Bu Blogda Ara

15 Ekim 2012 Pazartesi

DOĞRU İŞ NASIL SEÇİLİR ?


Kariyer kararı sadece iş seçmekten daha fazlasıdır. Kariyer seçimi yapılırken hayat tarzı da seçilmiş olur. Ki bazı meslekler ancak yaşam biçimi olarak benimsendiğinde başarı getirir. Pazarlama da o mesleklerden biridir... 

KİMLER PAZARLAMA KARİYERİ YAPABİLİR?


Her gün pazarlama alanında kariyer yapmaya çok istekli birçok gençle karşılaşıyorum. Hemen hepsi bana, pazarlama alanında yükselmek için ne yapmaları gerektiğini soruyor. Markaların insan hayatı içindeki rolü ve etkinliği artıkça bu alanın cazibesi de artıyor.


Fakat görüyorum ki çoğu insan pazarlama derken kendi anladığı pazarlamadan bahsediyor. Herkesin kafasında farklı bir pazarlama kavramı var. Kimisi pazarlama derken pazarlama iletişimini kastediyor, kimisi pazarlama karmasını (4P) yönetmeyi anlıyor, kimisi ise "stratejik pazarlamadan" bahsediyor. Pek çoğunun kafası hayli karışık.


Pazarlama birbirini tamamlayan iki alandan oluşur: Operasyonel Pazarlama ve Stratejik Pazarlama.


Uygulamadan sorumlu olan Operasyonel Pazarlama, ürünün geliştirilip üretilmesinden sonra devreye giren bir fonksiyondur. En önemli görevi, pazarlama karmasının günlük kararlarını hayata geçirmektir. Satışa destek olacak iletişim faaliyetlerini "bütünleşik" bir anlayışla sahaya indirmekten sorumludur. Operasyonel Pazarlama televizyonda yapılan bir reklam kampanyasını diğer iletişim mecralarına, satış noktalarına, şirketin ilişkide olduğu bütün kesimlere taşıma görevini üstlenir. 

Operasyonel Pazarlama hangi ürünün üretileceğine, hangi fiyat aralığında satılacağına, hangi satış ağında dağıtılacağına karışmaz. Onun görevi, pazarlama karmasını kendisine verilen sınırlar içinde yönetmektir. Fiyat kararı veya ambalaj değişikliği kararı verse de genel hatları çizilmiş bir çerçevede iş yapar. Bir şirketten diğerine farklılıklar gösterse de Operasyonel Pazarlama esas olarak Stratejik Pazarlamanın çizdiği çerçevede iş görür.


Stratejik Pazarlama ise merkezinde ürünlerin değil fikirlerin, tüketicilerin değil insanların, reklamların değil iletişimin ve ilişkilerin, markaların değil anlam platformlarının olduğu bir dünyadır.


Stratejik Pazarlama, şirketin en tepesindeki CEO'nun sorumluluğunda olan bir fonksiyondur. Stratejik Pazarlama iş modelinin kurgulanmasından başlayan bir işlev üstlenir; şirketin tüketicileriyle, müşterileriyle, çalışanlarıyla ve diğer paydaşlarıyla olan etkileşiminin tasarımını yapar. Bu anlamda Stratejik Pazarlama şirketin pazarlama fonksiyonundan daha büyük bir dünyayı yönetir.

Stratejik Pazarlamanın görevi, insanların tatmin edilmemiş ihtiyaçlarını keşfedip bunlara çözüm üretmektir. 

Stratejik Pazarlama var olan pazara hitap etmekle yetinmez, inovasyonlarla yeni pazarlar da yaratmayı üstlenir.

Bu ihtiyaçların psikolojik, sosyolojik, antropolojik, kültürel, ekonomik boyutlarına uygun olarak şirketin hangi değeri üreteceğini ve bunu nasıl cazip bir teklife dönüştüreceğini planlar. Peter Drucker "Pazarlamanın amacı, satış departmanına iş bırakmamak, onları gereksiz kılmaktır." der. Apple'ın bilgisayar, MP3 ve cep telefonu pazarlarında yaptıkları buna bir örnektir. Apple ürünleri, satıcının ürünü "itmesiyle" değil, tüketicilerin ürünü "çekmesiyle" satılır. Apple’da indirim kampanyaları, saldırgan reklamlar yoktur. Bunlar Apple’ın Stratejik Pazarlamayı ne kadar iyi yaptığının göstergeleridir. 

