Bu Blogda Ara

22 Eylül 2010 Çarşamba

MUTLULUĞU ÖNCE KENDİNİZDE ARAYIN


Pek çok insanin öncelikli hayalleri arasında mutlu ve sağlıklı bir birlikteliğe sahip olmak var.Ünlü psikolog, yazar ve sosyal bilimci David Nicen, son kitabi 'The 100 Simle Secrets of Great Relationships'te (İnsan İlişkilerinin 100 Sırrı) mükemmel bir ilişkiye ulaşmanın sırlarını açıkladı.

KIYASLAMA YAPMAYIN


Hayatimizi başkalarınınkiyle kıyaslamak onu değiştirmez.


PERİ MASALLARINA ALDANMAYIN


Hayalini kurduğumuz büyüyü eşinize karşı duyduğunuz sevgide görmek ve masallarda

yaşanan şeylerin beklentisi içine girmemek.

ORTAK İLGİ ALANI OLUŞTURUN


Ortak ilgi alanları eşiniz arasında pozitif bir iletişim ve eğlencenin oluşmasını destekler.


ZİHNİNİZİ OKUMASINI BEKLEMEYİN


Üzücü bir durumda olduğunuzdaeşinizi sıkıntınızı kendiliğinden anlamasını beklemeyin.

Karsı taraf zihninizi okuyamaz.

ACELEYE GEREK YOK


İlişkiler birinci gelenin ödüllendirildiği birer yarış değil.


MİZAH DUYGUNUZU GELİŞTİRİN


Bu mizah anlayışının pozitif bir yönü olması gerektiğinin altını çiziyor.

Çünkü negatif espriler sadece tansiyonu artırır.

KALİTELİ ZAMAN


İlişkiler birlikte geçirilen zamanın miktarı ile değil kalitesi ile gelişir!


GELECEK ÖNEMLİ


İlişki geçmişe değil, geleceğe doğru inşa edilir.


AÇIK OLMAK ŞART


"Hiçbir şeyi içinizde tutmayın! Çünkü kendi gerçekliğinizi paylaştığınız zaman

hayatinizi da paylaşmış olacaksınız ve bu süreçte eşiniz ile aranızda oluşacak
olan bağ her şeyin üstesinden gelmenizde size yardımcı olacaktır!"

ONUNLA ARKADAŞ OLUN


Uzun vadeli ilişkiler gelişimlerini ve hayatta kalmalarını sağlam bir arkadaşlık temeline borçludur!


MUTLULUĞU ÖNCE KENDİNİZDE ARAYIN


Gerçekte kim olduğunuzla ilgili olarak mutlu değilseniz, bir ilişki bu durumu

değiştirmeyecektir! Bu, sağlıklı bir ilişki sürdürmenizi de zorlaştıracaktır!

PARANIN ÖNEMİ AZALTIN


Servet bir ilişkinin uzunluğu ve tatminlik derecesi üzerinde bağlantısız!


ONU ÖNEMSEYİN


Farklılıklara rağmen ona değer verdiğinizi göstermeniz; sağlıklı bir ilişkinin temelini oluşturur.


SORGULAMAYI BIRAKIN


Uzun vadede endişe, kıyaslama ve eninde sonunda kavga ortamı yaratacaktır.


KENDİNİZE İNANIN


İçinde bulunduğunuz durum her ne olursa olsun; kendinize inanın ve önce

tek basınıza ayakta durabildiğiniz gerçeğini kabul edin.

ÇEVRENİZDEKİLERİN FİKİRLERİNİ DİNLEMEYİN


"Birincisi; hiç kimse sizin gerçekten neye ihtiyaç duyduğunuzu ve neye değer

verdiğinizi sizden iyi değerlendiremez. İkincisi insanlar başkalarının ilişkileri
konusunda kendi ilişkilerine nazaran daha olumsuzdur.

KORKUYA YENİK DÜŞMEYİN


Olumsuz bir durum ile karsılaşacağınızda ilişkinizi sorgulamaktan vazgeçmeniz gerekiyor.


İŞLERİNİZİ EVE GETİRMEYİN


İş gününüz sona erdiğinde isiniz tamamıyla ofiste kalmalı.


ACILARINIZI UNUTMALISINIZ!


Acıyı içinizde tutmanız, yaranın taze kalmasına neden olur.


MÜKEMMELİ ARAMAYI BIRAKIN !


'Mükemmel ilişki' diye bir kavram asla var olmamıştır. Bu nedenle;

Her konuda sizinle hemfikir olan ya da her an sizi mutlu edebilecek biri ile
karsılaşmayı ısrarla beklemek yerine; sizi en fazla tatmin eden ilişkiyi yeşertmeyi denemelisiniz.

İŞ GÖRÜŞMESİNDE NASIL BAŞARILI OLABİLİRSİNİZ ?


