Bu Blogda Ara

9 Ocak 2018 Salı

EKİP ÇALIŞMASI


Günümüzde süratle değişen organizasyonel ve teknolojik koşullar çalışanların bir işi tek başına yapmalarını imkansız hale getirmiştir. Çalışanlar da işlerini sadece aldıkları direktifler doğrultusunda, yaratıcılıklarını kullanmadan yapmaktan memnuniyet duymamaktadırlar. Organizasyonların çetin rekabet ortamında hedeflerine arzulanan şekilde ulaşabilmeleri için sahip oldukları insan gücünü en yüksek verimde değerlendirmeleri gerekmektedir.
a) Ekip Nedir?
Ekipler, etkin biçimde hedeflere ulaşmak için değişik beceri, eğitim ve görüşe sahip çalışanların yaratıcı güçlerini, emek ve bilgilerini birleştirdikleri topluluklardır. Ekipler;
  • Organizasyonlarda projelerin yürütülmesi,
  • Karşılaşılan problemlerin çözülmesi,
  • Kararlar alınması,
  • Yapılan çalışmaları iyileştirerek yüksek kalite ve verime ulaşılması,
  • Çalışanların potansiyelinin değerlendirilmesi gibi hedeflerle kurulurlar.
b) Ekip Çalışmasının Faydaları
  • Çalışanların moral ve motivasyonunun yükselmesi,
  • Çalışanların sürekli iyileştirmeye teşvik edilmesi,
  • Hataları azaltarak kalitenin artırılması,
  • İletişimin iyileştirilmesi,
  • Çalışanların ait olma ve özgüven duygularının geliştirilmesi.
c) Ne zaman Ekip Kurulmalı?
Ekipler, sadece gerekli olduğunda ve bireysel çabalara kıyasla daha büyük fayda sağlayacağı durumlarda kurulmalıdır. Ekip çalışmasına ihtiyaç duyulduğunda öncelikle ekip üyeleri ve ekibin bilgi alabileceği kaynaklar belirlenmelidir.
Aşağıdaki durumlarda ekiplere ihtiyaç duyulmamaktadır:
  • Bir kişi tarafından verilebilecek kararlar için,
  • Kararların önceden bilindiği durumlarda,
  • Ulaşılan sonucun firma, grup ve bölüm başarısı için kritik olmadığı durumlarda,
  • Zaman kısıtı olduğunda,
  • Proje büyük bir önceliğe sahip olmadığında.
Kısa vadeli, bölümlerarası, ortak hedefli ve hareket bazlı çıktılara yönelmek üzere oluşturuldukları zaman ekiplerden daha fazla yararlanmak mümkündür. Aşağıdaki durumlarda ekiplere ihtiyaç duyulmaktadır:
  • Daha çeşitli bilgi ile daha iyi sonuçlara ulaşıldığı durumlarda,
  • Sorunun bölümlerarası ya da çok yönlü bir yapıya sahip olduğu durumlarda,
  • Faaliyet sonuçlarının/kararların bölüm, grup ya da firma için kritik önem taşıdığı durumlarda.
EKİBİN GELİŞİM BASAMAKLARI
Tanışma: Ekibin kuruluş aşamasında üyeler öncelikle birbirlerini tanımaya ve kabul edilebilir grup davranışlarını öğrenmeye çalışırlar.
Tartışma: Tartışma, belki de ekip gelişimindeki en zor aşamadır. Bu aşamada, üyeler, diğerlerinin fikirlerine ve yeni yaklaşımlara direnç gösterirler. Bir konuda anlaşama sağlansa bile tartışmalar devam eder.
Anlaşma: Tartışma aşamasının ardından üyelerde çatışmalara yapıcı yaklaşımda bulunma ve ekip içinde uyum sağlama çabası gözlemlenir.
Yapma: Bu aşamada üyeler birbirlerini daha iyi anlarlar; problemlerin belirlenmesi ve çözüm alternatifleri üzerinde durmaya başlarlar.
EKİP LİDERİNİN ve ÜYELERİNİN GÖREVLERİ
Ekip liderinin görevleri şu şekilde sıralanabilir:
  • Ekibi yönetmek, yürütülen faaliyetleri organize etmek,
  • Çalışmak için elverişli bir atmosfer yaratmak,
  • Ekip üyelerinin hedeflere yönelimini ve motivasyonunu sağlamak.
Ekip üyelerinin görevleri ise şunlardır:
  • Toplantılara düzenli olarak katılmak,
  • Karal alımına aktif katılımda bulunmak,
  • Üzerine düşen görevleri tüm ayrıntılarıyla yerine getirmek,
BAŞARILI EKİBİN ÖZELLİKLERİ
Ekiplerin başarıya ulaşması pekçok faktöre bağlıdır. Ekip üyeleri gözönünde bulundurulduğunda, aşağıdaki özelliklerin varlığı etkin ekiplerin oluşturulmasında büyük öneme sahip olduğu söylenebilir:
  • Süreç odaklılık:
  • Ekibin gerekli tecrübe ve yeteneğe sahip üyelerden oluşması:
  • Hedeflere bağlılık: Diğer ekip üyelerine ilgi gösterilmesi ve bireysel farklılıkların anlayışla karşılanması:
  • Sağlıklı iletişim:
  • Fikirlere özgürce katkıda bulunulması
  • Ekip performansı hakkında geribildirim sağlaması:
  • Bir hedefe ulaşıldığında kutlamalar yapılması:
  • Çatışma görülen durumlarla başaçıkma:
EKİP ÇALIŞMALARINDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR
Aşağıda ekip çalışmalarında sorunlar yaşanmasına neden olabilecek gereken bazı davranış kalıpları sıralanmaktadır:
  • Sahte görüş birliği: Toplantılarda bir kararı herkesin onaylamış gibi görünmesidir.
  • Çözülmeyen kişisel sorunlar: İki kişi arasında çıkan sorunlar tüm ekip üzerinde baskı yaratır. Bu tip çatışmalar çoğu zaman diğer ekip üyelerinin yardımıyla çözülebilir.
  • Kalıplaşmış toplantılar: Konular değişse bile ekip dinamiğinde bir değişme görülmemesidir. Böyle bir durumda bulunan üyelerin tepkileri çoğunlukla aynıdır ve tahmin edilebilir.
  • Müşteriyi unutmak: İç ve dış müşterileri gözardı etmek rekabette dezavantaj yaratır.
  • Eşit olmayan katılım: Ekibin her bir üyesinin fikri değerlidir. Bazılarının diğerlerine göre daha baskın olması, değerli kaynakların kullanılması anlamına gelir.
  • Gerçekçi olmayan beklentiler: Planlamada yada işin gerçekçi olarak organize edilmesindeki aksaklıklar ekibin müşterilerinin gözündeki saygınlığını kaybetmesine yol açar.

VİCDAN VE MERHAMET


Vicdan aynı zamanda adalet duygusudur “Hak verme” duygusudur.

