Bu Blogda Ara
8 Şubat 2017 Çarşamba
24 Ocak 2017 Salı
İYİ İNSAN
İYİ İNSAN OLABİLMEK
Bir adam ölür ...
Öldüğünü fark ettiğinde, Tanrı'nın elinde bir çanta ile kendisine yaklaştığını farkeder.
Tanrı ile adam arasında şöyle bir konuşma geçer.
Tanrı: Haydi oğlum gitme zamanı.
Adam: Bu kadar mı erken? Bir sürü planım vardı...
Tanrı: Üzgünüm ama gitme zamanı.
Adam: O çantada ne var?
Tanrı: Sahip oldukların!
Adam: Sahip olduklarım mı? Yani eşyalarım mı? Elbiselerim... Param...
Tanrı: Onlar asla sana ait değildi, onlar dünyaya aitti.
Adam: Anılarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar zamana ait.
Adam: Yeteneklerim mi?
Tanrı: Hayır. Onlar koşullara ait
Adam: Arkadaşlarım ve ailem mi?
Tanrı: Hayır oğlum. Onlar yürüdüğün yola ait.
Adam: Karım ve çocuklarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar kalbine ait.
Adam: O zaman bedenim olmalı?
Tanrı: Hayır hayır. O toprağa ait.
Adam: O zaman kesinlikle ruhum olmalı!
Tanrı: Üzücü bir hata yapıyorsun oğlum. Ruhun bana ait.
Adam gözlerinde yaşlar ve kalbinde korkuyla çantayı Tanrı'nın elinden alıp açtı...
BOŞTU! Kalbi kırık, göz yaşları yanaklarından akarak Tanrı'ya sordu...
Adam: Hiçbir şeye sahip değil miyim?
Tanrı: Doğru. Asla bir şeye sahip değildin. Adam: O halde, benim olan ne vardı?
Tanrı: ANLAR. Yaşadığın anlar senindi. Hayat sadece bir andır.
HER ANI YAŞAYIN. HER ANI SEVİN. HER ANIN TADINI ÇIKARIN.
Bir adam ölür ...
Öldüğünü fark ettiğinde, Tanrı'nın elinde bir çanta ile kendisine yaklaştığını farkeder.
Tanrı ile adam arasında şöyle bir konuşma geçer.
Tanrı: Haydi oğlum gitme zamanı.
Adam: Bu kadar mı erken? Bir sürü planım vardı...
Tanrı: Üzgünüm ama gitme zamanı.
Adam: O çantada ne var?
Tanrı: Sahip oldukların!
Adam: Sahip olduklarım mı? Yani eşyalarım mı? Elbiselerim... Param...
Tanrı: Onlar asla sana ait değildi, onlar dünyaya aitti.
Adam: Anılarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar zamana ait.
Adam: Yeteneklerim mi?
Tanrı: Hayır. Onlar koşullara ait
Adam: Arkadaşlarım ve ailem mi?
Tanrı: Hayır oğlum. Onlar yürüdüğün yola ait.
Adam: Karım ve çocuklarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar kalbine ait.
Adam: O zaman bedenim olmalı?
Tanrı: Hayır hayır. O toprağa ait.
Adam: O zaman kesinlikle ruhum olmalı!
Tanrı: Üzücü bir hata yapıyorsun oğlum. Ruhun bana ait.
Adam gözlerinde yaşlar ve kalbinde korkuyla çantayı Tanrı'nın elinden alıp açtı...
BOŞTU! Kalbi kırık, göz yaşları yanaklarından akarak Tanrı'ya sordu...
Adam: Hiçbir şeye sahip değil miyim?
Tanrı: Doğru. Asla bir şeye sahip değildin. Adam: O halde, benim olan ne vardı?
Tanrı: ANLAR. Yaşadığın anlar senindi. Hayat sadece bir andır.
HER ANI YAŞAYIN. HER ANI SEVİN. HER ANIN TADINI ÇIKARIN.
“İyi insanlar cennete gider demek doğru değildir, iyi insanlar nereye giderse orası cennet olur!”
15 Ocak 2017 Pazar
HOBİLER
Hobiler: Geçici bir heves olmamalı
Hobi sahibi olmak kendiniz hakkında kuracağınız binlerce kelimeden bile daha etkili! Çünkü, hobiniz kişiliğinize ayna tutar. Çünkü, hobiniz iş dışında kendinize vakit ayırdığınızı gösterir. Çünkü, hobiniz sizin mental gelişiminizi ihmal etmediğini ifade eder. Çünkü, hobiniz CV’nizdeki şık bir cümleden daha fazlasıdır. Nasıl mı?