Stratejik Pazarlama, ürünün ve hizmetin üzerine inşa olacağı fikrin bulunması (concepting) işidir. Bu fikir bir icat olmayabilir; aslında pazarlama nadiren icatlar üzerine kuruludur. Apple'ın kendisine ait bir icadı yoktur ama Apple tam anlamıyla bir inovasyon şirketidir.

Nasıl sanatçılar (conceptual artists), yeni fikirler ve kavramlar yaratıp sonra bu kavramı ortaya en iyi koyacak yöntem, malzeme, tarz arayışına girerlerse stratejik pazarlamacılar da markaları yönetirken işe kavramsal olarak yaklaşırlar. Üründen önce insanları etrafına toplayacakları anlamlı kavramları ararlar. (Konsept markalar)


Stratejik Pazarlama, insanların ihtiyaçlarına çözüm bulan kavramları ete kemiğe büründürmek yani ürünleri, hizmetleri ve yeni iş modellerini tasarlamak ve hayata geçirmek demektir. Stratejik Pazarlama fonksiyonu tasarım odaklı bir fonksiyondur. (design thinking) 

Stratejik Pazarlama bugünden daha çok geleceğe odaklıdır. Hayatın nabzını tutarak geleceğin "kavramları" üzerine yoğunlaşır. Yarının dünyasında geçerli olacak iş modellerini, ürünlerini, iletişim kavramlarını bulmak için çalışır.

Biz bugün pazarlama disiplininden bahsederken aslında çoğu zaman hangi pazarlamayı kast ettiğimizi açık olarak ifade edemiyoruz. Bugün şirketlerin neredeyse tamamı pazarlama bölümlerine Operasyonel Pazarlama yapacak insan ararken üniversitelerden mezun olan gençler okulda öğrendikleri Stratejik Pazarlama yapacakları işler arıyorlar.

Türkiye'de en ileri pazarlama uygulamalarının yapıldığı uluslararası şirketlerde yapılan pazarlama, büyük çoğunlukla Operasyonel Pazarlamadır. Bunun böyle olması da çok doğaldır; çünkü bu şirketlerin Stratejik Pazarlaması onların genel merkezlerinde yapılır. Ülke şirketlerine düşen ise merkezde belirlenen kavramları, fikirleri, iş modellerini ve ürünleri ülkenin yerel koşullarına uyarlayarak hayata geçirmektir.

Stratejik ve Operasyonel Pazarlamanın ayrı fonksiyonlar olarak örgütlenmesi gerekir; ama küçük şirketlerde ya da pazarlama odaklı olmayan şirketlerde böyle bir ayrım olmayabilir.

İster stratejik ister operasyonel olsun, her "pazarlamacının" -maalesef bu terim kapıdan kapıya mal satanları çağrıştırıyor- sahip olması gereken bazı özellikler vardır. Pazarlama kariyeri yapacakların hem sağ hem de sol beyinlerini kullanma yeteneğine sahip olmaları gerekir. Pazarlama alanında çalışmak, bir yandan analitik ve mantıklı öte yandan yaratıcı ve hayalperest olmayı; ama en önemlisi bu ikisi arasındaki dengeyi iyi tutturmayı gerektirir. 

Pazarlama, "stratejik" ve "operasyonel" olarak ikiye ayrılsa da birbirleriyle etkileşim içindedir; olmak zorundadır. 


Hayata uzak birisinin strateji yaratmasının mümkün olamaması gibi teoriyi bilmeyenlerin de günlük operasyonları hakkıyla yönetmesi mümkün değildir. Pazarlamacı, hangi pazarlama bölümünde çalışırsa çalışsın, diğer tarafta yapılan işlere de vakıf olmak zorundadır.