Türk iş dünyasının hızla dışa açılması nedeniyle kalifiye eleman arz ve talebindeki artış, peş peşe yaşanan ekonomik krizler nedeniyle artan işsizlik ve istihdam piyasasındaki rekabet , şirketlerin insan kaynakları bölümlerinin işe alım sürecini daha profesyonelce yürütmeye başlamaları, bunda başlıca etkenler olarak sayılabilir. Peki iş görüşmesinde başarılı olmanın yolları neler?

insankaynaklari.com’un 1-14 Mayıs tarihleri arasında Platin dergisi için yaptığı ‘İş Görüşmelerinde Nasıl Başarılı Olabilirsiniz?’ başlıklı, 734 kişinin katıldığı anketin sonuçlarını önde gelen şirketlerin insan kaynakları direktörleri yorumladı. İşte sonuçlar ve uzmanların değerlendirmeleri...


FAZLA GÖRÜŞME GÖZ ÇIKARMAZ!


‘İş Görüşmesinde Nasıl Başarılı Olabilirsiniz ?’ araştırmasının ilk sorusu son bir yılda gidilen iş görüşmesi sayısını doğruluyor. Katılımcıların yarısından fazlası, bugüne kadar birle beş arasında iş görüşmesi yaptığını söylüyor. İş görüşmesine hiç gitmeyenlerin oranı ise yüzde 12.69. Unilever İnsan Kaynakları Müdürü Cezmi Özkunt, “Hiç gitmedim” diyenlerin hepsinin halen çalışmakta olan, bu tip bir arayış içinde olmayan kişiler olduğunu düşünüyor. Özkunt, “Eğer durum hakikaten böyle ise çalışanların yalnızca yüzde 13’ünün işinden memnun olduğunu, değiştirmeyi düşünmediğini veya yaşından dolayı bunu istemediğini söyleyebiliriz. Geriye kalan yüzde 87’lik oran da bu arayışın, gerek iş gerekse arzu edilen iş arayışının ne kadar büyük boyutta olduğunu gösteriyor” diyor.


Sabancı Holding İnsan Kaynakları Daire Başkanı ve aynı zamanda Peryön Başkanı Rıdvan Yirmibeşoğlu ise ekonomik belirsizliğin devam ettiği dönem olmasına rağmen anket sonuçlarının geçtiğimiz yıl iş görüşmesine davet edilen kişi sayısının beklenenin üzerinde olduğunu gösterdiğini düşünüyor.


Yirmibeşoğlu, katılımcıların üçte birinin beşten fazla iş görüşmesine giderken iş görüşmesine gitmeyenlerin oranının yüzde 13’te kaldığına dikkat çekiyor ve şöyle diyor: “Bu rakamlar bize 2002’de eskisi kadar olmasa da yoğun bir iş görüşmesi trafiğinin yaşandığını gösteriyor.”


ASIL HAZIRLIK KENDİNİ TANIMAK


Araştırmanın ikinci sorusunda katılımcıların görüşmeye gitmeden önce nasıl hazırlandıklarını sorguluyor. Bin 734 kişiden 619’u başvurduğu şirket hakkında ön araştırma yaptığını söylerken, 214 kişi hazırlık yapmadığını belirtti. Finansbank İnsan Kaynaklarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Hamdi Aydın, verilen yanıtları pratikte yaşananlarla pek bağdaştıramadığını ifade ediyor. Aydın “Genelde yanıtlar hazırlık yapıldığına yönelik. Ama pratikte insanların iş görüşmesine çok hazırlıklı gelmediklerini görüyoruz. Şirketi veya pozisyonu görüşme öncesinde araştırma gereği duyan bugüne kadar çok nadir insan gördüm” diyor.


Aydın’ın düşüncelerine destek verenlerden biri de Rıdvan Yirmibeşoğlu: “Katılımcıların yüzde 57’si pozisyon ve şirket hakkında hazırlık yaptığını söylüyor. Bu oran, ankete katılanların oldukça genç oldukları düşünüldüğünde bizim yaşam tecrübelerimizle büyük ölçüde çelişiyor. Özellikle 23-30 yaş grubunda sözü edilen iş görüşmesi öncesi hazırlığı yapan kişilerin sayısının çok az olduğunu gözlemliyoruz.” Cezmi Özkunt ise katılımcıların yaklaşık yüzde 82’sinin süreç, pozisyon ve şirket hakkında az veya çok bilgi edinerek gitmesinin iletişim ve internet çağının sevindirici bir sonucu olduğu görüşünde. Can Bi’ye göre, kişi öncelikle kendini tanımaya vakit ayırmalı: Ne gibi özgün başarı öyküleri oldu? Nerede kişisel farklılık yarattı? Hangi sorunlarla karşılaştı ve nasıl çözümledi?