Hayatta kendin için bir şeyler yap’ dendiğinde akla ilk gelen fikirlerden biri hobi sahibi olmaktır. Kimisi hevesle başlar ve devam eder. Ancak çoğu başlasa bile yoğunluğu bahane ederek bırakır. Oysa uzmanlara göre hobi sahibi olmak hem iş hayatı hem de özel hayat için çok önemli. Şirketler de artık bu bilinçle hareket ederek çalışanlarını hobi kazanmaya teşvik ediyor.
İş temposunun iyice yoğunlaştığı dönemlerde, hayat sadece işe gitmek, mesai bitince de (artık kaçta biterse) eve dönmek şeklinde geçerken, insanın içine bir kurt düşer. Zaman hızla akıp gidiyordur ve insanın kendisi için yaptığı hiçbir şey yoktur. Genellikle kendisiyle baş başa kaldığı anlarda ya da yılbaşı yaklaşırken ‘Kendime bir hobi edineyim’ fikri ortaya çıkar. Ancak, bu fikri hayata geçirebilen pek azdır. Genellikle bu heves ya hiç başlamadan biter ya da başlasa bile yine yoğun iş temposuna kurban olur. Uzmanlara göre, aslında insanın bir hobisinin olması, geçici bir heves olamayacak kadar önemli.
Zorunluluk dışı ve keyif veriyor
Psikolog Oya Pakyürek, hobiyi zorunluluk dışı ve insanın yaparken keyif aldığı uğraşılar olarak tanımlıyor. Hobiler erken yaşlarda oluşabildiği gibi ileriki yaşlarda bilinçli olarak da geliştirilebiliniyor. Hobi uğraştıkça daha çok keyif vermeye başlıyor. ‘Benim de bir hobim olsun’ diyenler genellikle çevresindeki insanların hobilerinden etkileniyor.
Pakyürek, insanın bir hobisi olmasının beyninin kullanımını da etkilediğini belirtiyor. Sağ beynini daha çok kullananlar, daha yaratıcı olurken sol beynini kullananlar ise daha analitik düşünebiliyor. Hobisi olan insanlarda ise beyninin her iki tarafı da aktif oluyor. Bu da çalışma hayatında konulara farklı açılardan bakmasına yardımcı oluyor.
Bununla beraber, hobiler çalışma hayatındaki yoğun stresin azaltılmasında çok etkili. Çünkü, insanlar hobileriyle uğraşırken, mecburen yapmadığı ve keyif aldığı bir işle meşgul oluyorlar. Bu da mutluluk hormonunun salgılanmasına sebep oluyor, kan basıncı düşüyor ve stres azalıyor. Pakyürek, hobiyle uğraşmanın bir çeşit meditasyon olduğunu söylüyor.
Çalışanlar arasındaki ittifak
Hobiler, kişilerin sosyalleşmesinde de çok etkili. Aynı hobilere sahip insanların birarada olması seçici bir sosyalleşme oluşturuyor. Böyle bir toplulukta, herkesin keyif aldığı işi yaptığı bir ortamda rekabetçi ve stres oluşturan bir sosyallik yaşanmıyor. Bununla beraber, aynı işyerinde aynı hobilere sahip iki kişi arasındaki rekabet de farklı oluyor. Bu iki kişi arasında sanki duygusal bir ittifak oluşuyor. Bu durum şirketler açısından da çok faydalı. Çünkü, çalışanlar arasındaki uyum, ekip içindeki uyumu da arttırıyor. Ve, başarı grafiği yükseliyor. Bunun farkında olan çoğu şirket, artık çalışanlarının hobi sahibi olmaya teşvik ediyorlar. Çalışanlarının hem bir hobi sahibi olmasına hem de sosyalleşmesine önayak olmak isteyen işyerlerinde çeşitli etkinlikler düzenleniyor, hobi kulüpleri açılıyor.
2001’de ‘işin eğlencesi’ sloganıyla kurulan Turkcell Sosyal Aktivite Grubu (TSAG) bunlardan biri. TSAG, şirket içinde bu konuda gönüllü olarak çalışan kişiler tarafından yürütülüyor. İçinde finanstan teknolojiye, idari işlerden pazarlamaya kadar çok farklı bölümden çalışanlar bulunuyor. Turkcell İç İletişim Müdürü Alper Taylan, ofislerde pek fazla hareket etme imkânı bulamayan ve mental olarak da çok yorulan çalışanlar için hobiler ve sosyal aktivitelerin nefes alma imkânı yarattığını söylüyor.
TSAG ile birlikte keman çalmayı öğrenen, yatçılık öğrenip Ege’de kendi teknesiyle dolaşan birçok yeni hobi sahibi çalışan olmuş. Grubun çalışanlara sunduğu öneriler arasında heykel kursu, keman kursu, sirtaki, perküsyon kursu, motosiklet eğitimi gibi farklı konular var.
