Bu Blogda Ara

7 Ocak 2010 Perşembe

ÇÖZÜME ODAKLANIN



Problemlere Odaklanmak İle Çözümlere Odaklanmak Arasındaki Fark;

Durum # 1: NASA uzaya astronot gonderdiginde tükenmez kalemlerin yer çekimi olmayan ortamda çalışmadığını fark etti (yer çekimi olmadığı için mürekkep kağıdın üzerine akmıyordu).

Çözüm # 1: Bu problemin çözümü NASA'ya ilave 12 milyon dolara maloldu. Öyle bir tukenmez kalem ürettiler ki bu kalem yer çekimsiz ortamda, yukarı yönde, suyun altında ve sıfırın altından 300 C'ye kadar olan sıcaklıklarda yazı yazmaya olanak sağlıyordu.

Çözüm # 2: Peki Ruslar ne yaptı...??   Kurşun kalem kullandılar. :))

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Durum # 2: Japon yönetim sistemindeki en hatırda kalır çalışmalardan bir tanesi Japonya'daki en büyük kozmetik firmalarından birinde yaşanan boş sabun kutusu problemidir. Müşterilerden birisi firmaya, aldığı sabun kutusunun boş oldugu konusunda şikayette bulunmuştur.

Yetkililer hemen, üretilip paketlenen sabun kutularını sevkiyat birimine gönderen hattı izole ettiler.Bu sırada bir şekilde bir sabun kutusunun hattan içi boş şekilde geçtiği tespit edildi .Yönetim, mühendislerine problemi çözmesi için talimat verdi.

Çözüm # 1: Mühendisler iki kişi tarafından kullanılan yüksek çözünürlükte bir X-ışını cihazı tasarlamak için ciddi uğraş verdiler. Bu sayede hattan geçen bütün sabun kutuları izlenebilecek ve boş olmadıklarından emin olunacaktı.

Çözüm # 2: Küçük bir şirketteki sıradan bir işçi aynı problemle karşılaştığında, X-ışını gibi karmaşık şeylerle uğraşmadı, onun yerine farklı bir yol buldu. Güçlü endüstriyel bir elektrikli vantilatorü hatta doğru yoneltti. Vantilatörü açtığı anda dolu olan kutular hattan geçerken boş olanlar hattın dışına doğru savruldu...

Buradan çıkarılacak ders;

* Her zaman çözüme odaklanın.

* Her zaman basit çözümler arayın

* Problemleri çözmek için mümkün olan en basit çözümü tasarlayın

ENERJİNİZİ DOĞRU KULLANIN


Vücudunuz yetenekli bir enerji dönüşüm merkezidir. Taşıdığınız trilyonlarca hücre, besinlerle aldığınız gücü enerjiye çevirebilen organcıklarla donatılmıştır. Yiyecek ve içeceklerle aldığınız gücü kullanılabilir enerjiye çeviren süreçler, müthiş bir düzen içinde tıkır tıkır işler.

Bu süreçleri etkileyen pek çok faktör var. Yaşınız, cinsiyetiniz, hormonal metabolik yetenekleriniz, genetik mirasınız ve kişisel sağlık hikayeniz bunlardan bazılarıdır.HAYAT bir enerjidir. İhtiyacı olan enerjiyi beden ve ruhun o müthiş işbirliğinden alır.

Yürümek, koşmak, konuşmak, duymak, uyumak, gülmek, kızmak, yazmak gibi hayata ilişkin pek çok şey bu enerjiyi kullanır.Ne vücudunuzun bol bol enerji üretmesi, ne de kalorileri yüklenmesi kendinizi canlı ve güçlü hissetmenize yetmez. ´Enerji´ ve ´canlılık hissi´ arasındaki ilişkiyi sadece kaloriler belirlemez.Canlılık hissinde, biraz ruh sağlığının ve biraz da duygusallığın yeri olması gerekir.

Coşkuya Önem Verin

Enerjik ve canlı kalmayı, eskilerin deyişi ile ´taş gibi olmayı´ istiyorsanız, hayatın gücünü sadece yediklerinizde, içtiklerinizde aramayın. ´Hayat çorbası´nın içine birer tutam huzur, coşku, sevinç ve birer parmak keyif,
heyecan ve ümit katmaya bakın!Hayat enerjisinin sadece yedikleriniz, içtiklerinizde gizli olmadığının farkına varmalısınız. Sağlığın ´bedensel ve ruhsal tam bir iyilik hali´ olduğunu unutmayıp fiziksel metabolik süreçlere takılıp kalmamalısınız.Yorgunluğunuz, durgunluğunuz, bitkinlik, halsizlik ve isteksizliğinizin, uyku bölünmeleri, çarpıntılar yürek sıkışmalarınızın, sırt-bel-boyun-göğüs ağrılarının, kaşıntı ve egzamalarınızın kaynağını ruhsal elektriğinizdeki kontak atmalarında aramalısınız. Saydığımız bu ve benzeri sorunlar, çoğu kez bedenden kaynaklanmıyor.Biraz korku, endişe, üzüntü veya güvensizlik dolu olan tabancayı bir anda patlatıyor.

Eğer ruhsal enerji üretiminizin yeterli olmasını istiyorsanız şu önerileri bir kenara not alabilirsiniz.

Aceleci Olmayın

Yavaşlayın. Sağlıklı bir ruh, bedeni ile yan yana yürüyen, ona gecede gündüzde, korkuda sevgide, tasada, endişede eşlik edendir.Ruhunuzu bedeninizden ayırmayın, onu koşturup yormayın.İşe ´yavaşlayarak başlayın´.

Ruhunuzu hayatın doğal hızına, olağan ritmine bırakın. Yemenizi içmenizi, aşık olup sevmenizi, yürümenizi, düşüncelerinizi, mümkün olduğu kadar yavaşlatın.Acele etmek için çok da acele davranmayın.

Beden ve ruhunuza baş başa kalmaları, konuşup anlaşmaları için zaman bırakın.

Daha yavaş yemeye, dinlenmeye, uyumaya, zamanı uzatıp daha fazla yaşamaya, hayatı daha çok paylaşmaya bakın.Eğer hayata daha çok değmek, huzur, keşif, neşe eklemek, hayatı geçmemek istiyorsanız birinci adımın hep aynı olduğunu unutmayın.İşe yavaşlayarak başlayın.

Dirençli Olun

Size daha çok sağlık veren şeyin yalnızca pasta, börek, hamburger ve kurabiyelere gösterdiğiniz direnç olduğunu sanmayın.Kaliteli ve formda bir hayat istiyorsanız direnmeniz gereken çok şey var: Karamsarlık, korku, endişe, panik, hiddet, kızgınlık, kabalık, kin ve nefreti hayatınıza sokmayın.

