Bu Blogda Ara

11 Eylül 2011 Pazar

KENDİNİZE GÜVENİN , GELİŞİN...


Özgüven şu kavramlarla tanımlanabilir: fikirlerini kabul ettirmek, iyimserlik, istekli olmak, sevgi, gurur, bağımsızlık, güven, eleştirilere açık olmak, duygusal olgunluk ve kapasitesini doğru değerlendirme becerisine sahip olmak.

Özgüven Nedir?

Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, özgüven eksikliği ise; kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlanabilir.

Özgüven Eksikliği Nasıl Gelişir?

Aşağılık duygusu, umutsuzluk gibi duyguları, genellikle evde, okulda veya işte yaşadığımız kimi olumsuz yaşam deneyimlerinden sonra ortaya çıkar. Örneğin, siz büyüme aşamasındayken, ebeveynleriniz size sağlıklı ve destekleyici bir çevre sağlayamamış olabilir. Size karşı çok eleştirel, talepkar ve/veya aşırı koruyucu olabilirler. Sonuç olarak, kendiniz hakkında olumsuz düşünmeye başlarsınız.

Aileden birini veya yakın bir arkadaşı kaybetmek. Örneğin: anne-babanızın boşanması, evinizden ilk kez ayrılıyor olmak (ailenizden ve arkadaşlarınızdan ayrı olmak), erkek/kız arkadaşınızdan ayrılmak.

Başarısızlık, hayal kırıklığı gibi olumsuz olayları bir deneyim gibi algılamaktansa, bunların üzerinde fazla durmak.

Kendini veya yeteneklerini çok acımasız bir şekilde eleştirmek.

Olayların sonuçlarını, gerçekte olduklarından daha kötü bir şekilde değerlendirmek.

Ailenizin ve arkadaşlarınızın, sizinle ilgili istek ve beklentilerini karşılayabilmek için çok fazla baskı hissetme ve bu durumun sizin kendi kimliğinizi geliştirmenize ve kendinize ait kararlar almanıza mani olması.

Gerçekçi olmayan hedefler belirleme.

Başarısızlık korkusu. Örneğin; bir dersinizden kaldığınızda, kendinizi bir dersten kalmış, iyi bir insan olarak düşünmektense, işe yaramaz ve başarısız biri olarak düşünmek.

Özgüveninizi Nasıl Arttırırsınız?

Kendiniz hakkında olumlu düşünün.

Gerçekçi olan ve beklentilerinizi karşılayan hedefler belirleyin. Makul seviyede hedefler belirleyin ki, böylece başardığınız şeyler, başta ulaşmayı düşündüğünüz hedeflerlere yakın olsun. Bu durum, özgüveninizi ve kendinizle ilgili memnuniyetinizi destekler. Psikolojinin öncülerinden William James şöyle der: " Kendinden memnun olmak = Ne başardığımız / Başarmayı hedeflediğimiz şey "

Bir şey başardığınızda kendinizle gurur duyun ve kendinizi ödüllendirin.

Kötü veya üzücü bir şey olduğunda, olumsuz düşüncelerinizin farkına varın. Tamamen duygularınızla hareket etmek yerine, içinde bulunduğunuz durum hakkında mantıklı olarak düşünün.

Zayıf taraflarınız yerine, güçlü taraflarınıza ağırlık verin. Belirli konularda, diğerlerine göre daha becerikli ve iddialı olduğunuzun ve hayatınızın her alanında mükemmel olmanın imkansız bir şey olduğunun farkına varın.

Yaptığınız ve başardığınız şeyleri sadece şansa bağlamayın. Bunun yerine, kişisel başarılarınız için kendinizle de gurur duyun.

Fikirlerinizi savunun. Diğer bir ifadeyle, başkalarının haklarını ihlal etmeden, kendi duygularınızı, düşüncelerinizi, inançlarınızı, ihtiyaçlarınızı, dürüst ve net bir şekilde ifade etmeyi öğrenin.

