Bu Blogda Ara

1 Nisan 2010 Perşembe

SİL BAŞTAN



Hayata yeni baştan başlamak mümkün olmasa da hayata yeni baştan bakmak mümkündür. Nitekim biraz dikkatli bakıldığında görülecektir ki insan kendini yineler durur. Örneğin, çekingen bir kişi kendi kendine her seferinde bundan böyle daha girişken olacağı...

Hayata yeni baştan başlamak mümkün olmasa da hayata yeni baştan bakmak mümkündür. Nitekim biraz dikkatli bakıldığında görülecektir ki insan kendini yineler durur. Örneğin, çekingen bir kişi kendi kendine her seferinde bundan böyle daha girişken olacağı sözü verse de, bu sözünü yerine getiremez.

Sonradan pişman olsa da sinirlendiğinde karşısındaki insana kırıcı sözler söyleyen bir kişi, daha sakin olmaya çalışsa da kendisini hiç beklenmedik bir anda bağırıp çağırırken bulabilir. Bu yinelemeyi kırmanın yolu da hayata yeni baştan bakmakla mümkündür. Yaşadıkları, edindiği deneyimler ve bilgiler ışığında hayatı başka bir gözle görmek, insan hayatında çok şey değiştirebilir.

Hayata yeni baştan bakmak için edilgin bir şekilde bir şeylerin değişmesini beklemek ya da geçici bir heves gibi istemek yeterli değildir. Etkin olmayı, istemeyi, isteğinin takipçisi olmayı, azimli ve sabırlı olmayı gerektirir.

Diğer yandan, böyle durumlarda her zaman cesur bir şekilde hayatını tamamen değiştirecek kararlar alınması gerektiği düşünülür. Oysa bazen var olanı yeni bir bakış açısıyla sindirerek kabullenmek de bir çözümdür. Kabullenme, edilgin bir razı oluş değildir. Olup bitenleri doğru değerlendirmeyi, üzerine düşen sorumluluğu ne eksik ne fazla görebilmeyi ve sorumluluğu bütünüyle başkalarına ya da kendisine yüklememeyi gerektirir. Sorumluluğu sürekli başkalarında aramak, yaşananların gerçekçi biçimde değerlendirilmesini engeller ve çoğu zaman insanın kendisini kandırmasından başka sonuç yaratmaz. Kuşkusuz, asıl çözüm, kişinin yaşadığı sorunların nedenlerini saptayarak, değiştirilebilir olanları değiştirmesidir.

Hayata yeni baştan bakmaya başlamak, sanıldığından çok daha zor bir süreçtir. Doğduğundan beri (hatta doğmadan önce anne ve babadan gelen genlerle doğumdan önce) hayatı belli bir şekilde yaşamaya, yaşadıklarını belli kalıplar içinde değerlendirmeye programlanmış bir kişinin bu programı değiştirmesi uzun soluklu çaba harcanmasını gerektiren bir durumdur. Sabırlı davranamayan, kararlı olamayan ve sıkıntılara katlanmayı beceremeyen kişilerin bunu başarması mümkün değildir.

Hayata yeni baştan bakmasının gerekip gerekmediğini değerlendirebilmesi için insanın kendisine bazı basit sorular sorması ve bunlara verdiği basit ve yalın yanıtları incelemesi gerekmektedir:

1-Mutlu musunuz? Zaman zaman hayatınızda çeşitli zorluklarla karşılaşsanız da kendinizi mutlu bir insan olarak görüyor musunuz? Yoksa kendinizi mutsuz bir insan olarak mı nitelendiriyorsunuz? "Mutsuzum" diyorsanız, öncelikle bunun süreklilik gösterip göstermediğini ayırt etmeniz gerekmektedir. Zaman zaman ya da son günlerde mutsuz hissetmek ile sürekli mutsuzluk hissetmek çok farklı anlamlar taşır.

2-Sevebilen ve sevilen bir insan mısınız? Sevgi, insanoğlunun en önemli ruhsal enerji kaynaklarından biridir. Kuşku duymadan sevdiğinizi ve sevildiğinizi hissediyor musunuz? Karşılık beklemeden ya da bir şeylerin karşılığı olmadan sevdiğiniz insanların gelişimini elinizden geldiğince destekler misiniz?