Kızıp Sinirlenmeyin

Kızmayın, sinirlenmeyin. Her şey, her zaman daha önce hesaplanan, ölçülüp biçilenden farklı boyutlar kazanabilir.Çevrenizde sizi üzen, bunaltan şeyler bazen yoğunlaşabilir.Bunları ´çevresel kirlenme´ gibi algılayın.´Huzurlu olmak, içe dönük yaşamda daha önceden örgütlü olmaktır. Kafa karışıklığı, güçlük, çatışma ve karşıtlıklar hep olacaktır.Marifet, bu durumlarda da sinirlenmemek, kızmamaktır.İç sükuneti, olabildiğince korumaktır´ diyor Vincent Peale. Huzur ve sükunetin ürettiği enerji, temiz ve organik bir enerjidir.Kızgınlık, öfke, nefret gibi zararlı katkıları ihtiva etmez.

Daha Çok Sevin

Daha çok hayat enerjisi üretmenin en kolay yolu daha çok sevmektir.
Sınırsız, karşılıksız sevmektir. Sevgi oktanı en yüksek, fiyatı en ucuz yakıttır.
Bagajınıza daha çok sevgi yükleyin.

Bazen Boyun Eğin

Kabul edin! Gerektiğinde direnmelisiniz. Ama uzun süreli dirençlerin, beyhude karşı gelmelerin, uzamış streslerin adrenalin, kortizon ve ensülin gibi fazlası can yakan hormonları artırdığını bilmelisiniz.Biraz şans, kader, kısmet ve biraz da ilahi takdir hayatın içinde mutlaka yer almalıdır.Böyle durumlarda Nehru´dan yararlanın:´Hayat iskambil oyununa benzer. Elinize gelen kartlar gerçekliği
temsil eder.O kartlarla oyunu nasıl oynadığınız ise özgür iradenizi...´Elinize iyi kartlar gelmediğinde, mevcut kartlarla yetinin. Bekleyin, Kabul edin,´Bu da geçer´ deyin.Hayat sonsuz bir enerjidir. Bu enerjiyi sürekli olarak üretmek, üretirken tükenmemek, tüketmemektir.Kirletmemek ve iyi yönetmek gerekiyor. Marifet hayatı uzatmakta değil, hayatı mutlu kılmakta, ona yeni ve farklı hayatlar ekleyip ritmini ve hızını bozmamaktır.

Sevgili Can Dündar çok haklıdır!

İnsanlar şişirilen kasları, silinen kırışıklıkları ile genç kalmıyor.
Genç kalmak, yaşadığıyla övünebilmek, istediğinde başını alıp gidebilmek,
istediğinde kaldığı yerden ya da sil baştan başlayabilmektir.
Hayata taraf olmaktır.
Hayatı ıskalamamaktır.
Hayatın içinde kalmaktır.
Hayata her yaşta ve her sabah yeniden başlamaktır...

NEDEN HERŞEY BENİ BULUYOR ?



Bir mıknatıs gibi bütün terslikleri üzerinize çekmekte usta mısınız? Batıl inançlarınız yok, çekim yasasına da inanmıyorsunuz ama nedense hep aynı şey başınıza geliyor ya da her şey üst üste geliyor. ’’Neden hep ben?’’ sendromu yaşıyorsanız, sizi buraya alalım.

Size de oluyor mu? Bir şeyden çok korktuğunuzda başınıza aynı şeyin defalarca geldiği... Sanki siz ondan kaçtıkça, o her neyse, dönüp dolaşıp hep sizi buluyor! Bazen ilişkilerimiz aynı şekilde sonlanıyor, bazen de işlerimiz...Şu cümleler bize ne kadar da tanıdık: ’’Neden hep ben aldatılıyorum? Neden istediğim gibi bir iş bulamıyorum?’’, ya da ’’Neden bütün sorunlar beni buluyor?’’...

Diyelim ki, karşınıza hep evli erkekler çıkıyor. Ama evli olduklarını öğrendiğinizde de iş işten geçmiş oluyor, çünkü adama sırılsıklam aşık oluyorsunuz! ’’Yine mi?’’ demek kadar doğal bir tepki ne olabilir? Ama bu gelecekteki ilişkilerinizi, mutluluğunuzu, hayata bakışınızı olumsuz yönde etkiliyorsa, ortada çözülmeyi bekleyen koca bir sorun var demektir.

Halk arasında ’’bahtsız bedevi!’’ dedirten bu durumları, gün içinde ufak tefek terslikler şeklinde de yaşarız. Bazen güne kötü başlarız, sanki kara bulutlar üzerimizden hiç eksik olmaz. Duruma ’’Ne ters bir gün!’’ şeklinde bir yorum getiririz.

Psikolojimizin algılarımızı etkilediğini belirten Alman Hastanesi Uzman Psikoloğu Özge Türk’e göre, aslında
nasıl bakarsak öyle görüyoruz: ’’Olumsuz duygular olumsuz olayların yaşanmasına neden olur. Oysa ki, sabah kalktığınızda ’Ne kadar güzel bir gün’ diye başlarsanız, sanki o gün gerçekten her şey iyi geçer. Bunun nedeni sizin o günü güzel geçirme kararınızdır. Bu durumda olumsuz olaylar da olsa, olumlu yönden bakma eğilimindesinizdir.’’

Peki nasıl oluyor da ’’Bu defa doğru adamı buldum!’’ dediğimiz halde, aldatması an meselesi oluyor? Ya da bir arkadaşımıza ’’İlişkimiz harika gidiyor. Bu defa çok mutluyum’’ diye bahsederken, terk edilen yine biz oluyoruz? Kuantum Koçu Nilda Ferhan Efeçınar’a göre; ’’Neden hep ben?’’ düşüncesi, yıllar öncesinden ailemizde şekillenen çekirdek inançlarımıza dayanıyor: ’’Ebeveynlerin dünya görüşleri, yaşama bakış şekilleri, çocuğun dünya görüşünün ilk tohumlarını eker. Ailenin paraya, ilişkilere, arkadaşlığa yani yaşama bakış şekli kısa bir süre sonra yetişen bireyin bakış şekli olur. Eğer anne ’Arkadaşlarına güvenme, hiç kimseyle sırrını paylaşma bir gün sana karşı kullanırlar’ demişse, yetişmekte olan bireyin arkadaşlar ve çevresine olan bakış açısı güvensizlik üzerine kurulur. Bu nedenle kişi sağlıklı, güven dolu arkadaşlık ilişkilerine giremez. Benzer bir şekilde eğer anne kız çocuğuna ’Erkeklere güven olmaz kızım’ gibi sözler söylüyorsa, yetişen kız çocuğu erkeklere güvenmeyerek büyüyecektir.’’

’’Her erkek aldatır demek güveni etkiliyor’’ Nilda Ferhan Efeçınar, ilerleyen zamanlarda, buna benzer konuşmalar geçtiğinde, bireyin o kanıya duyduğu inancın daha da güçlenebileceğine dikkat çekiyor: ’’İlerleyen zamanlarda genç bir kız, annesinin ve arkadaşlarının söylediklerine kulak misafiri olursa ve örneğin içlerinden biri ’Adam parayı buldu, karısını aldattı’, ’Tüm erkekler aynıdır hepsi mutlaka eşlerini aldatır’ tarzında bir konuşmaya şahit olursa, kızın karşı cinse olan bakış açısı güvensizlik konusunda pekişir’’.