İnsanlar kötülüğü; vicdanları zayıf olduğundan dolayı yaparlar. 
Özellikle çıkarlarını düşünen insanların çoğaldığı, fedakarlığın azaldığı yerlerde ''hile ahlaksızlık'' bu kadar artarken ve insanlar iki yüzlü olurken, paranın saltanatı ''merhameti ve vicdanı susturmak için'' her türlü hilekarlığa baş vururken !
Nasıl; adalet ile zulüm bir yerde barınmaz ise vicdanın çalışmadığı yerde de merhamet barınamaz.
Nasıl; hak hukuk ve doğruluğun bulunduğu yerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz ise ''vicdanın olduğu yerde'' merhamet, hak yemeye, sömürüye karşı çıkar, insan iradesini etkin kılar.

Bunun yanında vicdan tek başına yetmiyor.
Vicdan edilgendir lakin merhamet etkendir. İnsanların başına bir şey geldiği zaman üzülürsünüz bu sizin vicdanınızı sızlatır fakat hiç bir şey yapmayıp sadece üzülürsen ne faydalı nede yararlı olabilirsin.

 Seyretmekle,üzülmekle yetinmeyip olaylara, kişilere yardım etmeye başladığın zaman eyleme de geçmiş oluyorsun buda merhametin dönen çarkıdır, merhamet eylemdir, durağan değildir.
Vicdan duygusu içimizde sesiz ve sedasız durursa hiç bir anlam ve geçerlilik kazanmaz. Bir insanın vicdanı merhametle birlikte ''eyleme geçmiyorsa'' ne ahlaktan nede dürüstlükten bahsedebiliriz.
Merhamet bir erdemdir; ne haksızlığı bilir nede haksızlığa uğratır. Zorlama, kin, nefret gibi haris duygular onunla birlikte yaşayamaz.
Merhamet ve vicdanın olduğu her yer de barış, kardeşlik olur.

Günümüz kapitalizmin yaşam biçimi ile toplumda insanlar bencil,
kıskanç , hırsız, yalancı çıkarcı olmaya başladılar.
İnsanlar neden bu kadar vicdansız ve merhametsiz duruma geldi sorusu akla geliyor.

Kapitalizm; her zaman insanların ortak değerlerini inceden inceye törpüleyip yok eder. 
Özellikle; insanı insan yapan en önemli vicdan ve merhamet değerlerini tiye alır. İnsanlar üzerinden, bu duyguyu zayıflıkmış gibi empoze eder.
Vicdanın ve merhametin birlikte olduğu yerde yalanın,talanın yaşamayacağını,insanların satın alınamayacağını çok iyi bilir.

Vicdan; kişinin kendi ahlaki değerleri ile yapmış olduğu veya yapmak istediklerini sorgulayan kişilik özelliğidir, bir iç sestir.
Ruhun gelişimi ile birlikte görgü ve bilginin toplamından elde edilen bir yetenektir..
Bunu bilen kapitalizm; vicdanı ve merhameti saf dışı bırakmak için bütün hile baz oyunlarını seferber etmiştir.

Ahlak, vicdan ve merhamet olmadan, ne insan hayatı ne de aile korunabilir.

Özellikle son günlerde ülkemizde ve dünyada yaşananlar klasik tabirle tarih bir kez daha tekerrür ediyor. 
Marks'ın dediği gibi “bir olay tarihte iki kere meydana gelir, biri gerçek diğeri komik” 
Maalesef; insanlığın varoluşundan beri savaşlar sürekli yaşanıyor.
Ülke yönetiminde söz sahıbı olanlar, her şeyin tek hak sahibi olduğunu zannediyor.

Yaşanan bunca şeye; insaf, vicdan ve merhamet penceresinden bakanların sayısı oldukça az.
Bu durum, yaşanan trajedinin görmezden gelinmesine ve karmaşık olayların tek bir şeye indirgenmesine neden oluyor.
Bu indirgemelerin sonucunda ortaya çıkanlar ise kafaları bulandırıyor.

Herkesin farklı bir hesabi var.
Politik yaklaşımlar, yaşanan acıların görmezden gelinmesinin baş sebebi kişisel çıkarlardır.
Çıkar ilişkilerinin yaşam biçimi olduğu yerde ne adaletten nede hakkaniyetten bahsedebiliriz.
Sorgulamayan insan içinde en kolay yol, toplumun çoğunluğuna uymak olmuş.

Vicdan ve merhamet duygularından yoksun insanların kirlettiği dünya yaşanmaz hale geldi.
Bir insan; yapılan haksızlıklar karşısında susuyorsa vicdanı merhametle birlikte harekete geçirmek zorundayız.
Bu ülkemizin bekası için olsun bütün dünya insanlığı için olsun çok önemli.

İnsanların merhametinin eyleme geçmesini engeller, vicdanlarını susturursanız, kalemi kılıçla kesen insanlar sürüsü yaratırsınız.
Dini ve kadını kullanarak hiç bir fikir, düşünce, ideoloji başarıya ulaşmamıştır.

İnsan olmanın temel değerlerinden biri olan ''vicdan ve merhamet'' İnsanı geliştirir, olgunlaştırır, daha geniş bakış açıları kazandırır.
Bencilliği yok eder, şiddeti ve kabalığı giderir, insanları daha "duygusal" daha "sorumlu" yapar..!

Dürüst insan cesur ve merhametlidir, vicdanın sesini dinler, bencil değildir.
Bütün bunlara rağmen halen vicdanınız susuyorsa, merhametiniz sizi çoktan terk etmiştir..!
Çoğunluğun ortasında, sorgulayan kimliğinizle vicdan ve merhamet duyguları içinde yaşam savaşınızı vermeye çalışabiliyor sanız, ülkenizin değerlerini koruyorsanız, insanlık adına insan olduğunuzu unutmuyorsanız doğru yoldasınız demektir.

SEVGİ YAŞAMIN LEZZETİ


İnsanların büyük bir bölümü acı ve yalnızlık içinde yaşıyorlar. Günleri kavga, stres, çekişme ve gerginlik içinde geçiyor. Küçücük maddi şeyler uğruna yaşamlarının en güzel günlerini heba ediyorlar. Hırslar, koşuşturmacalar, yargılar, peşin hükümler gözlerini kapatıyor. Gerçeklerden, hayatın ve dünyanın güzelliklerinden uzak yaşıyorlar. Güzelliklerden uzaklaştıkça hayat daha zorlaşır. Olumsuz duygu ve düşünceler yaşamımıza egemen olmaya başlarlar. ‘Dertler yalnız gelmez, birbirini izler’ diye bir deyim vardır. Olumsuzluklar da birbirini izler, insanın yaşama zevkini ve sevincini elinden alırlar.    

