Bu Blogda Ara

4 Ocak 2017 Çarşamba

BAŞARI


BAŞARILI İNSANLAR
Hayat, stres üretme konusunda oldukça verimlidir, hemen hemen herkes bu streslerin yarattığı baskıdan payını alıyor. Ancak başarılı insanlar diğerlerinden farklı olarak baskı altında sakin kalmayı başarabiliyor. Peki başarılı insanlar stresi nasıl yönetiyor? İşte cevabı…
Başarılı İnsanların Baskı Altında Sakin Kalması
Duygularınızı yönetme kabiliyeti ve baskı altında sakin kalmak performansınızı direk etkiliyor. TalentSmart kuruluşu'nun bir milyondan fazla insan üzerinde yaptığı araştırmalar sonucunda, en yüksek performansı gösterenlerin %90'ı stres anlarında sakin ve kontrollü kalmak için duygularını yönetebilme becerisine sahip olan kişiler olduğunu keşfettik.
Bültenimizi takip ederseniz stresin insanın fiziksel ve mental sağlığı üzerinde nasıl bir tahribat oluşturduğunu gösteren şaşırtıcı araştırma sonuçlarını okuyacaksınız. (Uzun süreli stresin beynin öz kontrol mekanizmasını nasıl dejenerasyona uğrattığını gösteren Yale'in araştırması gibi). Stres ve Stres'in beraberinde getirdiği endişe ile ilgili püf nokta Stres'in tamamen gerekli bir duygu olduğudur. Beynimiz nörolojik yapısı gereği harekete geçmek için stres duygusunun belli bir seviyeye ulaşmasını bekler. Doğrusu makul stres seviyelerinde artan dikkat ve ilgi sonucu oluşan performans zirveleri (En iyi performans). Yani aslında stres uzun sürmediği sürece zararsızdır.
Kaliforniya Üniversitesi ve Berkeley de yapılan araştırmalar makul stres düzeylerindeki artışı ortaya çıkartmıştır. Fakat aynı zamanda stres'in kontrol altında tutulmasının önemini göstermiştir. Çalışma, doktora öğrencisi Elizabeth Kirby liderliğinde yapılmıştır. Kirby stres başlangıcının beyni hafıza gelişimine katkıda bulunan yeni hücrelere bölünmeye yönlendirdiğini ortaya çıkarmıştır. Yani uzun sürmeyen başlangıç seviyesinde stres beynin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Fakat bu etki sadece aralıklı stres durumunda söz konusudur. Stres bir kaç dakikanın ötesine geçip uzun süreli duruma geçtiği zaman beynin yeni hücre geliştirme kabiliyetini bastırmaya başlıyor.
Sanırım kısa süreli stresli olaylar beyni alarmda tutuyor. Alarm durumunda iken insan daha iyi performans sergiliyor. Kirby'ye göre, Hayvanlar için kısa süreli stres, sadece bulundukları an içerisinde etraflarında bulunan fiziksel tehdit unsurlarının toplamıdır. Bu durum bulundukları anla sınırlı daha fazla devam etmiyor. Uzun zaman önce bu durum insanlar için de aynıydı. İnsan beyni değişip daha karmaşık hale geldikten sonra tekrar eden olaylar üzerinde daha fazla durma ve endişelenme kabiliyetlerimiz de arttı. Bu da uzun süren stres deneyimlerini arttırdı.
Stres, kalp krizi riski, depresyon ve obeziteyi arttırmasından öte bir de zihinsel performansınızı da düşürüyor. Allah'tan bir aslanın sizi kovalaması sonucu yaşadığınız stres dışında yaşanan stresin tamamı sübjektiftir ve kontrol edilebilir. Stresli durumlarda en iyi performans gösterenlerin stres ile başa çıkma konusunda iyi geliştirilmiş stratejileri vardır. Bu onların stres seviyelerini çevrelerinde gelişen olaylardan bağımsız olarak düşürüyor ve yaşadıkları stresin uzun süreli değil kısa süreli stres olduğuna onları ikna ediyor.
Başarılı insanların başvurduğu çok sayıda etkili stratejiler üzerinde çalışırken 10 tane en iyisini aşağıda sayacağım.Bu stratejilerden bazıları bilinen şeylerdir. Fakat asıl zorluk stresli durum anında onlara ihtiyacınız olduğunda onları hatırlamak ve stres olmak yerine onları kullanırken nerede kullanacağımızı bilmektir.
1. Onlar elindekilere değer verirler, minnet duygusuna sahiptirler.
Zamanınızı minnettar olduğunuz şeyleri düşünmeye ayırmak iyi bir şeydir ama sadece o kadar değil. Bunu yapmak aynı zamanda sizi iyi bir moda sokar çünkü minnettarlık duygusu stres hormonu kortizolünü %23 azaltıyor. Kaliforniya Üniversitesinde yapılan araştırmalar minnettarlık duygusuna kendini adayarak çalışan kişilerin iş yerinde her zaman iyi mod da olduklarını, enerjik olduklarını ve fiziksel olarak da kendilerini iyi hissettiklerini kanıtlamıştır. Bu olumlu durumun oluşmasında düşük seviyedeki kortizolün çok önemli bir rol oynadığı muhtemeldir.
2. "Ya...ise?" gibi sorular sormaktan kaçınırlar.
"Ya...ise?" ifadeleri stres ve endişe ateşine benzin dökmek anlamına gelir. İhtimaller üzerinde durduğunuzda bir şeyler milyonlarca değişik yöne kayabilir ve ne kadar fazla ihtimalleri düşünmekle zaman kaybederseniz o kadar stresi kontrol altına almak için odaklanabileceğiniz vaktinizden gider. Sakin insanlar "Ya...ise?" sorularının kendilerini nereye götüreceğinin farkındadır ve orası hiç de gitmek isteyecekleri veya ihtiyaçları olan bir yer değildir.
3. Pozitif kalıyorlar
Pozitif düşünceler beyninizin dikkatini tamamen stresten arındırılmış şeylere odaklayarak korkuyu ve irrasyonel düşünceleri susturur. İki kutup arasında gidip gelen beyninize pozitif şeyler düşünmek için biraz yardım etmelisiniz. Herhangi bir pozitif düşünce yeniden odaklanmanızı sağlar. Bir şeyler iyi gittiğinde ve iyi bir mod da olduğunuz zaman bu nispeten kolaydır. Zor kararlar üzerinde çabalıyor ve beyninize negatif düşünceler akın ediyorken bu durum biraz mücadeleci olabilir. O anda o gününüzü düşünün ve ne kadar uzun sürdüğü önemli değil, olumlu bir anınızı hatırlamaya çalışın. O gün herhangi olumlu bir şey bulamıyorsanız önceki günü düşünün hatta önceki haftayı düşünün ya da belki heyecan verici bir olayı hatırlayabilirsiniz. Buradaki önemli nokta stresi azaltmak için dikkatinizi mantıklı düşünmeye kaydıracak olumlu şeyler bulmaktır.
4. Dış Dünya ile bağlantılarını keserler
Stresi kısa aralıklarda tutmanın önemi göz önüne alındığında süreğen zamanı belli aralıklarda dış etkenlerden bağımsız hale getirmek stresi kontrol altında tutmak için size yardımcı olacaktır. 7/24 çalışmaya elverişli olduğunuzda kendinizi sabit stres faktörlerine maruz bırakıyorsunuz. Kendinizi çok kısa bir anlık bile olsa offline duruma getirip telefonlarınızı kapatın, bu vücudunuzun dinlenmesi için bir mola olacaktır. Çalışmalar bir mail gelmesi gibi anlık bir aranın bile stres seviyesini düşüreceğini gösteriyor.
Konu e mailden açılmışken, günümüz teknolojisi sürekli iletişime ve  7/24 müsait olma beklentilerine olanak tanıyor. İş yerinde değilken bile bir e posta telefonunuza düştüğünde stresten uzak anlarınızın tadını çıkarmak son derece zor hale getiriyor ve sizi iş ile ilgili düşünmeye zorlayıp stres ortamına geri çekiyor. İş ile ilgili iletişiminizi zaman zaman koparmanız gerekiyor. Eğer ki çalışma günlerinde kendinizi iş ile ilgili iletişimden koparmak çok sıkıntılı oluyorsa peki çalışmadığınız günlerde bunu yapsanız nasıl olur. Bağlantınızı koparıp offline olacağınız zaman bloklarını seçin. Bu molaların ne kadar ferahlatıcı olduğunu ve haftalık programınıza konulan bu mental şarjlar sayesinde stres seviyesini ne kadar düştüğüne şaşıracaksınız. Eğer bu durumun olumsuz yan etkilerinden endişe duyuyorsanız öncelikle bunu sizinle bağlantıya geçilmesi imkansız olan zamanlarda deneyin_ Bu Pazar Sabahı olabilir veya hafta sonu çalışıyorsanız izin gününüzün sabahı olabilir. Bu şekilde ilerleme kaydettiğinizi gördüğünüzde ve iş arkadaşlarınız da sizinle bağlantıya geçmekten vazgeçip bu durumu anlamaya başladıklarında kademeli olarak teknoloji ile olan bağlarınızı koparabilirsiniz.