Aslında çevremizdeki kişiler daha olumlu bir dil kullansa, bu yersiz inanç ve düşünceler yüzünden hayatımız kötü yönde etkilenmeyebilir. Efeçınar’a göre, bu nedenle şu şekilde bir dil kullanmak daha uygun: ’’Anne veya babanın ’Arkadaşlarına güven, bununla beraber kendine özel olanları herkesle paylaşmaman daha iyi olur’, ’Erkek arkadaşların tabii ki olacak, eminim ki sen kendin için en doğru erkeği seçersin’, ’Bazı erkekler aldatsa bile, her erkek aldatmaz kızım’ gibi bir ifade içeren dili kullanmaları yetişen bireyin yaşamına güvenle bakmasını sağlar.’’

’’Suçu kendinizde aramayın’’

Başarısızlığın kaynağını kendinizde aradığınızda ’’Neden hep ben?’’ demeye başlıyorsunuz. Bu da psikolojinizin bozulmasına neden olabiliyor. Hayatınızda böyle bir dönemdeyseniz, üzerinizdeki bu baskıyı hafifletmek için Psikolog Özge Türk kendinize şu soruları yöneltebileceğinizi belirtiyor: ’’Ben ne yaşıyorum, bu olaya neler sebep oldu, karşı taraftaki insan ya da insanlar ne yaşıyor? Bu bakış açısı yaşanan olumsuz olayın net bir değerlendirmesini sağlar ve üzerinizdeki o derin yükü hafifletir.’’

Yoksa bu durum kendi içinizde bir kısırdöngü yaşamanıza neden oluyor ki, Özge Türk, her olayın kendi içinde ayrı bir durum olduğunu ve ayrı bir değerlendirme gerektirdiğinin altını çiziyor: ’’Herhangi bir durumla karşılaştığınızda, okları kendinize çevirmemek ve olaylara farklı bakış açıları getirmek gerekiyor. Yoksa hep aynı tekrarları yaşarsınız. ’Neden hep ben?’ sorusunu ’Neden hep aynı olay?’ ile değiştirirseniz etraflıca düşünebilme özelliğine sahip olursunuz. Bunu yaparken yazmak işe yarayan bir tekniktir. Bunu dışında bir uzman desteği alabilirsiniz’’

Kuantumda 21 gün kuralı

Tekrar eden olumsuz deneyimlerimizin kaynağında yatan neden, korkularımız olabilir. Bu korkularımızı yenmede kuantum tekniklerinden de yararlanılıyor. Nilda Ferhan Efeçınar, öncelikle sorunun kaynağına inmek gerektiğini söylüyor: ’’Öncelikle yaşamımıza bakacağız, hangi tarz olumsuz deneyimler yaşamımızda tekerrür ediyor. Bunu oluşturan düşünceyi tespit etmeliyiz. Örneğin sürekli sevgilileri tarafından terk edilen biri iseniz, terk edilmenin altında yatan ana korkuyu aramalısınız. Kendinize şu soruyu sorun; ’Terk edilirsem kendimi nasıl hissederim?’ Bu sorunuzun yanıtı değersizlik, güvensizlik, beğenilmeme, yalnız kalma korkusu vs. olabilir. Peki ne yapacaksınız? Tespit ettiğiniz korkunuzun yerine bir olumlama belirlemeniz gerekiyor. Örneğe uygun olarak şöyle bir olumlama seçebilirsiniz. ’Ben her halimle değerliyim, kendi değerime sahip çıkıyorum, ben kendime değer verdiğim için çevremdeki herkes bana değer veriyor’. Bu olumlamayı 21 gece yatağa girdiğinizde uyumadan hemen önce kendi kendinize hissederek tekrarlamalısınız.’’

Peki neden 21 gün?

Çünkü Kuantum felsefesine göre, hücrelerimiz 21 günde bir kardeş hücrelere bölünüyor. Üç periyotta hücreler arasında yeni geçiş yolları, yani yeni bakış açıları oluşturulmuş oluyor. Böylece yeni bir düşünce doğuyor. Yeni düşüncenin yaydığı frekans, evrende kendisine eş frekansı arıyor ve yeni düşünce ’’yaşamın akışına güvenmek’’ ise, evrendeki eşleşme yasasına göre ’’yaşamın güven dolu ilerlediği’’ bir hayatın frekansıyla eşleşiyor. Yaşam Koçu Figen Kırca ise, kendimizi olumlu yönde kurgulamakta en önemli alanın ’’söylemler’’ olduğuna dikkat çekiyor. Kırca, küçük görünen ama üzerimizdeki etkisi büyük olan söylemleri kullanmamızı öneriyor. Yani ’’Bundan sonra borç içinde olmayacağım’’ yerine, daha da olumlu cümleler kurarak; ’’Parayı ve insanları iyi yöneteceğim’’ demek gibi... Bir de yine benzer şekilde yaşanan; ’’Her şey geldi mi üst üste gelir’’ sendromu var. Kırca’ya göre, bu zinciri kırabilmek için önce bu döngüden çıkmayı istemek gerekiyor. Bunu ne kadar yapabilirsiniz bilemeyiz ama Kırca, objektif olarak kendinize tepeden bakmanızı öneriyor. Çözüm, hayatımızı oluşturan birçok konuda ’’Mutluyum, daha mutlu olmak için neye ihtiyacım var ve ne yapacağım?’’ deyip; bu adımları uygulamaktan geçiyor.

KURUMSALLIK


Mühendislik, bilimsel ve matematiksel prensipleri, tecrübeyi ve ortak fikirleri kullanarak insana faydalı ürünler ortaya koyma sanatıdır. Bir başka deyişle mühendislik, belirli bir ihtiyacı karşılamak için gerekli teknik ürün ve sistemi üretme sürecidir.

Kurumsallaşma, bir işletmenin, faaliyetlerini belirli kişilerin varlığına bağlı olmadan sürdürebilmesini ve geliştirebilmesini sağlayan, bu sayede de nesilden nesile devreden bir yapı oluşturması olarak tanımlanabilir. Diğer bir bakış açısıyla kurumsallaşma, işletmenin tüm stratejik kararlarına ve faaliyetlerine yön veren vizyon, ana amacı ve üstlendiği ana görevini tanımlayan misyon, faaliyetlerini yürütürken uyacağını beyan ettiği kavramları içeren ilke ve değerler, faaliyetini yürütürken izlediği yol ve yöntemleri yansıtan politikalar ve hedeflerine ulaşmak için sürdüreceği uygulamalar açısından belirli bir niteliğe ve sürekliliğe sahip olmasıdır.

Görüleceği gibi iki tanımında da, kurumsallaşmanın teknik (somut) ve yönetsel (soyut) boyutu olduğu ortaya çıkmaktadır. Yönetsel boyut, dış çevreye ve küresel yönetime uyumu sağlayan üstyapı çalışmaları ile oluşturulur. Birçok yönetim organizasyonu ve sivil toplum kuruluşu bu konuda yıllardır çalışmalar yaptığı halde, teknik boyut oluşturulmadığı için firmalar bu konuda adım atmamaktadır. Teknik boyut ise içe dönük yapılanma sağlayan altyapı çalışmaları ile oluşturulur. Bu altyapı çalışmaları da mühendislik yaklaşımı gerektirir.