Toplumdaki olumsuzlukların nedeni sevgi eksikliğidir. İnsanlar birbirlerini sevmeyince birbirlerini ne denli zorluklara, ne denli kötü durumlara düşürebileceklerini hiç düşünemiyorlar. Oysaki birbirini seven iki insan diğerine zarar verecek bir iş yapar mı? Diğerinin aleyhine konuşur mu, diğerini kıskanır mı, diğerine karşı kin ve nefret duyar mı? Evrende sınırsız sayıda güzellik ve güzel şeyler varken insanların en çok ilgilendikleri ve izledikleri şey, televizyon. Dolayısıyla televizyon insanlar üzerinde çok etkili. Her evde, her köyde, kahvehanede, ofiste, taşıtlarda, otellerde, hatta hastanelerde televizyon var. Toplumdan bu denli büyük ilgi görmesine karşın televizyon kanalları adeta birer uyuşturucu, zaman eritme ve stres yaratma makineleri gibi... Topluma sevgi yayacak birçok olanak ellerinde varken üzülerek söylemek gerekir ki bunu halkımızdan esirgiyorlar.   

TV kanallarında kültüre, sanata, hayra, hizmete, kişisel gelişime yararlı olacak programlar yok denecek kadar az. Haberler, haber vermekten çok duygu sömürüsüne dayalı, stres ve gerginlik yaratacak şekilde sunuluyor. Tartışma programları hakka, hukuka saygı göstermeden sürdürülen, bilgiden çok ego çekişmesine dayanan, kavga programları gibi... Diziler, tam bir sevgisizlik örneği... Tarihsellik iddiasında bulunanlar, tarihimizi, kültürümüzü, örf, adet ve geleneklerimizi insafsızca yerle bir ediyorlar. Zannedersiniz ki çağ açıp çağ kapatan, Akdeniz’i Türk gölü haline getiren Osmanlı İmparatorluğu, kadın entrikaları, ego oyunları, hırslar, kinler ve basit kurnazlıklarla yönetilmiş. Üç beş kuruş veya reyting uğruna bir millete tarihi çarpıtılarak anlatılıyor. İş yaşamı ile ilgili diziler tehdit, rüşvet, hile hikâyeleri, silah, gasp, kavga gösterileri ile dolu. Aile öyküleri anlatan diziler ise dedikodu, güvensizlik, inançsızlık, ihanet gibi normal bir aileyi çok rahatsız edecek örneklerle ilgi çekmeye çalışıyor; birbirine pusu kuranlar, aile içi yaşanan ahlaksızlıklar, kinler, kıskançlıklar... Hele evlilik programları, kadını da, erkeği de ancak bu denli aşağı bir düzeye indirebilir. Ruh ve gönül birliği içinde kurulup yürümesi gereken evlilik yaşamı, normal bir insana yakışmayacak maddi nedenlere; bir ev, emekli aylığı gibi sevgiden uzak şeylere indirgeniyor. İnsanların yalnızlıkları, çaresizlikleri reyting uğruna kullanılıyor. 


Hayatı güzelleştirecek, anlam ve sevinç katacak tek şey sevgidir. Seven insan sevdiği şeylerin üzerine titrer, sevdiği insanların her saniyesine değer verir. Yanıltmak istemez; her şeyin doğrusunu söyler. Sevgi, güven, inanç ve bağlılık içinde yaşar. Sevgi hayata olumlu enerji katar. Kavgaları, çekişmeleri, haksızlıkları bitirir, barış ve huzur getirir, gözleri açar, gönülleri aydınlatır.
Sevginin yarattığı huzur ve aydınlık içinde evrenin zenginliklerini ve hayatın güzelliklerini fark eden kimse korkusuz, cesur, cömert ve zengin bir hayat yaşar. Korkunun tek nedeni sevgisiz süren hayatlardır. Korku insanı sevgiden her gün biraz daha çok uzaklaştırır, cesaretini kırar, yolunu keser, girişimlerini engeller. Korku insanı dünya varlıklarına bağımlı, açgözlü, hasis ve pinti yapar; iyi insan niteliklerini zayıflatır. Oysaki cömertlik, insan olmanın özünde vardır. Maddi, manevi tüm zenginlikleri başka insanlarla paylaşan gerçek bir insan olmak için içten gelen cömertlik gereklidir. Cömertlik vermekten, paylaşmaktan öte bir şeydir. Kendine sevgi dolu, mütevazı bir hayat kuran emekli arkadaşım, “Beni mutlu eden tek şey vermek ve sevmektir” der. Her gittiği yere olumlu enerji götürür, insanları takdir eder, okşar, hatır sorar, yüzü hep güler. Evinde üçü engelli olmak üzere dört köpeği vardır. Bir ay kadar önce, otomobil çarpan bir annenin sahipsiz kalan üç yavrusunu da eve almış. ”Varlığım arttı, hayatım zenginleşti, evim neşelendi” diye seviniyordu. Bir arkadaşımıza, “Yavru köpekler gelmeden, kısmetleri geldi, artan emekli aylığımı onlara harcıyorum” demiş.

Sevgi, cömertlik, esirgemezlik, insanı şefkat ve merhametle buluşturur. Bunlar olmadan güzel yaşanan bir hayata ulaşmak olası değildir. Eğer içte sınır tanımayan bir sevgi olmazsa yalnızca emekli aylığı ile yaşayan bir insan evdeki dört köpeğe üç tane daha ekleyebilir mi? “Artan emekli aylığımı onlara harcayacağım” diye sevinebilir mi?  Hem de sevgisiz insanların köpekleri tekmelediği, insanların birbirini acımasızca öldürdüğü günlerde...    
Toplumda herkes alma telaşı içinde; siz güzel yaşamak istiyorsanız veren olmaya çalışınız. Sevmezseniz evrenin zenginliğini, nimetlerin bolluğunu hissedemezsiniz; şükürden, rahmetten, bereketten uzak kalırsınız. Ayırımsız tüm insanları seviniz. Sevmeye en yakınlarınızdan başlayınız. Hatırlarını sorunuz, selam veriniz, okşayınız, takdir ediniz, teşekkürü hiç ihmal etmeyiniz, kusurunuz olursa özür dileyiniz. Seven insanların tümü olumlu düşünürler, geleceğe umutla bakarlar. İnsanın hayatını karartan sevgisizliktir. Sevgi içinde yaşayan insanlar sevgilerini sık sık, cesaretle ifade ederler. Eğlenmeyi, şarkı söylemeyi, dans etmeyi bilirler. Neşeleri, sevinçleri, coşkuları boldur. Ve sevgi içinde yaşayan insanların hepsi çok güzeldir. Yaşlılıkları gençliklerinden daha güzel olur. Çünkü sevgi, yalnızca yaşamı güzelleştirmekle kalmaz, insanın içini, dışını, yüzünü, gözünü, kalbini, her yerini güzelleştirir. 