Pazarlamada başarılı olmak için entelektüel olmak kadar pragmatik olmak gerekir. İyi pazarlama yapmak için, entelektüel ve derinlikli olmak; ama aynı zamanda hayatın farklı kaynaklarından gelen içgörüleri sentezleyip bunları yaratıcı bir çözüme ulaştırabilmek gerekir. 


Uygulamadan anlamayan bir stratejist ya da stratejik ve derin düşünceden hiç nasibini almamış bir uygulamacının pazarlama ve marka yönetimi alanında başarılı olması mümkün değildir.


Pazarlama kariyeri yapmak isteyenlerin işin süslü ve havalı taraflarında değil, en zorlu hatta kirli paslı yerlerinde de emek harcamaları gerekir. Pazarlama suya sabuna dokunmadan elini taşın altına koymadan uzaktan yapılabilecek bir iş değildir.

Theodore Levitt, "Bir şeyi anlamanın en iyi yolu sadece ona odaklanmakla değil objektifi geniş bir açıya ayarlayarak onu çevresel faktörleriyle birlikte fotoğrafın içine almakla mümkün olur." der.


Pazarlama alanında çalışacakların sadece ürüne/markaya odaklanmaları değil, ürünün ve markanın içinde var olduğu hayatı kavrayarak -Levitt'in dediği gibi- "objektifini geniş bir açıya ayarlayarak" bakmaları gerekir. Daha önemlisi başkalarının baktıklarında göremediklerini görebilmeleri gerekir.

Pazarlama yapmak farklı kökenlerden gelen insanlarla bir arada çalışmasını bilmeyi gerektirir; çünkü yaratıcılık ancak çok kültürlü bir yapıda farklı bakış açılarının bir araya gelmesiyle mümkün olabilir. (Ebru sever misiniz?)
Pazarlama alanında kariyer yapmayı hedefleyenlerin odağı insan olmalıdır. Bu alanda kariyer yapmak isteyenlerin insanların neyi neden yaptıklarına, motivasyonlarına, alışkanlıklarına, beyinlerinin nasıl işlediğine meraklı bir gözle bakıp onları anlayabilme yeteneğine sahip olmaları gerekir. İnsana meraklı olan, insanı anlayabilen, insanın toplumdaki davranışlarını çözümleyebilenler iyi pazarlamacı olurlar.

Ben bu sebeple insana meraklı olmayan, insanı anlamakla ilgilenmeyenlerin pazarlamaya hiç heves etmemeleri gerektiğini düşünüyorum; çünkü pazarlama, antropoloji, psikoloji, ekonomi, sosyoloji bilimlerinin kesişme noktasında yer alan, amacı insan ihtiyaçlarını karşılamak olan bir disiplindir.

İnsanların hayatlarını kolaylaştıracak teklifler sunmak pazarlamanın ta kendisidir.

Hayata geniş bir açıdan bakabilen, insanı ilgilendiren her konuya meraklı olan herkes pazarlama alanında çalışabilir; ama bu alanda fark yaratacak olanlar, insanı anlamayı ve onun toplum içindeki davranışlarını çözmeyi sadece bir iş değil bir hayat tarzı olarak görenler arasından çıkacaktır.

2 Ekim 2012 Salı

DÜNYANIN EN İYİ İŞ ADAMI


Küresel krizin etkilerinin derinleştiği 2011 yılında büyük başarılara imza atanlar da oldu. Dünya devlerinden bazıları havlu atarken bazıları da krizi fırsata çevirmeyi bildi. İşte 2011 yılının en başarılı 10 iş adamı...

DÜNYANIN EN İYİ 10 İŞ ADAMI

ABD'li işdünyası dergisi Fortune 2011, yılın işadamlarını açıkladı. İşte top 10...

İşdünyasının zirvesi için 2011 çalkantılı bir yıl oldu. Avrupa'da yaşanan krizin yanısıra, ABD'de artan işsizlik oranı sonrası Wall Street eylemleri 2011'de liderler büyük testlerden geçti.

ABD'li işdünyası dergisi Fortune 2011, yılın işadamları listesini hazırlamakta zorluk çekmediğini açıklayarak, "Görülmemiş olayların yaşandığı 2011'de büyük hikayeler bulmakta zorlanmadık" dedi. Dergi Starbucks'ın Kurucusu Howard D. Schultz birinciliğe oturturken, Coca-Cola'nın CEO'su Muhtar Kent'e 9. oldu.

