Bu Blogda Ara

10 Aralık 2012 Pazartesi

ÖZLÜ SÖZLER - 5


Seni olduğun gibi seven insan için iyi gün kötü gün yoktur. 
Ne zaman yanında olması gerekiyorsa o zaman yanında olur...!


ÖZLÜ SÖZLER - 4


Mutluluğum belki de şundan ileri geliyor;

bende olanlara seviniyor ve şükrediyorum,
olmayanların üzerine de düşmüyorum...


ÖZLÜ SÖZLER - 3


Yaşamak için bir "Neden" i olan, 
Her türlü "Nasıl" a dayanabilir...




ÖZLÜ SÖZLER - 2


Üzülme. 
Dert etme can..!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan,
Nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan...
Ne mutlu sana..!


ÖZLÜ SÖZLER - 1


Kazanmak, hiç başarısızlığa düşmemek değildir.
Kazanmak, her düştüğünde tekrar ayağa kalkabilmektir.


3 Kasım 2012 Cumartesi

GÖZÜNÜN ÜSTÜNDE KAŞIN VAR..!


Leaving by AliceFoxxx Gözünün üstünde kaşı var
Neredeyse onbeş yıl önce San Francisco’da Bank of America’da İnsan Kaynakları’na işbaşı eğitim için gönderilmiştim. Bana uzun uzun uyarılar yapıp, mümkünse konuşmamamı tembihledikten sonra bir mülakata davet ettiler… Bir görüşme odası… İnsan kaynakları yetkilisi dışında odada 3 aday var. Bir de ben. Gözlem yoluyla öğrenmenin dışında bir de sonradan anladığım bir görevim var: Görüşmeye tanıklık etmek. 3 kişiyle aynı anda mülakat yapılıyor. Adaylardan biri lise mezunu sarışın bir genç adam. İkincisi üniversite öğrencisi çekik gözlü bir kız, herhalde Çinli. Sonuncusu ise saçı beyazlamaya başlamış, neşeli bir siyah. Tabi onlara da Asian-American ve Afro-American demem lazımdı.
Her soruyu işle ilişkilendirmeleri; kimseye farklı soru yöneltmemeleri; yaş, cinsiyet, ırk vb. kişisel özelliklerini sormamaları gerekiyor. İK görevlisi, duygusuz bir sesle, kimseye olması gerektiğinden fazla bakmayarak “Hoşgeldiniz, ben Macy. Bankanın İşe Alım Koordinatörüyüm. Bilgi Giriş Elemanı görevine başvurdunuz. Hepinize aynı soruları soracağım. Toplam 5 soru olacak. Her bir soruya birbirinizin ardından yanıt vermenizi istiyorum. Ben de notlar alacağım”dedi ve aynen şunu sordu:
– Bu iş, İngilizce konuşmayı gerektirdiği için soruyorum: İngilizce biliyor musunuz? 
1. Aday (genç adam):
- Tabii ki.
2. Aday (Çinli kız):
- (çok basit bir İngilizceyle) Öğreniyorum. Okulda. İyi olacak.
3. Aday (orta yaşlı adam):
- (Gülüyor)
İşle doğrudan ilgili, üç soruyu da aynı mekanik ve duygusuz tonda sorup, aldığı cevapları sadece not ettikten sonra, görüşmeyi şaka gibi bir soruyla bitirdi:
-Son sorum: İş teklifi alırsanız, bana 18 yaşından büyük olduğunuzu kanıtlayabilir misiniz?
Özellikle Amerika’da ayrımcılık yüzünden o kadar çok tazminat ödüyorlar ki, korkudan konuşamıyorlar bile.
GÖRÜŞMECİLERİN PARADİGMALARI