5. Kafeini Kısarlar
Kafein içmek adrenalin açığa çıkmasını tetikler. Adrenalin "Savaş ya da kaç Tepkisi" nin kaynağıdır. Hayatta kalma mekanizması size şunu anlatır. Tehdit varsa panik halde kaç ya da ayağa kalk ve dövüş. "Savaş ya da kaç" mekanizması hemen tepki verme uğruna rasyonel düşünceden kaçınır. Bir ayı sizi kovalıyorsa bunu yapmanız harika bir seçim olur ama kısa ve kaba bir email'e cevap yazarken o kadar da harika bir seçim sayılmaz. Kafein zihninizi ve bedeninizi aşırı uyanık stres durumuna soktuğunda duygularınız davranışlarınızın üzerinde hareket eder. Kafeinle birlikte oluşan stres kısa aralıklarla oluşan normal stres düzeyinden çok ilerdedir.
6. Düzenli Uyurlar
Yıllardır bunun kavgasını veriyorum fakat uykunun duygusal zekayı arttırıcı etkisini ve stres düzeyini yönetme konusundaki önemini yeterince anlatamadım. Uyuduğunuz zaman beyniniz kelimesi kelimesine kendini yeniden şarj eder. Uyuduğunuzda beyniniz gün içinde yaşanan şeylerin arasında dolanır ve yararlı bulduğunu kaydedip yararsız olanlarından kurtuluyor. (Bunlar rüyalarınıza yansıyor.) Böylecene zinde ve boş bir kafa ile uyanıyorsunuz. Yeterince uyumadığınız ya da doğru bir uyku şekli ile uyumadığınız zaman dikkatiniz, self kontrolünüz ve hafızanız bundan olumsuz etkilenir. Uykusuzluk hali, stres faktörlerinden hiç birisi yokken bile kendi kendine stres hormonu seviyesini yükseltir. Stresli projeler sizi uyumak için vaktiniz olmadığı duygusuna yöneltir. Fakat tüm gece alınan uyku sizin bazı şeyleri kontrol altına almanızı sağlar.
7. Olumsuz iç konuşmaları bastırırlar
Stresi yönetmede en önemli adımlardan bir tanesi de kendi kendine olumsuz şeyleri düşünmeyi durdurmaktır. Ne kadar kendi kendinize olumsuz konuşmalar yaparsanız o kadar değerli vaktinizi ve enerjinizi onlara boşa harcarsınız. Çoğu olumsuz düşüncelerimiz düşünce olmaktan öteye gitmez, gerçeklik payı yoktur. İçinizden geçen olumsuz konuşmalara inandığınızı gördüğünüz anda durun ve içinizden geçen o şeyleri not edin. Elinizdeki işi bırakın ve düşündüklerinizi not edin. Bir kere olumsuz düşüncelerinizin gidişatını yavaşlattığınız zaman daha rasyonel ve zihni açık bir şekilde onların geçerliliğini değerlendirebilirsiniz.
"Asla", "Hiç Bir zaman", "En Kötü", gibi ifadeleri kullandığınız zaman, ifadelerinizin doğru olmadığını iddia edebilirsiniz. Hala yazmış olduğunuz ifadelerin doğru olduğuna inanıyorsanız onları bir de güvendiğiniz bir arkadaşınıza gösterin o da sizinle aynı fikirde mi. Sonra gerçek ortaya çıkacaktır. Size hiç olmayan bir şey izlenimi vermeye başladığında belli ki bu olumsuz düşünceler beynin olumsuzluk eğiliminden kaynaklanıyor. Beyin olayların şiddetini frekansını ve şiddetini abartmaya eğilimlidir. Bu tarz düşünceleri ortaya çıkarıp onları etiketleyip gerçeklerden ayırdığınız zaman sizi negatif düşünce sarmalından kurtaracak ve yepyeni bir pozitif görünüme kavuşturacaktır.
8. Perspektiflerini yeniden şekillendirirler
Stres ve endişe hepsi bizim olayları çarpık algılamamız ile alakalıdır. Gerçekçi olmayan sınırlarımız, affetmeyen patronlar ve sinir bozucu trafiğin strese sebep olduğunu düşünmek kolaydır. Koşullarınızı kontrol altında tutamazsınız ama onlara nasıl cevap vereceğinizi kontrolünüz altında tutabilirsiniz. Bir durum üzerinde uzun uzun durmadan önce durumu derinliğine anlamak için bir dakikanızı ayırın. Bunu ne zaman yapacağınızdan emin değilseniz stresi oluşturan faktörlerin yaşanan stres ile orantısına bakabilirsiniz. "Her şey ters gidiyor", "Hiç bir şey yoluna girmeyecek" gibi çok geniş kapsamlı şeyler düşünüyorsanız o halde yaşadığınız tersliklerin kapsam alanını daraltın. Her şey yerine tek tek şeyler üzerinden gidin. Tam olarak nelerin ter gittiğini kendi kendinize sorun ve not edin. Büyük ihtimalle bir kaç şey bulacaksınız -her şey değil- ve bu stres faktörlerinin kapsamı içinizde yaşadığınız strese oranla çok daha azdır. 
9. Nefes Alıp Verirler
Stresin süresini azaltmanın en kolay yollarından bir tanesi de her gün yapmış olduğunuz bir şey: Nefes almak. Nefes alışınız ile beyniniz sadece elinizdeki işe odaklanmanızı ve stres maymununu arka plana atmanızı sağlar. Stresli hissettiğiniz zaman bir kaç dakika durun ve nefes alış verişinize odaklanın. Kapıyı kapatın diğer bütün dikkat dağıtıcı unsurları kendinizden uzaklaştırın ve oturup sadece nefes alıp verin. Buradaki amaç bütün vaktinizi nefes alış verişinize odaklamaya verip beyninizin mantıksız düşüncelere kaymasını önlemektir. Nefes içinize çekip vermenin tam olarak nasıl bir his olduğu üzerinde düşünün. Bu kulağa basit geliyor ama bunu bir iki dakikadan uzun yapmak çok zordur. Başka düşünceleriniz bunu yapmanızı engelleyebilir başlangıç için bu sorun değil. Siz tekrardan dikkatinizi nefesinize verin. Eğer nefes alış verişinize odaklanmak çok güç oluyorsa o halde 1 den 20 ye kadar nefes alış verişlerinizi saymaya başlayın, arada kaçırdığınız sayılar olursa o kadar önemsemeyin baştan alabilirsiniz.
Bu görev çok basit hatta saçma gelebilir. Fakat bunu yaptıktan sonra ne kadar sakinleştiğinize ve rahatsız edici düşüncelerin ne kadar hızlı dağıldığına şaşıracaksınız. Bunu yapmasaydınız o olumsuz düşünceler kalıcı olarak beyninizde yer edeceklerdi.
10. Destek Alırlar
Her şey ile kendi başınıza mücadele etmek size cazip gelebilir ama bu tamamen etkisizdir. Sakin ve verimli olabilmek için zayıf yanlarınızı hatırlamaya ihtiyacınız vardır ve bunu için de yardım almalısınız. Durum sizi bunaltacak kadar zorlu ise destek sisteminize başvurabilirsiniz. Herkes için iş yerinde veya iş dışında kendilerini zor durumdan çıkarmak için yardım etmeye hazır kişiler vardır. Hayatınızdaki bu kişileri tespit edin ve ihtiyacınız olduğunda onların düşüncelerine ve desteklerine başvurmak için çaba gösterin. Endişeleriniz hakkında konuşmak gibi basit görünen bir şey bile size stres ve endişeleriniz ile ilgili açılma şansı verecek ve duruma yeni bir bakış açısı ile bakma olanağı tanıyacak. Çoğu zaman diğer insanlar sizin göremediğiniz çözümleri görürler çünkü onlar sizin yaşadığınız durumun duygu halinde değildirler. Yardım istemek stresinizi azaltır ve desteğine başvurduğunuz insanlarla aranızda güven ilişkisi oluşturacaktır.
Yazar: Azmi Ulaş