İYİMSER OLMAK


Olumlu düşüncenin gücüne inanır mısınız, yoksa bu size bir ’geyik’ mi gelir?
Doktor David R. Hamilton, The Huffington Post’taki yazısında “Pozitif insanlar daha mı uzun yaşar?” sorusunu sordu ve son araştırmalardan yola çıkarak, “evet” cevabı verdi. Hamilton’a göre hayata karşı pozitif bir tutum yaşamımıza seneler ekleyebilir.
Hamilton’un bahsettiği araştırmalar şunlar:
DAHA AZ HASTA OLDULAR
Carnegie Mellon Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, 18–55 yaş arasındaki 193 sağlıklı katılımcıya burun damlası aracılığıyla soğuk algınlığı virüsü veren bilim insanları aynı zamanda katılımcıların duygusal tutumlarını da değerlendirdiler. Mutluluk, zindelik ve dinginlik gibi pozitif duygu eğilimde olan katılımcılar ile kaygı, kızgınlık ve can sıkıcı düşünceler gibi negatif duygu eğiliminde olan katılımcıları belirleyen araştırmacılar her iki grubu da karantinaya alarak birbirinden bağımsız olarak izlemeye başladılar.
Soğuk algınlığının belirtilerinin ortaya çıkmasıyla birlikte hastanın müküs (sümüksü sıvı) üretimini takibe alan uzmanlar, katılımcıların kullandığı kâğıt peçeler de dâhil olmak üzere her hastanın toplam müküs üretimini kaydettiler.
En az müküs üreten katılımcıların, en pozitif tutuma sahip olanlar olması, pozitif düşüncenin yarattığı biyolojik etkiyi doğruluyordu. Sonuçlar apaçıktı. Pozitif katılımcılar hem daha az müküs üretiyor hem de hastalığın genel olarak daha az belirtisini gösteriyorlardı. Bütün katılımcılar hasta olmasalar da, hasta olanlar arasında negatif duygu durumuna sahip olan katılımcılar pozitif duygu durumuna sahip olanlara oranla çoğunluktaydı.
RİSK YÜZDE 50 FAZLA
Mayo Clinic tarafından 447 kişi üzerinde yapılan ve 30 sene devam eden bir araştırmanın sonuçları kötümser insanların erken ölüm riskinin iyimser insanlara oranla yüzde 50 daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu kapsamlı araştırmanın sonuçları zihin ve bedenin birbirleriyle bağlantılı olduklarını, dolayısıyla düşünce şeklimizin yaşam süremizi olumlu veya olumsuz yönde etkileyebileceğini ortaya çıkarıyor.
7.5 YIL DAHA UZUN
Yale Üniversitesi’nin 660 yaşlı katılımcıyla gerçekleştirdiği benzer bir araştırma da diğer bilimsel bulguları doğrular nitelikte. Yaşlılık ve işlevsellik arasındaki bağı inceleyen bilim insanları katılımcılara yaşlandıkça kendilerini daha az faydalı/işlevsel hissedip hissetmediklerini sordular. Araştırmalar, yaşlandıkça daha az faydalı olmaya başladıklarını düşünmeyen, yani yaşlanmaya karşı pozitif bir tutum sergileyen yaşlıların; yaşlılık hakkında negatif tutum sergileyen diğer katılımcılara oranla 7,5 yıl daha uzun yaşadıklarını ortaya çıkardı.
KALPLERİ TEMİZ
Hollanda’da yapılan paralel bir araştırmada da 65 yaş üzerindeki 999 kişinin hayata karşı tutumları ile yaşam süreleri arasındaki bağı inceleyen araştırmacılar, iyimserlik ve ölüm oranı arasında “koruyucu bir ilişki” olduğunu bir kez daha kanıtladılar. Sonuç aynıydı; pozitif düşünen insanlar hem daha uzun yaşıyor, hem de kalp hastalıklarına karşı kötümser insanlara oranla yüzde 77 daha az risk taşıyorlardı.
STRES İLTİHAP KAYNAĞI!
Bu araştırmaları aktaran David R. Hamilton, “pozitif insanların neden daha uzun yaşadıkları”nı ise şöyle açıklıyor:
“Onların günlük hayatlarında daha az strese maruz kalan insanlar olduğunu söylemek mümkün. Pozitif insanlar, bir terslikle karşılaştıklarında pes etmeyip farklı çözüm yöntemleri ararken; negatif tutum sergileyen insanlar içinde bulundukları durumdan şikâyet edip kızgınlık ve hayal kırıklığı gibi duygulara kapılıyor. Pozitif insanlar enerjilerini diğer olasılıklar için harcarken, negatif insanlar enerjilerini bu durumun onlara vereceği sıkıntıyı tekrar tekrar düşünmeye harcıyor.
Bu iki farklı tutumun vücutta yarattığı tek fark ise stres. Stresin zararları herkes tarafından az çok biliniyor fakat sadece negatif bir tutumun sonucu olarak ortaya çıkan stres vücutta iltihapların oluşmasına neden oluyor. İltihaplaşma, vücuttaki yaraların kapanmasına yardımcı olabilir fakat stres ve yanlış hayat tarzı seçiminin iç organlarda oluşturduğu iltihaplaşma büyük bir risk olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle kalp hastalıkları olmak üzere birçok bilindik hastalığa eşlik eden enflamasyon, erken yaşlanmaya neden oluyor.
Negatif tutumun vücutta yarattığı stres ve iltihaplaşma yaşlanmayı hızlandırırken, günlük hayatlarında strese çok yer vermeyen pozitif insanlar daha az iltihap üretiyor ve daha uzun ve kaliteli bir hayatın kapılarını aralıyor. Kısacası uzun yaşamın basit bir formülü var. Daha az stres, daha az iltihaplaşma; daha uzun bir hayat.”
LİSTE YAPARAK İŞE BAŞLAYIN
Peki, zihninize pozitif düşünmeyi nasıl öğretebilirsiniz?
Hamilton’un bu konuda da önerileri var: “Hayatta sizi mutlu eden basit şeyleri 5–10 maddelik bir liste haline getirmekle başlayabilirsiniz. Bir ay boyunca her gün sizi mutlu eden şeyleri listeleyin. Eğer daha zorunu denemek isterseniz, 3 hafta boyunca şikâyet etmemeye, sızlanmamaya ve kusur bulmamaya çalışın. Pireyi deve yapmak gibi bir özelliğiniz mi var? Bir hafta boyunca tam tersini deneyin. Bırakın büyük dağlar, küçük tepelere dönüşsün.

SAYGI


Daha saygın bir imaja sahip olmak hepimizin isteği… Ancak saygın olmayı istemek bunun için tek başına yeterli değil. Burada yapmanız gereken, kendinize odaklanmayı bırakmak ve diğer insanları önemsemeye başlamaktır… 
SAYGINLIK KAZANMANIN 21 YOLU
Saygın olmak istiyorsunuz, ama bunun için ne yapmanız gerektiğini bilmiyor musunuz?
Burada yapmanız gereken, kendinize odaklanmayı bırakmak ve diğer insanları önemsemeye başlamaktır.  İnsanların gerçekten size saygı duyduğunu nasıl anlarsınız? Bunlar hakkında düşünürken, bir de bizim önerilerimize göz atın.
1. Devamlı Proaktif Olun
Her zaman insanların sizi yönlendirmesini beklemeyin. Kendi becerilerinizi de kullanarak araştırmaya başlayın ve problemlerinizi kendiniz çözün. Kendinizi öne çıkartmayı alışkanlık haline getirin. Zamanı geldiğinde meydan okumaktan korkmayın.
2. Verdiğiniz Sözleri Tutun
Saygınlık kazanmaya başlamak için, uygulayacağınız en önemli adımlardan birisidir. Eğer, geçmişte vaatler verdiyseniz, bundan sonra bunu yapmayın. Her zaman verdiğiniz vaat ve sözleri gerçekleştirin. Eğer, kendinizi verdiğiniz sözler altında ezilmiş hissediyorsanız, bu durum çok fazla söz verdiğiniz ve sözlerinizi tutamadığınız anlamına gelir.