Starbucks'ın kurucusu ve CEO'su Howard D. Schultz 2008 yılından beri şirketini yenileyerek, 2011 yılında Starbucks'ı sembol şirket haline dönüştürdü. Bu yıl Starbuck's rekor gelir ve kar elde ederek zirveye çıktı. ABD'de yaşanan yüksek işsizliğe karşın Washington'la mücadele ederek yeni işler yarattı.

Türk diplomat aileden gelen, ABD'de doğan Muhtar Kent, Coca-Cola'da 1978 yılında çalışmaya başladı ve 2008 yılında şirketin tepesine çıktı. Onun liderliğinde Coca-Cola şişeleme ve dağıtım altyapısında, hızlı kentleşme ve nüfus artışına sahip yükselen pazarlar olan Çin, Hindistan ve Meksika'da büyük yatırımlar gerçekleştirdi. Ve böylelikle güçlü bir talep artışı yakaladı.

Rakamlar hikayeyi anlatıyor: Bu yılın üçüncü çeyreğinde Çin'de yüzde 11, Hindisten'de yüzde 19 büyürken, olgunlaşmış bir pazar olan Kuzey Amerika pazarında yüzde 1 büyüdü. Kent'in etkili yönetim, Coca-Cola'ya küresel dağıtım ağı, eşsiz marka bilinirliği sağladı.

Başında 27 yaşında CEO bulunan Facebook, bu yıl cirosunu ikiye katladı. Gıda fiyatlarının hızlı yükselişine karşın, Jim Skinner McDonald's'ın kârlılığını artırdı. Geçmişin cazibeli Amerikan okul markası olan Ralph Lauren, Çinli tüketicilere satıldı. LinkedIn yaratıcısı Reid Hoffman ve Groupon'un yaratıcısı Andrew Mason sosyal ağ siteleriyle geniş bir kitleye ulaştılar.

Dünyanın en iyi 10 işadamı

1- Starbucks'ın Kurucusu Howard D. Schultz

2- Amazon CEO Jeffrey P. Bezos

3- Chevron John J. Watson

4- LinkedIn Kurucusu Reid Hoffman

5- McDonald's CEO James A. Skinner

6- Facebook Kurucusu Mark Zuckerberg

7- Kraft Foods CEO Irene B. Rosenfeld

8- Apple CEO Tim Cook

9- Coca-Cola CEO Muhtar Kent

10- IBM CEO Samuel J. Palmisano

BAHANE BULMAYIN.....



Yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz, başınızı kaşımaya dahi vaktiniz yok... Peki bozulan sağlığınız ne olacak? Sanılanın aksine yoğun tempoda da sağlıklı ve zinde kalmak mümkün. Nasıl mı? İşte cevabı...

YOĞUN ÇALIŞANLAR İÇİN ZİNDE KALMA ÖNERİLERİ

Başınızı dahi kaşıyacak vaktiniz yok, öyle değil mi? Ama hatırlatalım, sağlıksız hayatın telafisi çok zor! Az zaman ayırarak da zinde kalabilir, sağlıklı yaşayabilirsiniz. Yoğun çalışanlar için öneriler...

Hayatınızda egzersize ve sağlıklı beslenmeye zaman ayırmak için fazla mı meşgulsünüz? Tekrar düşünün. Sağlıksız bir hayatın telafisi çok zor! Çok uzun saatler ayırmadan, hayatınızın kısa anlarını feda ederek zinde kalma amacınıza ulaşmanızı sağlayacak birkaç önerimiz var.

Zamanı verimli kullanın

Çok açsınız ve hemen yanı başınızda bir hamburgerci... Şimdi kim eve gidip de sağlıklı bir yemek pişirmekle, salata hazırlamakla uğraşacak? Ya da spor giysileriniz hala kirli sepetindeyken ve onları yıkayacak zaman bulamamışken nasıl gidebilirsiniz spor salonuna?