Haklarınıza sahip çıkmayı öğrenin ve sizin için makul olmayan isteklere "hayır" deyin. Fikirlerinizi açık ifade edebilme konusunda alacağınız bir eğitim, özgüveninizin gelişmesinde size çok yardımcı olabilir.

Yaşamınızda önemli olduğuna inandığınız sorunların bir listesini çıkartın. Daha sonra bunları iyileştirmenin veya değiştirmenin yollarını yazın. Bütün sorunlarınız tabii ki kolay ve hızlı bir şekilde çözülemez ama hemen harekete geçebileceğiniz bazı alanlar da olacaktır.

Özgüveni İyileştirmek için Hatırlanması Gerekenler

Kötü şeyler yerine iyi şeylere ağırlık verin.

Kendiniz hakkında olumlu düşünün.

Deneyimlerinizden ders çıkartın.

Gerçekçi hedefler belirleyin.

Cesaretli olun.

Öğrenmeye devam edin.

İşe yarar şeyler yapın.

Basitliğe önem verin.

Değişimi hoş karşılayın.

MANTIK MI , İÇGÜDÜLER Mİ ?


Karar verme sürecinde yaşanan en büyük gerilim mantığın yoksa içgüdülerin mi sesini dinlemektir. Üstelik bu gerilim çoğu zaman yanlış karar vermemize neden olur. Oysa hangi durumlarda içgülerin, hangi durumlarda mantığın sesini dinlemenin doğru olduğunu bilirseniz doğru kararı vermek çok daha kolay olur...

İÇGÜDÜLERİNİZE GÜVENMEYİ ÖĞRENMEK DAHA SAĞLAM KARARLAR DEMEK. BAZEN.

Biliyorsunuz işte. İçinizden bir ses seçiminizin doğru olacağını söylüyor. Mantığınızsa sizi başka yöne çekiyor. Sonra gerginleşiyorsunuz çünkü iç sesi mi yoksa mantığınızı mı düşünmeniz gerektiğini bilemiyorsunuz.

İçgüdülerimize güvenmeyi öğrenmek, hayatta doğru seçimleri yapmamıza etki ediyor. Üstelik hafıza üzerine yapılan araştırmalarda içgüdülerin "şanslı bir seçim" yapmaktan çok öte bir durum olduğunu kanıtlıyor. Araştırmalar, karar alırken sadece mantıksal seçimler yerine içgüdülerimize de danışmanın önemli olduğunu savunuyor.

Peki, içgüdü dediğimiz şey nedir?

İçgüdü dediğimiz şey gerçekte beynin "otomatik" olarak hareket etmesi, yani, bilinç dışından (nonconscious) çektiği bilgilerle hareket etme hali. Bilinç dışında hareket etme hali kompleks karar alma süreçlerinde karşımıza çıkıyor. İçgüdülerimiz, geçmiş deneyimlerimiz ve bilgilerimizin derlemesidir. Içgüdülerle hareket etmek bilinçsiz hareket etmek anlamına gelmiyor. Aksine, içgüdüsel hareket etmek bilinç üzerine henüz çıkmamış bilgi ve tecrübelere dayanarak seçim yapmak anlamına geliyor. Her kararı içgüdülerle almak doğru olmasa da içgüdülerimize güvenmeyi öğrenmek hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştırıyor.

İçgüdülerimiz bizi ne zaman yanıltıyor olabilir?

Cornell University profesörlerinden Tom Gilovich, içgüdülerimizin delil içerisinde ki kusurları yakalamakta pek iyi olmadığını söylüyor.

Içgüdüsel karar alma süreçlerinde hatalı, yetersiz, vb bilgilerle karşılaşıldığında geçmiş deneyimlere başvurur beynimiz ve içgüdülerimiz birşeylerin pek de doğru olmadığının sinyalini verir.