3. Özür Dilemeyi Bırakın

Sürekli ‘’özür dilerim’’ diyen insanlar, bunu ikinci defa tekrarladıklarında, ilk söyledikleri kadar saygı görmezler. Özür dilemenin zamanı ve yeri vardır. Bazen sonuçları, ailenizi ve arkadaşlarınızı etkileyebilecek hatalar yapabiliriniz. Durum için, onlara üzgün olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Yalnız bunu yaparken, kötü şekilde sonuçlanmış her şey için ‘’ özür dilerim’’ demeyi bırakın, bilhassa çalışma yaşantınızda.

4. İnsanların Zamanını Boşa Harcamayın

Başkalarının zamanının değerine saygı duyarsanız, bilin ki onlar da sizin zamanınıza saygı duyacaklardır.  Bunlar; bir randevuya geç kalmamak,  gereksiz şeyler hakkında konuşarak toplantıların işleyişini bozmamak, süreçleri hızlandırmak, sorunları anında çözmek ve özellikle insanlar sizden daha yoğunken, onların karar vermelerini daha kolay hale getirmektir.
5. Bir An Önce Dedikoduyu Bırakın
Hiçbir zaman, insanların yüzlerine söyleyemeyeceğiniz şeyleri arkalarından söylemeyin. Bahsettiğiniz kişileri sevmeseniz bile onlara saygı göstermelisiniz. Herkesin iyi ve kötü huyları ve özellikleri vardır, bunları dikkate alarak, karşınızdaki insanla diyaloğa girin.  Unutmayın ki, İnsanların arkasından konuşursanız, itibarınız hızla kaybolacaktır.

6. Çok İyi Biri Olarak Gözükmeye Çalışmayın

Yersiz nezaket, sizi insanların gözünde iyi göstermez. Herkesi mutlu etme düşüncesi, size bu konuda çok fazla bir şey kazandırmayacaktır. Eğer, saygın bir birey olmak istiyorsanız, biliniz ki kolay etki altında kalan bir karaktere sahip olmak, sizin için bir dezavantajdır ve her zaman herkese çok mutlu gözüküyorsanız, insanlar samimiyetinizi sorgulayacaklardır.

7. Tevazu Gösterin
Her zaman, doğru ve en iyi siz olamazsınız. Herkesten bir şeyler öğrenebilirsiniz. Gerçek saygınlık, tevazu göstermeyi anlamaktan gelir, sen de dahil olmak üzere, herkesin dünyaya sunabileceği bir şeyleri vardır.

8. Prensip Sahibi Olun
Bu göz ardı ettiğiniz, küçük ama önemli bir noktadır. Neye inanıyorsunuz? Sizi ilgilendiren nedir? Sizi ne sinirlendirir ve dünyayı değiştirmenizi istemenizin nedeni ne olabilir? Bu tür sorular, kendi prensiplerinizi oluşturmanızdaki esas noktadır.

9. Açık Görüşlü Olun

Açık görüşlü olmak, prensiplerinizden uzak uç bir noktadır. Açık görüşlü olmak, karmaşık değil, prensiplerinizin çatışması hiç değildir. Bu anlam, sadece şöyle kabul edilebilir, eğer prensiplerinize sadıksanız, açık görüşlü insanlardan öğrenebilecek çok şeyiniz vardır.
10. Gerçekten Önem Verin
Eğer bir topluluğun, bir şirketin, bir arkadaş grubu veya bir takımın parçası olup başkaları için bir şeyler sunmanın yollarını düşünüyorsanız,  saygın bir bireysinizdir.  Değer kavramı birçok şekilde karşınıza çıkabilir, ama sonuç olarak değer kavramı dünyaya veya toplumumuza sorunlarını çözmekte yardımcı olur. Eğer, insanlara önemli bir şeyler sunarsanız, saygı kazanırsınız.
11. Ödevinizi Yapın
Bunun anlamı, yapacağınız şeyler hakkında araştırma yapmanız gerektiğidir. Biriyle görüşme yapacağınızda, önce o kişi hakkında araştırmalar yapın ve bunun etkili bir görüşme olması için ihtiyacınız olan her şeyi elde edin. Örneğin; bir iş görüşmesine gideceksiniz, gideceğiniz şirketin ve oradakilerin konu hakkında neye ihtiyaçları olduğuyla ilgili araştırma yaptığınızdan emin olun.  Arkadaşlarınızla konuşurken onları dinleyin ve dinlediklerinizi aklınızın bir köşesine yazın, çünkü bu ileride, onlarla ilgili bilgileri hatırlamanızı sağlayacaktır, bu da size artı puan kazandırır.
12. İlham Verin
Arzularınızı ve hedeflerinizi dışa vurmaktan çekinmeden, insanlarla konuşarak onlara ilham kaynağı olabilirsiniz.  Cesaretinizle karşınızdakilere ilham verebilir, onların hayal ve hedeflerinin peşinden gitmeleri için, cesaretlendirip ilham kaynakları olabilirsiniz.
13. “Hayır” Demesini Bilin
Bir süre sonra, ‘’hayır’’ dediğiniz şeyler için kendinizi kötü hissetmeyin. Elinize geçen fırsatları kaçırdığınız için de endişelenmeyin. Size söylenen her şeyi onaylamak zorunda değilsiniz, özellikle size bunları söyleyen sizden üstün birisi veya müşteriniz ise. Bazen bir şeyleri onaylamak yerine, ‘’ hayır’’  deyip kendi fikirlerinizi dile getirmeniz size daha fazla saygınlık kazandırır. ‘’ Hayır’’ derken, zamanınızın değerli olduğunu söylemekten korkmadığınızı ve her şey için vaktiniz olmadığını göstermiş olursunuz.