KENDİNE GÜVEN


KENDİNE GÜVEN
Özgüven önemli bir kişisel özelliktir; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. Özgüven kazanma süreci, yaşamın önemli zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir.
Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir. Başarı için ilham kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar.
Bizim yaklaşımımıza bağlı olarak başka insanlar ve dışımızdaki olaylar özgüvenimizi yükseltebilir ya da bitirebilirler. Yaşama özgüvenli bir şekilde yaklaşmak ve bunu sürdürmek önemlidir. Ancak, aşırı bir güven duygusu ile hareket ederek kendimizi ve diğer insanları tedirgin etme riskini de almamak gerekir.
Özgüvenimiz olmadığında işleri yapabilme yeteneğimizden emin olamayız. Gerekli beceriye ve deneyime sahip olduğumuzu bildiğimiz halde daha önce hiç yapmadığımız bir işle karşılaştığımızda endişeleniriz. Birçok durumda, özellikle karar vermemiz, inisiyatif kullanmamız veya yeni insanları işin içine katmamız gereken durumlarda rahatsız ve huzursuz oluruz.
Buna karşın, aşırı bir güven duygusu içinde davrandığımızda; sınırlarımız olduğunu kabul etmek istemeyiz, yeteneklerimiz hakkında gerçekçi olmayan düşüncelere kapılırız. Üzerimize aşırı iş yükü alırız, böylece her zaman iyi iş yapamayız. En iyiyi bizim bildiğimizi düşünürüz, önerileri göz ardı ederiz, bize yardım etmek isteyenleri de genellikle reddederiz.
Olması gereken düzeyde bir özgüvene sahip bulunduğumuzda ise; en iyi için çaba göstereceğimizi ve kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyacağımızı bilerek işleri ele alırız. Bir işi yapamadığımızda mazeret üretmek yerine yeniden denemeye başlarız. İlk seferinde tümüyle doğru olarak anlamadığımız ya da yapamadığımız bir işin dünyanın sonu anlamına gelmediğini biliriz. Hatalarımızı dert etmek yerine onlardan ders almasını becerebiliriz. Bir çok durumla ve sorunla daha iyi baş edebiliriz.
Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir. Başarılarımızla doyum ve rahatlık hissetmemize izin verir. Özgüvenimizin güçlü olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir.
Birçoğumuz, belirli zamanlarda, belirli insanlarla ve belirli durumlarda kendimizi güvenli hissederken bazı durumlarda, zamanlarda ve bazı insanların karşısında özgüvenimizi yitiririz. Kendimize olan güven duygumuzu nelerin etkilediğini doğru anlamamız gerekir.
Bunun için şu soruları kendimize sormalıyız ve dürüst cevaplar vermeliyiz.
Ø Kendimize en çok güvendiğimiz zamanlar hangileridir? Yeteneklerimizden emin olduğumuz ve kendimizi en rahat hissettiğimiz durumlar nelerdir?
Ø Karşısında özgüvenimizin en yüksek olduğunu düşündüğümüz insanlar kimlerdir? Niçin?
Ø Onlar, bize özgüvenimizi artıracak ne söylüyorlar veya ne yapıyorlar?
Ø Ne zaman kendimize olan güvenimizin en düşük olduğunu hissediyoruz?
Ø Özgüvenimizi azaltanlar nelerdir? Hangi insanlar ve hangi durumlar bizim kendimizi güvensiz hissetmemize neden oluyor? Söylenen ya da yapılanlar nelerdir?
Bu sorulara cevap verirken hazır olmadığınız yeni durumlardan ya da kıyafetinizin ve dış görünümünüzün iyi olduğu zamanlardan söz edebilirsiniz. Özgüven, çoğunlukla, kendimizi nasıl hazırladığımız ve kendimizi nasıl gördüğümüz ile ilgilidir. Özgüven gelip giden, azalıp artan bir duygudur. Bazı günler kendimizi diğer günlere göre daha güvenli ve güçlü hissederiz. Bazı günlerde de kendimizi arkadaşlarımızın yanında yetersiz hissederiz veya kendi yeteneklerimizi sürekli olarak onlarınki ile kıyasladığımız durumlar yaşarız.
Özgüvenimizin zayıfladığı durumlarda yapabileceğimiz ilk iş, hiç kimsenin mükemmel olmadığını kabul etmektir. Belki, başka insanların sizin sahip olmadığınız becerileri vardır. Ancak, siz de büyük olasılıkla onların yapamadığı bazı şeyleri yapabiliyorsunuz.
Özellikle, onlarla rekabet edebileceğiniz alanlarda kendi yeteneklerinizi geliştirmeye odaklanın. Tüm yapabileceklerinizi aklınıza getirin, yapamayacaklarınız için fazlaca endişelenmeyin, onlara takılıp kalmayın.
Özgüveni artırmanın iyi bir yolu, yaşamdaki başarılarımızı hatırlamaktır. Sahip olduğumuz tüm yeteneklerimizi, iyi kullandığımız becerilerimizi aklımıza getirelim ve güvenli davranarak kazançlı çıktığımız zamanları hatırlayalım.
Eğer, siz de özgüveninizi kazanmak ve geliştirmek istiyorsanız, yeteneklerinizi önemseyin ve kabuğunuzdan çıkın. Daha rahat ve girişken davranmayı öğrenin. Fikirlerinizi daha sesli ifade edin. Sorumluluklar alın. İş yaşamınızda karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda daha aktif olarak kendinizi gösterin. Enerjik olmak için bu tür insanları kendinize örnek alın. Cesaretli olun, hata yapmaktan korkmayın. Başarısızlıkların birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Elde ettiğiniz her başarıyla özgüveninizin arttığını göreceksiniz.
Yazar: İsmet Barutcugil