Siz iyisi mi hazırlıksız yakalanmamak tüm haftaya yayacağınız bir hazırlığı önceden yapın. Nasıl mı? Mesela market alışverişinizi haftalık yapın ki evde yemek için kullanacak malzeme yok bahaneniz kalmasın. Soğan, patates gibi sebzeleri doğrayarak poşetleyin ve poşetin havasını alarak buzluğa atın. Her şey hazırken onları tencereye atıp pişirmek çok daha pratik. Kirli çamaşırların da çaresine önceden bakmalısınız. En azından egzersiz giysilerinize öncelik vermelisiniz.

Bahane bulmayın

Zaman çok hızlı akıyor. Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşı içindeyiz. Sizin için de geçerli bu söylediğimiz, değil mi? İşte hayatın bu telaşı içinde sporu es geçmek için insan pek çok bahane üretebiliyor. Ya da yemek yapmak yerine dışarıdan hazır yemek satın alabiliyor. Ama sağlıklı bir hayat biçimini öncelik haline getirmeyi hiçbir zaman unutmamak gerekiyor.

Bırakın, egzersiz olduğunuz yere gelsin

"Biraz, hiç'ten daha iyidir" mantığıyla, yoğun bir şekilde olmasa bile kısa süreli egzersiz yapmaya mutlaka zaman ayırın. Elbette kendinizi uzun süreli ve düzenli egzersize adamak ideal olan, ama iş yerinde bile dar vakitler için kendinizi zinde tutabilecek bir şeyler yapabilirsiniz.

Stresi yenin

Yoğun günlerin sizi aşağı çekmesine izin vermeyin. Stresin vücudumuza olumsuz etkileri olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Günlük düşük doz stresin bile zamanla birikim yaparak hayatınızda bir stres rutinine dönüşebildiğini unutmayın ve kendinizi stresten uzak tutmak için elinizden geleni yapın.
 
1. Çiçek büyütün. Onlarla sohbet edin. Yanıtları sesli değil ama renkli ve kokulu olacaktır.
 
2. Her zaman bir B planınız olsun. A planınız işe yaramadığı zamanlar için tedarikli olmak gerek.
 
3. Çok dar, vücudunuzu sıkan giysiler giymeyin. Rahat şeyler giyerek keyfinize bakın.
 
4. Hafızanıza fazla güvenmeyin, yanınızda küçük bir defter bulundurun ve gerekli olan notları alın.
 
5. İşiniz şansa kalmasın. Siz elinizden geleni yapın, şans size eşlik ederse ne ala!
 
6. Yavaşlayın biraz. Tüm gün boyunca işleri yetiştirme amacıyla kendinizden geçecek kadar hızlı ilerlediğinizi düşünüyorsanız, hareketlerinizi yavaşlatın. Kendinize geldiğinizi hissedeceksiniz.
 
7. Zamanı akıllıca kullanın. Onunla yarışa girecek kadar cesur değilseniz ufak çaplı bir günlük program yapmak sizi zamanın elinde oyuncak olmaktan alıkoyar.
 
8. Önemli kağıtların, raporların ya da ödevlerinizin kopyasını alın, bugün olmasa da yarın ihtiyacınız olabilir.
 
9. Çabuk çözülebilen değil, mücadele gerektiren sorunlarla ilgilenin. Küçük sorunlarla boğuşmak sizi büyütmez.
 
10. Hayatınızı karmaşıklıktan, kalabalıktan arındırın. Kullanılmış kağıtları, tükenmiş kalemleri hatıra değeri yoksa çöp kutusuna göndermekten çekinmeyin.
 
11. Bir bebekle oynayın, onu gıdıklayın. Sırlarınızı ona anlatabilirsiniz, ağzı sıkıdır.
 
12. Tüm cevapları öğrenmeyin, her zaman aklınızda cevaplanmamış sorular bulundurun.
 
13. Bir çocuğa uçurtma uçurmayı öğretin. O çocuk da size uçmayı öğretebilir. 
 
14. Bir akvaryumunuz olsun. Balıkların hareketlerini inceleyin. Daracık bir alanı kavga etmeden nasıl paylaştıklarını gördüğünüzde bizim savaşları daha da gereksiz bulacaksınız.
 