Mühendisler bir ürünü en ince detayları ile tasarlar, daha sonra bu tasarımın üretimine geçilir. Tasarım olmaksızın üretimde başarı sağlamak oldukça zordur. Deneme yanılmalara, dolayısıyla zaman ve kaynak israfına neden olur. Birçok işletmede bu yaklaşım göz ardı edilerek, mühendislik kullanılmadan ve sistem tasarımı yapılmadan sarf edilen gayretler başarısızlıkla sonuçlanmakta ve teknik boyut oluşmamaktadır.
Bunun sonucu olarak yönetsel boyutu oluşturma çabaları da havada kaldığı için, kurumsallaşma gerçekleşememektedir.

Bu noktadan yola çıkarak, teknik boyuta ağırlık veren çalışmaları özel bir metodoloji ile uygulamayı esas alan ve Kurumsallaşma Mühendisliği adını verdiğim, günümüzde gayret gösterdiği halde kurumsallaşma hedefine ulaşamayan birçok işletme için çözüm yolu olabilecek özel bir yaklaşımı yapılandırdım.

Kurumsallaşma Mühendisliği Yaklaşımının Prensipleri

Yukarıda gerekliliğini ortaya koyduğum Kurumsallaşma Mühendisliği yaklaşımı, kendisine özgü bir takım prensipler içermektedir:

Yol Haritası:

Kurumsallaşma Mühendisliği uygulamaları kesinlikle bir yol haritası tasarlanarak ve titiz bir şekilde

uygulanarak yürütülmelidir.

Strateji:

Çinli askeri strateji uzmanı Sun Tzu, “Taktikleri olmayan strateji, zafere giden en uzun yoldur. Stratejisi olmayan taktikler ise, yenilgiden önceki gürültülerdir.” der. İşletmelerde bir stratejisi olmaksızın yapılan kurumsallaşma çabaları, hedefe ulaştırmayan taktikler olarak kabul edilebilir.

Özgüleme (Dedication):

Kurumsallaşma, işletmedeki operasyonel süreçlerle meşgul olan personelin, esas görevlerinin yanı sıra

yaptıkları bir takım organize olmamış çabalarla gerçekleşmez. Kurumsallaşmada elbette tüm çalışanların

katkısı gerekecektir. Ancak bunun bir süreç olarak kabul edilip, bu işe ayrılmış/atanmış kişilerce ve

uzmanlarından destek alınarak yönetilmesi gerekir.

Projelendirme:

Kurumsallaşma sürecindeki bazı çalışmaların, proje metodolojilerine müracaat edilerek yürütülmesi gerekir.

Bu, sürecin safhalar halinde denetlenmesini ve başarılı şekilde sonuçlandırılmasını sağlayan bir unsurdur.

Eğitim:

Birçok konuda olduğu gibi, kurumsallaşma çalışmalarında da eğitimin büyük bir katkısı vardır. Özellikle kurum kültürünün oluşturulmasında, eğitim çalışmaları birinci sırada yer alır.

18 Kasım 2009 Çarşamba

SIX SİGMA


“Sigma”, Motorola Inc. tarafından, faaliyet alanı ister imalat, isterse hizmet olsun tüm çalışma gruplarının kalite düzeyini ifade edebilecek ortak bir ölçüm birimi olarak geliştirildi. Böylece bir firmada yer alan çok farklı süreçleri tek bir cetvelle değerlendirebilme ve sağlanan ilerlemeyi takip edebilme imkanı doğdu. Süreç performansını ölçmek ve karşılaştırmak için kullanılan bu birim aynı zamanda mükemmel kaliteyi temsil eden yeni bir hedefi ifade etmek için de kullanılır oldu. 6 Sigma, yani milyonda 3.4 hata düzeyi...

Kelime anlamı olarak sigma, sürecin müşteri beklentilerini karşılayacak mükemmellikten ne kadar uzakta olduğunu gösteren istatistiksel bir terimdir. Milyonda 3,4 hataya denk bir performans düzeyini ifade eden Altı Sigma zamanla bunu gerçekleştirmeye yönelik vizyonu ve sistemi de anlatan bir terim haline gelmiştir. En geniş anlamıyla Altı Sigma’ yı, müşteri ihtiyaçlarını kusursuza yakın bir düzeyde karşılama, daha fazla müşteri tatmini, karlılık ve rekabetçi pozisyon için kültürel değişim gayreti olarak tanımlamak mümkündür.


Altı Sigma düzeyi, müşteri ihtiyaçlarının yakından anlaşılması, olayların, verilerin ve istatistik analizlerin sistematik kullanımı, ana süreçlerin yönetimi, iyileştirilmesi ve tekrar yapılandırılması ile sağlanır.


Altı Sigma çoğu kez mühendis ve istatistikçiler tarafından ürün ve süreçlerin mükemmelleştirilmesi için kullanılan teknik bir yöntem olarak algılanır; ancak temelde iş başarısını sağlamak, sürdürmek ve maksimize etmek için kullanılabilecek kapsamlı ve esnek bir çalışma sistemdir. İstatistik bu sistemin en önemli ögesidir çünkü sezgilerin bizi yanlış yönlere sürükleyebileceği durumlarda istatistiksel analiz doğruyu bulmamızı sağlar.


Altı Sigma uygulayan şirketlerde verimsizlik yaratan ve sigma seviyesinin düşmesine sebep olan problemler iyileştirme projelerini tetikler. Bu projeler Kara Kuşaklar önderliğindeki takımlar tarafından hedeflerine ulaştırılır. Birer problem çözme ve veriye dayalı karar verme uzmanı olarak yetiştirilen Kara Kuşaklar üstün yetenekleri ve bilgileri sayesinde değişim yönetiminin öncülüğünü yaptıkları gibi geleceğin yönetici kadrosunu da oluştururlar. İyileştirme takımı üyelerine ise Yeşil Kuşak adı verilir. Yeşil Kuşaklar temel ölçüm/analiz yöntemleri ve bu analizler sırasında kullanacakları bilgisayar yazılımları konusunda yetiştirilirler.


Altı Sigma ve Problem Çözümünde İzlenen TÖAİK Çevrimi

( Tanımlama, Ölçme, Analiz, İyileştirme, Kontrol )

Tanımlama aşamasında projenin amaç ve kapsamı tanımlanır. Süreç ve müşteri hakkında bilgi toplanır. Sürecin verimini ve etkinliğini arttıracak, en yüksek müşteri memnuniyetini en uygun maliyetle sağlayacak projeler seçilir. Bu aşamanın çıktısı;


• Planlanan iyileştirmenin ayrıntılı tanımı,


• Müşteri açısından kritik değer taşıyan kalite faktörlerinin listesi,


• Sürecin akış diyagramı yardımı ile detaylı gösterimidir.


Ölçme aşamasında mevcut durumu detaylı şekilde ortaya koyan veriler toplanır. Amaç, sağlıklı ölçümlerle sürecin mevcut performansını saptamak, yapılan iyileştirmelerin etkilerini belirleyebilmek ve karşılaştırma yapabilmek için bir temel oluşturmaktır. Bu aşamanın çıktısı;


• Sürecin mevcut performansı,


• Problemin etkilerini yorumsuz ortaya koyan veriler,


• Problemin verilerle detaylandırılmış aktüel bir tanımıdır.