Emeklilikte boşluğa düşmeyi önlüyor
Uzun yıllar çalıştıktan sonra emekli olup artık işe gitmemeye başlayan bir kişi sudan çıkmış balığa dönüyor. İnsanlar, hayatlarının önemli bir kısmını kaplayan işlerinden ayrılınca boşluğa düşüyorlar. Garanti Emeklilik Genel Müdür Yardımcısı Yasemen Köne, 2008’de hobi kulüplerini başlatırken özellikle emeklilik döneminde insanların hayatında çok önemli yere sahip olduğu gerçeğinden yola çıktıklarını söylüyor. Hobi kulüpleri ile çalışanlar üretken bir emeklilik dönemine de hazırlanıyor.
Garanti Emeklilik’te çalışanlara özel olarak düzenlenen hobi etkinlikleri arasında yemek, gezi, kayak ve yelken en çok ilgi çekenler. İş-özel hayat dengesini kuruyor
TeknoSA İnsan Kaynakları İş Ortağı Müdürü Songül Çavuşoğlu, firmaların ihtiyaç duyduğu çok yönlü, gelişime açık ve iletişimi güçlü kişilerin iş ve sosyal hayatlarındaki dengeyi nasıl sağladığının önem kazandığını söylüyor. İş dışındaki zamanları hobilere ayırmanın hayat dengesini kurabilmede daha fazla pozitif etkisi bulunuyor. 2010’da kurulan ‘TeknoYaşam Grubu’ da bu amaçla kurulmuş. TeknoYaşam Grubu bünyesinde şirket içinde oluşturulan kulüpler bulunuyor. Tiyatro, ritim ve fotoğraf kulüpleri dışında müzik ve pozitif yaşam kulüpleri açılmış.
Kurum içindeki bir başka sosyalleşme aracı SosyaLİG ile de özellikle saha çalışanları belli teknik konularda, ilgi alanları ve uğraştıkları hobileri hakkında birbiriyle paylaşımda bulunuyorlar. Çavuşoğlu, tüm bu aktivitelerin, çalışanların ilgi duyduğu farklı alanlarda gelişimlerinin sağlanması ve kurum içi iletişimi de güçlendirdiğini belirtiyor.
Hobiler aynamız oluyor
Türk Telekom İç İletişim Müdürü Müge Eryılmaz, insanların seçtikleri hobilerin kendilerinin aynası olduğunu söylüyor. Hobileri, insanların kendini doğrudan ifade etmesini sağlıyor. Örneğin, işyerinde yan masanızdaki kişinin aslında enerjik biri olduğunu ancak hobi olarak bir spor dalıyla uğraştığını öğrenince anlayabiliyorsunuz. Hobiler, CV’lerin altındaki ‘Hobileriniz nelerdir?’ sorusuyla kendini göstermeye başlıyor. Çünkü hobi sahibi olmak, yeni şeyler öğrenme isteğimizi yansıtıyor, kişisel gelişim alanlarımıza katkıda bulunuyor.
Türk Telekom Grubu’nda BAHARATT isimli ve sloganı ‘İşinize lezzet katın!’ olan bir etkinlik kulübü platformu bulunuyor. Eryılmaz, Y kuşağının artık sadece iş hayatında değil, iş dışındaki aktivitelerinin desteklenmesi konusunda da şirketlerin aksiyona geçmesini beklediğini söylüyor. BAHARATT ile beraber ortak ilgi alanlarına sahip çalışanlar biraraya geldikleri kulüp etkinliklerinde iş ortamı dışında birlikte hayatı paylaşıyor. Çalışanlar hobileri ile hem kendilerine hem de markaya değer katıyorlar. Örneğin, müzik ile ilgilenen bir çalışan Türk Telekom reklamlarının müziklerini besteliyor.
Kendi yeteneğini keşfediyorsun
Ceramichouse’un kurucusu Bersun Altındal, pek çok insanın hobi olarak seramiğe ilgi duyduğunu söylüyor ve hobilerin insanların farklı bir yöndeki yeteneğini keşfetmesini sağladığını, bunun da özgüven kazandırdığını gözlemlediğini anlatıyor. İnsanların kendi için birşeyler yapması, üretken olması hem iş hem de özel hayatındaki ilişkileri olumlu etkiliyor. Altındal, atölyelerine çeşitli branşlarda öğrenmenler, İK uzmanı, tasarımcı gibi farklı işkollarından çalışanların geldiğini, hepsinin de ‘çamur sayesinde iş stresimiz azalıyor’ dediklerini belirtiyor. Hatta bir çalışan, seramik yapmaya başladıktan sonra aşırı stres nedeniyle başvurduğu psikoloğa gitmeyi bırakmış.
