Bu Blogda Ara

3 Ocak 2018 Çarşamba

KİŞİLİK ANALİZİ


Hepimiz farklı kişilik özelliklerine sahibiz. Bazılarımız küçük bir  olay karşısında öfkenin dozunu kaçırır,  bazılarımız ise bunu büyük bir olgunlukla karşılar. Peki kişiliğin olumlu yönde değişmesi/gelişmesi ne kadar mümkündür? 
Yaşlandıkça daha tatlı oluyoruz
Brandon Green birkaç yıl önce kanepesinde oturmuş, o gün iş yerinde yaptığı küçük bir hata ve hatanın olası sonuçları üzerine kara kara düşünüyordu. Ev arkadaşı odaya girdi ve o gün başına gelen komik bir olayı anlattı. Green gülümsemedi bile. Sadece kaşlarını çattı ve hiçbir şey söylemedi.
Ev arkadaşı Green hakkında önemli bir analiz yaptı: "Boş ver. Sen mutlu bir insan değilsin."
"O an bana bir şey oldu," diyen 29 yaşındaki web analisti Green o günü, "O zamana kadar yaptığım gibi dünyayı suçlamaya devam edebileceğimi fark ettim ya da farklı bir şey deneyecektim," diye hatırlıyor.
Kişiliğinizi önemli ölçüde değiştirmeniz mümkün mü? Uzmanlar bunun mümkün olduğunu söylüyor-ama kolay değil.
Son yıllarda yapılan bazı geniş çaplı araştırmalar kişiliğin kendinizi daha adadığınız bir ilişkiye girmek ya da kariyerde yükselmek gibi olaylara cevaben olgunlaştıkça doğal olarak değiştiğini gösterdi.
İnsanlar 20-65 yaşları arasında insaflı olmak gibi pozitif özelliklerde artış, duygusal dengesizlik gibi nagatif özelliklerde ise azalma olduğunu söylüyor. Birçok insan daha uzlaşmacı, daha sorumluluk sahibi, duygusal açıdan daha dengeli olma eğilimi gösteriyor-başka bir deyişle kişilikleri iyileşiyor. Psikologlar bunu Olgunluk Prensibi olarak adlandırıyor.
Araştırmacılar arkadaş canlısı, dışa dönük ve sorumluluk sahibi insanların utangaç, sorumsuz ve asosyal insanlardan daha mutlu olduklarını uzun zamandır biliyor. Araştırmacılar yeni çalışmalarla ilk etapta mutlu olmanın kişiliğinizi değiştirmeye yardımcı olabileceğini tespit etti.
Ocak ayında Journal of Personality dergisinde 2005-2009 yılları arasında düzenli olarak ankete katılan 16 binden fazla Avustralyalının kişilik ve mutluluk verileri yayınlandı. Araştırmacılar 2005 yılında mutlu olduğunu söyleyen insanların sonraki dört yılda duygusal açıdan daha dengeli, daha işine bağlı, daha uzlaşmacı olma eğilimi gösterdiğini belirledi.
Mutluluk çalışmasının araştırmacılarından Waterville'deki Colby Üniversitesi Colby Kişilik Laboratuarı direktörü ve araştırma psikoloğu Christopher Soto konu hakkında, "Araştırmacılar 'kişilikten' bahsederken zamanla ve yaşanan durumlara göre düşünce, hissiyat ve davranış eğilimlerinin tutarlılığını kasteder," dedi. Soto, kişiliğin yüzde 50'sinin doğuştan geldiğini yüzde 50'sinin ise öğrenildiğini belirtti.
1940'larda başlayan ve farklı araştırmacıların yürüttüğü çalışmalara göre geliştirilen Big Five kişilik modeline göre insan kişiliği beş kategoriye ayrılabilir –açıklık, sorumluluk, uyumluluk, duygusal denge ve dışa dönüklük.
Her kategorinin kendine özgü özellikleri ve davranışları var. Örnek vermek gerekirse dışa dönüklük girişkenlik ve samimiyet gibi özellikleri kapsar. Duygusal dengesizlik ise öfke, anksiyete ve kırılganlığı içerir.
Uzmanlar, bazı kişilik tiplerinin diğerlerine göre daha başarılı olduğunu söylüyor. Psikolog Soto, işine bağlı kişilerin iş yerinde ve okulda daha başarılı olma eğilimi gösterdiklerini belirtti. Uzlaşmacılık puanı yüksek, nevrotiklik puanı ise düşük olan kişiler daha tatminkar ve istikrarlı ilişkiler yaşama eğiliminde. Benzer şekilde dışa dönük kişiler de sosyal ve girişimciliğe dayalı mesleklerde daha başarılı oluyor.