3-İnsanlara güvenir misiniz? Yoksa "Öyle şeyler yaşadım ki, artık kimseye güvenemiyorum" diyenlerden misiniz? İnsanoğlu için en yıkıcı olan konulardan biri de insanlara olan güveni yitirmektir. Hiç güvenmemek kadar "içinde hiçbir kuşku taşımadan bir başka insana güvenme"nin de sorunlu bir güvenme olduğunu biliyor musunuz?

4-Özgüvenli bir insan mısınız? Herhangi bir işe kalkıştığınızda neyi yapıp neyi yapamayacağınızı gerçekçi bir biçimde değerlendirebiliyor musunuz? Her zaman yaptığınız bir işi yeniden yapmanız gerektiğinde, yeterince iyi yapıp yapamayacağınız konusunda kuşkuya düşer misiniz? Özgüvensizlik kadar temeli olmayan bir özgüvenin(?) de insanlarla ilişkilerde sorunlar yarattığını biliyor musunuz?

5-Kendinizi değerli bir insan olarak görüyor musunuz? En az diğer insanlar kadar değerli bir insan olduğuna inanıyor musunuz? Başkalarının da size değer verdiğini düşünüyor musunuz? Yoksa kendinizi değerli bir insan olarak görebilmeniz için mutlaka başkalarının sizin hakkınızdaki olumlu sözler söylemesi mi gerekiyor?

6-Geleceğe umutla bakıyor musunuz? Yaşadığınız bunca olumsuz olaya karşın yine de güzel günler göreceğinize inanıyor musunuz? Yoksa gelecekle ilgili hiçbir umudunuz kalmadığını mı düşünüyorsunuz? Umudunuzu yitirdiyseniz, en önemli yaşam kaynaklarından birinden yoksun kaldınız demektir.

7-İyimser bir insan mısınız? Yoksa her şeyin kötümser yönüne odaklanır, sık sık her şeyin bittiğini, hayatın anlamsız olduğunu mu düşünürsünüz? Karamsarlığa kapıldığınızda bundan kurtulmak çok zamanınızı alır mı?

8-İnsanlara bağlanabilir misiniz? Bağlanma ile bağımlılığın birbirinden çok farklı kavramlar olduğunu, başka insanlara bağlanmanın insanın doğasında olduğunu biliyor musunuz? Herhangi bir insanın diğer insanları dikkate almayan (bağımsız/özgür) bir yaklaşımla mutlu olabileceğine inanıyor musunuz?

9-Yaşama sevinci hissediyor musunuz? Zaman zaman üzülseniz de, çeşitli sıkıntılar yaşasanız da, yine de yaşama sevincinizi koruyor musunuz? Yoksa sanki her şey sizin için anlamını yitirmiş gibi mi görünüyor? "Gün batımı", "ilkbahar" ve "rengarenk açan bir çiçek" gibi sıradan olaylar size artık çok anlamsız mı geliyor?

10-Yakın arkadaşlarınız var mı? Zaman zaman anlaşamadığınız konular olsa da hiçbir şekilde bitmeyen arkadaşlıklarınız var mı? Kendinizi yakın, yanında kendinizi güven içinde hissettiğiniz, başınız sıkışınca en azından dertleşmek için aradığınız bir arkadaşınız var mı?

11- İşinizi severek mi yapıyorsunuz? Yoksa bir an önce emekli olmanın ya da başka bir iş bulmanın peşinde misiniz? Sizin için iş, yalnız para kazanmak için yapılan zorunlu bir etkinlik mi?

12- Üretken bir insan mısınız? Üretme isteği insanın doğasında vardır. Siz de işinizi ve üzerinize düşen görevleri en iyi biçimde yapıyor musunuz? Yoksa başkalarının ürettikleri ile geçinip giden bir insan mısınız?

13- Eğlenceye vakit ayırır mısınız? Eğlence sizin için yalnız boş zamanlarda değil özel olarak zaman ayırdığınız bir etkinlik mi? Yoksa eğlenceyi boşa harcanan bir zaman olarak mı görüyorsunuz?