ÖZGÜVEN


ÖZGÜVEN NASIL KAZANILIR
Özgüven önemli bir kişisel özelliktir; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. Özgüven kazanma süreci, yaşamın önemli zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir.
Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir. Başarı için ilham kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar.
Bizim yaklaşımımıza bağlı olarak başka insanlar ve dışımızdaki olaylar özgüvenimizi yükseltebilir ya da bitirebilirler. Yaşama özgüvenli bir şekilde yaklaşmak ve bunu sürdürmek önemlidir. Ancak, aşırı bir güven duygusu ile hareket ederek kendimizi ve diğer insanları tedirgin etme riskini de almamak gerekir.
Özgüvenimiz olmadığında işleri yapabilme yeteneğimizden emin olamayız. Gerekli beceriye ve deneyime sahip olduğumuzu bildiğimiz halde daha önce hiç yapmadığımız bir işle karşılaştığımızda endişeleniriz. Birçok durumda, özellikle karar vermemiz, inisiyatif kullanmamız veya yeni insanları işin içine katmamız gereken durumlarda rahatsız ve huzursuz oluruz.
Buna karşın, aşırı bir güven duygusu içinde davrandığımızda; sınırlarımız olduğunu kabul etmek istemeyiz, yeteneklerimiz hakkında gerçekçi olmayan düşüncelere kapılırız. Üzerimize aşırı iş yükü alırız, böylece her zaman iyi iş yapamayız. En iyiyi bizim bildiğimizi düşünürüz, önerileri göz ardı ederiz, bize yardım etmek isteyenleri de genellikle reddederiz.
Olması gereken düzeyde bir özgüvene sahip bulunduğumuzda ise; en iyi için çaba göstereceğimizi ve kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyacağımızı bilerek işleri ele alırız. Bir işi yapamadığımızda mazeret üretmek yerine yeniden denemeye başlarız. İlk seferinde tümüyle doğru olarak anlamadığımız ya da yapamadığımız bir işin dünyanın sonu anlamına gelmediğini biliriz. Hatalarımızı dert etmek yerine onlardan ders almasını becerebiliriz. Bir çok durumla ve sorunla daha iyi baş edebiliriz.
Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir. Başarılarımızla doyum ve rahatlık hissetmemize izin verir. Özgüvenimizin güçlü olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir.
Birçoğumuz, belirli zamanlarda, belirli insanlarla ve belirli durumlarda kendimizi güvenli hissederken bazı durumlarda, zamanlarda ve bazı insanların karşısında özgüvenimizi yitiririz. Kendimize olan güven duygumuzu nelerin etkilediğini doğru anlamamız gerekir.
Bunun için şu soruları kendimize sormalıyız ve dürüst cevaplar vermeliyiz.
Ø Kendimize en çok güvendiğimiz zamanlar hangileridir? Yeteneklerimizden emin olduğumuz ve kendimizi en rahat hissettiğimiz durumlar nelerdir?
Ø Karşısında özgüvenimizin en yüksek olduğunu düşündüğümüz insanlar kimlerdir? Niçin?
Ø Onlar, bize özgüvenimizi artıracak ne söylüyorlar veya ne yapıyorlar?
Ø Ne zaman kendimize olan güvenimizin en düşük olduğunu hissediyoruz?
Ø Özgüvenimizi azaltanlar nelerdir? Hangi insanlar ve hangi durumlar bizim kendimizi güvensiz hissetmemize neden oluyor? Söylenen ya da yapılanlar nelerdir?
Bu sorulara cevap verirken hazır olmadığınız yeni durumlardan ya da kıyafetinizin ve dış görünümünüzün iyi olduğu zamanlardan söz edebilirsiniz. Özgüven, çoğunlukla, kendimizi nasıl hazırladığımız ve kendimizi nasıl gördüğümüz ile ilgilidir. Özgüven gelip giden, azalıp artan bir duygudur. Bazı günler kendimizi diğer günlere göre daha güvenli ve güçlü hissederiz. Bazı günlerde de kendimizi arkadaşlarımızın yanında yetersiz hissederiz veya kendi yeteneklerimizi sürekli olarak onlarınki ile kıyasladığımız durumlar yaşarız.
Özgüvenimizin zayıfladığı durumlarda yapabileceğimiz ilk iş, hiç kimsenin mükemmel olmadığını kabul etmektir. Belki, başka insanların sizin sahip olmadığınız becerileri vardır. Ancak, siz de büyük olasılıkla onların yapamadığı bazı şeyleri yapabiliyorsunuz.
Özellikle, onlarla rekabet edebileceğiniz alanlarda kendi yeteneklerinizi geliştirmeye odaklanın. Tüm yapabileceklerinizi aklınıza getirin, yapamayacaklarınız için fazlaca endişelenmeyin, onlara takılıp kalmayın.
Özgüveni artırmanın iyi bir yolu, yaşamdaki başarılarımızı hatırlamaktır. Sahip olduğumuz tüm yeteneklerimizi, iyi kullandığımız becerilerimizi aklımıza getirelim ve güvenli davranarak kazançlı çıktığımız zamanları hatırlayalım.
Eğer, siz de özgüveninizi kazanmak ve geliştirmek istiyorsanız, yeteneklerinizi önemseyin ve kabuğunuzdan çıkın. Daha rahat ve girişken davranmayı öğrenin. Fikirlerinizi daha sesli ifade edin. Sorumluluklar alın. İş yaşamınızda karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda daha aktif olarak kendinizi gösterin. Enerjik olmak için bu tür insanları kendinize örnek alın. Cesaretli olun, hata yapmaktan korkmayın. Başarısızlıkların birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Elde ettiğiniz her başarıyla özgüveninizin arttığını göreceksiniz.
Yazar: İsmet Barutcugil

GELECEĞİN MESLEKLERİ


Gelecek hangi işlerde?
26 Temmuz-2 Ağustos arasında ise yüzbinlerce aday gelecekte çalışacakları işi belirleyecek tercihleri yapacak. İşte bu tercihleri yaparken gelecekte onları ne bekliyor, Hürriyet İK olarak onları araştırdık.
Makineler yüzyıllardır insanların istihdam ve iş geleceği konusunda belirleyici bir rol oynuyor. Geçen on yılda insanların yaptığı yüzlerce iş, çok daha az maliyet ve hata ile onlar tarafından yapılabiliyor. Üstelik makineler bırakın sahneden çekilmeyi, her geçen gün sektörlerdeki payını arttırıyor. Dünyanın önde gelen yönetim danışmanlığı firmalarından McKinsey&Company, yeni yayınladığı raporda çeşitli sektörlerde hangi faaliyetlerin ne oranda makineleşebileceğini ortaya koydu. 
Raporda 19 sektörde 7 iş faaliyetinin ne oranda teknik olarak makineleşme potansiyeline sahip olduğu ABD İşgücü İstatistikleri Bürosu’nun verilerinden yola çıkılarak derlendi. Raporda üretim ve parekendecilik sektörlerinin makineleşmede en yüksek potansiyele sahip olduğu da vurgulandı. Sağlık ile eğitim ise otomasyon açısından en zayıf sektörler. Yani her iki alanda çalışanların da gelecekte önleri açık. Finans ve inşaat ise orta düzeyde potansiyel barındıran sektörler arasında yer aldı. 