Dr. Soto, kişilikteki küçük değişimlerin dahi ilişkiler, kariyer, sağlık ve mutluluk üzerinde önemli etkileri olabileceğini belirtti. Ancak kişilik özellikleri tanım gereği görece durağan olduğundan değişim zaman alır.
"Önce davranışınızı değiştirerek başlarsınız. Yeni davranışınızı zaman içinde sürdürebilirseniz bu durum kodlarınıza işler," diyen Soto, bir terapistle çalışılması halinde aylar içinde kalıcı değişimler görülebildiğini söyledi. Kişilik özelliklerinizi yönetmeyi de öğrenebilirsiniz ama bu biraz daha uzun zaman alır.
Peki nereden başlamalı? "Öncelikle kişiliğimizin hangi bölümlerinin bizi etkilediğini belirlemeliyiz," diyen psikolog Richard Levak sözlerine, "Huysuz, kavgacı, biraz da şüpheci biriysem ve çalışma arkadaşlarımla tartışma yaşadığım için işimden atılıyor ve sürekli başkalarını suçluyorsam o zaman bir şeyleri değiştirmek zorunda olduğumu anlamalıyım," diye devam etti.
Aşırı yemek yemek gibi kötü bir alışkanlığı düşünün. Kilo vermek için önce ne zaman ve neden aşırı derecede yediğinizi fark etmeniz gerektiğini söyleyen Dr. Levak, "Savunmaya geçmek ve tartışmak gibi bir eğiliminiz olduğunu fark ederseniz kendinize 'Pekala, patronum benimle konuşmaya geldiğinde ve yargılandığımı hissedip kendimi korumak istediğimde aşırı tepki veriyorum' diyin. Kendinizi sakinleştirin ve tartışmaya girmeyin," dedi.
Beklentilerinizi yüksek tutmayın. Sabırlı olun. Dr. Soto, bilinçli şekilde yaptığınız bir davranışın doğal hale gelmesinin uzun zaman aldığını belirtti. Diğer insanların reaksiyonları hakkında çok endişelenmeyin çünkü muhtemelen onları memnun edecek bir yönde değişiyorsunuzdur.
Sydney'de yaşayan davranış stratejisti Warren Kennaugh, küçük adımlarla başlamanın önemli olduğunu söyledi. İlk adımın ne olacağını belirleyin ve ilk sonuçlarından endişe duymadan uygulayın: "Futbol topuna vurmayı öğrenmek gibi. Gol olup olmayacağına değil, adımlara odaklanın."
Brandon Green, ev arkadaşının kişiliği hakkında yaptığı değerlendirmeye katılmak zorunda kaldığını söyledi. Sıklıkla kıskançlık ve öfke gibi duygularla mücadele ettiğini belirten Green kendisini bu duygulardan korumak için romantik ilişkilerden de uzak durduğunu ifade etti. Green, içe dönük bir kişi olarak sosyal ortamlarda kendisini rahat hissetmiyordu.
Terapiye başladı. Yaklaşık 18 ay boyunca önce haftada iki kez sonra ise haftada bir kez bilişsel davranış terapisine gitti. Kişisel gelişim kitapları okudu. Fotoğraf çekmeye başlayarak dışarı çıkıp insanlarla konuştu. Diğer insanlara da yardım etme amacıyla verdiği çabalar hakkında blog yazdı.
Green en çok da dünyaya olan negatif bakış açısını sorgulamayı öğrenmenin faydalı olduğunu söyledi: "Daha olumsuz biriyseniz her an kötü bir şeyler yaşayabileceğiniz hissine kapılıyorsunuz. Kötü gözlerle baktığınız için mi kötü şeyler yaşayıp yaşamadığınızı sorgulamayı öğrenmek zorundasınız."
Kendisinde büyük değişimler gördüğünü söyleyen Green hala içe dönük biri olsa da diğer insanlarla etkileşime girmek, kendisi hakkında bilgi paylaşmak ve arkadaş edinmek konularında artık daha rahat hissettiğini söyledi.
"İç gözlemde bulunmak, hem kendime hem de diğer insanlara karşı dürüst olmak daha mutlu ve daha dışa dönük bir insan olmama yardım etti."

