arkadaşlar ve çevresine olan bakış açısı güvensizlik üzerine kurulur. Bu nedenle kişi sağlıklı, güven dolu arkadaşlık ilişkilerine giremez. Benzer bir şekilde eğer anne kız çocuğuna ’Erkeklere güven olmaz kızım’ gibi sözler söylüyorsa, yetişen kız çocuğu erkeklere güvenmeyerek büyüyecektir.’’
’’Her erkek aldatır demek güveni etkiliyor’’ Nilda Ferhan Efeçınar, ilerleyen zamanlarda, buna benzer konuşmalar geçtiğinde, bireyin o kanıya duyduğu inancın daha da güçlenebileceğine dikkat çekiyor: ’’İlerleyen zamanlarda genç bir kız, annesinin ve arkadaşlarının söylediklerine kulak misafiri olursa ve örneğin içlerinden biri ’Adam parayı buldu, karısını aldattı’, ’Tüm erkekler aynıdır hepsi mutlaka eşlerini aldatır’ tarzında bir konuşmaya şahit olursa, kızın karşı cinse olan bakış açısı güvensizlik konusunda pekişir’’.
Aslında çevremizdeki kişiler daha olumlu bir dil kullansa, bu yersiz inanç ve düşünceler yüzünden hayatımız kötü yönde etkilenmeyebilir. Efeçınar’a göre, bu nedenle şu şekilde bir dil kullanmak daha uygun: ’’Anne veya babanın ’Arkadaşlarına güven, bununla beraber kendine özel olanları herkesle paylaşmaman daha iyi olur’, ’Erkek arkadaşların tabii ki olacak, eminim ki sen kendin için en doğru erkeği seçersin’, ’Bazı erkekler aldatsa bile, her erkek aldatmaz kızım’ gibi bir ifade içeren dili kullanmaları yetişen bireyin yaşamına güvenle bakmasını sağlar.’’
’’Suçu kendinizde aramayın’’
Başarısızlığın kaynağını kendinizde aradığınızda ’’Neden hep ben?’’ demeye başlıyorsunuz. Bu da psikolojinizin bozulmasına neden olabiliyor. Hayatınızda böyle bir dönemdeyseniz, üzerinizdeki bu baskıyı hafifletmek için Psikolog Özge Türk kendinize şu soruları yöneltebileceğinizi belirtiyor: ’’Ben ne yaşıyorum, bu olaya neler sebep oldu, karşı taraftaki insan ya da insanlar ne yaşıyor? Bu bakış açısı yaşanan olumsuz olayın net bir değerlendirmesini sağlar ve üzerinizdeki o derin yükü hafifletir.’’
Yoksa bu durum kendi içinizde bir kısırdöngü yaşamanıza neden oluyor ki, Özge Türk, her olayın kendi içinde ayrı bir durum olduğunu ve ayrı bir değerlendirme gerektirdiğinin altını çiziyor: ’’Herhangi bir durumla karşılaştığınızda, okları kendinize çevirmemek ve olaylara farklı bakış açıları getirmek gerekiyor. Yoksa hep aynı tekrarları yaşarsınız. ’Neden hep ben?’ sorusunu ’Neden hep aynı olay?’ ile değiştirirseniz etraflıca düşünebilme özelliğine sahip olursunuz. Bunu yaparken yazmak işe yarayan bir tekniktir. Bunu dışında bir uzman desteği alabilirsiniz’’
Kuantumda 21 gün kuralı
Tekrar eden olumsuz deneyimlerimizin kaynağında yatan neden, korkularımız olabilir. Bu korkularımızı yenmede kuantum tekniklerinden de yararlanılıyor. Nilda Ferhan Efeçınar, öncelikle sorunun kaynağına inmek gerektiğini söylüyor: ’’Öncelikle yaşamımıza bakacağız, hangi tarz olumsuz deneyimler yaşamımızda tekerrür ediyor. Bunu oluşturan düşünceyi tespit etmeliyiz. Örneğin sürekli sevgilileri tarafından terk edilen biri iseniz, terk edilmenin altında yatan ana korkuyu aramalısınız. Kendinize şu soruyu sorun; ’Terk edilirsem kendimi nasıl hissederim?’ Bu sorunuzun yanıtı değersizlik, güvensizlik, beğenilmeme, yalnız kalma korkusu vs. olabilir. Peki ne yapacaksınız? Tespit ettiğiniz korkunuzun yerine bir olumlama belirlemeniz gerekiyor. Örneğe uygun olarak şöyle bir olumlama seçebilirsiniz. ’Ben her halimle değerliyim, kendi değerime sahip çıkıyorum, ben kendime değer verdiğim için çevremdeki herkes bana değer veriyor’. Bu olumlamayı 21 gece yatağa girdiğinizde uyumadan hemen önce kendi kendinize hissederek tekrarlamalısınız.’’
Peki neden 21 gün?
Çünkü Kuantum felsefesine göre, hücrelerimiz 21 günde bir kardeş hücrelere bölünüyor. Üç periyotta hücreler arasında yeni geçiş yolları, yani yeni bakış açıları oluşturulmuş oluyor. Böylece yeni bir düşünce doğuyor. Yeni düşüncenin yaydığı frekans, evrende kendisine eş frekansı arıyor ve yeni düşünce ’’yaşamın akışına güvenmek’’ ise, evrendeki eşleşme yasasına göre ’’yaşamın güven dolu ilerlediği’’ bir hayatın frekansıyla eşleşiyor. Yaşam Koçu Figen Kırca ise, kendimizi olumlu yönde kurgulamakta en önemli alanın ’’söylemler’’ olduğuna dikkat çekiyor. Kırca, küçük görünen ama üzerimizdeki etkisi büyük olan söylemleri kullanmamızı öneriyor. Yani ’’Bundan sonra borç içinde olmayacağım’’ yerine, daha da olumlu cümleler kurarak; ’’Parayı ve insanları iyi yöneteceğim’’ demek gibi... Bir de yine benzer şekilde yaşanan; ’’Her şey geldi mi üst üste gelir’’ sendromu var. Kırca’ya göre, bu zinciri kırabilmek için önce bu döngüden çıkmayı istemek gerekiyor. Bunu ne kadar yapabilirsiniz bilemeyiz ama Kırca, objektif olarak kendinize tepeden bakmanızı öneriyor. Çözüm, hayatımızı oluşturan birçok konuda ’’Mutluyum, daha mutlu olmak için neye ihtiyacım var ve ne yapacağım?’’ deyip; bu adımları uygulamaktan geçiyor.