CEO’ların hobileri
Hürriyet İK’dan Burcu ÖZÇELİK SÖZER’in Haziran ayından beri sürdürdüğü CEO’larla Pazar Sohbetleri serisi sayesinde, Türkiye’deki önemli şirketlerin yöneticilerinin pek çoğunun da hobi sahibi olduğunu öğrendik. Yoğun iş tempolarına rağmen hobilerine vakit ayırmaya önem veren yöneticiler, ebru sanatçılığı, voleybol, çiçek yetiştirme, golf, motosiklet gibi konularla ilgileniyor.
İşte CEO’ların hobilerinden örnekler:
CarrefourSA Genel Müdürü Mehmet Nane: Çiçek yetiştiriyor
Big Chefs Cafe & Brasserie kurucusu Gamze Cizreli: Yemek yapıyor
Vodafone CEO’su Gökhan Öğüt: Voleybol oynuyor
General Electric CEO’su Canan Özsoy: Yemek yapıyor, golf oynuyor
TAB Gıda CEO’su Caner Dikici: Ebru sanatçısı, ney üflüyor ve yelken yapıyor
Arzum Elektrikli Ev Aletleri Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı: Eski ürünleri topluyor
AvivaSA Emeklilik ve Hayat CEO’su Meral Eredenk Kurdaş: Motosiklet kullanıyor, klasik otomobil yarışlarına katılıyor, yelken kullanıyor, snowboard yapıyor.
Ülker CEO’su Mehmet Tütüncü: Küçük objeler koleksiyonu yapıyor.
Aras Kargo CEO’su Evrim Aras: Kitap okuyor, şarkı söylüyor, seyahat ediyor.
Yazar: Deniz Türsen
SPOR YAP , SAĞLIKLI YAŞA
SPOR MOTİVASYONU
Journal of Neuroscience dergisinde yayınlanan makaleye göre beynimizde spor motivasyonunu yöneten bir bölge var. Bilim insanlarına göre bu buluş depresyon tedavisi için kullanılabilir. İşte araştırmanın sonuçları...
Spor motivasyonu: Beyinde spor motivasyonunu yöneten bir bölgenin var olduğu keşfedildi
Vücudun hareket yetisinin ve spor motivasyonunun beyinle alakalı olduğunu biliyoruz. Bu alanda son günlerde farelerle yapılan bir çalışma, farenin koşma ve ödüllü aktivitelerde yer alma isteğinin beynin küçük bir bölgesi tarafından yönetildiğini ortaya koyuyor. Dorsal medial habenula olarak adlandırılan bu bölge, insanda ve farede çok benzer bir yapıda; bu nedenle bilim insanları faredeki mod ve motivasyon değişimlerinin insanda da aynı şekilde olabileceği görüşünü savunuyorlar.
Seattle Children’s Research Institute’te araştımacı olan Eric Turner, fiziksel aktivitedeki değişimlerin ve kişiye zevk veren, sonunda ödül kazanılan aktivitelerin azalmasının depresyon belirtisi olduğunu söylüyor.
Depresyon tedavisi ve fiziksel aktivite
Egzersiz konusunda kişiyi motive eden aktivitenin beynin hangi bölümünde gerçekleştiği, bugüne kadar merak konusuydu. Son zamanlarda yapılan araştırmalarla bu bölgenin keşfedilmesi, bize o bölgeyi uyararak ve beynin diğer fonksiyonlarına engel olmayarak depresyonu tedavi edebilme imkanı sunuyor.
Turner ve diğer araştırmacılar, üzerinde çalıştıkları farelerin genetik yapısında gerçekleştirdikleri değişimlerle dorsal medial habenuladan gelen sinyalleri engellemeye çalıştılar. Tekerlekte ya da doğal yaşamda koşan farelere kıyasla bu fareler daha hareketsiz ve daha az koşan fareler oldular. Dorsal medial habenulası aktive olmayan farelerin bir süre sonra tembelleştiği ve hiç bir aktivite yapmadıkları görüldü. Fiziksel olarak hareket edebilecek durumda oldukları halde, motivasyonları olmadığı için hareket etmeden yaşamaya başladılar.
Yapılan deneyde ayrıca bu farelerin tatlandırılmış suları değil, normal içme suyunu tercih ettikleri görüldü. Bu da, beyinlerindeki bölgenin aktivitesi bloklanmış olan farelerin zevk aldıkları aktiviteleri yapmadıklarını, yani depresyona daha yatkın olduklarını gösteriyor.