Analiz aşamasında problemin kök nedenleri tanımlanır ve bunların nedenlerini verilerle doğrulanır. Bu aşamanın çıktısı test edilen ve doğrulanan bir hipotezdir. Doğrulanan hipotez, bir sonraki aşamanın girdisini oluşturur.


İyileştirme aşamasında problemin kök nedenlerini ortadan kaldıracağı düşünülen çözümler pilot uygulamalarla denenir ve uygulamaya konulur. Bu aşamada ayrıca sonuçların bir sonraki aşamada nasıl değerlendirileceğini açıklayan bir plan oluşturulur.


Kontrol aşamasında, uygulanan iyileştirme planı ve sonuçları değerlendirilip elde edilen kazanımların sürekliliği ve geliştirilmesi için yapılması gerekenler ortaya koyulur. Bu aşamanın çıktıları;


• Sürecin son durumu,


• Sağlanan kazançlar,


• Kazançları sürekli kılmak için tavsiyeler


• Süreci daha da geliştirmek için ortaya çıkan yeni fırsatlardır.

17 Kasım 2009 Salı

ÇALIŞ, İYİLİK YAP, ŞÜKRET


Bir kere şu ortaya çıktı: Para, mutluluk getirmiyor kardeşim!

Modern dünya, sadece ''daha zenginlerin'', ''daha az zenginlerden'' biraz daha mesut olduğunu, bu saadetin de ''üstünlük'' hissinden kaynaklandığını ve uzun sürmediğini keşfetti! Psikologlar ''mutluluk'' konusuna takmış durumdalar. Temel ihtiyaçları karşılandığı sürece, daha fazla para ekstra bir mutluluk getirmiyor. Peki kim, niye mutlu oluyor? Time dergisinin son sayısı, birçok bilim adamının bu konuda yaptığı araştırmalardan çıkan ilginç sonuçları konu alıyor. Mutluluk, bizim sandığımız etkenlerden çoğuyla hiç bağlantılı değil! Para? Hiç alakası yok! Eğitim? Hiç etkisi yok! Zekâ? Aynı şekilde! Gençlik? Bilakis! Yaşlıların hayattan gençlere göre daha çok zevk aldıkları ve depresyona daha az meyilli oldukları kanıtlanmış! Evlilik? Araştırmalara göre, evli insanlar bekârlara göre biraz daha mutlu olsa da, bunun sebebi zaten mutlu olmaya meyilli insanların evlilikleri daha kolay yürütmesiyle ilgili olabilir! Güneşli havalar? Hayır! Amerika''nın bol yağmurlu bölgelerinde yaşayanların Kaliforniyalılara göre daha depresif olmadığı kanıtlanmış!

ARKADAŞLAR EN İYİ İLAÇ

O zaman insanları mutlu eden ne? Bulgulara göre dini inanç insanların mutluluğunu artıran önemli bir etkenmiş. İnanan insanlar zorluklara karşı daha kolay göğüs geriyor ve daha iyimser oluyorlarmış. Arkadaşlar, mutsuzluğa karşı müthiş bir ilaçmış! Ahbapları, dostları, aileleri ve çevreleriyle daha yakın ve sık ilişki kuran insanlar karamsarlıktan uzak kalmak için en etkili formülü bulmuşlar. Bu arada, mutlu olmak için bir grup psikoloğun kullandığı ''gün inşa etme'' metodundan bahsetmek lazım. Denekler bir gün önce dakika dakika ne yaptıklarını hatırlayıp, bu aktivitenin onların açısından mutluluk düzeyini birden yediye kadar işaretliyorlar. Bu test 900 Teksaslı kadında uygulanıyor. Sonuçlar ilginç... Bu hanımlar için en çok mutluluk veren ilk beş aktivite, seks, arkadaşlarla sosyalleşme, evde yatıp gevşeme, dua etme ve yemek yeme! Bunları spor yapma ve televizyon seyretme takip ediyor! Tuhaf ama ''çocuklarla ilgilenmek'' listenin en altlarında, ev işinin bir sıra üstünde yer alıyor! Çoğu insanın hayatında mutluluğunun kaynağı olarak gördüğü çocukların, günlük hayatın mutsuzluk sebeplerinden biri olması ilginç! Demek ki, mutlu ettiğini sandığınız her şey mutlu etmiyor! Ancak, günlük hayatta insanı sinirlendiren, geren, mutsuz eden ufak tefek olaylar, hayatın genelinde mutluluk kaynağı olabilirmiş! Sürekli şikayet ettiğiniz stresli işiniz, hayatınızın en önemli rengi olabilir örneğin. Psikologların bu konuyla ilgili edindiği farklı bir bulgu da: "Sonların gücü"! Sözgelimi, sizi çok mutlu eden bir ilişki, son bir haftasında berbat kavgalar ve gözyaşı dolu bir ayrılıkla sonlanıyorsa, bütün hayatınız boyunca o ilişkiyi kötü hatırlıyorsunuz! Bu konu, kolonoskopi yaptıran bir grup insan üzerinde test edilmiş. Biliyorsunuz kolonoskopi, bağırsaklarla ilgili rahatsız edici, biraz acılı bir muayene metodu. Bir grup hastaya standard kolonoskopi yapılmış. Diğer grupta ise kolonoskopi aleti, muayeneden sonra 60 saniye hareketsiz bırakılmış. Hastalara acı veren bölüm aletin hareketleri olduğu için, uygulama 60 saniye daha uzun sürdüğü halde, muayenenin sonu 60 saniyelik acısız bir zaman dilimiyle bittiği için, ikinci gruptaki hastalar, uygulamayı, ilk gruba göre daha az rahatsız edici bulmuşlar! Peki, herkes mutlu olabilir mi? 1996''da yapılan bir araştırmaya göre, bir insanın hayatından memnun olması, yüzde 50 oranında genetik yapısına bağlı! Genler neşeli, rahat bir kişilik yapısını, stresle başa çıkma kapasitesini, depresyon ve endişeye meyili yönlendiriyor! Eğer bir insan genetik olarak mutluluğa meyilliyse, başına berbat şeyler de gelse, hatta kaza sonucu bir uzvunu bile kaybetse, zaman içinde, eski mutluluk seviyesine ya da ona yakın bir noktaya dönebiliyor!

ÇALIŞ, ŞÜKRET SENİN DE OLSUN

Bütün psikologların üzerinde fikir birliğine vardıkları üç mutluluk formülü var: Şükretmek, iyilik yapmak ve yaptığın işi sevip daha çok konsantre olmak! Şükretmek, hayattan duyduğun memnuniyeti ifade etmek, hatta bunu düzenli olarak yazmak ve söylemek, sadece insanın keyfini yerine getirmekle kalmıyor. Kalifornia Üniversitesi''nin araştırmasına göre fiziksel sağlığı düzeltiyor, enerji seviyelerini yükseltiyor, acı ve yorgunluğu azaltıyor! İyilik yapmak, sözgelimi düzenli olarak bir huzurevini ziyaret etmek, bir komşuya yardım etmek, babaanneye mektup yazmak, mutluluk derecesini ani ve dramatik biçimde artırıyor! Ne para, ne aşk, ne güneş, ne gençlik. Yaptığınız işi sevip, o işe bütün konsantrasyonunuzu ve enerjinizi severek vermek de, mutluluğun formüllerinden biri. Marangoz olsanız da, doktor olsanız da böyle. O kadar araştırma, kolonoskopide ekstra 60 saniyeye katlanan denekler (!), yazışmalar, toplantılar, istatistikler... Psikologlar yine bize ana okulunda öğretilenlerle kutsal kitaplarda yazılanları bulmuşlar:

Mutlu olmak için çalış, iyilik yap, şükret !