15. Olabilecek en kötü senaryoyu düşünün; ama bunun yalnızca bir senaryo olduğunu unutmadan...
 
16. Yarının daha güzel bir gün olacağını düşünmeyin, bugünün güzelliğini yaşamaya çalışın.
 
17. Sizi yargılamadan dinleyecek, istediğiniz zaman evine gidebileceğiniz bir arkadaşınız olsun. Siz de kapısı her zaman çalınabilecek bir arkadaş olun.
 
18. İşinizi son güne bırakmayın. Son gün size beklenmedik sürprizler yapabilir.
 
19. Çok isteseniz de güzel resim yapamıyorsanız sergi gezin, resimle alakalı kitapları inceleyin.
 
20. Güneş batarken, hava kararırken perdeleri kapatıp ışığı açmaya çalışmayın. Aydınlıkla karanlık arasındaki geçişe şahit olun.
 
21. Ara sıra kendinizle dalga geçin. Böylece beklentilerinizi biraz olsun dizginleyebilir, kendinizden çok fazla şey beklemeyi bırakırsınız.
 
22. Bir yabancıyı selamlayın. O size bir sürpriz yapıp daha önce selam verirse, selamını alarak günün ikinci sürprizini de siz gerçekleştirin.
 
23. Neyin yanlış olduğundan çok neyin doğru olduğuyla ilgilenin. Yanlış çoktur; ama genellikle tek bir doğru vardır. Çokluk içinde boğulmayın.
 
24. Herkesi aynı anda memnun etmenin mümkün olmadığını bilin. Ama en azından bir kişiyi memnun etmenin zevkini almadan bir yerlere gitmeyin.
 
25. Nefret ruhu zehirler, bunun için kin beslemekten kaçının.
 
26. Daima meşgul olacak bir şeyler bulun. Meşgul bir kişinin mutsuz olmaya zamanı yoktur.
 
27. Sizden daha az şanslı insanlar için bir şeyler yapın. Gözleri görmeyenlere kitap okuyabilir, bir yetiştirme yurdunu ziyaret edebilirsiniz.
 
28. Sık sık duş alın. Böylece derinizin gözenekleri açılır ve cildiniz rahatlar. Ruhunuz da bedeninizle birlikte rahatlayacaktır.
 
29. Seyahate çıkamıyorsanız, seyahat kitapları okuyun, fotoğraflar biriktirin. Ya da bulunduğunuz şehrin kuytuda kalmış yerlerini keşfedin.
 
30. Kumaş parçalarını, kopmuş düğmeleri, yumaktan ya da makaradan artmış ipleri atmayın. Bunları bir kutunun içine ya da bir torbaya koyun. Beklemediğiniz bir anda imdadınıza koşacaklarından kuşkunuz olmasın.
 
31. Kendinizle konuşun. Dinleyici aramak zorunda kalmaz, bir türlü anlaşılamadığınızdan yakınmazsınız.
 
32. Spor yapın, yürüyün, koşun, ip atlayın. Hem formda kalın, hem de salgılanan mutluluk hormonu seratonin sayesinde daha mutlu olun.

İNSAN MUTLU OLMAK İÇİN YAŞAMALIDIR


Pozitif olmak, iyimser düşünmek hayatı toz pembe görmek değildir. Aksine pozitif düşünenler engeller karşısında yılmak yerine düşünüp mücadeleye devam edenlerdir. Peki pozitif olmak öğrenilebilir mi?
İşte cevabı...

İYİMSERLİK ÖĞRENİLEBİLİR Mİ?


Kendinizi yorgun hissediyor musunuz? Enerjiniz daha öğleye varmadan tükeniyor mu?

Kendinizi iş ortamına yabancı hissettiğiniz oluyor mu? Sebepsiz yere çabucak sinirleniyor musunuz?

Bu soruların çoğuna evet diyorsanız büyük ihtimalle "tükenmişlik sendromu" yaşıyorsunuz demektir.


Tükenmişlik hissi insanın hayat kalitesini düşürür. Bunu yaşayan insanlar iş hayatlarında verimsiz;

özel hayatlarında mutsuz olurlar.