Raporda 19 sektörde; yönetim, uzmanlık, insanlarla etkileşim, öngörülemez fiziksel işler, veri toplama, bilgi işlem, öngörülebilir fiziksel işler gibi 7 iş faaliyeti belirlendi. Sektörler bazında yapılan bu iş faaliyetlerinin ne oranda makineleşme potansiyeli taşıdığı araştırıldı. İşte sektörler ve otomasyon ile ilgili öne çıkan dikkat çekici veriler:
EN AZ MAKİNALAŞMA YÖNETİMDE
Çevresel koşullardan bağımsız olan ‘öngörülebilir fiziksel iş faaliyetleri’nde tüm sektörlerde yüzde 78 oranında otomasyona geçilebileceği öngörülüyor. Ele alınan 19 sektörün ortalamalarına göre veri toplamada yüzde 69, bilgi işlemde ise 69 oranında makineleşme potansiyeli mevcut. En az makineleşme şansı olan iş faaliyeti, yüzde 9 ile ‘yönetim’. Çünkü yönetim; insanlarla etkileşim gerektiriyor ve makineler bu konuda hâlâ insanlar kadar gelişmiş değil. 
Rapora göre sağlıkta ve eğitimde otomasyon potansiyeli çok düşük. Konaklama ve gıda sektörlerinde ise öngörülebilir fiziksel işlerde otomasyonlaşma oranı yüzde 48; inşaatta ise yüzde 41. 19 sektör içinde en yüksek otomasyon potansiyeli, yüzde 51 ile tarım sektöründe.
GELECEĞİN MESLEKLERİ TEKNOLOJİDE SAKLI
TÜRKİYE’DE fütürist denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan Ufuk Tarhan iş ve yaşam koşullarımızdaki tüm değişimi şekillendirecek teknolojik belirleyiciler arasında büyük veri, bulut bilişimi, nesnelerin interneti (IoT) 3 boyutlu baskı, sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik, giyilebilir teknoloji, hologram teknolojisi, insansız araçlar, kısa kod uygulamalarını sayıyor. Tarhan, geleceğin mesleklerinin bu teknolojilere göre şekilleneceği belirterek şunları söylüyor:
5-10 YILA YAPAY ZEKA ÇAĞINDAYIZ
Şu an mobilizasyon ve dijitalleşme çağı içindeyiz. 5-10 yıl içinde robot, yapay zeka ve yenilenebilir enerji çağlarına geçmiş olacağız. Bugün var olan mesleklerin bazıları tamamen yok olacak, kalanların hepsi çok önemli değişiklikler geçirecek. Örneğin muhasebecilık, çağrı merkezi elemanı, perakende satış asistanı, emlakçılık, sekreterlik bunlar arasında sayılabilir. 
DİJİTAL HER ŞEY KAZANDIRACAK
2017-2018’de tüm internet trafiğinin yüzde 90’ı video olacağı için videolaştırma alanıyla ilgili tüm işler çok önem kazanacak. Bu da bu iş alanını büyütecek. Sosyal medya, dijital pazarlama, dijital reklamcılık, dijital iletişim kısacası dijital her şey kazandıracak.
VERİ ANALİSTLERİNİN GELECEĞİ PARLAK
Yapay zeka analiz görevini tamamen üstlenene kadar her sektörde büyük veri analistleri vazgeçilmez olacak. Büyük veri yığınları içerisinden gelecekle ilgili tahminde bulunabilmemizi sağlayabilecek bağıntıların bilgisayar programı kullanarak aranması anlamına gelen veri madenciliği içinse gelecek parlak. STEAM alanları (Fen bilimleri, teknoloji, mühendislik, sanat ve matematik) temel bilimler arasına girecek. Her meslek uzmanı bunları iyi derecede anlar hale gelecek. Yani mühendis sanatçılar, teknolojist matematikçiler, sanatçı bilim insanları gibi yeni karma meslekler ortaya çıkacak.
MÜHENDİSLİK YENİDEN YÜKSELİŞTE
Mühendislik gelecekte de önemini koruyacak. Özellikle uçak, uzay, genetik, biyokimya, nano teknoloji, robot, çevre, doğa, iklim, materyal, hologram ile ilgili mühendislikler ön plana çıkacak. Teknoloji ile iç içe geçmiş yeni nesil hukukçular, regülatörler, denetçiler olacak. Yakın gelecekte, analistlik, görsel-metinsel editörlük, kurguculuk, küratörlük de yıldızı parlayacak işler arasında.
ROBOT PATRONLAR DÖNEMİ BAŞLAYACAK
RoboBoss’lar (Robot Patronlar) oluşacak. İnsanlar robotlarla çalışmaya, yaşamaya alışacak. Robot-insan karmasının yapacağı iş süreç ve modellerinin tasarımcıları, koordinatörleri epey revaçta olacak.  Giyilebilir teknolojiler nedeniyle tekstil, moda, deterjan, perakende, pazarlama, satış ve kimyasallarla ilgili sektörlerde çalışanlar, nano, genetik, kimya, biyoloji gibi teknolojilerden çok iyi anlayan bambaşka tasarımcılara, mühendislere dönüşecek.”
GELECEĞİN MESLEKLERİ
Yazılım mühendisleri Uçak, uzay, genetik, biyokimya, nano teknoloji, robot, çevre, doğa, iklim, materyal, hologram ile ilgili mühendislikler  Büyük veri analistleri Sosyal medya, dijital reklamcılık uzmanları Mekanik-montaj birinci derece süpervizörleri Acil durum yönetim müdürleri Odyologlar Meslek hastalıkları uzmanları Ortez/protez uzmanları Diyetisyenler ve beslenme uzmanları Satış mühendisleri Doktorlar ve cerrahlar Psikologlar.
ÜST DÜZEY YÖNETİCİLER GELECEĞİN MESLEKLERİNİ ANLATTI
YARATICILIK GEREKTİREN ALANLAR BİR ADIM ÖNDE
Albright Stonebridge Group Baş Danışmanı Hakan Akbaş: Gelecekte yönetimsel, düşünsel ve uzmanlık gerektiren meslekler revaçta olacak. Yaratıcılık, organizasyon becerisi, diploması gibi yetkinlikler önem kazanacak. Sağlık, eğitim, hukuk gibi sektörler öne çıkacak.
YAZILIM MÜHENDİSLİĞİNDE GELECEK VAR
Bosch Türkiye ve Orta Doğu Başkanı Steven Young: Bana göre, geleceğin trend mesleklerinden biri ‘yazılım mühendisliği’. Yaşamın her alanında otomasyonu görüyoruz. Kas gücü kullanımı azalacak, insanın karar verme yetisi daha fazla kullanılacak. Her an değişime, öğrenmeye açık, kendi kendine organize olan takımlar ve takım arkadaşlarına ihtiyaç artacak
ANA DİSİPLİNLER HER ZAMAN REVAÇTA OLACAK
Toyota Otomotiv Türkiye G.M. ve CEO’su Hiroshi Kato: Ana disiplinler ve temel mühendislik bilimleri her zaman revaçta olacak. Mekatronik, otomotiv, biyomedikal alanlarından türetilecek uzmanlık alanları gelecekte önem kazanacak. Mobilite ve insan hayatını kolaylaştırıcı unsurlara odaklı alanlar yükselişe geçme potansiyeline sahip. Örneğin insansız araçları veya enerji verimliliğini öne çıkaran ulaşım teknolojileri gibi. 
ENERJİ YÖNETİMİ ÖNE ÇIKIYOR
Schneider Elektrik Türkiye İK Müdür Yardımcısı Ayşe Özdemir: Geleceğin meslekleri dendiğinde yazılım, teknoloji, enerji yönetimi ve çözümleri gibi alanlar ön plana çıkıyor. Daha çok akıl gücü, yaratıcılık gerektiren, görsel ve tasarım yetkinlikleri olan bireylerin bunları kullanabileceği alanlar yükselişe geçecek.