Yine başka bir deneyde, araştırmacılar beyindeki dorsal medial habenula bölgesini çalıştırmayı hedefleyerek tekerlek çevrildiğinde ışık yanacak bir düzenek geliştirdiler. Farelerin koşarak çevirdikleri tekerleklerden birine ışık düzeneğini entegre eden, diğerine ise hiç bir ödül koymayan araştırmacılar, dorsal medial habenulası aktif olan farelerin ışık yanan düzeneği tercih ettiklerini gözlemlediler.
Depresyon, beynin yalnızca bir bölgesinde değişim gerçekleştirerek tedavi edilebilecek bir rahatsızlık değil. Çok daha kompleks ve karmaşık bir yapıda. Ancak depresyona sebep olan durumların en azından bir kaçını ortadan kaldırarak, daha aktif yaşayabilmek ve zevk alabileceğimiz aktivitelerle uğraşmak mümkün olabilir.
13 Ocak 2017 Cuma
APTALLIĞIN SINIRI YOK
APTALLIK DÜŞÜK IQ SONUCU DEĞİL
Eskiden zekâ ve aptallık bir spektrumun iki zıt ucu olarak ele alınırken, artık en zeki insanların bile aptalca kararlar aldıkları, zekâları ile bağdaşmayan davranışlarda bulunduğu gözleniyor. Son yıllarda aptalca karar ve davranışların altında yatan nedenleri inceleyen bilim insanları çarpıcı sonuçlara ulaştı…
Akıllı insanlar niçin aptalca şeyler yapar?
Eskiden zekâ ve aptallık bir spektrumun iki zıt ucu olarak ele alınırken, artık en zeki insanların bile aptalca kararlar aldıkları, zekâları ile bağdaşmayan davranışlarda bulunduğu gözleniyor. Son yıllarda aptalca karar ve davranışların altında yatan nedenleri inceleyen bilim insanları, aptallığı gereksiz detayları elimine ederek kısa yoldan çözüme ulaşmaya çalışan zihnin, mantığı tümüyle rayından çıkartmasına bağlıyor. Beynin bu eğilimine 'höristik strateji-zihinsel kısa yollar' adı veriliyor.
İnsan dehası ve zekâsı söz konusu olduğunda, aklımıza çoğunlukla en zeki ve en yetenekliler gelir. Bu doğaldır; herkes Einstein’lara, Mozart’lara hayranlık duyar ve onlar gibi olmak ister.
Buna karşılık skalanın diğer ucunda olanlarla pek kimse ilgilenmez. Bu insanları tanımaya çalışmanın hiçbir yararı olmadığına inanılır; bunların ancak laboratuvar faresi olarak işe yarayacağı düşünülür.
Oysa aptallık göz ardı edilemeyecek kadar önemli ve ilginç bir konudur; farklı bir açıdan yaklaşıldığında çok şaşırtıcı ve çarpıcı bilgilere ulaşılabilir. Aptallık bilimi, zeka kavramını daha derinlemesine kavramamızı sağlamasının yanı sıra, şu anda dünyayı yönetmekte olan çok sayıda “akıllı” insanın yaptığı aptalca hataların nedenlerini anlamamıza yardımcı olabilir.
Mantıksız, saçma, budalaca fikirlerin peşinden gidenlerin hepsi düşük IQ’lu değildir. Böyle bir zekâ, büyük ölçüde rasyonelliğin yakınından bile geçmez. IQ testlerinden yüksek bir puan almanız sizin aptallık yapmayacağınız anlamına gelmez.
Kaldı ki kimse aptalca kararlar almasına yol açan eğilimlere yüzde yüz karşı koyamaz. IQ derecesi veya eğitim yalnızca bir referanstır; tanım olarak aptal olmadığımızı gösterir. Bu da kişisel düzeyde zararlı olabilir: IQ’dan bağımsız olarak, rasyonellik testlerinde başarısız olanların plansız hamilelik veya kumar borcu gibi hatalar yaptığı sıklıkla görülür.
BÜYÜK ÖLÇEKTE APTALLIK
Kişisel sınırları aşıp, geniş kitleleri etkileyen aptallığın zararları da kitleseldir. Örneğin, kasıtlı olmasa da bunu teşvik eden bir iş kültürü, ekonomik krizlere neden olabilir. Gerçekten de bu çok büyük hasar yaratır, çünkü bankalar akıllı insanların mantıklı hareket ettiğini var sanarken, aynı zamanda enine boyuna tartılmış mantıklı davranışlar yerine sezgiye dayanan spontan davranışları ödüllendirir. Bir bilim insanı bu eğilimi şöyle açıklıyor: “Bir insan ne kadar zeki ise, aptallığının sonuçları o kadar yıkıcı olur.”