Schopenhauer "Engelleri aşmak, varoluşun en büyük amacı ve hazzıdır." der. Schopenhauer gibi düşünenler hayatı, "engelleri aşmak" olarak görüyorlar. Onlar için hayat daha çok acılarla dolu ve doğal olarak amaç bu acıları dindirmek ya da azaltmak.


Bir de hayata olumlu yönünden bakanlar var. Pozitif psikolojinin öncülerinden Martin Seligman'a göre hayat sadece engelleri aşmak değildir. İnsan mutlu olmak için yaşamalıdır.


Peki siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce hayatın amacı acıları dindirmek ya da azaltmak mı yoksa mutlu olmak mı?


Martin Seligman'ın daha mutlu ve refah içinde bir hayat yaşamak için bizim elimizde olan ve istediğimiz takdirde çoğumuzun uygulayabileceği beş adımlı bir formülü var:


1-Aklımızdaki pozitif duygu ve düşüncelerin sayısını artırmak. Bilimsel birçok deneye göre, zihnindeki düşüncelerinin çoğu olumlu olanlar daha mutlu oluyorlar.


Seligman, depresyonda bile olsanız, her gece o gün yaptığınız üç olumlu davranışı -bunlar çok önemsiz, küçük şeyler bile olabilir- aklınızdan geçirerek uyumanızı öneriyor. Bu küçük egzersiz bile ertesi günün iyi geçmesine neden oluyor. Bunu alışkanlık haline getirenlerde ise depresyon riski azalıyor.


Anlaşılan o ki zihnimizi olumlu düşüncelere odaklamak bize iyi geliyor. Olumsuz duygular ise (kızgınlık, kıskançlık, nefret, utanma, suçluluk...) bizi mutsuz ediyor.


2- İnsanın kendi güçlü yönlerini keşfetmesi ve hayatında bu güçlü yönlerini daha çok kullanması gerekiyor. İş hayatında kendi güçlü yönleri kullanan insanlar yaptıkları işle bütünleşiyorlar, zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmıyorlar. Bu durumu Mihaly Csikszentmihalyi "akış" (flow) olarak tanımlıyor.


İnsanı "alıp götüren" bu iş birisi için bahçeyle ilgilenmek ya da çocuk yetiştirmek olabileceği gibi başkası için şirket yönetmek ya da arkeolojik kazı yapmak olabilir.


3- Seligman’a göre mutlu insanlar ilişkilerinde sevgiyi ön planda tutup yapıcı tavır sergiliyorlar. Kendilerini kenara çekip başkalarını yargılamak yerine insanların hayatlarına dahil oluyor ve kendi hayatlarına insanları dahil ediyorlar.


4- Mutlu insanlar, hayatlarının anlamını bulmuş insanlardır. Hayatın anlamı bir şeye sahip olunca bulunmaz. Bir mevkiye gelmek de insana hayatın anlamını öğretmez.


İnsan ancak kendisinden daha büyük bir şeye bağlanıp ona inanırsa hayatın anlamını yakalar. Herkesin anlam arayışı farklıdır elbette.


Bazıları bu anlamı dinde ve ibadette bulur, bazıları kendini bilime adar. Anlamlı bir hayat, kimisi için iyi çocuklar yetiştirmek, kimisi için mesleğini hakkıyla yapmak olabilir.


Bu anlam sayesinde insan hayattaki varoluşun nedenini anlar, hedefini netleştirir.


Anlam insanın pusulasıdır.


5- Hayatlarında anlam bulan ve olumlu ilişkiler yaşayan insanlar kendilerine somut hedefler koyup bu hedefleri gerçekleştirmek için yaşarlar. Hedefi olan insanlar hayata tutunurlar. Sanıldığının aksine başarılı insanlar en zekiler arasından değil hayata en sıkı tutunanlar arasından çıkıyor.


(Seligman, kendi teorisini PERMA olarak adlandırıyor. PERMA, yukarıda anlatmaya çalıştığım beş maddenin İngilizce isimlerinin baş harflerinden oluşuyor.