14- Mizahtan hoşlanır mısınız? Yaşananların eğlenceli yönlerini görebilir misiniz? En zor zamanınızda bile yaşadıklarınızı espri konusu yapabilir misiniz? Yeri geldiğinde diğer insanlarla ilişkilerinizde ve iletişim kurmada mizahı kullanır mısınız?

15-Uzun süreli arkadaşlıklar/birliktelikler kurabiliyor musunuz? İnsanlarla ilişki içinde olmak insanın doğasında vardır. Yıllardır tanıdığınız, kalıcı dostluklar kurduğunuz arkadaşlarınız var mı? Uzun süreli arkadaşlıklarda olması gereken alma/verme dengesini kurabiliyor musunuz?

16-Başkalarına iyilik yapmaktan hoşlanır mısınız? Hiçbir karşılık beklemeden, yalnız karşıdakinin gereksinim duyduğunu düşünerek ona yardımcı olur musunuz? Diğer insanların ve toplumun gelişmesi konusunda sizin de sorumluluğunuz olduğunu düşünür, elinizden geleni yapar mısınız?

17-Affedebilir misiniz? Yoksa kolay kolay hiçbir kötülüğü unutmaz mısınız? Günlük yaşamda basit olaylar nedeniyle insanların en iyi dostlarını bile kaybedebildiklerini biliyor musunuz? Kinci bir insan olduğunuz söylenebilir mi? Affetmeyi "geri adım atmak" ya da "suçlu olduğunu kabul etmek" olarak mı görüyorsunuz?

Bu sorulara verdiğiniz yanıtları incelediğinizde hayata yeni baştan bakmaya gereksiniminiz olduğu ortaya çıktı ise kendinize "iş başına" deme zamanı geldi demektir. Göreceksiniz, çabanız hiçbir şekilde boşa gitmeyecek.

HAYATIN OLUMSUZLUKLARI İLE BAŞA ÇIKIN !


Çalışma hayatının ve yaşamın gereklerinin neden olduğu stresten hepimiz etkileniyoruz. Ancak stresin oluşumunda çevre kadar kişinin algılama ve düşünme biçiminin de büyük bir etkisi var. Bu sebeple kişinin stres karşısında kendi bilişsel yapısını daha iyi anlayarak, stres düzeyini denetlemesi ve kendi yaşam kalitesini yükseltmesi de mümkün.

Texas Üniversitesi MD Anderson Kanser Araştırma Merkezi uzmanlarından Dr. Michael Fisch’in, doktor olarak kendi ve meslakdaşlarının ve hastalarının hayatları üzerindeki gözlemlerine dayalı olarak belirlediği ilkeler can simidi gibi hayatın içinde boğulmayı engelliyor. Dr. Fisch’in 10 ilkeden oluşan reçetesi, yalnız kanserle mücadele eden hastalar ve stres altında çalışan doktorlar için değil, hayatın olumsuzları karşısında daha güçlü olmak isteyen herkes için.

Işte Dr. Michael Fisch’in stres ve hayatın olumsuzlukları ile başa çıkma reçetesi:

1. Kendi özgürlük alanınızda seçebilme özgürlüğüne sahip olmaya çalışın: Dr. Fisch’e göre nasıl giyineceğinizden tutun, nasıl çalışıp nasıl yaşayacağınızın başkaları tarafından söylenmesi kişiyi olumsuz etkiliyor. Bu nedenle hayatın olabilen her alanında seçebilme özgürlüğünüzü kullanın.

2. Kendi yeteneklerinizi kullanın: Sevdiğiniz işi yapın. Ya da sevdiğiniz şekilde yapmaya çalışın. Bu şekilde hayattaki en büyük stres kaynaklarından birini doğrudan saf dışı bırakmış oluyorsunuz. Sevdiği işi yapmak kişiye mutluluk ve gurur veriyor.

3. Hayatın her alanında güzel ilişkiler kurun: Gerek iş gerekse özel hayatınızda kuracağınız güzel ilişkiler neticesinde insanlarla aranızda yaşanacak her türlü gerginlik engellenmiş ve bu sayede stres yaşamanıza neden olacak tartışmalara da girmemiş oluyorsunuz.