İçgüdüler geçmişten bilgiyi çektiğinden eğer yetersiz bilgi ve dayanak doğrultusunda içgüdülerinizi dinliyorsanız, gelecekteki imkanları kaybedebilirsiniz.

Önyargılarımıza yenik düşebiliriz. İçgüdülerimizi duygularımız hareket ettirir. Bu yüzden bazen gerçekliği olan konuları dahi önyargılarımız yüzünden göz ardı edebiliriz.

Bir konuda uzman olmanız ve içgüdülerinizin kuvvetli olması bazen kendinize olan özgüvenin tavan yapmasına neden olur. Fazla pozitif düşünmenin kurbanı olabilirsiniz.

İçgüdüsel karar alma öğrenilebilir mi?

MIT ve Marine Corps uzmanları öğrenilebilir diyor. Ben de içgüdüsel olarak buna inanıyorum!

Nasıl diye soracak olursanız, uzmanlar birkaç öneride bulunuyor. İşte size 5 öneri:

Iyi dinlemek-Durumsal bilginin elde edilmesine faydası olduğundan düşünce modellerinin iyi şekillenmesine neden olur.

Kararı uygulamadan önce üzerinde tekrar düşünmek-Bu süreç duyguların algılarınızı nasıl etkilediğini gözlemlemenize yardımcı olacaktır.

İnançlarınızı gözden geçirin- Verilere dayalı inançlarınız mı var yoksa kendi kurgularınıza dayalı inançlarla mı hareket ediyorsunuz, düşünün.

Deneyimlerinizi artırın-Modellemeler deneyimlerden elde edilir. Bu yüzden hayat tecrübelerinizi artırmaya ve çeşitlendirmeye bakın.

Duygularınızı tanımlamaya ve anlamaya gayret edin-Duygular önceki deneyimlerimize işaret eder. Hissettiklerinizin ne anlama geldiğini farketmek ve bu hislerin ne kadar güvenilir olduğunu anlamak ileriye dönük içgüdülerimizi daha kuvvetlendirir.

EMPATİ


Karşımızdaki kişilerin duygu ve düşüncelerini anlayabilmek elbette faydalı. Ancak son zamanların sihirli kelimesi olan empatinin dozu da çok önemli. Çünkü empati yapmak, ne vicdan azabını bastırmanın, ne de korkularımızdan kaçmanın aracı değildir.

EMPATİ TEHLİKELİ OLMASIN


Toplum olarak başkalarına yardımcı olmak adına empati kurmayı, acıma ve gizli suçluluk duygularıyla karıştırabiliyoruz


Çok tatlı bir kadındı.

Yardımsever, üretken, anaç... İki çocuğu ve eşiyle mutlu görünen bir hayatı vardı. Maddi durumları iyi olduğu için çalışmıyordu.

Eşinin işleri iyi gidiyor olmalıydı. Hoş, karısına sorunlarını bile anlatmayan, hiçbir detay vermeyen bir adamdı ama olsun. Bir dediğini iki etmiyor, üstelik karısına karışıp kısıtlamıyordu.


Yardım etmeyi çok severdi kadın. Lüks bir arabası, iyi bir ailesi vardı. Ve mahallede yardımcı olabileceği o kadar çok muhtaç insan vardı ki, sahip olduklarının keyfini süremiyordu.


Ne zaman parası olmayan bir çocuk görse, onun eline harçlık sıkıştırmaya çalışır, yardım derneklerine üye olup varlıklı ailelerin çocuklarından kullanılmış kıyafetler toplayıp, ihtiyacı olanlara göndermek üzere organizasyonlarda çalışırdı. Bir de kadın derneklerine meraklıydı. Özellikle de dul kalmış kadınlar kötü yola düşmesinler diye, onların her türlü barınma ihtiyacının karşılanması için özel bir ilgi gösterirdi.