Yazar: Önder Öndeş

YURT DIŞINDA İŞ NASIL ARANIR


YURT DIŞINDA İŞ NASIL BULUNUR ?

Hedefleriniz arasında yurt dışı deneyimi var, ama bunu nasıl gerçekleştireceğinizi bilmiyorsanız bu yazı tam size göre. İster eğitim, ister kariyer için yurt dışına çıkmanın ön koşulu bağlantı kurmak. Peki bu bağlantılara nasıl ulaşacaksınız? İşte size cevapları…
Yurt Dışında Çalışmak
Yazmayı, düşüncelerimi paylaşmayı oldum olası sevmişimdir. Bugüne kadar, LinkedIn'de çalıştığım dönem de dahil olmak üzere hiçbir şey paylaşmamış olduğumu fark edip, yeni yıl öncesinde, 2017'de daha çok yazmaya, aklıma gelenleri, bildiklerimi, gördüklerimi daha çok paylaşmaya karar verdim. Bunu yaparken İngilizceden ve İngilizce terimlerden olabildiğince kaçınıp; Türkiye'de yaşadığım dönemde de hep eleştirdiğim plaza dilinden de uzak durmaya özen göstereceğim. Alıntılar, fotoğraflar kullanırsam da kesinlikle Türkçesini de paylaşacağım. LinkedIn profilim İngilizce olsa da (yurt dışında çalışmamın getirdiği bir zorunluluk) LinkedIn'deki her yazının İngilizce yazılması gibi bir zorunluluk olmadığını, hatta platformun eksiklerinden birinin de Türkçe kullanmaktan kaçınan insanlar olduğunu hatırlatmak için aldığım bilinçli bir karar bu.
Konunun başlığı aslında bugünlerde daha da çok gündeme gelmeye başlamış, özellikle de beyaz yaka arkadaşlarım arasında daha da sık konuşulmaya başlanmış bir konu. Eminim ki bu konuyla ilgili onlarca, yüzlerce yazı yazılmıştır bugüne kadar. Başta Ekşisözlük olmak üzere "Türkiye'den gitmek", "Uruguay'a Yerleşmek", "Kanada göçmenlik şartları" gibi birçok "Like - Retweet" odaklı yazılar da mevcut. Fakat ben olaya biraz daha yapıcı ve 2 senelik süreçte öğrendiğim kadarıyla, nacizane, yol gösterici yaklaşmaya çalışacağım.
Yurt dışında çalışmak/ yaşamak kararını almak/ hayata geçirmek oldukça zor ve pat diye yapılacak bir şey değil. Geldiğinizde bulduğunuz dünya da tabii ki toz pembe değil. Etrafınızdaki insanlara baksanız hepsi her gün Türkiye'yi kötüleyip "Gitmek lazım buralardan", "En iyisini gidenler yapıyor" dese de, "Hadi sen de gel/git" dediğinizde, "Ama" , "Ya aslında..." ile başlayan cümleler duymanız çok olası.
Her türlü değişim için birinci şart, bunu yalnızca yurt dışında çalışmaya başlamak olarak değerlendirmek de yanlış, Türkiye'de çalıştığım dönemde de işinden, görüntüsünden, evinden, ilişkisinden sürekli mutsuz olan ama asla değiştirmek için adım atmayan onlarca insan tanıdım, SEÇİM YAPMAK. Alıntıladığım fotoğrafın net bir şekilde anlattığı gibi "Eğer bir seçim yapmazsanız, fırsatları yakalayamaz, hayatınızı da asla değiştiremezsiniz". Yerinizde oturup hayatınızdan sonsuza kadar mutsuz olabilirsiniz. Yaptığınız değişimler sizi mutlu da etmeyebilir fakat günün sonunda yapmadıklarınız için yaşayacağınız pişmanlık, yaptıklarınızdan yaşayacağınız pişmanlıktan her zaman daha fazla olacak. Özetle, kötü de olsa bir karar verin ve harekete geçin.
Kararı verdiğimizi varsayalım ve artık yurt dışında çalışma olanaklarını araştırıyoruz. Peki nereden başlayacağız? Benim gördüğüm iki seçenek var:
Master programları
LinkedIn'den doğru işi aramak/ bulmak
Master programları birçok kişi için kariyerini değiştirmek ve olduğu yerden çıkmak, sektör, hatta ülke değiştirmek için en hızlı ve kolay seçenek gibi duruyor. Tabii ki bildiğimiz gibi bir şey hızlı ve kolaysa malesef ucuz olamıyor çünkü bu üçünü bir arada bulabildiğimiz bir çözüm yok. Burada doğru seçim, master programınızdan sonra size ülkede çalışma imkanı veren ülkelerle ilerlemek. İrlanda yaşadığım ve bildiğim bir örnek, fakat bildiğim kadarıyla bunu ABD, İngiltere ve Kanada'da da yapmak mümkün, yanlışsa bilgi lütfen düzeltin. Bu seçeneğin en büyük eksisi, varsa elinizdeki birikmiş paranızı bir programa yatıracak olmanız. Bu sizi korkutabilir ve yapmak istemeyebilirsiniz ama uzun vadede bu yatırımın karşılığını alacağınızı düşünürsek, tabii ki ilk koşulda olduğumuzu ve amacımızın yurt dışında çalışmak/ yaşamak olduğunu düşünerek konuşuyorum, bu seçenek kesinlikle denemeye değer. Araştırma kısmı sizde :)
Gelelim ikinci seçeneğe. Eski bir LinkedIn çalışanı olduğum için değil, Türkiye'de halen istenen seviyede olmasa da dünyanın gerçeği olduğu için, LinkedIn'de iş aramak ve doğru işi bulmak seçeneğine. Bu başlığı da aslında iki ayrı başlık halinde değerlendirmek lazım.
Bilgisayar Mühendisleri
Sosyal Bilimler (Finans, Satış, Pazarlama)
Bilgisayar mühendisleri için yurt dışında iş bulmak şu anda herkese göre daha kolay. İngilizceyi iyi bildiğinizi ve yeni teknolojileri yakından takip ettiğinizi varsayıyorum. Şu anda yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada yetenek yönünden en az bulunan ve TÜM ŞİRKETLERİN aradığı pozisyonlar yazılım, bilgisayar ve yeni teknolojiler odaklı. LinkedIn'den arama yöntemlerini birazdan iki başlık için birlikte anlatacağım ama bu kitabın adını burada çalışan birçok mühendis arkadaşımdan duydum. Mülakatlar öncesi edinmekte fayda var.
Sosyal Bilimler mezunları ya da şirketlerin ilgili bölümlerinde çalışanlar için işler biraz daha zor. Şirketler için ilk seçenek her zaman çalışma izni olan, o ülkede çalışabilecek birini işe almak olduğundan bir Türk olarak fark yaratabileceğiniz nokta tabii ki TÜRKÇE konuşuyor olmanız. Daha önce hiç fark ettiniz mi bilmiyorum ama dünyanın birçok ülkesinde anadili Türkçe olan insanlar arıyorlar. İlk aklıma gelen ülkeler İrlanda, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Malta. Bu pozisyonlar genellikle müşteri hizmetleri & satış odaklı pozisyonlar. Bu ülkelerde yaşayan, yıllar önce bu ülkelere yerleşmiş ve çalışma izni olan insanlar ilk rakipleriniz. Fakat doğru adımlarla ilerlerseniz, size çalışma izni konusunda sponsor olacak şirketi kesinlikle bulabilirsiniz. Özellikle büyük şirketler (Google, Facebook, LinkedIn, Oracle vb.) bu konuda daha cömert ve yardımcılar.
LinkedIn'i nasıl etkin kullanabiliriz ve özellikle yurt dışındaki işlere nasıl başvurabiliriz kısmına geldik. Burada ilk önerim iş aradığınızı tüm İnsan Kaynakları çalışanlarına göstermeniz. Korkmayın, kendi şirketinizdeki insan kaynakları bunu görüp sizi işinizden etmeyecek çünkü birincisi, onlar bunu göremezler, LinkedIn bunu sizin yerinize düşünmüş, ikincisi hiçbir İK yöneticisinin tekliflere açıksınız diye size kapıyı gösteremeyeceğini de biliyoruz. Zaten hangimiz daha iyi iş tekliflerine açık değiliz ki? Türkiye'de ve dünyada yeteneklerin %80'inden fazlası aktif iş aramayan fakat daha iyi tekliflere her zaman açık adaylar. Bunu nasıl mı yapacağız?
1) Ana sayfanızdaki iş ilanlarına tıklıyorsunuz.
2) Karşınıza çıkan sayfada Preferences (Tercihler) sekmesine gidiyorsunuz. Bunu açmak artık bir tık uzağınızda. Artık iş aramasanız da, iş tekliflerine açık olduğunuzu her insan kaynakları çalışanı biliyor
3) Aynı bölümde yapacaklarımız bunlarla sınırlı değil. Aynı zamanda tercihlerinize uygun iş ilanlarından oluşan özel bir bölüm oluşturmanız da mümkün. Yapmamız gereken çalışmak istediğiniz ülkeleri, sektörleri ve şirket büyüklüklerini seçmeniz. Devamında iş ilanları sayfanızda tercihlerinize uygun ilanlar göreceksiniz.
Bütün bu adımlarla henüz aramaya geçmeden, LinkedIn'i daha etkin kullanmaya başladık bile.
Gelelim son adıma, doğru işi bulmaya. Burada önerim Bilgisayar mühendisleri için kullandıkları yazılım dilleri ile ya da mevcut iş tanımları ile "Java, .Net, C++ vb." sosyal bilimler için ise "Türkçe, Turkish, Turkey, Multilingual" kelimeleri ile iş ilanlarında arama yapmaları. Burada bir LinkedIn kısayolu paylaşayım. Aradığımız kelimelerin arasına büyük harfler ile OR koyduğumuzda (Java boşluk OR boşluk Turkish) LinkedIn tüm kelimeler için tek seferde arama yapıyor. Aşağıda iki örneğini hemen paylaşıyorum. Bu aramalarda lokasyon seçmezseniz tüm dünyada, seçtiğinizde ise o lokasyonda, ilanın başlığında/ içinde aradığınız kelimeler geçen tüm ilanları bulursunuz.
Bilgisayar mühendisleri daha şanslı demiş miydim? :) Yalnızca İrlanda'da, yalnızca bu 3 yazılım dili ile ilgili ilan sayısı 930.
Özellikle teknoloji şirketleriyle, aslında birçok şirkette benzer uygulamalar mevcut, ilgili bilmeniz gereken bir başka nokta da şirketlerin iç referans yöntemi ile işe alım yapma oranlarının oldukça yüksek olması. Şirket içinden biri size aradığınız ve uygun olduğunuzu düşündüğünüz pozisyon için referans olduğunda hem öncelikli değerlendiriliyorsunuz, bu tabii ki işi aldınız demek değil, hem de size referans olan kişi eğer işe alınırsanız güzel bir bonus alıyor şirketinden. Bunu niçin söyledim, önce her zaman o şirketten, mümkünse o pozisyonda çalışan birini bularak size referans olmasını isteyin. Burada üzerinizdeki çekingenliği atmanız ilk şart çünkü özellikle kendi deneyimimden, eşimin işe alım süreçlerindeki aktifliğinden ve insanlarla tanışmasından yola çıkarak söyleyebilirim ki, herkes size bir şekilde yardımcı oluyor. Kazan - Kazan. Dikkat etmeniz gereken şey önce referans yöntemini denemeniz çünkü önce başvuru yaparsanız şirketler genelde referansı kabul etmiyorlar, minik bir dipnot olsun.
Özetle:
Karar ver
Harekete geç
LinkedIn profilini düzenle
Uygun işleri bul
Şirket içinden yardım iste
Gerisi biraz da şans...

Yazar: Mehmet İlker Aktaş

30 Aralık 2016 Cuma

DUYGUSAL ZEKA


DUYGUSAL ZEKA EQ

1. Duygusal zekanın 5 önemli öğesi vardır.

-Kendini tanıma
-Kendini ayarlayabilme
-Motivasyon
-Empati
-Sosyal beceriler
Duygusal zekası yüksek olan insanlar bu özelliklerin tamamını barındırır ve farklı yollardan bunlardan istifade etmesini bilir.

2. Bu kişilerin lügatinde sinir krizi, öfke nöbeti gibi kavramlar bulunmaz.

Kendilerini kontrol etme becerisi son derece yüksektir.