4. Anlık ihtiyaçlarınızın farkındalığını arttırın: Bu ilke, sürekli farklı ihtiyaçların karşılanmaya çalışıldığı hayatta, o anda asıl neyin önemli olduğunu belirlemek anlamına geliyor. Robot gibi yaşanmaması gerektiğinin altını çizen Dr. Fisch, karnınız aç olduğunda ilk yapmanız gereken şeyin onu doyurmak olduğunu söylüyor.

5. Hayatta sahip olduklarınıza minnettar olun: İşlerin kötüye gittiği bir anda sadece yürüyebildiğiniz veya nefes alabildiğiniz için minnettar olmak sizi olumsuz duygular ve stresten uzaklaştırıp olaylara daha pozitif bakmanızı sağlıyor.

6. Korkularınızdan korkmayın: Hayatta yapmak isteyipte çeşitli korkularınız yüzünden sürekli ertelediğiniz ya da yarım bıraktığınız şeylerin sizi üzmesine izin vermeyin. Dr. Fisch, korkularla başa çıkmak için biraz daha cesaretin yeterli olduğu görüşünde.

7. Değişimin sürekliliğini kabul edin: Evrende her konuda sürekli varolan değişim, evrenle eşzamanlı olarak yaşanmadığında kişinin hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Bunun en basit örneğiyse yaşlandığımızın farkına varıp, kabul etmek.

8. İçinde şefkat ve iyi niyet barındıran bir kafa yapısına sahip olun: İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen en önemli unsurlardan biri bu. Dr. Fisch, iyi niyetle yaklaştığınızda olayların veya karşınızdaki insanların da size karşı iyi niyetli olacağını belirtiyor. Bu nedenle iyi niyet ve şefkat büyük önem taşıyor.

9. Kendinizi güvende hissedin, emniyete alın: Kişiye özel olarak kendinizi güvende nasıl hissedecekseniz o şekilde davranın. Bu durum bazı insanlar için maneviyatın önem kazanması, bazı insanlar için sıcak aile ortamı ve bazıları içinse refah içinde yaşamak şeklinde olabiliyor.

10. Hayatın neresinde fark yaratabileceğinizi bulun: Benim bir önemim var mı? sorusuna vereceğiniz cevaplar bu maddenin karşılığını veriyor. Büyük ya da küçük olsun bu soruya verdiğiniz yanıtlar hayatta diğer insanlar arasından hangi özellikleriniz nedeniyle farklı olduğunuzu ve neden özel olduğunuzu anlamanız açısından büyük önem taşıyor.

Dr. Fisch’in hayatın içinde boğulmayı engelleyen ilkelerinin önem ve sıralaması zamana ve ihtiyaca gore değişiyor. Ancak stres düzeyini düşürme ve yaşam kalitesini yükseltme konusundaki etkileri Dr. Michael Fisch’in kendisinin ve hastalarının hayatından pekçok örnekle kanıtlanmış durumda.

HAYATIMIN ANLAMI NEDİR ?


Hayatın anlam ve amacını bilmeden yaşayan bir çok insan, görev ve sorumluluklardan uzak bir hayat sürdürüyor. Bir insanın ulaşabileceği en yüksek düzey, kendi düşüncelerinin farkına varmak, kendini tanımaktır.

Kendini tanıyan insan bulunduğu her ortamı iyileştirmeye çalışır. İnsanlara kızmak yerine onlara yardım eder. Kendini tanıyarak ışığa ulaşan insan diğer insanlarında bu aydınlığa ulaşması için yardım eder. Kendini tanıyan insan " Doğrularımla ve yanlışlarımla ben buyum" der ve yanlışlarını düzeltmeye çalışır.

Şimdiye kadar kendinize "
Mükemmel bir insan nasıl yada bir insan nasıl olmalı ? " diye sordunuz mu ?


Kendini tanımak isteyen bir insan kendine sorular sormalı ve cavabını aramalıdır. Kendini tanıma zorlu bir süreçtir. Kendini tanımak isteyen insan büyük bir azim ve kararlılıkla kendi üzerinde çalışmalıdır.