Buraya kadar ne kadar güzel, ne erdemli bir davranış, öyle değil mi? Oysa yaptığımız her davranışın bir de alt duygusu var. Alt duygu, bilinçaltımızda kayıtlı olan çekirdek inanç ile birlikte hareket eder. Ve çekim yasasını aktive eder. Artık kuantum ve çekim yasasını bilmeyen yok. Ama küçük bir hatırlatma yapalım. Hayatımıza çektiğimiz, başımıza getirdiğimiz olaylar, zihnimizle düşündüklerimiz değildir. Alt duygumuz ve çekirdek inancımızla, çoğu zaman farkında bile olamadığımız, bazen de farkında olup engelleyemediğimiz duygularımızla harekete geçiririz.


EMPATİNİN DOZU ÖNEMLİ


Bu tatlı kadının da annesi ve babası çok evhamlı insanlardı. Hayatta her an, her şey bozulabilir, iyi giden olaylar kötüye dönebilir gibi bir korkuları vardı. Hayatları, kendilerini güvende tutabilmek ve sonradan hayal kırıklığına uğramamak için, sevinç ve kahkahalarını kontrol altında tutmakla geçmişti. Annesinin sözleri, kadının kulağında bir yetişkinken bile çınlamaya devam ediyordu: "Aman kızım, çok gülme, sonra ağlarsın!"


Dul kadınlara yardımcı olmak, dünyada alabileceğiniz en güzel sevaplardan biri belki de... Ama yardımcı olurken, karşınızdaki kişiye acımak, hatta "Ben bu kadar mutluyken, insanlar nasıl da acı çekiyor," diyerek suçluluk hissetmek, size zarar verir. Neden mi?


Çekim yasası devreye giriyor. Alt duygunuz, kendinizi cezalandırmaya başlıyor. Üstelik bunu hiç fark etmeden, bilinçaltınızdan yapmaya başlıyorsunuz.


Kimsesiz çocuklara yardımcı olmak, onlara para vermek harika bir şey. Hatta her varlıklı ailenin, fakir bir çocuğu okutması, giydirmesi, çok ciddi bir fayda sağlar. Ama bunu yaparken, o çocuğun haline bakıp korkuyla "Ya benim çocuğum bu hale düşseydi?" derseniz, işte bu tehlikeli.


Empati, toplumumuzda öğretmeye çalıştığımız bir kavram. Ama maalesef biz toplum olarak empatiyi, acıma ve gizli suçluluk duygularıyla karıştırabiliyoruz.


SUÇLULUK, VİCDAN AZABI VE KORKU


Somali’ye yapmak istediğimiz yardımlara bir bakalım. Onlara baktığımızda, açlık sınırına gelmiş çocukları gördüğümüzde, olaylara seyirci kalmak istemiyoruz. Çoğumuz kendi bütçemize göre para yardımında bulunduk. İyi ki de yaptık. Ama o insanlara bakıp, akşam yediğimiz yemek boğazımızda dizilmeye başlıyorsa, birbirimizi uyarırken, yardım etmeye teşvik ederken vicdan azabı yüklüyorsak, orada bir hata yapıyoruz demektir.


Alt duygumuz, sevgi olsun. Ama tertemiz bir sevgi... Onlara baktığımızda üzülebiliriz, ama suçluluk, vicdan azabı, korku duymadan... Bilinçli zihnimiz ve mantığımızla yardımlarımıza karar verelim. Kendini acındıran insanlardan uzak duralım.


Bahsettiğim tatlı kadına ne mi oldu? O şimdi eşinden ayrılıyor. Ve çocukları yardıma muhtaç durumda. Ama bunları da atlatacak, çünkü çok güçlü bir kadın o.


Sadece çekim yasasını aktive eden alt duygu ve çekirdek inançlarını değiştirmekle meşgul. Tüm yaptıklarımızın arkasında tertemiz bir sevgi olması dileğiyle...