YÜKSEK ÖZGÜVEN


Melbourne Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre kendine güvenenler diğerlerinden daha hızlı terfi oluyor ve dolayısıyla da maaşları daha yüksek oluyor. Peki kendine güvenen insanlar nasıl davranır?
Kendine güvenen insanlar nasıl davranır?
Kendine güven, pek çok farklı şekilde kendini gösterebilir. Ancak bir şey kesindir. O da kendine güvenen insanların şüpheli ve ürkek kişilerden üstün olduğudur.
Melbourne Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre kendine güvenenler diğerlerinden daha hızlı terfi oluyor ve dolayısıyla maaşları daha yüksek oluyor. TalentSmart Yöneticisi Dr. Travis Bradberry, LinkedIn’de, kendine güvenen insanları diğerlerinden ayıran davranışları sıraladı.
Önce kendilerine bakarlar
Mutluluk kendine güven konusunda çok kritik bir element. Kendine güvenen kişiler, diğer insanların kendileri hakkında ne düşündüğünün aksine öncelikle kendi kendilerinden memnun oluyorlar. Şunu biliyorlar ki, hiçbir zaman diğer insanların dediği kadar iyi veya kötü olunmuyor.
Başkalarını yargılamazlar
Kendine güvenen insanlar diğer kişileri küçültmeye çalışmazlar. Çünkü iyi hissetmek için başkalarını küçümsemeye ihtiyaçları yoktur. Ayrıca kendilerini başkalarıyla karşılaştırmaya da ihtiyaç duymazlar.
Gerçekten istemeden ‘Evet’ demezler
Kendine güvenen kişiler ‘Hayır’ denmesi gereken bir durumda ‘Yapabileceğimi sanmıyorum’, ‘Emin değilim’ gibi cümleler yerine direk ‘Hayır’ derler. Bunun daha sağlıklı olduğunu bilirler. Kesin konuşurlar.
Konuşmaktan çok dinlerler
Diğer kişileri dinleyerek daha çok öğreneceklerini ve gelişeceklerini bilirler. Başkalarıyla iletişimi kendilerini bir kanıtlama aracı olarak görmezler.
 
Kendilerini sınarlar
Çabaları sadece küçük başarılar getirse bile, kendilerini sınamaktan geri durmazlar. Küçük zaferlerin motivasyon sağladığını bilirler.
İlgi beklemezler
Kendilerini önemli biriymiş gibi göstermeye çalışmaktansa, kendileri olurlar. 
Hata yapmaktan korkmazlar
Kendi fikirlerini açıklamaktan kaçınmazlar. Hata yapmanın doğru yolu bulmak için iyi bir ders olduğunu ve kendi doğrularının da diğer kişiler için yararlı olacağını bilirler.
 
Geri çekilmezler
Bir fırsat gördüklerinde nelerin yanlış gidebileceği hakkında endişe duymak yerine kendi kendilerine ‘Beni ne durdurabilir ki?’ diye sorarlar.
 
Diğer kişileri tebrik ederler
Kendine güvenen insanlar, diğer kişilerin yaptığı işleri eleştirerek onları küçültmeye çalışmazlar. Tam tersine farklı insanları çıkardıkları başarılı işlerden dolayı tebrik ederler.
 
Yardım istemekten çekinmezler
Kendine güvenen kişiler başkalarından yardım istemenin kendilerini zayıf veya akılsız göstermeyeceğini bilirler. Kendi güçlü ve zayıf noktalarını bilirler. Zayıf noktalarını güçlendirmek için yardım isterler.

SESSİZLİK


Modern yaşamda pek çoğumuz anbean gürültüyle çevriliyiz. Evde, yolda, işte, okulda daima sesler bize eşlik ediyor ve kendimiz için sessiz anlar yaratmayı çok fazla önemsemiyoruz. Ancak yapılan çalışmalar, sessizliğin bizler için zannettiğimizden çok daha faydalı olduğunu kanıtlıyor…

Bilim İnsanlarına Göre Sessizlik, Beynimizde Yeni Hücrelerin Oluşmasını Sağlıyor!

Bilim İnsanlarına Göre Sessizlik, Beynimizde Yeni Hücrelerin Oluşmasını Sağlıyor!
Modern yaşamda pek çoğumuz anbean gürültüyle çevriliyiz. Evde, yolda, işte, okulda daima sesler bize eşlik ediyor ve kendimiz için sessiz anlar yaratmayı çok fazla önemsemiyoruz. Ancak yapılan çalışmalar, sessizliğin bizler için zannettiğimizden çok daha faydalı olduğunu kanıtlıyor…

Çalışma, 2013 yılında fareler üzerinde yürütülen deneylerle başladı.