İnsanlığa "KENDİNİ BİL!" diye seslenen Eflatun'un bu sözünde bir çok anlam gizlidir. Bu söz bize; ne istediğini bil, kendi sınırlarını ve zayıflıklarını bil, kendi isteklerinin ve niyetlerinin farkında ol, etrafında olup bitenlerin farkında ol, her alanda farkında oluşunun derecesini artır demektir. İnsan kendini tanımayı gaye edindiği zaman bu iştahı giderek artar. Kendisi hakkında bilgisi olan kişi hem özgürlüğüne kavuşur hemde kendini iyi yönetir.

Kendi içine yönelmeyen, kendini keşfetmeyen insan, hayatını anlamdıramaz. Kendini okumaya gayret eden bir birey, önce kendi varlığına ve daha sonra kendinden hareketle hayata bir anlam bulma yolunda ilerler. Bence hayatımızın en değerli iki günü, doğduğumuz gün ile neden doğduğumuzu öğrendiğimiz gündür. Bu iki gün, insana en yakın olan yine insanın kendisi olmasına rağmen, çoğu insan bunun farkına varamamaktadır.

Kendini okumak, keşfetmek nedir? Kendi iç kaynaklarımızın; yani yeteneklerimizin, becerilerimizin, hislerimizin, duygularımızın, inançlarımızın, düşüncelerimizin, zayıf ve güçlü yönlerimizin farkına varmaktır.

Kendini tanıyan, başkasınıda tanımaya adım atmış olur. Kendini ve başkasını tanıyan kişi de zaten hayatın anlam ve manasını bilmiş olur.

YAŞAMIN NE DEMEK OLDUĞUNUN FARKINA VARMIŞ OLAN KİŞİ
BAŞARMIŞ DEMEKTİR

Yunus emre; " İlim ilim demektir,ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır. " derken kendini bilmenin, okumanın aslında hayatı bilmek ve okumak olduğunu belirtiyor.

Kendi esrarını bilmeyen, kendi sazını çalamaz. Göğsünün içinde yıldızları aşıp geçecek bir yol vardır. Lakin sen kendini tanımıyorsun. Bir kerede tohum gibi gözünü içine aç ki, yerin altından bir fidan olup yükselsin. " diyor.

Çoğu insan fiziki , entelektüel veya ahlaki açıdan olsun kendi potansiyel varlıklarının çok azını kapsıyan dar bir çemnerde yaşar. Hepimiz içinde hayal bile edemediğimiz şeyleri çekip çıkarabileceğimiz yaşam sarnıçlarına sahibiz.

"BİR CAN VAR CANINDA O CANI ARA !

BEDEN DAĞINDAKİ O GİZLİ MÜCEVHERİ ARA !

EY YÜRÜYÜP GİDEN DOST ! BÜTÜN GÜCÜNLE ARA !

AMA DIŞARIDA DEĞİL, ARADIĞINI KENDİ İÇİNDE ARA ! "

İŞTE İNSANLARIN KENDİSİNİ TANIMAK İÇİN SORABİLECEĞİ BİRKAÇ SORU :

1) Hayatımın anlamı ve amacı nedir ?

2) Var oluşumun bir sebebi var mı ?

3) Niçin yaşıyorum ?

4) Hayatımda hangi kararları almış olsaydım şimdi arzu ettiğim yerde olurdum ?

5) Şu an bulunduğum konum istediğim bir konum mu ?

6) Hayatımı ben mi yönetiyorum ?

7) Ruhsal yapımı kontrol edebiliyor muyum ?

8) Diğer insanlara göre daha iyi yaptığım şeyler var mı ?

9) Davranışlarım mantıklı mı yoksa duygulu mu ?

10) Yardımsever ve cömertmiyim yoksa çıkarcı mı ?

11) Olgunluk derecem tepkilerimi kotrol edecek ve yönlendirecek kadar yüksek mi ?

12) Düşünce sistemim soyut mu yoksa pratik mi ?

13) Huzur kavramından ne anlıyorsun ?

Bu sorulara gerçekçi cevaplar verildiğinde insanı harekete geçirecek sonuçlara ulaşılacağı görülecektir.

Kendini tanıyan kişi gerçekçidir. Pişman olacağı işlere gişmez. İhtiyaçlarını bilir, onları temel ilke ve prensipleri ışığında karşılar. Kendini tanımak = Davranışların ve oluşturduğu etkileri farkında olmak, bunları kontrol etmek, sonuçlarını bilmek ve kabullenmektir....