BU İŞ İÇİN UYGUNDUM AMA...


Araştırmanın üçüncü sorusunda iş için uygun olduğundan emin olan kişinin neden reddedildiği sorgulanıyor. Katılımcıların büyük bölümü, gerekçe olarak deneyim eksikliğini öne sürüyor. Yüzde 20’si ise kabul edilmemelerini kendilerinin dışındaki etkenlere bağlıyor. Cezmi Özkunt, adayların diğer kişilerin kendilerinden daha iyi olduğu yönündeki yüzde 5.42’lik oranı çok ilginç bulduğunu söylüyor: “Aslında mülakat sonucunda en iyi seçilir ve diğer adaylar bu seçilene göre daha az iyidirler. Bunu yalnızca yüzde 5.2’nin kabul etmesi de bu konuda olgunluk açısından daha gidilmesi gereken çok yol olduğunu gösteriyor” diyor. Hamdi Aydın’ın reddedilen adayların ruh haline dair gözlemleri şöyle:


“Kişiler genellikle işe kabul edilmediklerinde, dışsal nedenleri öne sürmeyi tercih ediyor. Görüşmecinin yeterli olmaması, kişiyi anlamaması, kendisini refere edecek bir kişinin bulunamaması gibi... Nedense kimse kendinde kusur aramak istemiyor. Dolayısıyla, dışsal etkenlerin yüzde 20 olması gerçekle pek örtüşmüyor.” Yirmibeşoğlu ise yüzde 7,97’lik ‘Bu iş için uygundum ama ilandaki iş tanımıyla görüşmede belirtilen özellikler örtüşmüyordu’ yanıtını şöyle değerlendiriyor: “İş arayanlar başvurularını yaparken iş ilanlarını tam olarak okumuyorlar veya ilandaki iş tanımını farklı yorumluyorlar. Örneğin verilen ilanda açıkça belirtildiği halde görüşmede adaylardan ‘Görev yerinin İzmir olduğunu bilmiyordum, bilseydim gelmezdim sözünü işittiğimiz oluyor. Bu ve benzeri durumlar insan kaynakları profesyonellerini işe alımlarda çok yoruyor ve oyalıyor.”


ÜCRET KONUŞMAK İSTEMİYORLAR


Can Bi, soruyu soranlara şu öneride bulunuyor: “O soruyu neden sorduklarını adaya baştan anlatırlarsa, görüşmenin verimliliği artıyor, karşılıklı güven oluşuyor. Örneğin ücret talebini sorarken, biz ‘Beklentinizle şirketin imkanları daha baştan birbirine uyuyor mu, onu öğrenmek istiyoruz yoksa sizinle pazarlık yapmak için bu soruyu sormuyoruz’ diyoruz.”


Müge Yalçın’ın bu konudaki görüşleri ise şöyle: “Adayların ücret beklentisinin sorulmasından hoşlanmamaları biraz da şirketin o pozisyon için öngördüğü bütçeyi tahmin edememelerinden kaynaklanıyor. Yüksek söyleyip işi kaçırmak ya da az söyleyip şirketin öngördüğü maaşın altında bir ücreti kabullenmekten çekiniyorlar. Bir başka hoşlanılmayan soru da ‘Bu işe neden başvurdunuz?’ sorusu. Bu soruyla adayın kendisini hangi yetkinlikleriyle bu pozisyona uygun gördüğünü anlamak isteriz. Yine pek hoşlanılmayan; ‘En son işinizden neden ayrıldınız?’ sorusunu da sıklıkla sorarız. Adayın eski işiyle ilgili verdiği tepkiler, adayı daha iyi tanımamıza yardımcı olur.”


Hamdi Aydın ‘En son işinizden neden ayrıldınız?’ sorusu çok çabuk geçiştiriliyorsa, genelde ‘altından bir şey’ çıktığını belirtiyor. Yirmibeşoğlu’na göre, ‘rahatsız edici’ diye tanımlanan sorular bir iş görüşmesinde yöneltilmesi gereken sorular. Bunların rahatsız edici algılanmasının nedeni ise soruların içeriğinden çok nasıl veya hangi ortamda sorulduğuyla ilgili...


Cezmi Özkunt, özellikle pazarlık hissi verilmesi durumunda, ücret beklentisi sorusunun rahatsız verici olduğuna katılıyor. Özkunt’a göre , kurumsallaşmış şirketlerde bu sorun yaşanmıyor. Özkunt, “Burada yetkinlik temelli tek soru ‘zor bir görev’ ile ilgili olan ve rahatsızlık oranı yüzde 7. Sorun da muhtemelen böyle bir örneği hiç düşünmemiş olmak. Bu da genelde yaptıklarımızın farkında olmadan zaman geçirdiğimizi göstermekte. ‘Kendinizi beş yıl sonra nerede görüyorsunuz?’ tamamen varsayımsal bir soru ve yanıtı mülakat yapana hiçbir şey anlatmaz. Oranın yüzde 12 olması az sorulduğunu gösteriyor, bu da sevindirici bir sonuç.”