14. İç Sesinize Kulak Asmayın
İnsanların size saygı göstermesini istiyorsanız, öncelikle sizin kendinize biraz saygınız ve güveniniz olmalıdır.  Bu her zaman kolay değildir, hepimizin, bir şeyleri başaramadığı, doğru yapamadığı zamanlar vardır, bu gibi zaman dilimlerinde, kendi kendinize yapacağınız konuşmalar hiç de iyi yönde olmayacaktır.  İşte bu yüzden, iç sesinize aldırış etmeyin. Kendi gücünüzü hatırlayın ve hatalarınızdan ders çıkartın. Bir şeyler öğrenmek size güven kazandırır, başarısızlık ve kusurlar da gelişmenize yardımcı olur.
15. Fikirlerinize Doğruluğuna İnanın
Çoğu insanın, alışılmışın dışında fikirleri vardır, ama insanlar bunların arkasında durmaktan korkar ve fikirlerini gerçekleştiremez, çünkü onlara fikirleri çok uzakmış gibi görünür. Düşünceleriniz, size komik, garip ve alışılmışın dışında gibi görünüyor olabilir, fakat fikirlerinizden vazgeçmeyin. Yarattığınız fikirleri sahiplenin ve arkasında durun. Eğer fikirlerinizin arkasında durursanız, bir şeyler elde edecek ve insanlar böyle eşsiz bir fikrin, sizin aklınıza nasıl geldiğini merak edeceklerdir.

16. Size Kötü Davranıldığında Buna Karşı Tepkisiz Kalmayın

Size yapılan kötü davranışlara, ya da insanların kendinizi göstermenizi engelleyecek tavır sergilemesine izin vermeyin. Profesyonel ve diplomatik olun, fakat sessiz de kalmayın. Kendinizi karşınızdaki insana doğru ifade etmek her zaman çok kolay olmayabilir.
17. Birileri İçin Ayaklanın
Etrafınızda bir adaletsizlik, haksızlık gördüğünüzde, sorunla yüzleşmekten korktuğunuz için sırtınızı dönüp gider misiniz? Bazen seçme şansınız yoktur, ancak öyle anlar gelir ki, birileri için gerçekten bir şeyler yapmanız gerekir.  Herkesi mutlu etmek zorunda değilsiniz. Bazı anlarda, sorun ile yüzleşmekten asla çekinmeyin. Yeter ki bunu diplomatik bir biçimde gerçekleştirin.

18. Düşündüklerinizi Söyleyin

Eğer gerekli ise düşündüklerinizi söyleyin. Saygın olarak nitelendirilen insanlar, birçok konuda değerli fikirleri olan ve bu fikirlerin nasıl geliştirileceğine dair söylemleri olan insanlardır. Özellikle toplantı esnasında bir şeyler üzerine tartışırken veya gündelik buluşmalarınızda, düşündüklerinizi söylemekten hiçbir zaman korkmayın.
19. Dinlemesini Bilin
Bazen susmalı ve sadece dinlemelisiniz. Sonu gelmeyen konuşmalar ve birkaç istisna dışında, insanların konuşmalarını bölmeniz, pek de saygın bir davranış değildir. Devamlı kendiniz hakkında konuşmayı bırakın ve insanların neler anlattığına kulak verin. Sessizliğinizi yararınız için kullanın, gerçekten insanları dinleyin ve onları anlamaya çalışın. Karşınızdaki konuşurken, konuşması bittiği anda, hemen konuşmayı devralmayın. Konuşmadan önce, biraz durup düşündükten sonra konuşursanız, bu sizin yararınıza olacak ve saygınlığınızı arttıracaktır.

20. İnsanlara Önem Verin

İnsanlara karşı nazik olmaya başlayın. Hayatınızdaki, çevrenizdeki, iş yerinizdeki ve evinizdeki insanlara önem verin. Gerçekten insanlara önem vermek, onlarla empati kurmak, endişelerini görmek, sizin saygınlık kazanmanız için oldukça gereklidir. Ayrıca, bu sadece kendinize odaklanmadığınızı da gösterir ve duygularınızı ortaya koyar. Bu durum, size, saygın bir birey olmak için gerekli bir unsurdur. Bunu herkesin yapamamasının nedeni de azim gerektiren bir durum olmasıdır.
21. Duygularınızı Kontrol Edin
Bu, tabi ki kendi his ve tutkularınızı ifade ederken kullandığınız duygulardan farklı bir durumdur. Sizi fazlasıyla duygusallaştıran anlık hislerinizi bastırın ve bunun size yararı olup olmadığını düşünün. Saygın insanlar, duygu ve tepki arasındaki farkı iyi bir şekilde ayırt ederler. Siz de saygınlığınızı koruyun, duygu ve tepki arasındaki farkı iyi kavrayın. Bir şeylere tepki vermek, iyi bir alışkanlık değildir.

GÜNE POZİTİF BAŞLAYIN


Bazıları için güne başlamak bile kabusken bazıları güne enerji patlaması ile başlayabiliyor. Peki güne enerji dolu başlamak için neler yapılabilir? Aslında günlük rutininizde yapacağınız küçük ama kritik değişikler enerjinizi zirveye taşımanızda ciddi katkı sunabilir. İşte güne enerjik başlamak için 8 öneri...

Güne enerjik başlamanız için 8 öneri

Sabah enerjik uyanmanız kaliteli bir uykunun yanı sıra alışkanlıklarınıza da bağlı. Günün geri kalanını pozitif ve enerji dolu geçirmeniz için bu 8 öneriyi uygulayabilirsiniz.
İyi bir uykudan sonra güne enerjik ve dinamik bir şekilde adım atmak günün kalanını da verimli hale getiriyor. Güne daha canlı bir şekilde başlamak için birtakım alışkanlıklar edinmek ise sanıldığı kadar zor değil. Her günü daha güzel hale getirmek ve hayattan zevk almak sağlıklı ve huzurlu bir yaşam vadediyor.
İşte güne enerjik başlama önerileri:

1. Spor yapın
Sanıldığının aksine sabah enerjik olmak için hemen kahve içmek yerine spor yapmak daha iyi sonuçlar sağlıyor. Her sabah yarım saat açık havada yürüyüş yapmak hem sağlıklı olmanızı hem de oksijen alarak verimli bir gün geçirmenize yardımcı olur.
2. Aç karnına yeşil limon ve nane yapraklı su için
Aç karnına ılık suyun içine yeşil limon ve nane yaprakları koyarak güne taze bir başlangıç yapabilirsiniz. Ödem atmak ve yağ yakma özellikleri bilinen limon, nane yaprakları ile birleştiğinde ise kişiye zindelik veriyor.
3. Kahvaltısız asla
Güne sağlıklı bir kahvaltı ile başlamak metabolizmayı da hızlandırıyor ve gün boyu yağ yakmayı kolaylaştırıyor. Meyveli yoğurt, süt ve muzla tatlandırılmış yulaf ezmesi ve hindi fümeli tahıllı sandviç gibi seçenekler sağlıklı kahvaltı menüleri arasında bulunuyor.
4. Kahve için
Kahve içmek kafein sayesinde enerji miktarını yukarı çıkarıyor. Kahvaltı sonrası keyif kahvesi içerek mutluluk seviyenizi artırabilirsiniz.
5. Ilık duş alın
Sabahları ılık duş almak hem uyanmanıza yardım eder hem de bedeni yeni bir güne hazırlar. Sabahları kısa bir ılık duş alarak enerjinizi tazeleyerek güne dinamik bir başlangıç yapabilirsiniz.
6. Dışarı çıkın
Balkona çıkmak ya da pencereden güneş ışınlarına bakmak gün boyu sizi zinde tutar. Güneş harika bir doğal uyaran olduğu için sizi tüm gün enerjik ve aktif hal getirecek enerjiyi almanızı sağlar.
7. Pozitif düşünün
Güne dair planlar yapmak ve pozitif bir ruh halinde olmak gününüzün iyi ve enerjik geçmesini sağlar. Mutlu hissetmek ve olayları pozitif bakış açısıyla görmek önemli.
8. Yeşil çaya şans verin
Günde bir fincan yeşil çay içmek içerisindeki kafein sayesinde sizi hareketli tutar ve antioksidan etkisi ile serbest radikallerin vücutta oluşumunu önler.