Adaylar da haksız değil. Görüşmecilerden kaynaklanan bazı kişisel hatalar yüzünden doğru adayı kaybedebiliyor veya yanlış adayı işe alabiliyoruz. Görüşmecilerin de -doğal olarak – bazıları kişisel, bazıları da sektörel deneyimlerinden kaynaklanan çeşitli paradigmaları oluyor. Bazı okullara sempati duyanlar olabilir, belirli kurumlarda çalışmış olmayı belli bir ideolojinin simgesi olarak görenler, adayın parmağındaki yüzükten rahatsız olanlar da.
En büyük hatalardan biri, değerlendirmelerinde kendi doğrularını hiç sorgulamadan kullanmaları. Kararlarını görüşmeyi bitirmeden veya baskı altında, örneğin günün sonunda görüşecek fazla aday kalmadığında ve henüz doğru bir adayla karşılaşmadıklarında, puanlarını farklılaştırabiliyor, puanı adayı dinlemeden verebiliyorlar. Mülakat teknikleri eğitimlerinde üstüne gidilen türlü türlü görüşme hatası var.
Bunlardan “ayrımcılık” konusu ise şu anda en gündemde olan.
İŞE ALIMDA AYRIMCILIK
Yetmişli yıllarda Jowell ve Prescott-Clark, birçok ilana cinsiyeti belli eden ve etmeyen başvurular göndererek mülakata çağrılmayı beklemişler. Aynı şekilde ırk ve medeni hali de test ettikleri çalışmalar yapmışlar. Bu tür bilgilerin açıkça belli olmasının yine kadın ve erkek egemen işlerde özellikle, ayırdedici olduğunu göstermişler.
Başka araştırmacılar, CV’leri elden vermiş, bazıları telefonla başvurmuş… Yaklaşık 45 yıldır onlarca ülkede bu konuda derin araştırmaların sonuçları yayınlanıyor. Erkek ve kadın egemen işlerde karşı cinsiyete sempatiyle yaklaşılmadığını kesin olarak biliyoruz. Örneğin sekreterliğe başvuran erkeklerin, sistem ağ yöneticiliği yapmak isteyen kadınların, henüz CV gönderme aşamasında şanslarını kaybettikleri gözleniyor.
Peki CV’de cinsiyeti gizlemek şansı arttırıyor mu? Yukarıdaki örneklerde arttırmış. Ancak süreç yine mülakatta kilitleniyor!
TOPUK SESLERİ
Yeteneğin konuştuğu işlerde bile ayrımcılık yapılabiliyor. Cecilia Rouse ve Claudia Goldin’in 2000’de yayınladıkları müzisyenler üzerine olan çalışmaları büyük yankı uyandırdı. Orkestraların müzisyen seçmelerinde, adayların seçim kurulunun kendilerini göremeyeceği şekilde bir paravanın arkasına oturtulması kadınların seçilme şansını arttırmış.
İncelenen 600 kadar seçme sınavında açık seçme sürecine giren kadınların yüzde 19’u seçilirken, paravanın arkasından yeteneğini gösteren kadınlar yüzde 29 oranında seçilme şansına kavuşmuş. Şansları yüzde 50 artmış…
Üstelik paravanın arkasına, yere halı döşenmesi bile durumu kadınlar lehinde daha da değiştirmiş. Çünkü, topuk sesleri de kesilince, adayın cinsiyeti tamamen belirsizleşmiş..!
Yazan : İdil Türkmenoğlu