KOLAY DEĞİL AMA DOĞAL OLUN!


Ankette iş görüşmelerinde doğal olmanın gerekli olup olmadığı da soruldu. Katılımcıların yüzde 58’i, “Kesinlikle doğal olmak gerektiğine inanıyorum” derken yüzde 36’sı atmosfere göre davranacağını, yüzde 6’sı ise gerekirse rol yapabileceğini belirtti.


Rıdvan Yirmibeşoğlu da iş görüşmesinde doğallık sorusuna verilen toplam yüzde 42’lik ‘Duruma göre hareket ederim ve rol yapabilirim’ yanıtlarının yaygın bir hataya işaret ettiğini söylüyor. Hamdi Aydın ise yüzde 6’lık oranın gerçekte biraz daha yüksek olduğunu düşünüyor. Görüşmelerde rol yapmanın, pek de iyi bir sonuç vermeyeceğini söyleyen Müge Yalçın ise, aynı kişiyle bir pozisyon için en az dört beş mülakat yapıldığı, dolayısıyla rol yapma yeteneği ne kadar üstün olursa olsun, kişinin açık vereceği uyarısında bulunuyor.


Cezmi Özkunt, insan değerlendirmenin stratejik ve çok da kolay olmayan bir iş olduğunu, var olan tekniklerin uygulamasının yine kişilere bağlı olduğunu belirtiyor. Özkunt “Yüzde 88’lik ‘emin olmama’ ve ‘hayır’ oranının söylediği şey, sonucu kabullenememenin dışında, iş görüşmelerinin uygulama kalitesinin yükseltilmesi, adaya yansıtılması konusunda insan kaynakları çalışanlarının gidecekleri daha çok yolun olduğunu gösteriyor” diyor. Can Bi ise “Mülakat bir bulmaca çözme oyunu ya da bilek güreşi değil ki! İş görüşmesinin amacı şeffaf ve dürüst bir metodolojiyle doğru insanı bulmak olmalı” diye belirtiyor görüşlerini.


Müge Yalçın’a göre, iş görüşmelerinde görüşmeyi yapan kişinin yetkinliği çok önemli. Yalçın, “İş görüşmesini yapan kişinin bir başka sorumluluğu da adaya şirket ve pozisyon hakkında detaylı bilgi vermektir. Çünkü iş görüşmesinde sadece görüşmeyi yapan adayı değerlendirmez, aday da işe başvurduğu şirketi ve şirket kültürünü, görüşme yaptığı kişiyi baz olarak değerlendirir.” diyor.

21 Eylül 2010 Salı

2 ŞEY ÖNEMLİ , YÜK VE YOL


Hamal isen iki şey önemli oluyor senin için: Yük ve yol...

Ancak sırtına aldığın yükle, mesafeyi aşabilirsen,ücret mevzu bahis oluyor.Aksi olursa, cereme çekiyorsun! Bunu düşünüyordum.

Yanımdaki hamalla yola çıktık.
İhtiyardı. Kendinden büyük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sadece, onunkinin çeyreği... Diyordum ki içimden "Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen bacakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısını!.." Nitekim, çok geçmeden dedi ki: "Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!. .."Ne molası, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!. . " Sözüme aldırmadı. Durdu. Çöktü. Salarken yükünün ipini "Sen de dinlen hadi" dedi.

Benim canım sıkılmıştı bu işe.Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünüyordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum. Bir saat kadar sonra yine durdu,oturdu, dinlendi. Ben kızgınlıkla dolandım etrafında..."Yükünü indirip sen de dinlen", demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım...

Sonra yine durdu. Bana da "dinlenmemi" söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra "dinlenelim mi" diye sordu, aksi aksi başımı salladım...

Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü.Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı. Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim.Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım...

Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek; "Hadi kalk, dedi. Bana yaslan. Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz."

Dediğini yaptım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana.

"Ben yılların hamalıyım, dedi. Nice pehlivan yapılı adamlar gördüm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda...

Yolda gördüğümüz saçılmış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait...
Halbuki bir yükü "taşımak" bizim işimiz, "altında ezilmek" değil!..

Unutma ki bir yük taşıdıkça ağırlaşır.Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki
günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem.Ama sen kavuşursan o zamanlara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma...Akşamları bırak ve hafifle... Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugünün altında yok olmak değil. Çünkü , yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler var...

Gerçek şu ki, hepimiz şu hayatın hamallarıyız..

Önemli olan, yüklerimizi en doğru şekilde taşımak ve hayatın altında ezilmemek.