Aynı kural siyasiler için de geçerlidir: Irak’ın istilası, akıllı olduğu varsayılan insanların muazzam boyutlara varan aptallıklar yapabildiği bir kez daha gözler önüne seren önemli bir örnektir.
APTALLIĞIN SINIRI YOK
“Yalnızca iki şey sonsuzdur; evren ve insanların aptallığı. Ancak ilki hakkında kuşkularım var.” Einstein bu sözleriyle aptallığın sınırı olmadığına işaret ederken, Amerikalı yazar Harlan Ellison aptallığın ne kadar yaygın olduğunu şöyle ifade ediyor: “Evrende iki şey çok boldur; hidrojen ve aptallık.”
Einstein ve Ellison’ı bu kadar rahatsız eden aptallığın zekâ derecesiyle – özellikle IQ- hiçbir bağlantısının olmadığı artık biliniyor. Çok zeki bir insan aynı anda çok aptal da olabilir. Akıllı insanların kötü kararlar almasının altında yatan faktörler anlaşıldıkça, ekonomik krizler gibi toplumun karşı karşıya kaldığı büyük felaketlerin anlaşılması ve çözüme kavuşturulmasının da yolu açılacak. Daha da ilginci, aptallık konusunda yapılan araştırmalar, kitleleri derinden etkileyen aptalca kararları engelleyebilecek.
APTALLIK VE ZEKÂ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN GEÇMİŞİ
Zekâ ve aptallığın tek bir spektrumun iki zıt ucu olduğu fikri eskilere dayanır. Rönesans döneminin ünlü din bilimcisi Erasmus, Deliliğe Övgü isimli yapıtında, delilik (stultitia), kendi kendisine övgüler düzer; bu arada çocuklukta ve yaşlılıkta, aşkta, evlilikte ve dostlukta, politikada ve savaşta, yazında ve bilimde deliliğin nasıl her zaman egemen olduğu gösterilir. Tüm uğraş alanları, bu arada özellikle din kurumu ve din adamları bu panorama çerçevesinde sergilenir. Deliliği konuşturma kisvesi altında Erasmus, çağının kilisesine ve o kilisenin mensuplarına en acımasız eleştirileri yöneltir. Bu niteliğiyle Deliliğe Övgü çağlar boyunca bağnazlığa karşı kaleme alınmış en yetkin düzeydeki başyapıtlardan biri olmuştur.
Ancak 18.yüzyılda aptallık vasat bir zekânın sonucu olarak görülmeye başlar. Bunun bir uzantısı olarak, insan yeteneğindeki farklılıkları açıklamak isteyen modern yaklaşımda ise IQ testleri devreye girer ve insanın zihinsel kapasitesini tek bir sayıya indirgeme yolunu seçer. Michigan Üniversitesi’nden psikolog Richard Nisbett bunu şöyle açıklıyor: “Eğer IQ’nuz 120 dolaylarında ise yüksek matematik kolaydır. 100 civarında ise yüksek matematiği öğrenebilirsiniz, ancak bunun için sizin ve öğretmenlerinizin çok büyük gayret göstermesi gerekir. IQ’nuz 70 ise yüksek matematiği öğrenme şansınız sıfırdır. Kısaca bu ölçüm akademik ve profesyonel başarınızı önceden tahmin etmenin bir yoludur.”
ZEKÂ FARKLILIĞININ NEDENLERİ
IQ derecesini belirleyen çeşitli faktörler vardır. Zekâ farklılığının % 30’u, içinde yetiştiğiniz koşullardan, örneğin beslenme ve eğitimden kaynaklanır. Genler ise iki insan arasındaki farkın % 40’ından sorumludur.
Bu farklılıklar beynimizdeki bağlantılarda kendini gösterir. Daha zeki beyinlerde nöronların arasında daha verimli bir ağ bağlantısı olduğu izlenir. University of the West of England’dan Jennie Ferrell, bu bağlantıların bir insanın kısa süreli “faal” belleğinin nasıl kullandığını belirlediğini ileri sürüyor: “Bu nöral bağlantılar, verimli zihinsel bağlantıların kurulmasında biyolojik bir temel oluşturur.”