İYİKİ Mİ YOKSA KEŞKE Mİ ?


Çocukluk hayallerinize bakıp “iyi ki” diyenlerden misiniz, yoksa “keşke” deyip iç çekenlerden misiniz? İşte çocukluk hayallerine kavuşanların, başladıkları nokta ile geldikleri nokta arasında büyük fark olanların bugün hissettikleri… 

Çocukken hepimizin kurduğu hayaller vardır ya da kariyer basamaklarında ulaşmak istediğimiz noktalar. Bunların kimi gerçekleşir, kimi suya düşer. Ama hafızalardan asla silinmez, bazen ’keşke’lere dönüşür bazen de ’iyi ki’ lere… Bugün gençliğiniz kapınızı çalsa size ’keşke’ mi der, yoksa ’iyi ki’ mi? 

Emre, öğrencilik yıllarında çok çalışmış, hayallerindeki lüks arabanın sahibi olmuş. Zeynep, büyük bir şirkette stajyerlikten yönetim katına yükselmiş, bravo ona. Esra, hayalindeki bembeyaz gelinlikler içinde prensesler kadar güzel. Gül ise sevimli bir pastanenin sahibi, müşterilerine sunacak eşsiz lezzetler peşinde… Bu hikâyeler bir reklam filminden. Gençliğin en heyecanlı döneminde belki de çocuk yaşlarda herkesin hayalini kurduğu ve kendini görmek istediği bir yer vardır kariyerinde. Ulaşılır, ulaşılmaz ama hayatın ne getireceği de belli olmaz. Zira hayat ya başarı örnekleriyle doludur ya da ’keşke’lerle. Gençliğinde simit, limon, çekirdek satıp önemli mevkilere gelenler de vardır, tüm uğraşları boşa çıkanlar da.
Biz de merak ettik, bazı isimleri gençlik dönemlerine götürdük, maziye bakınca ne gördüklerini sorduk. Mimarlık mezunu Salih Memecan’ın karikatüristliği seçmesinden dolayı hiç pişmanlık duymadığını, Emel Sayın’ın beş yaşındaki hayaline kavuştuğunu, fotoğrafçı Ara Güler’in gençliğinin kendisine bir ’aferin’ çekeceğini öğrendik. Ya ilkokul mezunu, Saat&Saat Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Kaya? Büyük işler başarmasına rağmen daha iyilerinin de yapılabileceğini düşünüyor. Fırıncı Mehmet Beşir Öztürkcan ise, ’Keşke okuyabilseydim!’ diyor. Ah ediyor o yıllara, ne olurdu okuyup matematik öğretmeni olsaydı… Sahi, sizlere soralım bir de, “Gençliğiniz bugün yanınıza gelse ne derdi acaba?”

İyi ki cesaretli davranıp karikatürist olmuşsun

Salih Memecan (Karikatürist, 59): Gençliğimde Semih Balcıoğlu, ünlü bir karikatüristti. Ankara’da bir sergi açtı, oraya gittim. O yıllarda mimarlık öğrencisiyim, hem de yerel bir gazeteye karikatür çiziyorum. Karikatür çizdiğimi, ancak bu meslekten para kazanamayacağımı düşündüğüm için mimarlık okuduğumu söyledim. Bana bu mesleği seçmemde büyük payı olan şu cümleyi söyledi: “Ben kazanıyorum, sen niye kazanamayasın ki?” Eğitimimi bitirdim, hatta garanti olsun diye doktoramı da yaptım. Sonra çizmeye devam ettim. Şu an doğru yolda ilerlediğimi düşünüyorum. Bu yüzden gençliğim bana, “İyi ki cesaretli davranıp karikatürist olmuşsun.” derdi.

Ağır bedeller ödedin ama istediğini elde ettin

Emel Sayın (Sanatçı, 66): Beş yaşındayken şarkı söyleyeyim, herkes beni dinlesin isterdim. Çocukça hayallerimde ünlü olmak vardı. Gençliğimin bana söyleyeceği şeyler, “Çok zor günlerin oldu, ağır bedeller ödedin ama sonuna kadar mücadele ettin, ilkelerinden ödün vermedin.” gibi cümleler olurdu. O yüzden vicdanım rahat, yüreğim huzurlu. Çok yorgunum ama mutluyum. Bugünkü en büyük ödülüm, saygı ve sevgi görmek. Benim için en büyük mutluluk bu.

Aferin sana Ara, teşekkür ederim beni buraya ulaştırdın

Ara Güler (Fotoğrafçı, 83): İnsanlığın faydası için çok emek verdim. İşe yarar mı yaramaz mı bunu bilemem. Daima çevreme baktım, değer verdiklerimi tespit ettim, arşivledim ve kitaplar haline getirdim. Bütün bunların birikmişliğiyle zannediyorum bir hizmet yapmış bulunuyorum. Eski İstanbul’u öğrenmek için kitaplarıma bakılmazsa İstanbul eksik öğrenilmiş olur. Bu, fazla bir başarı değil, ancak hiç değilse bir eksiği kapatmıştır. Bunlar için çok memnunum. Gençliğim bugün yanıma gelse bana, “Aferin Ara, sana çok teşekkür ederim, beni buralara ulaştırdın.” derdi.

Gençliğimle hesaplaşmam, o benimle hesaplaşsın

Behzat Uygur (Tiyatrocu, 48): Bizim oyuncaklarımız tiyatrodaki aksesuarlardı, turnedeki yatak yaylarıydı, açık hava tiyatrolarıydı… Doğduğumda da böyleydi, 10’lu yaşlardayken de, 20’li yaşlardayken de… Bu yüzden hiçbir şekilde hesaplaşacak bir durum yok. İyi ki böyle oldu. Bu yaşam biçimi bana ülkemi, insanımı tanıma şansı verdi. Bu bakımdan gençliğimle hesaplaşmam gereken bir durum yok, o benimle hesaplaşsın.