PROBLEM ÇÖZME TEKNİKLERİ


İş hayatında Problem Çözme ve Karar Verme becerileri yönetim ve liderlik kavramları açısından son derece önemlidir. Problem çözümü için doğru karar verme yeteneğini iyileştiren birden çok kabul görmüş teknik vardır. Problem Çözme Tekniklerinden hangisinin kullanılacağı konunun türü ve karmaşıklığı ile ilişkilidir. Doğru aracı seçmek ve ekibin aktif katılımını gerçekleştirmek son derece önemlidir.


Problemin Tanımlanması 

Problem Çözme prosesinin en önemli adımı doğru tanımlama yapmaktır. Problem tanımı herkesin anlayabileceği açıklıkta ve ölçülebilir olmalıdır. Tanımlama aşamasında sık kullanılan araçlardan bir tanesi Pareto’dur 

Kök Neden Analizi

Problem tanımı yapıldıktan sonra ekip daha derine inmeye ve kök neden tespitine hazırdır.

Eğer ele aldığımız problem hedef durum ile mevcut durum arasındaki fark ise kök neden olarak hedef duruma ulaşılmasını engelleyen nedenler aranmalıdır.
Bu aşamada ortaya konulan nedenler problemin belirtileri (semptomları) değil gerçek sebepleri olmalıdır. Aksi takdirde kök neden ortadan kaldırılamayacağı için sonuç başarısızlık olur.

İyileştirme Fikirlerinin Üretilmesi

Tanımlama ve kök neden analizi gerçekleştikten sonra sıra yaratıcı düşünce sistemini çalıştırmaya ve olası iyileştirmeleri ortaya çıkarmaya gelir.

Bu aşaşamada kullababileceğimiz iki önemli problem çözme tekniği beyin fırtınası ve zihin haritası’dır.

En İyi Çözümün Seçilmesi

Birden çok çözüm fikri ortaya çıktıktan sonra artık en uygun olanının seçilmesi aşamasına gelinmiştir.Bunun için elde edilen fikirlerden; olası etkisi, uygulanabilirliği, riskleri sistematik olarak değerlendirilerek maksimum fayda minimum maliyet ve riske sahip olanı seçilir.

Aksiyonların Uygulanması ve Etkinliğinin Değerlendirilmesi

Hangi aksiyonun uygulanacağına karar verildikten sonra mümkün olan en yakın zamanda aksiyonu gerçekleştirmek son derece önemlidir.Eğer birden çok aksiyon olacaksa süreci proje yönetimi olarak ele alıp bir aksiyon planı oluşturmak gerekebilir.

Aksiyon yada aksiyonların uygulanmasının akabinde elde edilen sonuçlar ekip ile değerlendirilmeli ve yayınlanmalıdır.

Standardizasyon

Gerçekleştirilen aksiyon yada aksiyonların etkinliği ortaya konulduktan sonra elde edilen yeni durumun o prosesin bir standardı haline gelmesi gerekmektedir.Aksi takdirde yapılan iyileştirmeler bir süre içinde etkinliğini kaybedebilir.

Problem Çözme Teknikleri Eğitimi’ nin amacı işletmelerde karşılaşılan kronik problem (müşteri şikayeti, arıza, ıskarta vs), iyileştirme fırsatı gibi konularda doğru araç seçimi yaparak Problem Çözme prosesini sistematik bir şekilde yönetebilecek ve/veya prosesin bir parçası olabilecek uzman personelin yetiştirilmesidir.

 Problem Çözme Teknikleri Eğitimi İçeriği 

  • Problem Çözme Teknikleri kavramlar (Proses, Problem, Hata, Kusur vb. tanımlar),
  • Varyasyon (Değişkenlik), Semptom nedir?
  • Kontrol edilebilir ve edilemez değişkenler
  • Veri toplama, Verilerin değerlendirilmesi
  • Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri
  • Balıkkılçığı (Ishikawa diagram)
  • Boxplot, Pareto, Histogram, İlişki Diyagramları
  • Nominal Grup Tekniği
  • 5 Why
  • Matris Analizi
  • Beyin Fırtınası
  • Zihin Haritalama
  • SWOT Analizi
  • G8D
  • TRIZ
  • 6 Sigma
  • Ekip motivasyonu ve katılım sağlama.

BEYİN FIRTINASININ KURALLARI




Beyin Fırtınası

Bireylerin eleştirilme endişesi olmadan fikirlerini rahatlıkla ifade ettikleri grup tartışma tekniğidir. Beyin fırtınası, değişik fikirlerin ortaya konulmasını destekler, böylece kısa sürede çok sayıda farklı fikirler üretilir. Bu tekniğin uygulanmasında fikirlerin niteliğinden çok, sayıca çokluğu önemlidir.

Gruplar, bu tekniği uygulayarak daha yaratıcı bir şekilde belirli bir konuda hızlı bir süreç içinde çok sayıda fikir üretirler. Fikirler, gruptakilerin bilgilerini, tecrübelerini ve ileri görüşlerini birleştirir bir şekilde toparlanarak listelenir ve ortaya çıkan fikirler listesinden kullanılabilecek olanlar seçilir.

BEYİN FIRTINASININ YARARLARI:
-Grubun bütün olarak bilgilerini ve deneyimlerini ortaya koymasına yardımcı olur.
-Yaratıcılığı destekler.-Grubun bütününün katılımını sağlar.


NASIL BEYİN FIRTINASI YAPARIZ?

-Ekip lideri beyin fırtınası için konuyu yeniden gözden geçirerek netleştirir,
-Belirli bir süre tespit edilir,
-Gruptaki her üye sıra ile bir fikir ortaya atar,
-Ekip lideri her fikri tahtaya yazar. Fikir özetlenerek tahtaya yazılır ise fikri ortaya atan kişinin fikrin anlamını koruduğunu kabul etmesi gerekir,
-Fikirlerin sayıca çokluğu önemlidir. Bir kişinin fikri daha önce kaydedilen bir başka fikre bağlantılı olabilir,
-Süreç, gruptakilerin bütün fikirlerini tamamlanıncaya kadar devam eder,
-Ekip lideri bir sonraki aşamaya geçmeden önce gruba kaydedilecek daha başka fikirlerinin olup olmadığını sorar.