Zekâ farklılıklarının nedenleri konusunda bugüne dek şu varsayımlar geliştirildi:
*Genetik sürüklenme (genetic drift) evrimsel sürecin temel mekanizmalarından biridir. Doğal seçilimden farklı olarak, bir popülasyon içerisindeki genetik yapının adaptasyon olmadan, tamamen şans eseri olarak değişmesidir. Daha çok küçük popülasyonlarda etkilidir; büyük populasyonlar ise matematiksel olarak etkilenmezler, çünkü tesadüfi olayların etkisi azdır. Bu fikri savunanlardan biri olan Stanford Üniversitesi’nden Gerald Crabtree, zekâmızın sürekli olarak mutasyon geçiren 2000-5000 gene bağlı olduğunu ileri sürüyor. Uzak geçmişimizde zekâları alt düzeylerde seyreden atalarımız, genlerini bir sonraki nesle miras bırakma şansını yakalayamadan aramızdan ayrılmış olabilir, fakat Crabtree’ye göre, insan topluluklarında işbirliğinin gelişmesi sayesinde zekâsı düşük insanlar daha başarılı olanların sırtından geçinerek hayatta kalma şansını elde edebilirler. Bu koşullarda MÖ 1000’li yıllarda yaşamış herhangi biri günümüzün en zeki, en bilgili kişisi olabilir (Trends in Genetics, vol 29, p 1).
*Uzak geçmişimizdeki atalarımızın zekâsı hakkında bir tahmin yürütmek zordur ve aslında ortalama zekâmız yakın geçmişimizde az da olsa artış göstermiştir. Bu fikri savunan University of York’tan psikolog Alan Braddeley, görüşlerini şöyle dile getiriyor: “İnsan düşüncesinin tek boyutu IQ ölçümleri değildir. Aptallık, bilimsel bir terim değildir. Pek çok zeki insanın aynı zamanda aptal olduğunu da görüyoruz .”
HEM ZEKİ HEM DE APTAL İNSANLARIN PARADOKSU
Bir insan hem zeki, hem de aptal olması nasıl açıklanabilir? Bu paradoksu açıklamaya yönelik kuramlardan biri Princeton Üniversitesi’nden bilişim uzmanı Daniel Kahneman’a ait. Kahneman, insan davranışları konusundaki çalışmalarıyla Nobel Ekonomi Ödülü’ne hak kazandı. O güne dek insanların doğuştan rasyonel oldukları varsayılıyordu.
Oysa Kahneman ve meslektaşı Amos Tversky, bunun tam tersini iddia etti. Kahneman ve Tversky’ye göre insanlar bilgiyi işlerken, beyin iki farklı sisteme erişir. IQ testleri bunlardan yalnızca birini ölçer. Bu da sorun- çözümünde bilerek, isteyerek yapılan işlemdir. Oysa günlük yaşamda insanların normal tepkileri sezgilerinin kontrolü altındadır.
ZİHİNSEL KISA YOLLAR
Bu sezgisel mekanizmalar insanlara evrimsel avantaj sağlar. Bilgi çokluğu karşısında karar vermekte zorlanan insanlar bu mekanizmalar yardımıyla kendilerine bir çıkış yolu bulur. Bunlar sıra dışı olayları kalıplara uydurma, doğrulama eğilimi ve belirsizliğe direnme gibi bilişsel eğilimlerden oluşan bir stratejidir. İnsanlar, ilk çözümün, çözümlerin içinde en iyisi olmadığını fark etmiş olsalar dahi, kısa yoldan ilk çözümü kabul etme eğilimindedir.
Evrimsel sınavı başarı ile geçen bu mekanizmaların hepsine toplu olarak “höristik stratejiler-zihinsel kısa yollar” denir. Başka bir deyişle bu, sorunun çözümünde gereksiz detayları elemine ederek kısa yoldan çözüme ulaştıran bir stratejidir. Ancak zihinsel kestirmeler, muhakeme yeteneğimizi tümüyle ele geçirirse, mantık tamamen rayından çıkabilir. Bu nedenle kestirme yollara karşı direnç geliştirmek gereklidir; aksi takdirde aptalca davranışlara zemin hazırlanmış olur. Ferrell bunu şöyle açıklıyor: “Kestirme yollara sapma eğiliminin IQ ile bir ilgisi yoktur. İnsan aptallığını anlamanın bir yolu da bu kestirme yollara sapma eğilimini ölçen testtir.”
İşte Toronto Üniversitesi’nden bilişim uzmanı Keith Stanovich, rasyonellik katsayısı (RQ) adını verdiği bu testi geliştirmeye çalışıyor.
RASYONELLİK KATSAYISI ÖLÇÜMÜ
Doğal olarak yüksek rasyonellik katsayısına sahip olup olmadığınızı belirleyen faktörler nelerdir? Stanovich’e göre RQ, IQ’dan farklı olarak, genlere veya çocukluktan gelen çevresel koşullarına bağlı değildir. Her şeyden önce RQ, insanın kendi bilgisinin doğruluğuna değer biçebilme yeteneğidir. Yüksek RQ’ya sahip insanlar, kendi farkındalıklarını güçlendirmişler ve bu bilgi dağarcığının kendilerini düze çıkartacağına inanmışlardır.