GELECEĞİNİZİ PLANLAYIN


Yapmanız gereken ilk şey, oturup geleceğiniz ile ilgili bir kariyer planı yapmaktır.Kariyer planı kariyerinizde ulaşmak istediğiniz hedefe ulaşmanızı kolaylaştıracak bir haritadır. Kariyer planı iş hayatınız boyunca bir çok farklı aşamada faydalı olacaktır, örneğin iş yerinizde (bulunduğunuz departmanın kapanması, firmanızın satılması…vb.) ya da özel hayatınızda karşınıza çıkacak ani bir değişiklikte çok işinize yarayacaktır. Böylece ihtiyacınız olduğunda, fazla endişelenmeden hazırlamış olduğunuz plana ve stratijilerinize göz atabileceksiniz.

Kariyer planlamada dikkat etmeniz gereken ilk şey gerçekten ne yapmak istediğinize karar vermektir. Karar verdikten sonra yapmanız gereken işlemler sandığınızdan çok daha kolay olacaktır. Ne istediğinize karar vermenin yolu kendinizi tanımaktan geçer. Kim olduğunuzu, neleri yapmaktan zevk aldığınızı, bilgi ve becerilerinizi, başarılı olduğunuz alanları bilmelisiniz. Kendi kendinize yapacağınız değerlendirmelerin yanı sıra, çevrenizde size yakın olan insanlar da bu konuda size çok yardımcı olacaklardır.

Kariyer Planı nasıl yapılır?

Genel Bakış: İlk aşamada sizin için anlamlı olan bir süre içinde
(6 ay, 3 yıl, 10 yıl) ulaşmak istediğiniz hedef ile ilgili kararlarınızı vermelisiniz. Nereye ve ne zaman ulaşmak istediğiniz konusunda kararlı olmalısınız. Her an planınızın önüne çıkacak engellerle karşılaşabilirsiniz. Bu çalıştığınız firmanın iflas etmesinden, eşinizin başka bir şehirde iş bulmasına kadar her şey olabilir. Bunlar için her zaman hazırlıklı olmalısınız. Her zaman yedekte bir B planı bulundurmakta fayda var.

Sektör Belirleme: Bir sonraki adım sektör belirlemek olmalıdır. Hangi sektörlerin ve firmaların geleceği olduğunu ve bunlardan hangilerinin size ihtiyacı olabileceğini tespit etmelisiniz. Tabi bunu yaparken niteliklerinizi, bilgi ve becerilerinizi göz önünde bulundurmanız, mezun olduğunuz bölüm olmasa bile ilgili olduğunuz ve kendinize güvendiğiniz alanı belirlemeniz gerekir.

Pazarlama Planı: Size uygun sektörü ve mesleği bulduktan sonra, veya çalıştığınız iş sizi tatmin etmiyorsa; bilgi, beceri ve deneyimlerinizi kullanabileceğiniz pozisyonlar için bir plan geliştirmelisiniz. Neler yapabileceğinizi, nasıl bir yol izlemeniz gerektiğini yavaş yavaş kafanızda oluşturmalısınız.

Güçlü ve zayıf yanlarınızı belirleyin:Önemli olan güçlü taraflarınızı arttırmak ve zayıf taraflarınızı en aza indirgemektir, ama bunu başarabilmek için önce güçlü ve zayıf yönlerinizin neler olduklarını bilmeniz gerekir, ve bu her zaman söylendiği kadar kolay değildir. Kendinizi dinlemeniz ve bunu mümkün olduğunca tarafsız, kendinizi korumadan yapmaya çalışmalısınız. Yardım almak için çevrenizdeki insanlara, yakınlarınıza sorabilirsiniz. Bunlar size kendiniz hakkında yeni bir fikir kazandırabilir.

Konumlandırma: Yaptığınız işte iyi olmak için, ne yaptığınızı biliyor olmanız gerekir. ‘Konumlandırma’ kim olduğunuz, kendinizi nerede görmek istediğiniz, becerileriniz, sektöre ve firmaya ne kadar uygun olup olmadığınızdan oluşan bir paragraftır. Bir paragrafta kariyer hedefinizi açıklayan bir yazı yazmanız hedefinizi netleştirmek ve gerçekleştirmek açısından önemlidir.

Hareket Planı: Önümüzdeki bir iki sene içinde ne yapmak istediğinize karar verdiğinize göre, artık sıra bunu yerine getirmek için kullanacağınız taktikleri belirlemeye geldi. Araştıra yapabilir, sektördeki uzmanlarla konuşabilir ve yapmayı planladığınız işde başarılı olmuş olan insanları inceleyebilirsiniz. Öncelikle ilgili sektör ve belli başlı firmalar ile ilgili detaylı bilgi edinmelisiniz, daha sonra tanıdıklarınız veya onlar aracılığıyla başkalarıyla görüşmekte büyük fayda vardır, fakat birden fazla kişiyle görüşmeye ve onlarla aranızdaki farklılıkları göz ardı etmemeye özen gösterin.

Finans Planı: Kariyer planında yapacağınız değişiklikler finansal durumunuzu etkileyebilir. Başınıza gelebilecekleri önceden düşünmeniz ve çözüm yolları üretmeniz önerilir.

Özet: Ne kadar sıklıkla durup, kariyer haritanıza ve koşullarına göz atarsanız sizin için o kadar faydalı olur. Eğer planlamaya yeni başladıysanız, her hafta, eğer daha rahat bir süreç içindeyseniz, ayda bir defa kariyer planınızı gözden geçirmeniz tavsiye edilir. Önemli olan planınızı gözden geçirmek için belirli bir aralık belirlemiş olmanızdır, böylece daha sistemli ve planlı ilerleyebilirsiniz.

Kariyer Planlamada En Çok Yapılan On Hata Nedir?
Kariyer planınızı yapacaksınız ama biraz daha ipucuna ihtiyacınız var. Kariyer planınızı yaptınız. Bir süredir uyguluyorsunuz fakat bir türlü hiçbir şey istediğiniz gibi olmuyor. Kariyer planınızın işe yaramadığını düşünüyorsunuz. Hatanın nerede olduğunu merak ediyorsunuz. İşte size kariyer planlama sırasında en sık yapılan on hata…

Hata 1: Kısa dönemli maddi ihtiyaçlarınızı ve uzun dönem hayat/kariyer hedeflerinizi birleştirerek, her ikisini de aynı zamanda karşılamaya çalışıyorsunuz. Daha güvenli maddi altyapınızı sağlamadan üzerine bir şeyler kurmak istiyorsunuz.