Pozitive emotion, Engagement, Relationship, Meaning ve Achievement)


2000'li yılların başından itibaren pozitif psikolojiden esinlenen psikologlar da "kendini işine adama" gibi kavramları daha sistemli bir şekilde incelemeye başladılar. Özellikle Fred Luthans, kendilerini işlerine adayan kişilerin öz yeterlilik, iyimserlik, dayanıklılık gibi yapıcı duygulara sahip insanlar olduklarını kanıtladı.


Pozitif psikoloji 1980’lerden sonra yükselişe geçti ve bize şunu öğretti:


Başını sokacak bir evi, yiyecek yemeği olmayan, sefalet içinde yaşayan insanlar elbette mutlu olamazlar; ama bu seviyenin üzerindeki herkesin mutlu olması kendi elindedir.


İşin püf noktası kanımca şu: Biz genelde hayata tersten bakmaya programlanmışız. Zannediyoruz ki mutlu olmak için önce başarılı, zengin ya da çok popüler olmak gerekiyor. Ama aslında doğru olan tam tersidir, eğer insan olumlu düşünür, sevgiye dayalı ilişkiler kurup anlamlı bir hayat yaşamaya başlarsa mutluluk o insanın peşini bırakmaz. Mutluluk insanın kendi tercihiyle elde edeceği bir zihin durumudur. İnsanın mutlu olması için önce mutlu olmayı seçmesi gerekir.


California Üniversitesi hocalarından ve pozitif psikolojinin en tanınmış isimlerinden Sonja Lyubomirsky'nin de ısrarla vurguladığı gibi mutlu olmak ve daha tatminkar hayatlar yaşamak bizim elimizdedir.


Yeter ki şükretmeyi, affetmeyi, ilişkileri sevgi üzerine kurmayı, ihtiyacı olanlara yardım etmeyi ve hayattan zevk almayı öğrenebilelim.


İyimserlik de mutlu olmak da öğrenilebilir.

15 Eylül 2012 Cumartesi

UFUK YURTSEVEN FOTOĞRAFLARI - 1

ABANT

ABANT

ABANT

ABANT

ALAÇATI

ALAÇATI

ALAÇATI

ALAÇATI

ALANYA

ALANYA


ALANYA

ALANYA

ANTALYA

ANTALYA

ANTALYA

ANTALYA


AYVALIK

AYVALIK

AYVALIK

AYVALIK

17 Ağustos 2012 Cuma

MUTLU BAYRAMLAR

Ramazan Bayramınızı kutlar;
Sağlık , Mutluluk ve Huzur dolu 
Nice Bayramlar dileriz…



29 Haziran 2012 Cuma

GÜZEL SÖZLER - 10

Dostlarım için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; 
yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden.


İnsanlar, 
sen istediğin kadar hayatındalar, 
göz yumduğun kadar dürüstler ve onları affettiğin kadar iyiler...



Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. 
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok...



Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, 
Sevmek ve Sevilmek için çareler arayın...!



Sev, tadını çıkar, kutla, o zaman cenneti yaratıyor olacaksın; 
çünkü sen her ne olursan ol, mutluysan, keyifliysen, 
mutluluğunu ve keyfini paylaşırsın...



Hayatı yaşamanın iki yolu var. 
Biri hiçbir şey mucize değilmiş gibi Yaşamak; 
Diğeri her şey mucizeymiş gibi Yaşamak...



Ne kazandığın başarılara takılı kal, 
Ne de hatalarında ısrar et... 
Bunların yerine tekrar başla ,
Şimdinin her değerli anında yeniden başla...


DÜŞündüğünüz, İNANdığınız ve GÜVENle beklediğiniz 
Her şey mutlaka gerçekleşir...


Amaçsız yaşamak; 
Bitki gibi toprak, su ve hava üçgeninde nefes almaya benzer. 
İnsanların amaca yönelik hedefleri olmalıdır. 
Bu hedeflerin boyutu, 
İnsanın bilgi dağarcığı, başarı azmi ve eğitimi ile yakından ilgilidir.



İmkansız dedi Gurur...
Riskli dedi Tecrübe...
Manasız dedi Mantık...
Yinede denemeye değer dedi Kalp...



Kafesten çıkınca değil, 
Kafesi içinden çıkarınca 
HÜRSÜN....!