MANTIĞI RAYINDAN ÇIKARTAN ETMENLER
Stanovich farkındalığı güçlendirmeye yönelik en basit yaklaşımlardan birinin, nihai karara varmadan önce sezgisel çözümü, tam karşıtı ile karşılaştırmak olduğunu söylüyor. Böylece bildikleriniz ve bilmediklerinize ilişkin daha net bir farkındalığa sahip olabilirsiniz.
Ferrell ise Stanovich kadar iyimdir değil; doğal olarak yüksek RQ’ya sahip insanların bile kontrolleri dışındaki koşullar altında aptalca kararlar verebileceğini söylüyor.
Aptallığın bir diğer tetikleyicisi de duygusal dalgalanmalardır.Üzüntü ve endişe, aktif belleği bulandırıp fiili durumu değerlendirmede yetersiz kalmasına yol açabiliyor. Bu yetersizliği gidermenin de en yaygın yolu, zihinsel kısa yollardan birini seçmektir. Başka bir deyişle höristik stratejiden medet ummaktır.
YÜKSEK IQ’LU APTALLAR
Aptallığın tarihi konusunda çalışmaları bulunan Hollandalı Matthijs van Boxel, gözlemlerine dayanarak yüksek IQ’lu insanların yaptığı aptallıkların çok yıkıcı olduğunu söylüyor. Bunun nedeni, zeki insanlara daha fazla sorumluluk verilmesidir.
Stanovich yüksek IQ’lu insanların yaptığı aptalca hataların etkisinin en fazla de mali çevrelerde hissedildiğini söylüyor. Şu anda standart bir RQ testi, zihinsel kısa yol tuzağına düşme eğilimi taşıyan kişilerin yönetici olarak seçilmelerini engelleyebilirdi. Ama böyle bir test henüz standardizasyon aşamasını geçemediği için kullanıma hazır değil.
Van Boxel insanların geçmişte yaptıkları aptallıkları gelecekte de tekrarlamamaları için herkesin –özellikle de iktidardakilerin ve en zekilerin- kendi zayıflıklıklarını büyük bir alçak gönüllülükle kabul edip, ne bilip ne bilmedikleri konusunda farkındalıklarını güçlendirmelerini tavsiye ediyor.
Yazar: Reyhan Oksay
11 Ocak 2017 Çarşamba
MUTLU EVLİLİK
MUTLU EVLİLİĞİN SIRLARI
1. Sadık olun: Sağlıklı ve mutluluk verici bir ilişkinin temeli bağlılığa dayanır. Yakınlaşmaktan korktuğunuz için sevdiğinizden uzaklaşmak isteseniz de, sadakat sayesinde ona bağlı kalırsınız. Sadakat, sorumluluk almak, korkuları kontrol etmek ve duygusal olarak hazır olmak demektir. Eğer iki taraf da gereken sadakati gösterirse, sağlıklı bir ilişki için ilk adım atılmış olacaktır.
2. Kişisel sorumluluklar alın: İnsan, olgunlaştıkça kendi sorumluluklarını öğrenir ve bu sorumluluklar çerçevesinde hareket eder. Ancak bazı sorumluluklar vardır ki, bunlar başkasına karşıdır. Partnerinizi olduğu gibi kabul edin. Bu ilişkinin sadece sizin değil, ikinizin duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için olduğunu unutmayın.
3. Kendinize iyi bakın: Cosmotürk’ün haberine göre, hiç kimsenin sizin mutluluğunuzu ‘sağlamasını’ beklemeyin. Eğer kendinize iyi bakar, ihtiyaçlarını karşılarsanız, ilişkinizin daha dengeli olmasını sağlarsınız. Partneriniz için her şeyi siz yapmayın. Unutmayın ki, onun ‘kendisine’ iyi bakmayı öğrenmesi gerekiyor.
4. Dürüst olun: Kafanızı karıştıran, sizi üzen konuları, ihtiyaçlarınızı, isteklerinizi, duygularınızı ve sınırlarınızı dürüstçe ve açık olarak ifade edin. Doğruları söyleyip söylememe çelişkisine düşmeyin. Doğruları, ilişkinizi zedelemeyecek biçimde söylemeye dikkat ederseniz, mutlu olursunuz.
5. Kendinize düşen görevi yapın: Sağlıklı ve mutluluk verici bir ilişki çaba gerektirir. Elinizden geldiği kadar ‘canlı’ yaşamaya çalışın, duygusal sorunlarınıza çözüm arayın, her şeyi yönetmeye çalışmayın, geçmişinizdeki sorunlarla yüzleşin ve korkularınızı yenin. Böylece ‘sağlıklı bir ilişki’ için kapasitenizi artırmış olacaksınız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)