Hata 2: Çabuk ya da geçici çözümler arıyorsunuz. Örneğin; cevabı bulmak için bir fikirden diğerine atlıyorsunuz. Unutmayın ki; tatmin edici ve prestijli bir kariyer sahibi olmak zaman, sabır ve iyi bir plan gerektirir.

Hata 3: Kişisel tatmini sağlamak için kendinizi tanımadan ve ne istediğinizi bilmeden başarıyı dış dünyada arıyorsunuz.

Hata 4: Kariyer gelişimi sürecini hiç kimseden ve hiçbir yardım almadan ilerletmeye çalışıyorsunuz.

Hata 5: Kendi doğrularınızı uygulamak yerine ailenizin veya başkalarının yaptıklarına uymaya çalışıyorsunuz. Belki de, ne istediğinizi bilmeden ve araştırmadan dış faktörlerin katkılarıyla kendinize bir yön seçmeye çalışıyorsunuz.

Hata 6: Para kazanmanın tek yolunun şimdiye kadar yaptığınız şeyi yapmaya devam etmek olduğunu sanıyorsunuz.

Hata 7: Sadece ilanları takip ediyor ve yöntemleri, girişimci pazarlama metodlarını göz ardı ediyorsunuz. Unutmamalısınız ki; iş arama sürecinize ne kadar çok insanı katar, ne kadar çok bağlantı kurarsanız, hem aradığınız pozisyona ulaşmanız o kadar kolay olur, hem de bakış açınız o kadar genişler.

Hata 8: Başarılı olamadığınız veya ilerleyemediğiniz için kendinizi, başkalarını, geçmiş olayları veya durumları suçluyorsunuz. Bu yüzden de kendinizi bir kurban gibi görüp hayatınızın sorumluluğunu üzerinize almıyorsunuz.

Hata 9: Kendinize güveniniz eksik oldğu için veya ne istediğinizden emin olmadığınız için harakete geçmiyorsunuz.

Hata 10: Sadece ne yapacağınıza karar vermiş olduğunuz için bundan vazgeçemeyeceğinizi ya da değiştiremeyeceğinizi düşünüyorsunuz.

DOYUMSUZLUK


Hep daha fazlasını istemek...

Bulunduğumuz noktadan daha ileriye gidebilmemiz, bunu önce hayal etmemize,
daha sonra da bu hayali hedefleyerek çaba gösterip, emek vermemize bağlıdır.

Daha fazlasını istemek bir yandan bizim gelişimimizin temelini oluştururken,
diğer yandan bizim yaşamımızı baltalayabilir. İki tip insanın hayatında daha fazlasını istemesi onun yararına değil zararına olacaktır. Elindekilerin kıymetini bilmek veya yetinmek yerine, neye sahip olamadığını soruşturarak yaşayanlar: Huzursuz, kaygılı tiplerdir genelde. Daha çok yakın çevreleriyle ilgilenirler. Konu ne olursa olsun, yakın çevreleriyle gizli bir rekabetleri vardır. Bu yüzden de hiçbir zaman tam huzur bulamazlar. 

Evlerini komşularının eviyle kıyaslar, kendi evlerinin nasıl daha iyi döşenmiş veya daha iyi manzaralı veya daha büyük olduğuyla uğraşırlar. Arabalarını, iş arkadaşlarının arabasıyla kıyaslarlar. Diyorum ya konu önemli değildir, işlerini, eşlerini, hatta kilolarını mukayese ederler. Kendi sahip olduklarını daha iyi veya daha kıymetli algıladıkları sürece problemleri yoktur. Ama huzur bulamazlar, bu noktadan itibaren mutlaka kendilerini kıyaslayacak başka bir çevre bulur ve gene orada yetememelerinin getirdiği sıkıntıyı kendilerine yaşatırlar. Arabasıyla keyifle dolaşacağına, daha hızlısına veya daha üst modeline sahip olamamanın sıkıntısını dillendirir. Evinde camının kenarında sevdikleriyle kahve içeceğine, manzarasının ne tarafa baktığına kafa yorar. Eşinin kendisine sunduklarına şükran hissedeceğine, başka kadınların veya erkeklerin peşinde kendisini harcar.Neyi elde ederse etsin nafiledir. Hiçbir zaman doyumu kalıcı olamaz.

Neye sahip olursa olsun yetinmeyip, her şeye sahip olabilmek adına hırs yapanlar:

Dışarıdan ilk bakıldığında bu gruptaki insanları, hedefleri olan ve kendilerine çizdikleri yolda kararlılıkla ilerleyen insanlar olarak değerlendirebilirsiniz. Gayet karizmatik ve başarılı görünebilirler. Onları, gerçekten başarılı, ilerlemeye açık ve aynı zamanda mutlu olan kişilerden ayıran fark içlerinde bir yerlerde gizli kalmış ve çözülememiş bir öfke duygusunun varlığıdır. İçlerinde taşıdıkları yoğun öfke, doyumlarının katilidir. Öfkeleri, köklerini geçmişlerinden alır. Kimilerinde ki öfke, geçmişte çektikleri acının, itilmişliğin yükü ile gelir, kimilerinde ise beklediği ve arzuladığı sevgiyi görememenin sıkıntısı ile.. Sahip olma eyleminin, içindeki boşluğu dolduracağını (yani aslında yaşadığı öfkeyi dindireceğini) zannederek, müthiş bir hırsa kapılırlar. Sahip olmaya çaba verdikleri ama sahip olduktan sonra eskisi kadar değerli görmedikleri hedeflerin peşinde yaşamlarını geçirirler. Sahip olunmaya çalışılan şey; para, güç, kadın, şöhret, güzellik, aşk, iktidar olabilir. Hangisinin peşinden gidiyorsa; hep daha fazlasını isteyerek, sahip olabilmenin kendisine mutluluk getireceği yanılgısının içinde geçen bir yaşam sahibi olurlar. Sonuçta ne kendileri mutluluk ve doyum yaşayabilmişlerdir, ne de sevenlerine mutlu olma iznini tanımışlardır Yaşam, her iki gruptaki bu kişilere çok önemli bir ders verir. Bu dersi alıp sindirene kadar yaşamlarında bir şeyi değiştirebilmeleri zordur ve o ders ancak yaşamın bir sonu olduğunu ve her zaman varolamayacağımızı anlamaktan geçecektir. Pek çokları için bunu anlamanın belki de tek yolu ölümle yüzleşmek olacaktır. Ne gariptir ki, bunu anlayabilen ve değerlendirebilen insanların önünde ki zaman çok kısıtlıdır.

İşte bu yüzdendir ki; sizler şimdiden hemen bugünden; sahip olma arzunuzun, öfke ve hırslarınızın, doyumsuzluklarınızın üzerinde düşüneceğiniz ve çalışacağınız birkaç saati kendinize ayırınız.

Emin olun ileride hiç pişman olmayacaksınız.

Size içten bir şekilde güzel olduğunuzu söyleyen ,
Suratına kapadığınızda sizi geri arayan ,
Sizin uykuya dalmanızı seyretmek için uyumayan ,
Sizi alnınızdan öpen ,
Size en zor anlarınızda bulutların üstüne çıkarmak isteyen ,
Arkadaşlarının önünde elinizi tutan...