Daha iyilerini de yapabilirdin

Ramazan Kaya (Saat&Saat Yönetim Kurulu Başkanı, 42): Bu yaşa geldim, hayat bana her şeyin makam ve mevki olmadığını gösterdi. Bir başarı elde ediliyorsa eğer, bu başarı ancak insanlığa hizmet etmekle değerli kılınıyor. Arzu ettiğim yerdeyim. Gençliğim beni tebrik ederdi ama daha iyilerini yapmam gerektiğini de fısıldardı kulağıma.

Eşini ve işini seçmede doğru karar verdin

Adnan Tanrıverdi (Emekli Tuğgeneral, 67): İnsanın hayatta en önemli iki dönüm noktası vardır: Eşini ve işini seçmesi. Bu iki konuda da gençliğim beni tebrik ederdi. İlk askeri kampa girdiğim o gençlik yıllarımda kendi kendime mesleğimi bulduğumu söyledim. Daha sonraları kurmay ve general olma isteğim vardı bu gerçekleşti. Arzu ettiklerime erken yaşta ulaştığımı söyleyebilirim. Gençliğim bana gelmişken bir de, dünya hayatına paralel olarak ahiret hesabına da dikkat etmem konusunda uyarıda bulunurdu herhalde.

İyi ki mantı dükkanı açtınız

Kıymet-Ertuğrul Atahan (Esnaf, 53-57): 36 yıllık evliyiz, iki çocuğumuz var. Varlığı da gördük, yokluğu da. Bir mantı dükkânı açtık bundan iki yıl önce. İşlerimiz iyi şükür. Böyle olması için epey uğraştık tabii, yorduk kendimizi. Çok büyük hayallerimiz olmadı, istediklerimize de ulaştık. Gençliğimize dönsek ya da bugün gençliğimizle yüzleşsek çok yıprandığımız için sitem ederdik kendimize.

Keşke matematik öğretmeni olsaydın

Mehmet Beşir Öztürkcan (Fırıncı, 40): 20 yıldır bu işi yapıyorum. Çocuk yaşlarda çalışmaya başladım, okumaya ne fırsatım oldu ne de buna imkân vardı. 40 yaşındayım, matematik öğretmeni olmak hâlâ hayallerimi süsler. Mesleğimin hem iyi hem de kötü yanları var. İyi, çünkü ekmeksiz bir hayat olmaz. Kötü, çünkü ne tatilimiz var ne bayramımız. Siz hiç bayramda kapalı olan fırın gördünüz mü?

Kendini neden bu kadar yıprattın?

Hikmet Altunel (Köy muhtarı, 64): 10 sene muhtarlık yaptım. Bedensel ve zihinsel olarak çok yoruldum. Bir kadının yapması gerekenlerin dışındaki ağır işlerde çalıştım. En güzel yaşlarım bir gün gelse karşıma, “Neden bu kadar yordun ki kendini, değer mi dünya için?” diye sorardı. İnsanlığa hizmette bulunmak güzel bir duygu, ancak yorgunum.

HAYAL KUR...