3. Kaba, nobran, kırıcı, saldırgan bir tutum içinde olmazlar.

Empati kabiliyetleri onları bu tür davranışlardan uzak tutar. Egoları onları değil, onlar egolarını kontrol eder.

4. Her şeyden yakınan, sızlanan biri değillerdir, hayatlarını bir dram gibi yaşamazlar.

Çünkü sorumluluk almasını bilirler, yaşadıklarının suçunu başkalarına yükleme, hatayı başka yerde arama gibi bir özellikleri yoktur. Yaptıklarından veya yapamadıklarından pişmanlık duyup, hayatı kendilerine zehir etmezler.

5. Ve haliyle yaşadıklarından dolayı asla başkalarını suçlamazlar.

Karar verici noktada olduklarını bilirler, hatalarını, yanlışlarını göğüslemeyi bir erdem olarak görürler.

6. Birinin üzüntüsünün, sinirinin, öfkesinin kaynağı olduklarını düşünmekten kaçınırlar.

Üzgün, sinirli, öfkeli bir iş, okul arkadaşlarını gördüklerinde akıllarına ilk gelen şey “bana mı kızgın acaba?” olmaz. Duygusal zekası yüksek olan kişiler bir olay hakkında tahmin yürütüp, bundan rahatsız olacak kişiler değildir. Sordukları sorular ve sergiledikleri yaklaşımla hem kendilerini hem de karşısındaki rahatlatmasını bilirler.

7. Bu kişiler kendilerini mutsuz eden olayları görmezden gelmezler.

Bu kişiler “sebepsiz mutsuzluklar” yaşamazlar, çünkü yaşladıkları, büyük, küçük her sorunla yüzleşme, onu akıllarından çıkarma şeklinde hareket ederler. Kafaları daima rahattır, çünkü sorunları görmezden gelmek, beyninin arka odalarına atmak yerine o anda çözüme kavuşturmak için çabalarlar.

8. Duygusal zekası çok düşük, empatiden yoksun, sürekli depresif kişilerle arkadaşlık etmezler.

Kısacası kendilerini mutsuz eden, zehirleyen, vs. insanlarla bir arada bulunmak istemezler. Kendileri gibi yüksek duygusal zekaya sahip insanlarla birlikte olmayı tercih ederler.

9. Duygusal zekası yüksek insanların sorunları ertelemek, onlardan kaçmak gibi davranışları yoktur.

Zoru görünce kaçan insanlar değillerdir. Küçük bir sorunun dahi çözülmeden bırakılması halinde zaman içinde daha karmaşık bir hale geleceğinin farkındadırlar. O yüzden sorunları ertelemezler, bakarız demezler.

10. Nerede, nasıl konuşacaklarını çok iyi bilirler.

Konuştukları konunun hassasiyetine, önemine, kapsamına uygun kelimleri seçmede, yaklaşımı sergilemede usta olurlar. Kısacası asla patavatsız, ne dediğini bilmeyen kişiler değillerdir.

11. Kendilerini, hislerini, ruhsal durumlarını asla ihmal etmezler.

Farkındalık ve bilinç seviyeleri yüksektir. Kendilerini boşlamazlar, sorunlarını görmezden gelmezler, kendileriyle ilgili insanlardır.

12. Vücut dilini kullanmada ustadırlar.

Konuşurken, iletişim kurarken, iletişimin tüm tekniklerinden ustaca istifade ederler.Bu yüzdendir ki karşısındaki insan üzerinde rahatlatıcı bir etkileri vardır. Beden dillerini ustaca kullanarak, hissettirmeden kişinin kendilerine karşı rahat ve dürüst olmasını sağlarlar.

13. İletişimlerinde mutlaka sınırları vardır.

Duygusal zekası yüksek kişiler herkesi memnun etmenin imkansız olduğunu çok iyi bilirler, asla böyle bir gayret içine girmezler. İlişkilerinin temelinde asla kendilerini beğendirme çabası yatmaz, belli kuralları ve kriterleri vardır, hiçbir şey için bunları çiğneyip geçmezler.

14. Belki de en büyük özellikleri çözüm odaklı kişiler olmalarıdır.

Duygusal zekası yüksek kişiler problemler üzerinde dolanmazlar, baştan itibaren çözüm odaklı ve pozitif bir yaklaşım sergilerler. Onların hayatta bu kadar başarılı olmalarının sebeplerinden biridir bu.

15. Kendini en iyi tanıyan insanlar, duygusal zekası yüksek insanlardır.

Kendilerini en ince ayrıntısına kadar tanırlar. Yapabileceklerini, yapamadıklarını, güçlü ve zayıf yönlerini, vs. çok iyi bilirler. Altından kalkamayacakları işlere girişmezler, boş sözler vermezler, boş hayaller peşinde koşmazlar.

16. Gereksiz tartışmalara girmezler, olumsuz sohbetleri kısa keserler.

Bir sonuca ulaşmayacak, kısır döngü içerisindeki tartışmalara girip efor harcamazlar. Nerede durmaları gerektiğini çok iyi bilirler. Hem kendileri hem de karşılarındakiler için bir anlamı olmayan tartışmaları bitirirler, uzatmazlar. Duygusal zekası yüksek insanlar negatiflikten beslenmezler, bu onları öldürür.

Duygusal zekası yüksek insanlar hayattan keyif almasını bilen, neşeli, pozitif ve tutkulu kimselerdir.

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ TEMEL ÖZELLİKLERİ

1- Müşteri Odaklılık

Bugün rekabet ortamında artık üreticiler kendi arzu ettiklerini değil, müşterinin arzu ettiklerini ve istediklerini üretmek durumunda kalmaktadırlar. Son 20 yıldır rekabet; kalite, düşük maliyet, hızlı üretim ve hızlı servis üçgenine endekslenmiş durumdadır. Bu durum doğal olarak satılabileni üretme anlayışını gündeme getirmektedir. Satılabilen mal veya hizmet ise kaliteyi çağrıştırmakta ve dolayısıyla kaliteyi bir noktada müşteri belirlemektedir. Müşterinin bilinen ve bilinmeyen arzularını tespit eden üreticiler rekabette şanslarını artırmaktadırlar.

Özellikle insanın psikolojik (kişilik, algılama, inanç, motivasyon ve yenilikçilik özellikleri) ve sosyo - kültürel (kültürel yapısı, aile ve toplumdaki sosyal statü vb) yönünü hesaba katan mal ve hizmet üreticileri bunları hesaba katmayanlara göre rekabette bir adım öndedirler. Bu sebeple üreticiler artık tüketicilere daha yakın olmanın gereğine inanmışlardır. Bu anlayışla kuruluşların "ARGE" birimleri sürekli araştırmalar yapmakta, müşteri istek ve beklentilerini değişik araç ve yöntemlerle tespit etmektedirler. Bu tespitleri üretici kurum ve kuruluşlar, üretimi gerçekleştiren kuruluşun çalışanları ile sürekli paylaşmakta ve müşteri memnuniyetine dönük çalışma ortamı hazırlamanın gayreti içinde bulunmaktadırlar.

2- Sürekli Gelişme

Toplam Kalite Yönetimi mükemmeli yakalamak değildir. Zira mükemmeli yakalamak demek, sona ulaşmak demektir. Oysa TKY’de iyinin düşmanı daha iyidir prensibinden hareketle bir mükemmeliyeti yakalamak yerine daha iyiye ulaşmak için sürekli bir yolculuktur.

Çok iyi işleyen bir kuruluşta bile geliştirilecek bir çok hususun olabileceği bir gerçektir. Zira bilim ve teknolojinin sürekli gelişmesi kalite ve verimliliğin çıtasının da sürekli yükselmesine sebep olmaktadır. Bu durum kuruluşun bütün üretim süreçlerini sorgulayarak daha iyi olmak için kendini yenileme ihtiyacını hissetmesine zemin hazırlamaktadır. Aksi durumda, çıtanın sürekli yukarı çekildiği bir ortamda kuruluş rakipleri ile mücadele etme şansını yitirecek ve ayakta kalma şansını kaybedecektir.

Sürekli gelişme anlayışı kuruluşun sürekli büyümesine, imkanlarının artmasına, çalışanların hayat standartlarının yükselmesine, birimler arasında etkin ve verimli bir koordinasyona, faaliyetlerinde canlılığa ve yönetimle çalışanlar arasında daha sağlıklı ilişkiler kurulmasına imkan sağlamaktadır.