WCM (World Class Manufacturing)


WCM (World Class Manufacturing) 
Dünya Klasinda Üretim NEDİR?

WCM Kaynakları optimize eden ve performansı artıran metodlar serisidir.
İş güvenligi, kalite, verimlilik, çevre ve teslimat alanlarina odaklanarak üretim yetkinligini sürekli iyilestirmeyi hedefleyen sistematik bir yoldur.

WCM’in odaklandığı konular;

Q: Kalite Üretim kalitesini Dünya Çapında en iyi seviyeye ulaştırmak
C: Maliyet İsraf -Kayıpları azaltarak geçiş maliyetini azaltmak ve verimliliği arttırmak
D: Teslimat Müşteri beklentilerini karşılamak için teslimat akış süresini azaltmak
S: İş Güvenliği İş kazalarını sıfırlamak

1. Hangi problemin adreslendirileceğinin tanımlanması

2. Nerede olduğunun belirlenmesi
3. Önceliklendirilmesi
4. Analiz edilmesi ve Doğru Metodun belirlenmesi
5. Gereken maliyetin Ne kadar olduğunun belirlenmesi
6. Çözümün titizlikle uygulanması
7. Sonucun hedef ile karşılaştırılarak değerlendirilmesi

“Devamlı gelişim” ile ilgili bir kültür değişimidir...


WCM Takım çalışmaları

Şeffaflık Disiplin ve istekle iş yapmak
Sürekli Gelişim WCM Kayıpları önlemeye çalışan metodlar serisidir ...

EKİPMAN

1- Arıza kayıpları
2- Start up Kayıpları
3- Hız kayıpları
4- Set up & Ayar
5- Idling & Kısa duruşlar
6- Defects & Rework
7- Shutdown Kayıpları
8- Die, Jig & Tool Kayıpları ENERJİ
9- Enerji Kayıpları INSAN
10- Hareket Kayıpları
11- Ölçüm ve ayar kayıpları
12- Yönetim Kayıpları
13- Hat Organisazyonu
14- Atomasyon eksikliği MALZEME
15- NTM, Konsumablar
16- Yield Kayıpları

Diğer bir deyişle: İŞLETMENİNİ GÜVENİLİRLİĞİNİ ARTIRMAKTIR


WCM Takımları -

Video ye kayıt ve izleme, işletme körlüğü -
Hata Kartları -
5 S (Gruplama, Düzenleme, Temizleme, Standartlaştırma, Devamlı Kılma ) -
Kayıp Kırımımı -
Oditler -

Görsel Konyunikasyon:

WCM Panoları Tek nokta dersleri (Önce ve Sonra)
Bir dakikalık değişim 5 Niçin 4M (Insan, Makina, Metod, Malzeme)
Q Matrix Makro Mikro Analizi Balık Kılçığı
TEE Toplam Ekipman Etkinliği ECRS Elimine, Birleştirme,
Azaltma, Basitleştirme
PM Physical Phnemonan GANT Çartı Yürüme Mesafeleri
Bakım Planı Gözden Geçirme FMEA,
Arıza Modları ve Kritikliği Analizi Sürekli Gelişim Kültürü Kayıplara saldırıp,
onları yokederek üretim maliyetlerini azaltmak
Kaliteyi artırmak
Makina çalışabilirlik süresini artırmak
İş güvenligi seviyesini yükseltmek
Dogaya en az etki
En yüksek takım çalısması

PROBLEM ÇÖZME TEKNİKLERİ


PROBLEM NEDİR?

İstenmeyen durumlardır. Yöneticinin varlık sebebidir. Çözüm bekleyen sorunlardır. Huzursuzluk yaratan durumdur. Yeni bir değişime gösterilen tepkidir. İstenilenin gerçekleşmemesi durumudur. Üstünde düşünülmesi gereken durumdur. Verimliliğin
düşmesine neden olan etkenlerdir. İnsanların zaman içerisinde karsılaştığı olumsuzluklardır. Belirlenmiş şartların oluşumunu engelleyen herhangi bir şeydir... Her ne kadar problem engel gibi görünse de, Problem engel değil hedefe ulaşamamaktır....

PROBLEME DUYARLILIK :
Örgütte bir problemin varlığı, problemin fark edilmesiyle başlar.
Asıl problem ise problemin yol açtığı rahatsızlıktan onu yaratanların değil, başkalarının etkilenmesidir. İnsanlar başkalarının yarattığı problemlere duyarlı iken kendi yarattıkları problemlere karşı duyarsızdırlar. Bazı yöneticiler karşılaştıkları problemleri çözmek yerine onu gizlemeye çalışırlar. Bunun temel nedeni; Problemin getireceği yükün altında kalacakları korkusu, Problemi çözemeyecekleri endişesi, Problemin ortaya konması yönetimin kötü yanını ortaya koyacağı düşüncesidir. Oysaki bir kurumda yaşanan problemler çözülmez ise; çalışanların motivasyonu kırılır, problemden yakınmalar sebebiyle iş yapmaya zaman kalmaz. Problemin tespit edildiği her yerde bir gelişme fırsatı vardır. Bu sebeple problemleri gizlemek yerine çözüm için harekete geçmek gereklidir.

PROBLEM ÇÖZMEDE ADIMLAR:
Problemi çözmeye gereksinim duymak, Bu gereksinimi kurum çapına yaymaktır.
Bir problemin çözümlenebilmesi için öncelikle olumlu bir kurum kültünün olmasını gerektirir.
Bir kurum kültürünün problem çözmeye elverişli olabilmesi için; İyi kurulmuş bir iletişim sistemi, İç ve dış çevrelerden gelen eleştirileri içtenlikle dinleyip, benimseyip gereğini yapabilecek bir yönetimi, Üst yöneticilerin risk üstlenebilen, hata yapmaktan az korkan, yeni düşüncelere açık, denemekten korkmayan ve kurumun etkililiğini artırmak için yenileşmeyi arayan kişiler olmasına, Kurumun problemlerini araştırmak için yeterli kaynağın ayrılmış olmasına ihtiyaç vardır. Problem çözme bilimsel bir araştırmadaki problem çözmeye benzer. Analitik bir süreçtir. Bu süreç içerisinde önce olaylar gözlemlenir. Belli bir durumu oluşturan etmenler ve bunların birbirleriyle ilişkilerine bakılarak niçin ve nasıl bir sonuca gidileceği anlaşılmaya çalışılır.

ÇÖZÜM NEDİR?
Çözüm; hedefe ulaşma durumudur.
Problem çözmede bir çok yol vardır ancak önemli olan en uygun olan yolu seçmektir.

PROBLEM ÇÖZME TEKNİKLERİ
PUKO DÖNGÜSÜ
BEYİN FIRTINASI TEKNİĞİ
6 ŞAPKA MODELİ
PARETO ANALİZİ
GÜÇ KAYNAGI ANALİZİ
VERİ TOPLAMA
SEBEP-SONUÇ(BALIK KILÇIĞI) DİYAGRAMI