Danışmanlık yaptığım bir öğrenciydi. Büyük sınava birkaç gün varken kendi tabiriyle neredeyse heyecandan ölecekti. Ona, hayal kurmanın öneminden bahsettim. İnsan beyninin gerçek bir olayla hayal dünyasında yoğun olarak yaşadığı bir olayı ayırt edemeyecek kadar saf ve güçlü olduğunu söyledim. Tuhafına gitti, gülümsedi. “Ne yani, ben şimdi olmayan bir şeyi olmuş gibi düşünüp bunun olmadığını ayırt edemeyecek miyim?” diye sordu. “Aynen öyle!” diyerek ona ispat edebileceğimi söyledim. Ayrıca ispat edersem, yani onu bu konuda ikna edersem benim söylediklerimi yapması konusunda söz istedim. Gözlerini kapamasını ve bir limonu düşünmesini, limonun tam ortadan ikiye kesildiğini, bir yarısını eline alıp ağzına götürüp suyunu sıkarak olanca ekşiliğiyle yutmasını tasvir ederek hayalini kurmasını istedim. Eminim ağzınız sulanmıştır. Doğal olarak onun da tükürük bezleri harekete geçti ve yutkunmaya başladı. Yüzünü buruşturup vermek istediğim mesajı aldı. Bu basit uygulamayla onu asıl yapacağım çalışma konusunda ikna etmeyi başardım. Sonraki görüşmelerde ona yoğun bir şekilde hayal kurma seansları düzenledim. Senaryomuz hazırdı. Sınava tam anlamıyla hazırlanmış, sınav günü gelmiş, kendisinden son derece emin ve rahat. Sınav salonunun olduğu binaya giriyor, sınıfına geçip sırasına oturuyor.
Bütün ayrıntılarıyla hayal ettirip adım adım hayal dünyasında yaşattırdım. Soruları her çözüşünde kendini daha rahat ve güçlü hissettirdim. 3 günün sonundaki değişime inanamıyordu.
Hayal kurmayan insan yoktur. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethederken günlerce uyumamış ve kendi dünyasında İstanbul’u defalarca kuşatıp fethetmiştir. Rumeli Hisarı’nı önce kafasında tasvir edip yapmıştır. Üniversitede hayal kurmak yüzünden matematik dersinden sınıfta kalan Albert Einstein, görelilik kuramını masa başında değil, çimlere uzandığında gözlerinin içine sızan güneş ışınlarına bindiğini ve nereye gidebileceğini hayal ederken bulmuştur.
Hayallerin İzinde

Çobanlıktan Holdinge
Sizinle yıllar öncesine ait birkaç satır yazıyı paylaşayım: “Üniversiteyi kazandım ve tabi mezun oldum. İyi bir mesleğim var. İnsanlara yararlı bilgiler veriyor, onların değişimini gözlemliyorum. Hayalini kurduğum yaşama ulaşmak inanılmaz bir duygu… Şimdilik hayalini kurduğum bunların hepsi bir gün gerçek olacak.” Şimdi okurken çok tuhafıma gidiyor. Çünkü bu satırları üniversite sınavına hazırlandığım bir dönemde ders çalışmaktan bunaldığım bir gece günlüğüme karalamıştım. Yani bundan tam 9 yıl önce. Yaşamak istediğim hayatın siparişini verir gibi gözüküyor, değil mi? Şimdi ilk okunuşta biraz egoizm, biraz da kibir kokan bu satırları yıllar önce yazdığım günlüğümün sayfalarını karıştırırken okudum. O zamanlar tek hedefim vardı: Bize dayatılan yarış atı kimliğinin ilk ve tek gereği olan üniversiteyi kazanmak. Demek üniversiteyi kazandıktan sonra hangi işi yapacağıma da karar vermiş ve tasarlamışım. Benim hikâyeme benzer başka hikayeleri de yaptığım iş gereği araştırırken dinledim ve okudum. En ilginci ise neredeyse tüm bu insanların ortak noktası; gelecekteki yaşamlarının, başarılarının ve yaptıkları güzel işlerin hayalini kurmuş, en ince ayrıntılarına kadar düşünüp yaşamaları… 

Yıllar önce gazetede bir haber okumuştum. Dağda çobanlık yapan Ahmet Kaplan, Futuristler Derneği başkanı olan holding patronunun gazetedeki bir yazısını okur ve ona bir mektup gönderir. “Ben de yaratıcı biriyim ve sizinle tanışmak, projelerimi paylaşmak istiyorum” diye bahseder kendisinden. Birkaç gün sonra bu holding patronu bu kardeşimizle iletişime geçer, sonra onu İstanbul’a getirtir. Birkaç gün önce çobanlık yapan arkadaşımız, koskoca holdingte işe başlar. Ahmet Kaplan’ı diğer insanlardan ayıran en önemli özelliğini, ona şu soruyu sorduğumda öğrendim: “Ahmet, bir gün bilir miydin Konya’da çobanlık yaparken İstanbul’da büyük bir holdingte çalışıyor olacağını?” Ahmet gözlerini yumdu ve sanırım o günlerini düşündü: “Bilemezdim ama hep hayal ederdim. Bir gün bu keçileri otlatmayacağım der ve istediğim yaşamın hayalini kurardım.”