“Beyin, Yapı ve Fonksiyon” isimli dergide yayınlanan çalışma kapsamında fareler farklı zamanlarda gürültü ve sessizliğe maruz bırakıldı ve bunların beyinlerinde yaratacağı farklı etkiler gözlemlendi. Ulaşılan sonuçlar oldukça şaşırtıcıydı; çünkü günde iki saat düzenli olarak sessizliğe maruz bırakılan farelerin beyinlerinin hipokampüs isimli bölümünde yeni hücrelerin oluşmaya başladığı gözlemlendi.

Hipokampüs beynimizin hafıza, duygu ve öğrenmeden sorumlu bölümüdür

Beyinde yeni hücrelerin oluşumu her zaman sağlığımız için faydalı oldukları anlamına gelmez. Ancak deneyi yürüten isimlerden olan Imke Kirste, bu örnekte, oluşan hücrelerin gerçekten de işlev gösteren nöronlar olduğunu belirtiyor. Öyle görünüyor ki sessizlik, beynimizde fonksiyonel ve tüm beyinle uyumlu nöronların üretilmesini sağlıyor.

Beynimiz sessizlik ânında bilgileri aktif olarak değerlendiriyor ve içselleştiriyor.

Beyinlerimiz adeta bir “default” moda sahip ve yapılan beyin görüntülemeleri, bu hâldeki bir beynin bilgileri durmaksızın değerlendirdiğini gösteriyor. Üstelik dinlenme hâlinde olduğumuzda bile bu bilgi işleme sürecinin devam ettiği biliniyor. Bu da demek oluyor ki aslında dinlenmek ya da günde birkaç saatimizi sessizliğe ayırmak aslında boşa geçmiş zaman değil, aksine bilgilerimizi pekiştirmemizi sağlayan son derece faydalı bir zaman.

Sessizliğin yarattığı bu durum aynı zamanda kişilerin özfarkındalığının artmasını sağlıyor.

Sessizlik sırasında beynimiz yalnızca içsel ve dışsal bilgileri toparlayarak bilinç düzeyimizi arttırmıyor, aynı zamanda kendimizle ilgili farkındalığımızın artmasını da sağlıyor. Dikkatimizi dağıtan bir gürültü ya da iş olmadığı zamanlarda odağımız kendimize ve dış dünyaya yoğunlaşıyor ve adeta beynimiz hiç olmadığı kadar özgürleşiyor.

Gürültü, vücudumuzun ürettiği stres hormonunda kayda değer bir artışa sebep oluyor

Dikkatimizi etrafımızı çevreleyen gürültüye yöneltmesek ve hatta uyku hâlinde olsak bile etrafımızdaki sesler beynimiz üzerinde büyük etki yaratıyor. Gürültü, temporal lobumuzda bulunan amigdalanın aktif hâle gelmesine ve vücudumuzdaki stres hormonu salınımının artmasına sebep oluyor. Eğer çoğunlukla gürültülü olan bir ortamda yaşıyorsanız, stres hormonu seviyelerinizin normalin üstünde olması şaşırtıcı değildir.

Sessizliğe maruz kalmak ise bunun tam tersi bir etki yaratıyo

Gürültünün beynimizde yarattığı etkiyi yalnızca sessizlik tersine döndürebiliyor; çünkü sessizlik hem beynimiz hem de bedenimiz üzerinde rahatlatıcı etki yaratıyor. Konu üzerine yapılan çalışmalar, sessiz bir ortamda kalmanın rahatlatıcı müzikler dinlemekten bile daha faydalı olduğunu gösteriyor.

Ayrıca sessizliğin bilişsel becerilerimizi geliştirdiği de kanıtlandı.

Yapılan çalışmalar, gürültünün işte ve okulda kişilerin iş becerilerini zayıflattığını ve çalışma sürelerini uzattığını kanıtlıyor. Kısacası sessizliğin faydası yalnızca boş zamanları değil, çalışma zamanlarımızı da kapsıyor ve zihinsel becerilerimizi arttırıyor. Yaşam alanımızda sessiz bir ortam sağlamak bugün her ne kadar zor olsa da, tüm bu sebeplerden ötürü yapmamız gerekenlerin başında geliyor.