KURUMSALLIK
Mühendislik, bilimsel ve matematiksel prensipleri, tecrübeyi ve ortak fikirleri kullanarak insana faydalı ürünler ortaya koyma sanatıdır. Bir başka deyişle mühendislik, belirli bir ihtiyacı karşılamak için gerekli teknik ürün ve sistemi üretme sürecidir.
Kurumsallaşma, bir işletmenin, faaliyetlerini belirli kişilerin varlığına bağlı olmadan sürdürebilmesini ve geliştirebilmesini sağlayan, bu sayede de nesilden nesile devreden bir yapı oluşturması olarak tanımlanabilir. Diğer bir bakış açısıyla kurumsallaşma, işletmenin tüm stratejik kararlarına ve faaliyetlerine yön veren vizyon, ana amacı ve üstlendiği ana görevini tanımlayan misyon, faaliyetlerini yürütürken uyacağını beyan ettiği kavramları içeren ilke ve değerler, faaliyetini yürütürken izlediği yol ve yöntemleri yansıtan politikalar ve hedeflerine ulaşmak için sürdüreceği uygulamalar açısından belirli bir niteliğe ve sürekliliğe sahip olmasıdır.
Görüleceği gibi iki tanımında da, kurumsallaşmanın teknik (somut) ve yönetsel (soyut) boyutu olduğu ortaya çıkmaktadır. Yönetsel boyut, dış çevreye ve küresel yönetime uyumu sağlayan üstyapı çalışmaları ile oluşturulur. Birçok yönetim organizasyonu ve sivil toplum kuruluşu bu konuda yıllardır çalışmalar yaptığı halde, teknik boyut oluşturulmadığı için firmalar bu konuda adım atmamaktadır. Teknik boyut ise içe dönük yapılanma sağlayan altyapı çalışmaları ile oluşturulur. Bu altyapı çalışmaları da mühendislik yaklaşımı gerektirir.
Mühendisler bir ürünü en ince detayları ile tasarlar, daha sonra bu tasarımın üretimine geçilir. Tasarım olmaksızın üretimde başarı sağlamak oldukça zordur. Deneme yanılmalara, dolayısıyla zaman ve kaynak israfına neden olur. Birçok işletmede bu yaklaşım göz ardı edilerek, mühendislik kullanılmadan ve sistem tasarımı yapılmadan sarf edilen gayretler başarısızlıkla sonuçlanmakta ve teknik boyut oluşmamaktadır.
Bunun sonucu olarak yönetsel boyutu oluşturma çabaları da havada kaldığı için, kurumsallaşma gerçekleşememektedir.
Bu noktadan yola çıkarak, teknik boyuta ağırlık veren çalışmaları özel bir metodoloji ile uygulamayı esas alan ve Kurumsallaşma Mühendisliği adını verdiğim, günümüzde gayret gösterdiği halde kurumsallaşma hedefine ulaşamayan birçok işletme için çözüm yolu olabilecek özel bir yaklaşımı yapılandırdım.
Kurumsallaşma Mühendisliği Yaklaşımının Prensipleri
Yukarıda gerekliliğini ortaya koyduğum Kurumsallaşma Mühendisliği yaklaşımı, kendisine özgü bir takım prensipler içermektedir:
Yol Haritası:
Kurumsallaşma Mühendisliği uygulamaları kesinlikle bir yol haritası tasarlanarak ve titiz bir şekilde
uygulanarak yürütülmelidir.
Strateji:
Çinli askeri strateji uzmanı Sun Tzu, “Taktikleri olmayan strateji, zafere giden en uzun yoldur. Stratejisi olmayan taktikler ise, yenilgiden önceki gürültülerdir.” der. İşletmelerde bir stratejisi olmaksızın yapılan kurumsallaşma çabaları, hedefe ulaştırmayan taktikler olarak kabul edilebilir.
Özgüleme (Dedication):
Kurumsallaşma, işletmedeki operasyonel süreçlerle meşgul olan personelin, esas görevlerinin yanı sıra
yaptıkları bir takım organize olmamış çabalarla gerçekleşmez. Kurumsallaşmada elbette tüm çalışanların
katkısı gerekecektir. Ancak bunun bir süreç olarak kabul edilip, bu işe ayrılmış/atanmış kişilerce ve
uzmanlarından destek alınarak yönetilmesi gerekir.
Projelendirme:
Kurumsallaşma sürecindeki bazı çalışmaların, proje metodolojilerine müracaat edilerek yürütülmesi gerekir.
Bu, sürecin safhalar halinde denetlenmesini ve başarılı şekilde sonuçlandırılmasını sağlayan bir unsurdur.
Eğitim:
Birçok konuda olduğu gibi, kurumsallaşma çalışmalarında da eğitimin büyük bir katkısı vardır. Özellikle kurum kültürünün oluşturulmasında, eğitim çalışmaları birinci sırada yer alır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)