3- Tam Katılım

Toplam Kalite Yönetiminin amacı müşteri isteklerinin karşılanması, yöntemi yapılan bütün işlerin sürekli olarak iyileştirilmesi, öznesi ise başta üst yönetim olmak üzere bütün çalışanlardır.

Toplam Kalite Yönetiminin öznesi olan çalışanların yönetime katılımı; yönetimin klasik fonksiyonları olan hedeflerin belirlenmesine, işlerin planlanmasına, uygulanmasına, denetlenmesine, standartlaştırılmasına ve nihayet standartların da geliştirilmesine katkıları oranında sağlanmış olmaktadır.

Çalışanların tam katılımı üst yönetimin yaklaşımıyla doğrudan ilgilidir. Üst yönetimle birlikte kurumda görevli ilk amirlerin de çalışanlara rehberlik etmeleri, iletişimi güçlendirip, yüksek moral sağlamaları, grup çalışmalarını ve öneri sistemini desteklemeleri ve en önemlisi takım bilincinin oluşmasını ve paylaşımı sağlamaları büyük önem taşımaktadır.

4- Kurum Kültürü 

Herhangi bir organizasyon bir konumdan başka bir konuma geçmek istiyorsa, eğitim sistemi, yönetim tarzı, sosyal yapısı ve kullandığı araç ve yöntemler bundan etkilenecek ve bir değişime uğrayacaktır. Bu değişim, kurumun geçerli olan ilkeler, değerler ve ortak amaçlar manzumesini de etkileyecektir. Görülen ve görülmeyen bu kurallar manzumesi kurumun kültürünü oluşturur.

Kurumun kültürü her şeyden önce vizyon sahibi yöneticilerin çalışanlarla birlikte belirledikleri amaç ve hedefler ile görev ve sorumlulukların çok iyi belirlendiği (iş tanımları) çalışma prensipleri çerçevesinde oluşmaktadır. Bu anlamda, kurum kültürü, bir kurumda çalışanların davranışlarını yönlendiren normlar, davranışlar, değerler, inançlar, alışkanlıklar ve iş yapma sistemleri vb. olarak tanımlanmaktadır. Yani kurum kültürü bir dizi sembol, tören ve mitten oluşur. Böyle oluşan kurum kültürü kurumda çalışan herkesin yaşam biçimi haline dönüşmektedir. Toplam Kalite Yönetiminde bu kültür kalite ile zenginleşerek iş yerinde sürekli teneffüs edilen yeni bir hava oluşturur.

5- Önce İnsan Anlayışı ve Birey Kalitesi

Her kurum ve kuruluş insanı merkeze koymak ve onun etrafında gelişimi sağlamak durumundadır. İnsanı dışlayan hiç bir kurum başarılı olamaz. Bu sebeple kurumların önce çalışanlarını tatmin etmeleri gerekir. Kaliteyi sağlamak nihai anlamda müşteriyi ve çalışanı tatmin etmekten geçer. Çalışanın tatmininde de insan kaynakları yönetimi büyük önem kazanmaktadır. Sadece süreçlere odaklanma ve ürün ve yöntemin niteliğine etki edebilecek unsurlarla ilgili normlar, prosedürler ve teknikler geliştirme, Toplam Kalite Yönetiminin gerçekleşmesini sağlamaz. Bu anlayışla yönetime yaklaşmak gelişimi sürekli kılmaz. Gelişimin sürekli olması, kalitenin yakalanması ancak kurum içinde "birey kalitesi"nin geliştirilmesi ile mümkündür.

Toplam Kalite Yönetiminin en önemli ilkelerinden birisi bir işi "ilk seferinde doğru yap" ve "hata ortaya çıkmadan önlem al" dır. İşi ilk seferinde doğru yapacak ve hata ortaya çıkmadan önlem alacak olan ise kurumdaki kaliteli insan unsurudur. Kaliteli insan her şeyden önce "sürekli problem çözme yollarını arayan, ilgilerini ve amaçlarını gerçekleştirmede bencil olmayan ve adil davranan, insan ilişkilerinde demokratik ve özerk, sosyo kültürel konularda esnek ve bütünleyici özellikleri ağır basan bir insandır."  Dolayısıyla TKY’yi başarı ile uygulamanın temelinde; çalışanları motive etme, yönlendirme, bilgi ve beceri düzeylerini yükseltici eğitimler verme, iş zenginleştirme gibi insan faktörünü sürekli geliştiren sistemler yatmaktadır. Bireyin kalitesinin yükseltilmesi ve gelişiminin sağlanması, doğal olarak kurumun gelişimini de sağlayacak, bu da kurumun etkililiğini ve verimliliğini yükselterek kaliteli mal ve hizmet üretimini getirecektir.

6-Süreç Yönetimi ve Süreç Performansını Geliştirme

TKY’nin, makine ve teknolojik yenilikler ile sağlanan performans geliştirmelerine ek olarak kuruluşta bulunan herkesin süreç geliştirme faaliyetlerine etkin olarak katılımını öngördüğü yukarıda belirtilmişti. TKY’nin temel felsefesi olan sürekli geliştirme yaklaşımı "Süreç Performansını Geliştirme ve Süreç Yönetimi"nin özünü oluşturmaktadır.

Bugün kalite, maliyet ve hız kuruluşların ulusal ve uluslararası alanda rekabet etmelerini belirleyen unsurlardır. Bu durum doğal olarak kurumları hızlı değişime ve sürekli süreçlerini geliştirmeye zorlamaktadır.

Süreç performansını geliştirmede temel amaç, işlem basamaklarının azatlılar, B.Gates’in ifadesi ile "ışık hızında hizmet üretme"yi gerçekleştirmek ve süreç bazında işlemlerdeki hataları ortadan kaldırarak sıfır hataya ulaşmaktır. Bu anlayışta süreçler sürekli sorgulanmakta, tanımlanmakta, değişkenlik ölçülmekte, değişkenliğin normal olup olmadığı saptanmakta ve gerektiğinde düzeltici işlemler uygulanarak süreç geliştirilmektedir. Böylece sonuç odaklı değil, süreç odaklı bir yönetim anlayışını sisteme hakim kılarak sıfır hatalı üretimi gerçekleştirmek mümkün olmaktadır.

7- Liderlik

Klasik anlamda lider tepe yönetimde bulunan ve kararını genellikle sezgileri ve tecrübeleri ile alan kişi olarak anlaşılırken, TKY’de lider; paylaşım, takdir etme, karşılıklı saygı, ben yerine biz anlayışı ve her şeyden önce takım çalışmasına dönük bir felsefeyi benimsemiş antrenör tipinde bir lider anlaşılmaktadır. 

Lider;
-Doğru kararlar alan,
-Hedefleri ve stratejiyi düşünen,
-Yenilikçi bir yönetimi benimseyen,
-Güçlü bir vizyonu olan,
-Motivasyon yeteneği olan,
-Belirlenen hedeflere ulaşmak için çevresindekilere yol göstererek yardımcı olan,
-Örnekler vererek rehberlik eden,
-Takdir etmeyi bilen,
-Çalışanlarına danışarak onlardan aldığı görüşleri değerlendiren ve sonra kararını veren
-İyi bir ekip şefliği yapan,
-Sistematik düşünen,
-Yaptığı işten heyecan duyan,
-Doğru eleman seçebilen ve ekip oluşturan,
-Değerlendirme yapan ve hızlı karar alabilen,
-Vizyon +cesaret+disiplin+önsezi, sahibi kişidir.
-Öğrenen, öğrenmeyi alışkanlık haline getiren,
-Bilgiyi paylaşan,
-Yönetimde bir antrenör rolünü benimseyen,
-Astlarını yetiştirmek için gayret gösteren 
-Güncel ve örnek olan,
-Geleceği tahminde güçlü olan,
-Hızlı yapısal değişikliklerin yaşandığı belirsiz ortamları aydınlatan,
-Karmaşıklıkları düzenleyen,
-Çatışmaları olumlu yönde kanalize eden,
-Yenilikleri teşvik eden,
-İnsani değerleri koruyan,
-Kişilere ve kişiliklere değil verilere dayanan,
-İş konusunun dışında sosyal gelişmelerin de iyi takipçisi olan,
-İletişim teknolojisine hakim,
-Çevresiyle olan ilişkilerinde samimi olan ve güven veren,
bir yapı ve anlayışa sahip olmasıdır.