BEYİN FIRTINASI İÇİN KURALLAR:

-Her grup üyesi her seferinde yalnız bir fikir söyler,
-Fikirler dönüşümlü olarak söylenir,
-Fikirler söylenirken ortaya atılan fikirle ilgili olarak hiçbir yorum ve eleştiri yapılmaz, fikirler sorgulanmaz veya yargılanmaz,
-Hızla bir kişiden diğerine geçilir,
-Grup üyeleri eğer sıra kendilerine geldiğinde söyleyecek fikirleri yok ise “beni geçin” der,
-Her fikir; çılgınca, mantıksızca, aptalca, uygun değil veya tekrar ediliyor gibi görülse bile, kabul edilir,

BEYİN FIRTINASINI NE ZAMAN KULLANABİLİRİZ?

-Amaçlar belirlenirken,
-Öğretmen/öğrenci katılımını sağlamak için,
-Öğrenci/personel/veli fikirleri arasından öncelik taşıyanların belirlenmesinde,
-Fazla sıklıkla toplanmayan gruplarda fikir üretiminde,
-Büyük değişim yaratacak fikirleri ortaya çıkarmada,
-Personele görüşlerini açıklama fırsatı tanımada,
-Eleştiriyi formülleştirmede,
-Görüş birliğine ulaşmada,
-Gelişim hedeflerinin belirlenmesinde,
-Problem çözümünde,
-Yaratıcı fikirler üretmede.

TARTIŞMA / AÇIKLAMA BÖLÜMÜ:

Bütün fikirlerin ortaya atılışı tamamlandıktan sonra tartışma/açıklama bölümüne geçilir. Ortaya atılan fikirler üzerinde tartışılarak fikirlerin tam olarak anlaşılması sağlanır. Bu bölümün sonunda bütün grup üyelerinin uzlaşması ve bir fikir üzerinde hemfikir oluşması zorunluluk değildir.

-Grup üyelerinin aydınlanmasını istedikleri noktalar üzerinde beyin fırtınası yaratılarak tartışılır,

-Amacına uygun olmayan, grubun becerilerinin dışında ve daha önceden tamamlanmış fikirler elenir,

-Aynı özelliği taşıyan fikirler gruplandırılarak birleştirilir.

BEYİN FIRTINASININ TEMEL KURALLARI:

– Bütün öneriler kabul edilir ve listelenir,
– Hiçbir öneri eleştirilmez,
– Fikirlerin özgürce açıklanması desteklenir,
– Bütün fikirler ortaya konuluncaya kadar önerilerin ortaya konuşu devam eder,
– Fikirlerin sınıflandırılması sağlanır,
– Benzer fikirler fikri ortaya atanın kabulü ile gruplandırılır,
– Öneriler, fikri ortaya atanın kabulü ile geliştirilir.

7 Ocak 2018 Pazar

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ


Toplam Kalite Yönetimi ya da kısaca TKY olarak bilinen yöntem, müşteri ihtiyaçlarını yerine getirebilmek için kullanılan insan, iş, ürün ve/veya hizmet kalitelerinin sistematik bir yaklaşım ile tüm çalışanların katkıları ile sağlanmasıdır. Bu yönetim şeklinde uygulanan her süreçte tüm çalışanların fikir ve hedefleri kullanılmakta ve tüm çalışanlar kaliteye dahil edilmektedir.

Toplam Kaliye Yönetiminin Tarihçesi

TKY (Total Quality Management), ilk olarak Henry Ford tarafından kullanılmış ve 1926 yılında yayımladığı My Life and Work (Hayatım ve İşim) adlı kitabında yeni bir yönetim biçimi olarak tanımlanmıştır. Ancak o sıralarda rağbet görmeyen bu yönetim biçimi, Japonlar tarafından benimsenmeye başlamıştır.
TKY’nin tam anlamıyla 1950 yıllarında Japonlar tarafından uygulandığı söylenebilir. Japon yöneticiler kaliteyi bütün iş birimlerine yaymış ve her kademedeki işgöreni bu konuda eğiterek bilinçlenmeyi sağlamıştır. Bu yöntem ile kalitesizliğiyle ünlenen Japon ürünleri 5 yıl içerisinde bütün dünya pazarını ele geçirmeyi başarmıştır.
TKY bir yönetim sistemidir. Bu sistem uygulanan her işletmede farklı yöntemlerle ele alınmaktadır, farklı kuruluşların değişim gerekçeleri ve elde etmek istediği sonuçlar farklı olduğundan TKY’nin kapsamı, uygulanacak yöntemler ve ayrılacak kaynaklar da farklılık göstermektedir. Önemli olan ürün ve/veya hizmetin iyi tanımlanmış süreç ve süreç ilişkileri ile sürekli geliştirilmesidir. TKY için müşteri memnuniyeti kardan önce gelmektedir, bu yöntemde insan, süreç, müşteri ve sürekli geliştirme 4 temel unsurdur ve birbirleri ile sürekli bir ilişki halindedirler. TKY yalnız alt sistemleri, yalınlaştırılmış süreçleri veya fonksiyonel departmanları değil, sistemin tamamını yönetme kaygısını taşır.
Toplam kalite yönetimi:
Süreçlerin, ürünlerin ve hizmetlerin sürekli iyileştirilmesi yoluyla;
  • Müşteri memnuniyeti ve çalışanların bağlılığını sağlayan bir yönetim felsefesidir.
  • Sürdürülebilir mükemmellik sağlayan bir yönetim tarzıdır. -sürekli iyileştirme hedeflenir.
  • Ürünler ve süreçler dikkate alınır.
  • Müşteri ve tedarikçinin katılımı sağlanır.
  • Ekip ve takım çalışması yapılır.
  • Tüm çalışanlara sorumluluk verilir.
  • Tky’ nin uygulamasında, üst yönetimin liderliği, tüm çalışanların katılımı ve uzun dönemli, sistematik bir değişim programı gereklidir.
  • Yönetimin katılımı, iletişim, sürekli gelişme, eğitim, ekip çalışması, süreç iyileştirme, toplam kalite yönetiminin başarısı için gerekli kilometre taşlarıdır.
Toplam kalite yönetiminin hedefi düşük maliyetle kaliteyi üretmektir.
Toplam kalitede Planlama, Uygulama, Kontrol, Önlem alma döngüsü vardır.
Buna PUKO döngüsü de denir.
Toplam kalitenin hammaddeden başlayan yan sanayii, tüm çalışanları dağıtım örgütünü,
bayileri ve müşterileri kapsayan ve satış sonrası hizmetleri de içerisine alan bir süreç olduğu
sürekli gözönünde bulundurulmalıdır.
Problemlerin tanımlanmasında kullanılan araçlar, beyin fırtınası, nominal grup tekniği, akış diyagramıdır. Problemlerin analizinde kullanılan teknikler ise histogram ve güç alan analizidir.